Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 05




Wooyoung San

San aralık perdeden gözüne çarpan güneş ışınlarıyla uyandı. Bir anlığına nerede olduğunu unuttu ama hemen ardından dün geceki olayları hatırladı.

Uyudum.

Yüzüne bir gülümseme yerleşmişti ancak neden uyuyakaldığını hatırlayana kadar sürmüştü gülümseyişi. Başını yana çevirdiğinde yatakta tek başına olduğunu fark etti. Wooyoung'un yattığı yere uzandı, ardında bıraktığı çarşafa parmak uçlarını sürerken hala sıcak olduğunu fark etti.

Gitmiş.

San biraz olsa bile şaşırmamıştı ama kalbinin derinliklerinde bir yerde hayal kırıklığı peyda olmuştu. Kalbinin o derinliklerine çenesini kapatmasını ve bununla baş etmesini söyledi.

Bir kısmı Wooyoung'un dün gece asla kalmaması gerektiğini diledi ama hissettiği tüm o yorgunluğun omuzlarından kalkmasının verdiği his inkar edemeyeceği kadar iyi hissettirmişti. Gözlerini bir kez daha kapattı, huzur içindeki zihni yatağın yanındaki komodinin üzerindeki telefonun ötmesiyle rahatsız edildi.

Uzanarak telefonu alıp açtı, kocaman esnerken karanlığa alışmış gözlerini ekranın parlaklığı acıttı. Kaşlarını çatarak bilmediği bir numaradan gelen mesajı açtı.

082 ***:
İyi uyudun mu?

Kimsin?

024 ***:
Kim olduğumu düşünüyorsun? ;)

Cevap, San mesajı atar atmaz geldi ve San dudağını gergince çiğnemeye başladı.

Wooyoung?

Jung ucubesi 😴:
Doğru bildin bebeğim

✔️ Okundu 9:12

Jung ucubesi 😴:
San beni görmezden gelme!

✔️ Okundu 9:15

Jung ucubesi 😴:
Bu çok sinir bozucu!!!

✔️ Okundu 9:18

Jung ucubesi 😴:
Uyudun mu?

Sence?
Tanrım, ilgiye muhtaçsın

Jung ucubesi 😴:
Uu, soruya soruyla cevap veriyorsun ;))
Bu akşam gelip sana sarılmamı ister misin?

Bu kulağa çok yakınmışız gibi geldi

Jung ucubesi 😴:
Geleyim mi yani?
Gerçi zorundayım zaten. İddiayı kaybettiğim için 😤😤
... bana özel ders vermek zorundasın

✔️ Okundu 9:25

Doğru. Nasıl unutabilmişti ki? San telefonu koydu, Shiber'i dudağına yasladı ve tekrar cevap yazmak için telefonu eline almadan önce hafifçe somurttu.

Bana neden mesaj atıyorsun? Arkadaş falan değiliz.

✔️ Gönderildi 9:28

Jung ucubesi 😴:
Doğru. Değiliz haha

✔️ Okundu 9:29

San telefonu umursamazca yatağa fırlattı, yataktan çıkmadan önce kalın yorganı hızlıca üzerinden fırlattı ve aşağıya indi.

Onu şaşırtan şey Wooyoung ve Mingi'nin masada oturuyor olmasıydı. Kapıya yaklaştığında adımlarını durdurdu. Gözlerini telefonundan kaldırdığında Wooyoung'un bakışları ona ulaştı, hiçbir şey söylemedi ve yavaşça kalkıp odadan çıktı. San'ın yanından geçerken omzuna çarptı ve sendelemesine neden oldu. O kibar davranışların bittiğini ve ayık, şerefsiz Wooyoung'un geri geldiğini tahmin etti.

"Yunho'nun nerede olduğunu biliyor musun?" dedi Mingi ve San'ı Wooyoung'un onun arkadaşı olmadığını ve asla da olmayacağını gösteren gerçekliğe doğru geri getirdi.

San cevap vermeyince Mingi tekrar sordu, kaşları çatık telefonuna bakıyordu. "Aramalarıma cevap vermiyor. Onun için endişeleniyorum."

"Yunho hafta sonu için annesinin yanına gitti." San sorgularcasına bir kaşını kaldırdı. "Sevgilin hakkında pek bir şey bilmiyorsun."

Mingi utanırcasına etrafına baktı ve gergince başını kaşıdı. "Çok fazla konuşmuyoruz."

"O kadarını anladım, sağ ol." San öğürüyormuş gibi yaptı ve boğuluyormuş gibi sesler çıkardı, Mingi'nin yanından geçerken kahkaha attı ve sırtına vurdu.

"Yunho benim en yakın arkadaşlarımdan biri. Onunla uğraşma," diye ekledi San sonradan ve bardağa elma suyunu doldurdu.

"Öyle bir niyetim yok zaten. Ondan gerçekten hoşlanıyorum. Sadece... biliyorsun işte," diye açıkladı Mingi ve üzgün bir ifadeyle başını hafifçe salladı.

"Biliyorum, biliyorum. Bütün arkadaşların homofobik ve eğer öğrenirlerse kıçını tekmelerler falan filan. Anlıyorum Mingi. Bütün arkadaşların şerefsiz," dedi San elindeki elma suyuyla işaret ederken.

"Biri benim adımı mı söyledi?" Jongho mutfağa girdi, akşamdan kalma olduğu belliydi. "Şerefsiz kelimesini duydum da."

"Kendisini tanıyor." San bir şişe suyla aspirini kardeşine attı, huysuz kardeşiyle sabah sabah uğraşmak istemediği için mutfaktan çıkmak için ilerledi.

"Sağ ol," dedi Jongho ve San'ın çıkmasını engellemek için kapının önünde durdu. "Sana bir şey sormam lazım. Okulda yardıma ihtiyacı olan bir çocuk hakkında," diye başladı ama San gözlerini devirdi, konunun nereye gideceğini çok iyi biliyordu. "Ona özel ders vermen gerek. Ders programı dışında. Onun iyiliği için."

"İyi, peki. Vereceğim," diye kabul etti San, hepsinin planlı olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyordu.

Bırak o her ne istiyorsa yapacağına inandır.

"Artık çekilir misin? Duş almam lazım, kokuyorum." Kardeşinin çekilmesini beklerken ayağını sabırsızca yere vurduktan sonra merdivenlere doğru yöneldi.

"İlk ders için bugün gelecek! Hazır ol!" diye bağırdı Jongho arkasından ama arkasına dönüp orta parmak çekerken Mingi'ye de göz kırpmayı kaçırmamıştı.

Deneyin de görelim bakalım.

San Wooyoung

Wooyoung Jongho'nun evinden çıkar çıkmaz pişman olmuştu ama uyuyan çocuğa bakarken uyanıkken sürekli agresif görünen birinin uyurken bu kadar huzurlu görünmesinin hissettirdiği hissi sevmemişti. Huzurla uyurken neredeyse çok güzel görünüyordu.

O yüzden Woyoung oradan çıkmak zorundaydı.

San arkadaş olmadıklarını söylediğinde kalbinin kırılmasını sevmemişti. Çocuk açıkça ne ona güveniyor ne de onu tanımak istemiyordu.

Ama yine de sorun yokmuş gibi davranmıştı. Her zamanki gibi duygularını görmezden gelmiş sanki hiçbir şey onun canını sıkamazmış gibi davranmıştı. Sigara içmek o davranışların gerçekmiş gibi görünmesine yardım etmişti. Bu kadar iyi kalite malı da Wooyoung üniversiteye başlamadan yıllar önce okulu bırakan bir arkadaşından almıştı.

Eski 'mullet' saçlı arkadaşını düşününce telefonunu çıkardı ve on dakika içinde buluşmalarını söyleyen kısa bir mesaj attı.

İçkiler, uyuşturucular, otlar; onu canlı tutan şeyler bunlardı. Ya da artık öyle bir hayal dünyasındaydı ki gerçekten onlarsız yaşayamayacağına inandırmıştı kendisini. Onlarsız hayat acı vericiydi, onlar olmayınca o can yakan hissi görmezden gelemiyordu. Ona acı veren bir bağımlılıktı ve vücudunun her bir santimetresini kontrolü altına almıştı. Durumu kötüleşince günde birkaç kez o sığına gidiyordu, aksi takdirde çıldıracak gibi oluyordu. Eğer uzun süre uzak kalırsa bedeni ağrıyor, zayıf hale geliyor ve mantıklı hareket edemiyordu. Biraz bile olsa vücuduna nüfuz etse her şey bir bütün hale geliyordu; dünya mükemmel bir hale geliyordu, tek istediği şey de oydu zaten. Uyuşturucular ona asla merhamet göstermemişti, onlara bağlanmak için birkaç kez karşılaşması yetmişti. Wooyoung onlar için her şeyi yapardı; yalan söyler, çalar, kandırır, mide bulandıran bir insana dönüşürdü ama onlara bağımlı olmaktan kendisini alamıyordu. Verdikleri enerjiyi ve mutluluğu seviyordu. Bir çıkış yoluna ihtiyacı vardı.

Titrek bir nefes aldı, her zamanki buluştukları mekana doğru giderken beklenti içinde dişlerini gıcırdattı. Etrafında geçen arabalara ve insanlara hiç dikkat etmiyordu. Sadece gideceği yere ve verilen söze odaklanmıştı, ayrıca karşılığında hiçbir şey ödememişti.

Wooyoung eski paten parkındaki büyük, çizgili Meşe ağacına doğru yaslanmış Hongjoong'un gelişini sabırsızlıkla bekliyordu.

Onunsa gelişi fazla uzun sürmemişti ve aceleyle yaktığı sigarasını işaret ederek kaşlarını kaldırmıştı. Bu onun aşkı, huzuru ve kararlılığıydı. Sigaraya bir fiske attığında küller betona düşmüştü. Uçuşan her bir parça paramparça olmuş hayatından bir andı sanki.

Derin bir nefes aldı ve dumanın hücrelerine işlemesine izin verdi. Uzun zamandır aradığı huzur sonunda dönmüştü.

"Sormayacağım bile," dedi Hongjoong başını sallayarak ve ellerini pantolonun sıcak ceplerine soktu.

"Ne? Yargılayıcı oluyorsun Joong. Sana bundan sonra Judy* diye seslenmemi istemezsin."

"Bu duyduğum en boktan- off kafan güzelken hiç komik olmuyorsun. Seni yargılamıyorum." Jongjoong kendi sigarasını da yaktı ve özellikle büyük bir duman bulutu üfledi. "Konuşmak ister misin?"

Wooyoung tekrar iç çekti ve arkadaşına genişçe sırıttı. "Hayıııır," dedi yavaşça uzatarak ve fısıltıyla ekledi, "Bu bir sır."

Hongjoong ona bir bakış attı, bu davranışa alışkın olduğu belliydi. "İkimizin arasında sır olmaz."

Wooyoung eğilerek yakınlaştı, büyük çocuğun yüzüne dumanı üfleyerek onun öksürmesine ve küfür etmesine neden oldu. "Söylemek istemiyorum." Yüz kaslarını serbest bıraktı çünkü kaşlarını çatarak çok da iyi gözükmüyordu. "Ama sanırım eninde sonunda söyleyeceğim."

"Yani?" dedi Hongjoong ona devam etmesini işaret ederek.

"O geceyle ilgili." Arkadaşına bakarken gözlerini kıstı ve acaba hatırladı mı diye kontrol etti.

"Ah. O gece. Nasıl unutabilirim ki?" Hongjoong tatsız anılarla birlikte yüzünü buruşturdu, hatırladıkları şeyler belli ki iyi şeyler değildi.

"Pekala, görünüşe göre orada ne olduğunu ve kimle olduğunu hatırlıyorsun."

"Şu an çok şifreli konuşuyorsun."

Wooyoung parmağıyla kulağına vurdu ve dudaklarını büzdü. "Yerin kulağı vardır." Hongjoong tekrar ona bir bakış attı ama bu sefer uzun sürmedi. "Her neyse. Kimle olduğu kısım. Biliyorsun işte."

Hongjoong ıslık öttürdü, samimi bir şekilde Wooyoung'un sırtına vurdu. "Üzgünüm dostum ama şerefsizin tekisin."

"Biliyorum. Off ne kadar şerefsizim," diye onayladı Wooyoung ve yüzünü buruşturdu. "Gidip normal halime dönmem lazım. Ve duş almam lazım. Iyy. Daha sonra da başka bir yerde olmam lazım. Çok işim var. Güle güle Hongjoongie."

Genç çocuk resmen oradan tüymüştü. Hongjoong ise aklı karışmış ve endişeli bir şekilde ardında kalmıştı ama şaşırmamıştı da.

*Judge Judy ünlü bir yargıç.

____________________________________

Acaba o gece hangi gece ve o kişi kim?? 👀

Oy ve yorumlarla destek olursanız çok sevinirim ❤︎

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro