Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 46. BÖLÜM ❄

Sonbaharın hicranında bir yaprak düştü, Mehir'in kalbine doğru. Yıktığı duvarların, tutkalla sarılmış parçalarına kondu. Yüreğinin en güzel köşesi, mavi gözlerin melteminde usul usul titreşirken ufak bir dokunuş yetti, kırmaya. Gülümsedi. Kulaklarına asılı kalan cümle dudaklarında titredi. Araladı ama bir şey söyleyemedi. İçten bir tebessüm bahşetmekle yetindi.

"Vay canına!"

Kira'nın sesi kulaklarını doldurduğunda ayılmıştı. Ne yaptığını fark ederek yüzündeki gülümsemeyi sildi ve etrafına bakındı. Kahkülünün altında parlayan yeşil gözleri kısıldığında Nolan'ın bakışları ile karşılaşmıştı. Genç kız ne diyeceğini bilemez halde arkadaşına baktı. Nolan'ın mavi gözlerine yerleşen gülümseme ile şaşırdı, önce. Ardından ellerine değen sıcacık parmaklar... Kendisine kısa bir süre baktıktan sonra elini çekip önüne dönmüştü. Mehir ise gözlerini kısıp Oyuncu'nun söylediklerine yöneltmişti, kendini.

"Buna, ölüme uçan nebula diyoruz, gençler."

Oyuncu'nun mizacı eski haline dönmüştü. Ellerini, silahın yanında duran mermilere uzattı ve iki tanesini eline aldı. Normal görünümlü mermilerin sivri ucunu birbirine vurduğunda çıkan kıvılcımla mermileri havaya atmıştı. Hızlı bir şekilde dönen mermiler bir kart halini alarak avucuna düştüğünde başını kaldırdı, genç adam.

"İlk başta tehlikeli görünür. Fakat göründüğü üzere sadece teknolojik bir kart."

Kartı, elinde çevirip yanındaki sehpaya bıraktı ve bir iki adım ilerlediğinde parıldayarak ışık saçan oyun silahının yanına geldi. Dikdörtgen bir masayı andıran bu şey, silahtan ziyade göz kamaştıran bir eşyayı andırıyordu. Gençlerin böyle bir şeyi ilk defa gördüklerinden adı kadar emindi. Çünkü o gözlerde yakaladığı şey, saf hayranlıktı.

"İşte. Kara Orman'dan sonra oynayacağınız bir diğer oyun." Eli ile masanın etrafındaki mavi ışık şeridini gösterdi. "Göze, üç boyutlu görünür ama sayamayacağınız kadar boyutu vardır."

Anlamsız bakışlar çoğaldığında mavi şeridi daha iyi ifade etmek için görünür yaptı. Masanın hemen yanındaki düğmeye bastığında birbiri içine girmiş lazerler, gök adaları, kara delikler, gezegenler... Masanın üzerinde adeta bir evren meydana gelmişti. 

Nefes sesleri durduğunda, dili tutulmuştu hepsinin. Ağızları açık karşılarındaki tabloya bakıyordular. "Bu nasıl olur?" İçlerinden birisi nihayetinde konuşabildiğinde aldırmadı, Oyuncu. Büyük şehirlerin günlerini gün ettikleri oyundan bile bihaberdiler. Şehirdeki gençlerin, günlük eğlencelerine karışmıyordu hükumet. Sonuçta öldürdükleri insanları yeniden dünyaya getiriyoruz bahanesi ile oynuyordular. Bir porselene dönüştükten sonra yaşasan ne olacaktı?

"Bu gördüğünüz ufak evren, kartın aksine tam bir ölüm makinesi. Yeni oyununuz, kara orman kadar göz korkutmasa da burada ölüm riski daha yüksek. Dönence dediğimiz bir havuz var. Bu havuza isimlerinizi atıyorsunuz ve karşınıza bir rakip çıkarıyor. İkili eşleşmelerin sonunda da bu gördüğünüz masada oyun başlıyor. İşin kötü yanı aynı takımdan iki kişi de karşılıklı çıkabiliyor. Ve en kötüsü de..." Bakışları, gözleri korku ile bakan gençlerin üzerinde gezdi. "Birisi ölmek zorunda. Kaybeden, ölüme gidiyor."   

"Bu saçmalık. Takım arkadaşlarımızı koruyacağımız söylenmişti."

İçlerinden çıkan bir itiraz birkaçını kovaladığında gözlerini kapadı, Oyuncu.

"Üç yüz bir kişisiniz, Peter. Ve kara ormanda yaşanan yangından dolayı diğer beş grup çıkamadı."

"Yani?"

Hannah'ın bakışları önce arkadaşları üzerinde gezindi. Ardından da eğitmenine baktı. 

"Yanisi yok. Birilerinin ölmesi gerekiyordu ki diğer etaplarda az kişi ile ilerleyelim. Ama beklenen olmadı. Karar böyle."

Oyuncu'nun kasılan çenesi ve keskin mavi bakışlarına yutkunarak baktılar. Moralleri bozulurken tüm ümitleri de yitmişti. Bu çok acımasızcaydı?

"Yani ben Nehir ile karşı karşıya çıksam ikimizden birisi ölecek öyle mi? Şaka mı bu?!" 

Nolan'ın sert sesi kulaklarını doldurdu. Başını Hannah'tan çekip yan yana oturan ikiliye çevirdiğinde iç çekmişti. Böyle bir şey olursa ne yapacağını düşünmüyor muydu sanki? General'e ne kadar dil dökse de aptal kadını bir türlü ikna edememişti. Tek çare oyun esnasında itiraz etmesi olacaktı ki, bu da hoş karşılanmayacaktı.

"Her birinizi neredeyse iki aya yakın tanıyorum. Birbirinize ne kadar bağlandığınızın da farkındayım... Ama unutmayın. Sadece aynı takımda olduğunuz için kardeş gibisiniz. Son aşamada kardeşlik falan dinlemeyecek oyun. Bu yüzden erkenden bu duruma alışın." 

Tekrar konuşacak olduklarında bakışları ile susturdu, gençleri. Yine yüzüne çarpan gerçekler ile sinirleri bozulmuştu. Huzursuzca evrene benzer masaya yöneldi ve konuşmaya kaldığı yerden devam etti. Az önce duyulan tek tük ses de varlığını yitirmişti.

"Bu gördüğünüz ufak çaplı evren, gerçeğinin dörtte biri bile değil. Daha büyük ve tehlikeli. Arena gibi." Bir oyun sahasına, bir de öğrencilerine baktı. Zorlansa da nefes alarak devam etti. "Bu tehlikeli, yeni oyununuzun adı, Melusine Dönencesi." Elleri dikdörtgen şeridin köşesinde gezindi. "Takımlar karşı karşıya gelir. Yerlerini alan kişiler mermilerini alır ve duydukları çağrı ile az önce olduğu gibi kartlarını hazır hale getirir. Bir diğer çağrı duyulduğunda..." Az önce bıraktığı kartı aldı ve masanın köşesinde bulunan bölgeye yerleştirdi. "...ölüme uçan nebula, bölgeye yerleştirilir." 

Gençlerin bakışları yeniden meraka çekilmişti. Onların üzerinden kalkan gerginlikle, rahatlayarak devam etti. Önünde beliren ekrana tıpkı diğerleri gibi kendisi de odaklanmıştı.

"Ekranda resminiz, bölgeniz, hayatınız... Kısaca, bir kimlik taraması yapılacak. Tanıma tamamlandığında," parmakları ile, beliren ekranda oynamaya başladı. "nebula sizi kilitleyecek ve oyun başlayacak."

Bakışlarını sakinlikle ekrandan çekip kartı çıkardı ve yeniden öğrencilere döndü. Başını sallayarak konuşmaya başladığında, gençler kendisini pür dikkat dinliyordu.

"Kilitlenen şey zekanız. Melusine'nin ortaya attığı soru ile karşılıklı bir tartışmaya gireceksiniz. Her doğru cevapta size verilen evrenden bir kara delik çekilirken, aynı anda yanlış cevap veren kişinin bir gezegeni kara delikte yok olacak." 

Bakışları tuhaflaşan öğrencilerine baktı. Gözlerinde gördüğü şey, korku ve endişeden başkası değildi.

"Sadede gelirsek." Mavi şeridi eli kapatıp eski haline büründürdü. Şimdi sadece bir tür bilardo masasını andırıyordu. "Uzaya hakim olan kupayı kapar. Kaybedense," durakladı ve içtenlikle öğrencilerine baktı. "Ne olacağını biliyorsunuz."

***

"Buna inanamıyorum! O generalin mor kafasını böyle yerinden koparıp Hector denen şerefsize çiğ çiğ yedireceksin! Manyak mı bunlar, Doris? Ya sizden biriyle karşı karşıya gelirsem? Zaten diğer tarafta Poyraz sorunu varken bir de kendimiz için mi endişeleneceğiz?"

Kira'nın panik içinde odayı turlamasına gözlerini deviren Hannah yastığı kafasına çekti ve tek tük çıkan sesi ile homurdandı. "Kira, saat gecenin üçü ve üç saat sonra yeniden eğitim alanında olmamız gerekiyor. Yalvarırım yat artık!" Ağlama ile karışık sesi Mehir'in de yatağın içinde bilmem kaçıncı kez dönmesine neden olmuştu.

"Siz rahatça uyuyun tabii. Sizin için hava hoş. Orada, ya Ian ile karşı karşıya gelirsem?" Omzuna sarkan saçlarını eli ile arkaya iteceği sırada durdu. Bekledi ve az önce ne dediğini idrak etmeye çalıştı. Çalıştı çünkü, arkadaşları kafasını kaldırmış, hortlak görmüş gözlerle kendisini inceliyordu. Bir kar etmeyeceğini bilse de gülümsedi ve yavaşça yatağına oturdu. 

"Yani. Canım sonuçta o da bizim arkadaşımız." Mehir umursamayıp başını yastığına gömmüştü. Doris kollarını birleştirip tek kaşını kaldırmış, Hannah ise kısık, kehribara yakın ela gözlerle hareketlerini süzüyordu. İstemsizce kendisi de gözlerini kıstı ve "O aklınızdaki şeytanı def edin, hemen." dedi.

Bakışlar, arkadaşlarını terk etmemiş, daha tehlikeli bir hal almıştı. Ağzını açtı. Bir şey söyleyecekken Mehir'e baktı. Parlayan göz bebekleri, uyumaya çalışan kızı gösterdiğinde konuşmaya başlamıştı.

"Mehir gibi olsanıza biraz. Sizin kadar, her şeye burnunu sokan insan tanımadım ben. Bakın karışıyor mu hiç?"

"Ian ve sen umurunda değilsiniz de ondan, şapşal şey."

Doris ellerini çözüp yeniden yatağına girmişti. Hannah ise kıpırdamadan hala imalı bakışlar atıyordu. Uzun bacaklarını yataktan indirip yanına geldiğinde Kira'nın omuzlarını tuttu. Sinsi bakışlarının yanına şeytani bir gülüş eklenmişti.

"Hemen. Şimdi. Anlatıyorsun. Yoksa beni uykumdan etmenin cezasını ağır ödersin."

Kira biraz geri gidip yutkundu. Sonra ne yapacağını bilemez halde gülümsedi. Yüzündeki tedirgin ifade ile kahkaha atmaya çalışırken yatakta biraz daha gerilemişti.

"Tatlım. Ben ki evrenin son feministiyim. Ben ki onları bir kaşık suda boğacak son erkek bükücüyüm. Bir erkeği bu kadar abartmanıza ne gerek var şimdi?" 

Doris'in şen kıkırtısı, üzerine çektiği yorganın altından ufak ufak çıkıyordu. Çenesi kasılan Kira'ya alayla baktı, Hannah.

"Ben de son bilmem ne bükücüsünden dünyada ne kadar kaldı diye düşünüyordum. Sağ ol aydınlattığın için."

"Rica ederim."

Bozuntuya vermek istemeyen Kira'nın son sözü Hannah'ın gür sesi ile son buldu. Gözleri yine kısılmıştı.

"Sen erkek bükücü değil, Ian bükücüsün, Kira. Çıkar o ağzındaki baklayı. Hiç acımam yerim!"

Hannah'ın alev almış gibi görünen kıvırcık saçlarına dehşet içinde bakıp geriledi. Tam bir şeytan gibi kabaran buklelerle üzerine üzerine geliyordu. Doris yorganı başından çekmiş, Mehir ise çoktan uykuya dalmıştı. İşaret parmağını dudağına götüren Hannah, sinsi bir gülüşle Kira'ya yaklaştı ve "Shht," dedi. Gamzesine doğru yayılmıştı, şeytanlık. "Kimseyi uyandırmadan bitireceğim işini."

Yutkunup sert yatakta tepinen Kira "Tamam. Tamam. Tamam, uzaklaş benden," diyerek söylendi. "Anlatacağım her şeyi." Düz saçlarının boş bıraktığı alnından aşağı doğru terler boşalıyordu. Bir gerçek vardı ki, Hannah, geleceğin en kötü askeri ajanlarından bile daha tehlikeliydi. O, şeytanın çekici bir bedene bürünmüş dişi versiyonuydu.

"Şöyle..." diyerek geri çekilen genç kız, beti benzi atmış arkadaşına içten bir gülümseme gönderdi ve devam etti. "Başla bakalım, son erkek bükücü." Sağ köşeye geçip oturduğunda, küçük civcivler gibi diklenen Doris meraklı gözlerini ikiliye dikmişti. Dirseğini bağdaş kurduğu dizinin üzerine yerleştirip avuç içlerini çenesine dayadı.

"Normalde erkekleri sevmiyorum." Erkek kelimesi geçtiğinde bile yüzü buruşmuştu. "Ama son zamanlarda bir garibim." Kaşları çatıldı bu kez de. "Aklı aşağıda çalışan aptallar gözüme farklı görünüyor." Çenesi kasılmıştı. "Hani aç anınızda gözünüzün önüne biftek gelir ya. Farklı görünüyorlar işte."

Doris kıkırdayarak araya girmişti. Neredeyse alnına düşecek topuzuyla Kira'nın sözünü kesti. "Doğruyu söyle. Acıktın değil mi?"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro