1.1
Sınır 50 oy ve 50 yorum. Sınır geçilmemesine rağmen sizin için bölüm atıyorum. En azından bu bölüm sınırı geçin.
~~~
Yaktığım mumu yavaşça diğer mumların yanına koyarken kafamı kaldırarak bir sürü ilahi resimlerle süslenmiş tavana baktım. Kilisenin her bir tarafında bir sürü mum yanıyordu ve içeride sadece ben vardım.
Gözlerimi kapayarak ellerimi birbirine birleştirdim. Tüm inancımla Tanrının karşısındaydım ve ondan yardım istiyordum.
"Sığınacağım son kişi artık sensin, bana yardım edecek son çaresin. Tüm inancımla sana yalvarıyorum beni tüm kötü ruhlardan özgür bırak."
Göz yaşlarım yavaşça akmaya başlarken ellerimi daha çok birbirine bastırdım. Karşısındayken ondan yardım direniyordum ve kendimi tamamen aciz hissediyordum. Tek çarem kendim için dua etmekti ve sesimi duyacağını umuyordum.
"Artık daha fazla birilerinin zarar görmesini istemiyorum, onu lütfen benden uzak tut. Lütfen, Tanrım bana bu gece yardım et."
Göz yaşlarımla birlikte burnumu çekerken kalbim göğüsümün içerisinde patlayacak gibi hissediyordum. Daha ona nasıl sesleneceğimi bilmiyordum ama tüm gün bunun için dua edebilirdim.
"Buna bir son ver, Annabella. Acıtıyor..."
Aniden sesini duymamla ruhum çekilirmiş gibi hissederken yerimde sıçramıştım. Elimi kalbim üzerine koyarak deli gibi nefes alırken arkamı döndüm ve onu siyah takım elbisesi içerisinde en ön sırada oturmuş buldum.
Sıkıntı içerisinde gibiydi ve ellerini saçları arasından geçiriyordu bacağını titretirken.
Bunun işe yaradığını düşünüyordum. Heyecanla ve korkuyla daha çok öne adımlayarak yere diz çöktüm, uyuşan bacaklarımla birlikte göz yaşlarım içerisinde yüksek sesli yalvardım.
"Tanrım, lütfen onu benden uzak tut ve sonsuza dek cehenneme gönder! Sana çaresizce yalvarıyorum, onu tamamen benim için yok et, daha fazla acı veremesin."
Gözlerimi kapamış deli gibi yalkarışlar içerisindeyken onun alay dolu kahkasını duymamla birlikte kaşlarım çatılmıştı. Islak gözlerim açılırken onu siyah ayakkabıları ile karşılaştım. Aldığım nefes yarıda bölünürken kafamı yukarı doğru kaldırarak alaycı bir şekilde gülümseyen yüzüne baktım.
Benimle oyun mu oynamıştı?
"Oh, Annabella. Ne kadar da safsın böyle! Tanrının oğlunu yoketmeye çalışıyorsun."
Ellerini kumaş pantolonunun ceplerine sokarark küçümseyici bir şekilde siyah gözleri ile bana baktı. Göz yaşlarım hızlanırken zorlukla ayağa kalkarak saçlarımı çekiştirmeye başladım. Bu durumdan artık sıkılmıştım.
"Senden nefret ediyorum!"
Ona doğru dönerek nefretle bağırdığımda bir milim bile mimikleri haraket etmemişti. İçime çektiğim herbir nefes ile sanki canım yanıyordu artık. Bu boktan olaylardan kendimi aciz hissetmekten bıkmıştım.
"Aynı duyguları paylaşıyor olmamız güzel."
Nefesi ile üfleyip yaktığım mumları söndürürken kaşlarım yukarı doğru kalktı ve yüzümde küçük bir gülümseme berildi. İlk defa onun yanındayken gülümsememi gördüğü için yüzündeki hafif şaşkınlık ifadesini görmüştüm.
"Oh, hayır. Sen benden nefret etmiyorsun!"
Kendimden emin bir şekilde konuşurken bu olay onu oldukça meraklandırmışa benziyordu. Elimin tersi ile göz yaşlarımı silerken gülümsememi yüzümden ihmal etmemeye çalşıyordum.
"Sen zarar görmemi istemeyecek kadar beni seviyorsun! Dün gece beni her türlü durumdan sen kurtaldın, tıpkı koruyucu bir melek gibi. Sadece iyi ve güvende olduğumu bildikten sonra gittin. Bence nefret ettiğin insana bunu yapacak kadar iyi bir yaratık değilsin!"
"Sen kendini ne kadar önemli sanıyorsun öyle?"
Tükürür bir şekilde konuşarak üzerime doğru adımlamaya başladığında önünde tüm korkuma rağmen dik durmaya çalıştım. Yaptığım şey hiç mantıklı değildi ama artık ona dayanamıyordum.
İşaret parmağımı sıcak göğüsüne bastırdığımda tek karşı yukarı doğru kalkmıştı. "Bunların hepsini yaptıysan demek ki senin için oldukça önemliyim."
Kafasını aşağı eğip parmağıma bakarken ona belli etmemeye çalışsam bile önünde dizlerimin bağı çözülüyordu. "Zavallı, Annabella. Kendini bir şeytan için değerli sanıyor."
Sıcak nefesini yavaşça yüzüme üflerken siyahtan oluşan gözlerine bakmak bir intihar gibiydi.
"Genç Tanrı senin gibi çelimsiz bir kızı mı önemsiyor sanıyorsun? Sadece tek istediğim sana daha fazla acı vermek. Beyninin herbir hücresinde acıyı hissetmeni istiyorum, her gün. Yaptığın her yanlış ile cehennemin kapılarına daha çok yaklaşmanı istiyorum. O gece sana gelecekte daha çok acı vermek için sadece yardım ettim. Yoksa kendini benim için vazgeçilmez mi sanıyorsun?"
Söyledikleri sanki bir bıçak gibi kafama batarken avucumun içerisine tırnaklarımı sertçe geçiriyordum. Lanetlenmiş hissediyordum, tüm iliklerime kadar.
"Bence senin için gerçekten vazgeçilmezim, canımın yanmasını istemeyeceğin kadar."
Sesimin güçlü çıkmasına dikkat ederek konuştuğumda büyük adımlarımla birlikte kiliseden çıkmıştım. Yüzüme vuran temiz hava ile elimi saçlarım arasından geçirerek sokakta yürümeye başladım.
Az önce bir şeytana kafa tutmuştum ve söylediklerimin arkasındaydım. Tam olarak durumun ne olduğunu çözemiyordum ama o an tamamen inandıklarımı söylüyordum.
Beyaz karın üzerine çizmelerim ile basarken aniden avuç içimde hissettiğim soğukluk ile beraber duraksadım. Kaşlarım çatılırken başımı aşağı eğip avucumdakı bıçağa baktım. Bu nereden gelmişti böyle?
Boynuma bir ateş gibi çarpan sıcak nefesle kanım donarken yutkunarak gözlerimi kapadım. Az önce söylediklerimin bedelini ödeyecekmişim gibi hissediyordum.
"Annabella..."
Kulağıma fısıldarken arkamda duruyordu ve bedenim kaskatı kesilmiş bir şekildeydi, haraket edemiyordum.
"Şimdi söylediklerimi her kelimesi ile yerine getiriyorsun."
Gözlerim yeniden dolmaya başlarken burnunu saçlarım arasında gezdiriyordu. Onu benim dışımda hiç kimse görmüyordu ve insanlar normal bir şekilde sokaktan geçiyordu.
"Çikolatasını ısıran küçük çocuğu görüyor musun?"
Kafam kendiliğinden onaylar bir şekilde haraket ederken bedenim tamamen onun söylediklerini yapmaya konumlanmış gibi hissediyordum.
"Onun yanına git ve önünde yavaşça diz çök!"
Bir melodi gibi kulağıma fısıldarken ayaklarım kendiliğinden ona ulaşmaya çalışmaya başlamıştı. Onun söylediklerini garip bir şekilde yapmak istiyordum? Kendimi asla durduramıyordum.
Yavaşça çocuğun önünde diz çöktüğümde gülümser bakışları benim üzerime dönmüştü. Göz yaşlarım yavaşça süzülürken ne olacağını bilmiyordum ama elimdeki soğuk bıçakla kalbim korku ile titriyordu. Birisine zarar vermek asla istemiyordum, o beni haraket ettiriyordu.
"Neden ağlıyorsun?"
Büyük mavi gözleri ile masumca sorduğunda başımı öne doğru eğerek küçük bir hıçkırığın dudaklarım arasından kaçmasına izin verdim. Etraf çok soğuktu ama enseme çarpan her bir soluğu vücudumu bir ateş kadar sıcak yapıyordu.
"Kollarını yukarı kaldır ve beyaz bileklerine derin çizikler at!"
Doğruca beynime işleyen sözleri ile gözlerim irice açılırken önümdeki çocuk hala merakla bana bakıyordu. "Hayır!" Göz yaşlarım içerisinde kendimce fısıldarken kolum kendiliğinden yukarı kalkarak bileğim açılmıştı.
"İyi misin, annemi çağırmamı ister misin?"
Küçük çocuğun endişeli gözleri ile ağlamam daha çok şiddetlenmişti. Bağırmama izin vermiyordu sanki boğazımı sıkıp sesimi güçsüzleştiriyor gibiydi.
"Şimdi! Kanların beyaz teninden damlamasına izin ver."
Kulağıma fısıldarken elimdeki bıçağı kolum haraket ederek yukarı kaldırdığında bedenim sadece bunun için istekli gibiydi.
"Özür dilerim." Deniz mavisi gözlerine dolu gözlerimle bakarken ardından bıçağı sertçe tenime bastırmıştım.
Çocuk gözlerini irice açmış çığlık atarak yere düşerken bedenim yoğun acı ile birlikte kasılmıştı. Sertçe bıçağı bastırıp iki bileğimide keserken güçsüz çığlıklarımı kendim bile durmakta zorluk çekiyordum. Tüm bedenimi saran acı ile birlikte nefes almakta güçlük çekerken kırmızı kan damlaları beyaz kar üzerine bir şelale gibi akıyordu.
Bedenim bilincini kaybederek yere düşürken gözlerim karalmaden önce tek gördüğüm yanıma koşarak eğilen insanlardı.
~~~
Lütfen, yorum, yorum ve yorum istiyorum.
Hikaye heyecanlı bir hal almaya başladı bence, umarım hoşunuza gidiyordur.
Sizleri seviyorum
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro