Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

🔥 Ev

    Kheiron ve Marcia'yı kapıdan gizlice dinlemiş olan melezler yine Büyük Ev'deydiler. Zaten her şeyi duydukları için olanları tekrar anlatmamıştı Marcia.

    "Hestia'yı nasıl bulacağız?" dedi Marcia.

    "Hestia genelde kulübelerin oradaki ateşi besler. Orada olduğunu düşünüyorum." dedi Annabeth.

    Kheiron kendi araştırmalarını yapmak için Büyük Ev'de kaldı. Melezler hep birlikte oraya doğru yola koyuldular. Marcia bu sırada etrafı gözlüyordu. Hâlâ burada olduğuna inanamıyordu. Yanında Percy ve Annabeth ile yürüyordu yahu! Burada sonsuza kadar kalabilirdi ama her şeyin düzelmesi için eve gitmesi gerekiyordu. Sonunda ateşin yanına vardılar. Ancak etrafta kimse yoktu.

    "Ee? Nerede yani Hestia?" diye sordu Marcia.

    "Bilmiyorum," diye cevap verdi Annabeth etrafa bakarken. "Burada olurdu genelde."

    "Kampta olduğundan emin miyiz ki?" diye mantıklı bir soru sordu Travis.

    "Aslında bakarsanız hayır ama Hera, Hestia'dan yardım alın dediyse ve çok vaktimizin olmadığını da vurguladıysa yakınlarda bir yerde olmak zorunda." dedi Annabeth. Bu açıklama herkesi ikna etmişti.

    "Pekâlâ-" Annabeth'in lafı ormandan gelen büyük gürültü ile kesilmişti. Melezler hemen dikkat kesildiler ve kılıçlarını çekip ormana doğru hızla yola koyuldular. Connor yanındaki hançeri her ihtimale karşı Marcia'ya verdi. Kısa bir süre içinde çok da uzak olmayan ormana varmışlardı. Gelenlerin yalnızca kendileri olmadığını fark etti Marcia. Turuncu tişörtlü birçok çocuk da ormanın sınırında bekliyordu.

    Ormanın ilerisinden yine bir ses geldi.

    Zemin sallandı. Ses daha yakından geliyordu. Hep birlikte yakınlaşma kararı aldılar. Önde Percy ve Annabeth, onların arkasında Travis ve Connor vardı. En arkada ise Marcia tek başına onları takip ediyordu. Yerdeki kalın kökler kızı yavaşlatıyordu. Onlara yetişmek için hızını artırdı. Köklerin üzerinden zıplaya zıplaya ilerlemeye devam etti.

    Henüz çok ilerlememişlerdi ki Marcia'nın kolu birisi tarafından çekildi.

    Önüne bakmadan ilerleyen Marcia yana doğru sendeledi ama hemen toparlanıp kendisini çeken kişiye baktı.

    Ne?

    Marcia'dan yaklaşık olarak bir karış uzundu. Beyaz teniyle tezat oluşturan siyah saçları, alnını kapatıyordu. Belinde siyah kılıcı asılıydı. Yakışıklı çehresi sinirli bir ifadeyle kıza bakıyordu. "Biraz sessiz olsana," dedi fısıltıyla. "Dikkat çekmemeye çalışıyoruz." Sonra yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. "Sen... o kızsın. Tanrıça Hestia'nın beklediği..."

    Marcia hipnotize olmuş bir şekilde çocuğa bakıyordu. Nico di Angelo karşısında duruyordu resmen... Aman tanrım! diye düşündü. Yoksa aman tanrılarım mı demeliyim? Saçmalamayı kesip kendini toparladı ve etrafına baktı. Annabeth ve Percy da ilerdeki ağacın arkasında saklanıyorlardı. Annabeth parmağını dudağına götürüp sessiz ol anlamında bir işaret yaptı. Kısaca özür dileyip konuyu kapattı genç kız.

    O kızsın derken ne demek istediğini soracaktı ama o sırada önlerine büyük bir şeyin gölgesi düştü. Marcia kafasını ağacın kenarından çıkartarak gölgeye neyin neden olduğuna baktı.

    Biraz ilerilerinde birbirine benzeyen iki tane dev, önlerinde de kolları zincirlenmiş küçük bir kız ile yürüyordu. Biraz yürüdükten sonra ağaçların çok olmadığı bir alanda durmuşlardı. Marcia korkuyla kafasını geri çekip ağaca daha da yaklaştı. Elinde kendini koruyabilmek içinde bir hançer vardı ama kullanmasını bilmiyordu ki...

    "Hestia ellerinde." dedi Nico.

    "Ne yapacağız?" diye sordu kız. Nico bir şey demedi, beklemesi için eliyle bir işaret yaptı. Kılıcını çekerken gözleri ile diğer melezlerle iletişim kuruyor gibiydi. Kafasını tamam anlamında salladıktan sonra Percy saklandığı yerden çıkıp kendini devlerin görebileceği bir yere getirdi.

    "Hey!" dedi elindeki kılıcı sallayarak, devlerin dikkatini çekmek için. "Gücünüz küçük bir kıza mı yetiyor, korkaklar!"

    İki dev şapşal suratları ile birbirlerine baktı. Yaklaşık üç metre boyundaydılar. Yetişkin bir devden ziyade çocuk gibiydiler. Daha çirkin olan ayağını sertçe yere vurunca yer titredi. "O bize...lazım." dedi kısaca, doğru kelimeleri bulmaya çalışırken bir süre beklemişti. Kelime dağarcığı pek gelişmemişti anlaşılan.

    Ağaçların arasından bir şey vınlayarak geçip konuşan devin gözüne isabet etti. Ne olduğunu anlamayan dev, oku gözünden çekip çıkardı. Okun ucu yeşil bir sıvıya bulanmıştı. Dev yalpalayarak yere düştü ve tüm ormanın sallanmasına neden oldu.

Bir an için sessizlik oldu. Ne olduğunu idrak eden diğer dev-büyük ihtimalle kardeştiler- sinirle bağırıp en yakınındaki ağacı kolayca yerinden söküp attı. İçinden çıkan ağaç perisi çığlık atarak kaçtı. Sıradaki ağaca yöneldi, ki bu Marcia ile Nico'nun saklandığı ağaçtı.

    Nico melez içgüdüleri sayesinde olacakları önceden tahmin edebilmişti. Hemen kızın kolundan tutup çekti ve hızla daha uzaktaki bir ağaca koştular. Bu sırada açıkta kalan tanrıçanın yanında Piper duruyordu. Tanrıçanın bileklerindeki zinciri açmaya çalıştı ama dokunur dokunmaz zincirde beliren ateşler yüzünden elini hemen geri çekti.

    Bu sırada dev Marcia'nın biraz önce bulunduğu yeri ezmişti bile. Percy deve arkasından saldırmaya başladı. Kılıcını büyük bir ustalıkla kullanıyordu. Percy devi oyalarken Marcia ve Nico da tanrıçanın yanına gitmişlerdi.

    "Leydim." diyip önünde diz çöktü Nico. Marcia da ne yapacağını bilmeyerek çocuğu taklit etti. "İstediğiniz şeyi getirdim." diye devam etti Nico.

    "Acele etme çocuğum," dedi küçük kız görünümlü tanrıça. "Önce bunlardan kurtulmam lazım. Bozamayacağım bir şekilde büyülemişler." Dokuz yaşlarında bir kızın kendinden büyük duran birisine çocuğum demesi komikti ama konu bu değildi. Huzur veren sesiyle konuşmaya devam etti tanrıça. "Buna karşın dışarıdan kolayca açılacaktır. Ateşe dayanaklı biri varsa, kiklop olabilir, ondan yardım almam gerek."

    Yanlarından bir ses geldi. "Ben yardım edebilirim aslında." Bunu diyen Leo'ydu. Ne ara yanlarına gelmişti Marcia fark etmemişti bile. Tanrıçanın önüne geçip bileklerindeki zinciri açmaya uğraştı. Çıkan alevlerden etkilenmiyordu ve Marcia bunu hayranlıkla izliyordu.

    Bu sırada Marcia odağını değiştirdi, tanrıçaya yakından bakma fırsatı buldu. Kahverengi saçları vardı tanrıçanın, bir de basit kahverengi bir elbise giyinmişti. Ateş gibi parlayan kırmızı gözleri yüzündeki en dikkat çekici yerdi. Bunu dışında sıradan bir çocuk gibi gözüküyordu. Tabii etrafına yaydığı hafif ilahi gücü saymazsanız.

    Bir dakikalık uğraştan sonra tanrıça sonunda özgürdü. Aynı anda Percy ve diğer melezler de devin üstesinden gelmişleri. Tanrıça üzerindeki tozları nazikçe silkelerken Leo'ya teşekkür edercesine gülümsedi. Sonra elini açarak Nico'dan getirdiği şeyleri istedi. Nico cebinden iki tane basit taş çıkardı. Tanrıçanın avcuna koyunca taşlar kor gibi yanarak kıpkırmızı hale geldi. O an genç kızın içine, evine gitmeye dair derin bir istek doğdu. Ardından tanrıça "Beni takip edin." dedi.

    Kısa bir yürüyüşün ardından kulübelerin ortasındaki ateşin etrafındaydı hepsi. Kheiron da gelmişti, çirkin devin gözüne ok atanın da Kheiron olduğunu anlamışlardı. Tanrıça ateşin başında bıraktığı sopayı alıp ateşi harladıktan sonra gözlerini kapatıp bir şeyle mırıldandı. Herkes dikkatle ona bakıyordu. İşi bittikten sonra gözlerini yavaşça açtı ve konuşmaya başladı.

    "Tanrıça Hera, başına çok büyük bir bela açmış anlaşılan." dedi. Sonra elindeki taşlardan birini Marcia'ya uzattı. Marcia önce kıpkırmızı taşın sıcak olduğunu düşünerek almaya çekindi ama tanrıçayı geri çevirmemek için aldı. Beklediğinin aksine çok soğuktu taş. "Bu taş evine gitmeni sağlayacak. Kalbinin üzerine koyman ve evini düşlemen yeter." diye devam etti. "Ayrıca Marcia, sen gidince her şey olması gerektiği gibi olacak. Kitapta okuduğun, bütün bunları,bizi kurgu sandığın gibi. Bilmek istersin diye düşündüm." Gülümsedi.

    Marcia bir saniye düşündü. Kurgu sandığın gibi derken neyi kastediyordu acaba? Sonra Hestia yeniden konuştu. "Vakit nakittir, Marcia. Artık gitme vaktin geldi."

    Bu sefer herkes Marcia'ya bakmaya başladı. Kız herkese son bir kez baktı, bakışları önemsemeden bir adım öne çıktı ve soğuk taşı kalbinin üzerine götürüp eliyle tuttu. Gözlerini kapattı. Evini, ailesini, arkadaşlarını düşündü.

    Soğuk taş ısınmaya başladı. Bir an kendini boşlukta hissetti.

    Gözleri açtı. Karşısındaki aynada kendisini gördü; arkasında da yatağı, duvara yapıştırdığı posterler, kitaplığı vardı. Burası kendi odasıydı.

    Geri dönmüştü.

    Aynaya biraz daha yaklaşıp kendini inceledi. Saçları biraz dağılmıştı. Kıyafetleri de biraz kirlenmişti. Sol elinde Connor'ın verdiği hançer duruyordu, sağ elinde ise Hestia'nın verdiği taş vardı. Avcunu açıp taşa baktı. Yine eski bilindik soğuk, siyah bir taş olmuştu. Marcia elindekilere iyice baktı. Bunlar, yaşadıklarının gerçek olduğunun kanıtıydı. Onları yatağının altındaki kutusuna koydu. Sonra daha güvenli bir yere koyardı. Yumuşak yatağına yatıp derin bir iç çekti.

    Tavana bakarken Evim evim güzel evim diye düşünmeden edemedi.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro