1.5
Sınır 60 oy ve 60 yorum. Medyadakı güzel şarkı ile okumanızı tavsiye ederim.
~~~
Oturduğum koltukta yorgun gözlerimle pencereden dışarıyı seyrediyordum. İnsanlar yavaşça sokakta yürüyordu ve gülüyordu. Sanki tüm kötülüklerden, dertlerinden uzak gibilerdi, çok mutlulardı. Sarılıyorlardı, öpüşüyorlardı, eğleniyorlardı, dansediyorlardı ve ben izliyordum. Onları kıskanıyordum, eski hayatımı özlüyordum. Kendimi bu derin çukura düşmüş bir şekilde bulmadan önceki hayatımı özlüyordum.
Yoksa tek bir şeyin bedelini mi ödüyordum?
Onu öldürmüş olmanın bedelini ödüyordum.
Ama bu gerçekten yapmak istediğim bir şey değildi, sadece onunla kavga ediyordum. Yedi yaşındaydım ve kavgamız sadece pembe elbiseli bebekler üzerineydi. Sonra sinirlendim ve onu ittim. O korkuluklar arasından kayabilecek kadar ince ve küçük olduğunu düşünmemiştim bile. Gerçekten ölmesini asla istememiştim, onun için her zaman acı çekmiştim.
Ciğerlerime zorlukla ulaşan nefesimle birlikte ayağa kalkarak banyoya doğru adımladım. Çıplak ayaklarımla yere basarak eğilip küvetin suyunu açtım ve dolmasını bekledim. Musluktan sanki bir ahenk içerisendiymiş gibi akan suyun sayesinde birkaç dakika ardından küvet yarısına kadar dolmuştu.
Suyu kapayarak üzerimdeki elbiseyi çıkarma gereği duymadan sıcak suyun içerisine girdim. Bedenimi saran sıcaklıkla alt dudağımı ısırarak gözlerimi kapayıp kendimi suyun altına çektim.
Gözlerim kapalı bir şekilde nefesimi tutmuş beklerken aklımdan gürültülü şekilde onlarca sahne geçiyordu.
Üvey kardeşimin kanlar içerisinde yerde yatan bedeni... Şeytanımın korkunç gülümseyişi... Terapistimin delirmesi, kafasını cama vurması... Onunla olan kavgamız... Bileklerimi kesmem... Küçük çocuğun çığlığı... Hastane koridorundaki soğuk zeminde yatan kanlı bedenler.
Suyun içerisinde nefessizce çırpınmaya başladığımda kendime gelerek hızlıca yüzeye çıktım. Dudaklarımı aralayıp derince nefesler alırken sesli hıçkırıklarımla birlikte ağlamaya başlamıştım. Islak saçlarım arasından ellerimi geçirip alnımı dizlerime yasladım ve ciğerlerimi delircesine ağladım.
Acıyan gözlerimi araladığımda suyun kırmızıya dönmesini görmemle dehşetle çığlık atıp hızlıca küvetin içerisinden çıktım. Gözlerim irice açılırken kan rengine boyanmış suya bakarak bu sefer içimde sessiz çığlıkların boğulmasına izin verdim.
En acı anlarımda bundan besleniyormuş gibi sanki iblislerini üzerime gönderiyordu, beni yeniden korkutmaları için.
Yüzümü buruşturup suyun içerisine elimi sokarak tıkayıcıyı açtım ve akıp gitmesini sağladım. Onun oyunlarından ve kötülüklerinden kurtulamıyordum, bana acı çektirmeye bayılıyordu.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp çöp poşetine atarak duşa kabine girdim. Duş jelini ve lifi alıp tüm bedenimi derimi yırtarcasına yıkamaya başladım. Lanetlenmiştim, tüm bedenimle ve asla bu lanetten kurtulamıyordum. Sıcak suyun altına girip saçlarımı geriye yatırarak temiz olduğumdan emin oluncaya kadar yıkandım.
Banyodan çıkıp üzerime pembe bornozumu giydiğimde aşağıdan kapının sesi gelmişti. Kim gelmiş olabilirdi ki? Birisini beklemiyordum?
Bornozun önünü bağlayıp terliklerimi giyerek aşağı indim ve delikten dışardakı kişiye baktım. Dedektif Deny'yi kapının önünde görmek beni şaşırtmıştı. Üzerimi değiştirmek için zamamın olmadığından ötrü kapının kilidini açarak kulpu kavrayıp aşağı doğru çöktüm.
"Selam, Anna."
Sıcak bir şekilde gülümserken beni süzdüğünde ardından yüzünü yavaşça buruşturdu. "Yanlış bir zamanda mı geldim?"
"Ah hayır, geç içeri."
Nazik bir şekilde gülümseyip içeri geçmesi için kapının önünden geri çekildim.
"Zaten evde yalnızdım, sen geç içeri. Üzerimi değiştirip geliyorum." Kafasını sallayıp elindeki poşetlerle mutfağa geçtiğinde merdivenleri çıkarak odama girdim. Bu adam şimdi neden gelmişti? Birilerine mutlu gibi gözükmekten bıkmıştım.
Bir mezarlığın içerisine gömülmüş bir şekildeyken sadece o karanlıkta yalnız kalmak istiyordum. Derin bir nefes alıp bornozu çıkardım ve iç çamaşırlarımı üzerime giydim. Altıma bir tayt ve spor büstyer giyerek ıslak saçlarımı taramaya başladım.
Gözlerim kızarık bir şekildeydi ve dudaklarım çatlamıştı, tüm gece ağlamıştım. Arkadaşlarımın yanımda olmasına izin vermemiştim.
Kurumuş dudaklarıma ve cildime biraz nemlendirici sürdükten sonra uyuşuk adımlarımla birlikte aşağı indim. Son merdiveni indiğimde ses gelen mutfağa girdim, Deny aldığı şeyleri tezgah üzerine yerleştirmişti.
Adımlarımı duyması ile arkasını dönerek bana gülümsedi. "Açıkçası bazı cinayetler üzerindeydim ve biraz uzaklaşmak istedim. Sonra seni ziyaret etmem gerektiği aklıma geldi ve belki birlikte pizza yaparız diye düşündüm. Merak etme hamuru ustu şefler gibi yapıyorum."
Sona doğru sesi hafifçe alaylı çıkarken gülerek yanına ilerledim. "Harika düşünmüşsün, pizzaya bayılırım."
Fikrimi duyduğunda rahatlamış gibi gülümserken boş bir kab çıkardım. "Önceden söylemem gerekiyor ben zeytin ve yeşil biber pek fazla sevmem." Dudak büzerek konuştuğumda ellerini yıkayıp tezgah önüne geçmişti. "Tamam, benim için sorun değil."
Domatesleri musluk önüne geçip yıkarken Deny hamuru yapmaya başlamıştı. Şu an kolumu kaldıracak halim yoktu ama kendimi enerjili bir şekilde göstermeye çalışıyordum. Açıkçası o bir polisti ve benim söylediğim yalanlar, başıma gelenler ile ilgili kaygılarım vardı. O iyi birisiydi, onunla aramı iyi tutarsam benim için de iyi olurdu.
Tahta ve bıçak çıkarıp tezgaha adımlarken siyah tişörtüne bulaşmış unları görmemle birlikte gülmeye başladım. Birkaç saniye durup o da benim gibi üzerine baktığında gülerek kafasını olumsuzca salladı. "Biraz dağınık çalışıyor olabilirim ama sonuç iyi olacak."
"Tamam, sana güveniyorum." Alayla mırıldanıp kafamı sallayarak mazameleri doğramaya başladım.
"Seni açıkçası daha iyi görüyorum, iyileştiğini görmek çok güzel."
Hafifçe gülümserken aslında içimde bir şelale gibi akan kanları görmüyordu. İyileşmek değil de her aldığım nefes ile daha çok karanlık içerisine gömülüyordum. Hayatım bir korku filminin içerisinde gibi dönüyordu ama bu sefer tüm ölü bedenler ve kanlar gerçekti.
"Senin işin nasıl gidiyor?"
Birkaç saniye ona bakarak sorduğumda derin bir iç çekmişti. Hamuru birkaç dakika dinlenmeye bırakırken bıçak alıp bana doğrama işleminde yardım etmeye başladı.
"Üzerinde çalıştığım bazı dosyalar var ama birisi konusunda açıkçası hiç ilerleyemiyorum ve bu can sıkıcı."
Ses tonu ne kadar düşünceli ve bitkin olduğunun altını çızıyordu. Dudaklarımı ıslatıp peynirleri tabağa dizerken konuştum. "İstersen bana anlatabilirsin, belki yardımcı olurum. Çok dedektif filmleri izledim."
Hafifçe gülümseyerek bıçağı bırakıp bana doğru döndü. "Bir adam gece saatlerinde yatağında ölü bulunmuş ve boğularak öldürülmüş otopsi sonuçlarına göre. Adamın karısı ve yardımcı evde kimsenin o saatlerde olmadığını söylüyor. Karısı zaten bir iş gezisindeymiş. Tüm olabilecek düşmanları ve ya başına gelebilecek her şey hakkında araştırma yaptım ama katil hakkında bir kanıt bile bulamadım. Özellikle asistanı olan çocuk bu konu ile ilgili çok üzgündü, bu dikkatimi çekmişti."
Tüm hikayeyi anlattığında omuz silekerek hamura dönüp açmaya başladı. Kaşlarım hafifçe çatılırken "Peki, adamın ismi ne?" diye sordum.
"Morgan Lee."
Duyduğum isimle birlikte gözlerim irice açılırken. "O adam öldü mü? Ben onu tanıyordum." Dedim.
"Nereden tanıyordun?"
"O benim bir zamanlar yakın arkadaşı olduğum kızın babasıydı, lise dönemlerinde." İçimi bir üzüntü kaplarken o kız için üzülmüştüm. Her zaman bana ailesindeki kavgaları anlatırdı ve bazı geceler gelip biz de kalırdı anne ve babasının tartışmalarından bıktığı için.
"Bekle, peki senin aklına birşey gelir mi? Yani en azından tanıyordun."
Tüm dikkatini bana vererek beklenti ile sorduğunda alt dudağımı ısırarak düşünür bir şekil de konuşmaya başladım. "Bay ve Bayan Lee çok fazla kavga ederdi, arkadaşım bana babasının eş cinsel olduğunu ve bu yüzden hep evde kavga çıktığını söylerdi. Kavgaları gerçekten çok şiddetli geçerdi, özellikle Bayan Lee kocasına bir keresinde bıçak bile fırlatmıştı..." Birkaç saniye duraksarken dudaklarım aralandı "Yoksa Bayan Lee yapmış olabilir mi?"
Tereddüt eder bir şekilde yüzüne baktığımda onunda kaşları çatılmış ve sanki bir şeylerin yeni farkına varmış gibiydi. "Tanrım!" Saçları arasından ellerini geçirip derince nefes aldığında "Ne oldu?" dedim.
"Evet, karısı yapmış. Bay Lee ve asistanı olan çocuk arasında bir ilişki vardı ve bu yüzden o çocuk hep çok üzgündü. Karısı ise ölümün ardından birkaç gün sonra işine devam etti. Onu iş yerinde iş arkadaşları ile gülüşürken bile gördüm. Bunu nasıl kaçırdım ben?! Çok teşekkür ederim, Anna."
Coşkulu sesi ile konuşup bana aniden sarıldığında kollarımı hafifçe boynuna sarıp ona karşılık verdim. Birkaç saniye sonra geri çekildiğinde bana yeniden teşekkürler ederek telefonunu alıp aramalar yapmaya başlamıştı.
Kaşki biraz da kendime yardım etmeyi başarabilseydim.
~~~
Şaşıracağınız bölümler geliyor, az kaldı ;)
Umarım bölümü sevmişdiniz,biraz geçiş bölümü gibiydi. Düşüncelerinizi bekliyor olacağım.
Sizleri seviyorum
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro