Bölüm 24
San Wooyoung
"Dostum, başın çok fena belada," diye cevapladı Hongjoong Wooyoung'u. Bir ömür gibi gelen süre içinde kimseye anlatamadıklarını Hongjoong'a anlamıştı.
Hongjoong kısa süre önce gelmişti ve ikisi de Wooyoung'un yurt odasında, yatağının üzerinde oturuyordu.
Eski dostu her zamanki gibi elindeki mallarla gelmişti ama Wooyoung hiç havasında değildi. Ki bu da San'a sahip olmanın bir başka iyi yanıydı.
Artık tek düşündüğü şey sevgilisiydi ve o çok bildiği korkunç bağımlılığı yüzünden kafayı bulmak yerine kendisini başka bir şeye bağımlı halde bulmuştu.
Onsuz yaşayamayacağı, içindeki istekle onu yakan, doyamayacağı tek şey. Uyuşturuculardan daha bağımlı yapan bir şey. Yaşama sebebi olan, onu gülümseten bir şey.
San.
Sevgilisinin adını düşünmesi bile onu gülümsetmeye yetmişti.
"Kime diyorum? Dünyadan Wooyoung'a!" Hongjoong düşüncelerini bölünce Wooyoung şaşkınlıkla yerinde zıpladı.
"Bir şey mi dedin?" diye sordu saf saf bakarken. Hongjoong ise gözlerimi tavana çevirirken, bu çocuk neden böyle, diye sorguladı.
"Boş ver," dedi Hongjoong iç çekerek ve dudaklarının arasındaki kanser çubuğundan ağız dolusu dumanı içine çekti.
Wooyoung iğrenircesine yüzünü buruştururken camı açmak içi ayağa kalktı. "O sigarayı içerde içebileceğinden pek emin değilim."
"Hm, evet, aynen öyle," diye mırıldandı Hongjoong dudağının bir kenarıyla ilgisiz bir şekilde sırıtırken. "Neyse. Senin şu sevgilinle ne zaman tanışacağım? Sonunda birinin kalbini ele geçirmesine hala inanamıyorum."
"O çok farklı." Yüz ifadesinden hayallere daldığı belli oluyordu. "O... her şeyim."
"Evet, evet. Canım cicim aylarındayken herkes böyle şeyler söyler," diye dalga geçti Hongjoong.
Wooyoung daha fazlasını da söyleyecekti fakat ağzını açtığı anda kapı sertçe açıldı. Aniden gelen ses koridorda yankılanırken sıcak Pazar günündeki o hoş atmosferi bozmuştu.
Loş ışık altındaki odaya açılan kapıdan içeri giren kişi San'dan başka birisi değildi. Titreyen vücudu odadan içeri girmesi gereken ışığı engelliyordu.
Kuzgun karası saçlı San ikisine bakarken önündeki manzarayı parlak gözlerle izliyordu. Ağlamamaya çalıştığı çok belliydi ve yüz ifadesi Wooyoung'un kalbini ikiye bölüyordu.
"San?" diye sordu Wooyoung ve hızla ayağa kalkıp San'ın önünde dikildi.
Sevgilisi Wooyoung'a gözlerini çevirmeden önce derin, titrek bir nefes aldı. Duygularını kontrol altında tutmaya çalışırken çenesini sıkıyordu.
"Uyuşturucu mu kullanıyorsun?" Sesi duygusuzdu. Sadece bir soruydu ama Wooyoung böyle bir soru beklemediği için gözlerini kırpıştırırken ne diyeceğini bilememişti.
"Ne..?" diye başladı sözlerine başını yana çevirerek.
"Doğru demek ki?" diye sordu San buz gibi sesiyle. Bu sabahki o yumuşak sesi yoktu artık.
"Ne doğru? Bunun o kadar da büyütülecek bir şey olduğunu düşün-" diye konuşmaya çalıştı hızla, bir yanda da Hongjoong'a göz atıyordu.
San da onun bakışlarını takip ettiğinde yüz ifadesi sertleşti ve yatakta oturan kişinin önüne giderek kollarını göğsünde bağlayarak dikildi. "Kim olduğun umurumda değil ama ya o iğrenç sigarayı at ya da odamızdan defol."
"O benim eski arkadaşım Hongjoong-"
"Ve burası da benim odam. Bu da demek oluyor ki sigara içip bizi kanser yapma cesaretini gösteren yabancı kişileri odamıza getiremezsin," diyerek San onun lafını böldü ve odasının kapısını işaret etti.
"Tanrım... Woo. Küçük sevgilin senin anlattığından daha korkutucuymuş," dedi Hongjoong yataktan yavaşça kalkarken.
"Eğer bana bir kez daha küçük dersen, tanrı şahidim olsun, o ensendeki uzun saçlarını yakarım."
Hongjoong o an korumak için ellerini saçlarına götürürken odadan çıkmak için adımladığı sırada Wooyoung'a bir bakış attı.
O odadan çıkar çıkmaz San öfkeyle Wooyoung'a döndü ve bir parmağıyla göğsünü dürttü. "Bana doğruyu söyle."
"Neyin doğrusunu?" diye sordu tereddüt ederek ve gerginlikle bir elini saçlarına daldırdı.
"Uyuşturucu. Kullanıyor. Musun?" diye tekrar etti San sorusunu, bu sefer her bir kelimeyi sanki bir yabancıyla konuşuyormuş gibi anlaması için üstüne basarak söylemişti.
"E-evet?" San derin bir soluk vererek arkasını dönerken ellerini başının üstüne koyarak art arda 'hayır' diyerek mırıldandı. "Bildiğini sanıyordum! Ama sana yemin çıkmaya başladığımızdan beri hiç kullanmadım!"
"Neden bana söylemedin?!" diye bağırdı San. Tekrar Wooyoung'a doğru döndüğünde bu sefer gözleri yaşlı ve yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.
Wooyoung geriye doğru adımladıktan sonra teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. "Gençlerin çoğu uyuşturucu kullanır San. Bunun senin için sorun olduğunu bilmi-"
"Benim için sorun olduğunu bilmiyor muydun?" San öfkeyle kahkaha attı. "Belki de Hyunjin haklıydı. Biz birbirimizi hiç tanımıyoruz. Benim için sorun olduğunu bilmiyor muydun? Wooyoung, benim hayatımı mahveden şeyi kullanan biriyle ben nasıl birlikte olabilirim? O şey benim şerefsiz babamı öldürdü! Kesinlikle Jeongin'i dinlemeliydim."
O anda San'ın gözyaşları yanaklarından aşağıya akarken sesi içindeki öfke yüzünden titriyordu. Wooyoung orada şok olmuş bir halde dikilirken San'a sarılıp özür dileyerek kulağına onu rahatlatacak şeyler fısıldamak istiyordu. Jeongin, şerefsiz piç.
"Özür dilerim..." dedi ve şansını deneyerek San'a doğru küçük bir adım attı ama San geriye doğru sıçradı.
"Neden özür diliyorsun? Olduğun kişiyi değiştiremezsin. Ya da doğup nasıl büyüdüğünü. Bu değiştiremeyeceğin bir şey. Ama bizim geleceğimizi değiştirebilirsin." San'ın sesi çatlarken Wooyoung'un da kalbi kırılıyordu. "O hayatı geride bırakmam gerekirdi. Kendim için daha iyi bir gelecek yaratacaktım. Ama yaptığım şey sana aşık olmak oldu."
Artık daha fazla kaldıramıyordu. Wooyoung öne doğru adımladı ve her ne kadar San karşı çıksa da hızlı bir hareketle San'ı kendisine doğru çekti.
San durmaksızın Wooyoung'un göğsünde ağlarken elleri de ceketini sıkıca tutuyordu. Wooyoung ise ona sessizce sarılıyor, gözyaşları göğsünü ıslatırken hafifçe olduklarını yerde sallanıyorlardı. Ondan kurtulmak için verdiği uğraş, her şeyi içinde tutmaya çalışmak için verdiği uğraş, hepsi tek bir dokunuşla paramparça olmuştu. Tekrar canlanan anıları onu içine doğru çekerken hissettiği acı dalgalar halinde gelmiş ve dakikalarca iç çekerek ağlaması en sonunda kısa kısa alıp verdiği soluklarla kesilmişti.
İyice sakinleştikten sonra Wooyoung San'ın kollarından çıkmasına izin verince San kızaran gözlerini sildi.
"Sa-sana tekrar sarılabileceğimi sanmıyorum," dedi San derin bir nefes vererek, göz kapakları tekrar yaşaran gözleri yüzünden hızla açılıp kapanıyordu.
"Ne? San, dinle..." Wooyoung'un da gözleri dolarken hızla konuşmaya başladı.
"Biraz zamana ihtiyacım var," diye fısıldadı San ve Wooyoung'un ona uzattığı kollarından bir kez daha kaçtı. "Sadece sana son bir kez sarılmak istedim."
"San..." diyerek tekrar açıklamaya çalıştı Wooyoung. Onu kaybetmenin verdiği korkuyla kalbi sıkışırken hızla San'ın bileğini tuttu.
Ama San ona sadece küçük, üzgün bir gülümsemeyle baktıktan sonra elini kurtarmaya çalışırken Wooyoung'u çaresizce sarstı.
"Şimdilik güle güle Jung," diye fısıldadı San. Kapıya doğru ilerlerken Wooyoung onu durdurmak için hiçbir şey söyleyemedi. Söyleyeceği hiçbir şey onun kalmasını sağlamayacaktı.
Kapı San'ın ardından kapandığı anda tekrar açıldı.
İçindeki küçük umut kırıntısıyla San'ı tekrar kapıda görmek için gözlerini ışık hızıyla kapıya çevirdi.
"Kötü bir zaman mı?" Gelen Hongjoong'du.
İçindeki umutla birlikte yüzü de düşerken tamamen hayal kırıklığına uğramıştı. Arkadaşı genişçe sırıtırken hafifçe Wooyoung'un başını dürtü.
"O kadar üzülme."
"Üzgünüm Joong ama beni yalnız bırakır mısın?" diye mırıldandı Wooyoung. Zonklayan başını ellerinin arasına aldı.
"Elbette Woo. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa..." Derin bir nefes alarak yatağa doğru adımladı ve üzerine bir şey bırakırken özellikle koyduğu paketin üzerine vurdu.
"Joong-" diye itiraz etti Wooyoung, onu durdurmak için yorgunca başını salladı ama Hongjoong durmadı.
"Görüşürüz Jung." Hongjoong samimi bir şekilde omzuna vururken sessizce kapıya doğru ilerledi ve ardından ıslık çalarak odadan çıktı.
O gider gitmez Wooyoung dizlerinin üzerine düştü. Etrafındaki duvarların yıkıldığını hissediyordu. Neden bu kadar aptalım?
Wooyoung ağzına metal tadı gelesiye kadar alt dudağını ısırdı ve o anda gözyaşları art arda akmaya başlayarak ıslak tişörtünde San'ın gözyaşlarıyla buluştu.
Ağzına tuz tadı da yayılırken kan ve tuzun karışmış tadına odaklandı. Gerçek olan bir şeye odaklanmaya çalışıyordu.
San'ı mutlu edebileceğini düşünmüştü. San gibi iyi birisi, Wooyoung bin yıl da yaşasa onun ona verebileceğinden daha fazlasını hak ediyordu.
Kötü tarafını bastırırken San'dan gizleyebileceğini düşünmesi çok komikti. Uğraşıp tüm o dediği şeyler gerçekmiş gibi davranması aptalcaydı.
Diren.
Direnmeye çalışmanın hiçbir anlamı yoktu.
Tanrı şahidi olsun deniyordu. Ama avucunun içi Hongjoong'un bıraktığı pakete ulaşmak için kaşınıyor, hayır, yanıyordu.
Diren, diren, diren.
Ama yapamıyordu. Eğer San yoksa... ölürdü.
Onun yerini doldurmak için bir şeye ihtiyacı vardı. Kapıdan çıkarken San'ın bıraktığı o boşluğu doldurmak zorundaydı.
Kapa çeneni aptal, senden ayrılmadı.
Ama ayrılmış da olabilirdi. Yalan söyleyip en çok önem verdiğini kişinin canını yakmıştı.
Aşkın ne olduğunu bilmiyordu ama San'a karşı hissettiği şey aşkın hissettireceği şeye çok yakındı.
Yani her genç gibi o hissin ilk belirtisinde aşk olduğunu düşünen bir cahildi o da. Çok gençti ve o kelimenin ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar deneyimsizdi.
Belki de yanılıyordu, bu hissettiği aşk ya da ona yakın olan bir şey değildi. Sadece onu çok büyük bir bağımlılığa ve arzuya sürükleyen bir şeydi.
O yüzden aşkı siktir edin, belki de her şey sadece şehvetti; yeni, garip bağımlılığı.
Ama o bağımlılığı gerçekten seviyordu. Ve ondan mahrum kaldığı anda onu kaybedişinin etkisini daha ağır hissetmişti.
O yüzden eski bağımlılığına geri dönmek zorundaydı.
Hayır değilsin. Bu San'ın istediği bir şey değil.
Ama Wooyoung'un istediği bir şeydi.
Senin isteğinin bir önemi yok. Gerçekten önemli olan tek şey San'ın ne istediği. Onu mutlu edebildiğin sürece, onun gülümsemesini görebildiğin sürece...
Onu istiyordu, hem de çok fena.
O yüzden istediğini alacaktı.
Hayır, hayır, hayır...
Ama çok geçti. Uzandı, gözlerini kapattı, ağlamasını kesti.
Ve o andan
sonra
her şey
bulanıklaştı.
_______________________________________
Woo sen akıllanmazsın 🤬
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro