𝐌𝐑 𝐒𝐓𝐀𝐑𝐊
Zamanın ileri gelen adamlarından biri, ünlü Stark Endistüri'nin sahibi Tony Stark hepimizin bildiği ve bazılarımızın kibirli bulduğu sıradan olmayan bir adamdı. Kibirliydi, ya da fazla öz güvenliydi denilebilir. Sadece bunun farkını anlayabilenler, onu yakından ve candan tanıyabilenlerdi. Diğerlerinin bildiği yüz hep aynıydı. Kibirin süslediği, alaycıl adam dışında oldukça çapkındı da.
Her gün başka bir kadın, belki iki veya üç kadınla flört eden bu adam gece hayatıyla bilinirdi. Tahmin edilesi üzerine Tony Stark, daha doğrusu Anthony Edward Stark evlenilecek değil eğlenilecek bir adamdı. Kimseye gönül vermez, iki göz süzmesiyle ortalığı yıkacak bir adamdı.
Topuk tıkırtılarından yankılanan onca ses, her iki insan cinsiyetine görsel bir şölen sunardı. Tony Stark ile ilgilenmek için erkek veya kız olman fark etmezdi, bakışı veya bilmeceleri bile düşürücüydü. Bağlı kalacağı kadın hep merak edilirdi, o güzel miydi? O güçlü müydü? O iyi mi flört ederdi?
Aslında bu karmaşık sorunların derininde tek bir soru yatardı. Tony Stark gönlünüzü kaptırmak için ne bulmuş olmalıydı? Daha olmayan, belli ki hiç olmayacak biri için böyle dedikodular başlamıştı bile. Herkesin konuşmalarının üstüne daha çok çapkın olan Tony Stark, bu dedikoduları düşürmek yerine iyice güçlendirirdi.
İnsanlarda filizlenen merak duygusu büyüyüp fide olmuş, küçük bir ağaç oluvermişti. Ağaç büyük olmadan önce Tony Stark birini bulsa iyi ederdi. Yani etrafındaki insanlar bunun olmasını ümit ediyordu. Herkesin aksine bu konu Tony Stark'ın pek umrunda sayılmazdı. O sadece proje yapsın, belki kumar oynasın ve gecesini geçirebileceği çiçeklerde polen alsın yeterdi.
O güne kadar, biriktirdiği tüm polenlerle bal yapacak kadar güzel bir kadın bulana kadar bunun böyle olacağından emindi Tony. Eminlik, bazen kesin yargıya vardırmıyordu. İçinde kapsadığı tüm yargılar, bazen başka bir sonuç doğurabiliyordu.
Tony onca günün arasında en anlamlı günü seçmişti. O gün her şey alması gereken sorumluluklara dayanamayarak arabasına atlaması ile başlamıştı. Nereye gittiğini, nereye gideceğini bilmiyordu. Sadece nefesi kesiliyordu ve oradan uzaklaşması gerektiğini söyleyen sese uyduğunu biliyordu.
Tüm kapsamlar aynı sonucu verdiğinde, genç ve ürkek bir kadın ilk defa alacağı sahne için hazırlıklara başlamıştı. Aldığı eğitim bu sahne için gayet yeterli olsa bile, kız kendine ne olursa olsun güvenemiyordu. Kadifemsi kadar dokusu hissedilen ipeksilikteki sesi, buna hazırım diye bağırsa bile yanlış bir şeyler olduğuna kendisini inandırmış gibi görünüyordu.
Henüz denklemin bilinmeyen yargısını çözemese bile, bilinmeyen yargı haricinde denklemi oluşturan tüm sayıları yaptığına emindi. Kırmızı elbisesi, kırmızı ruju, bakır saçları ve elinde elbisesinden farklı olan siyah rugan kumaş eldivenlerle denklem oluşmuştu. En önemli yargılar unutulmadan söylenmeliydi, kalabalık ortam ve titreyen ellerde bunun kesinliğini garantileyebilirdi.
Ellerini elbisesine sürttü ve gideceği ortamda rahat olmaya özen göstererek ince tutacaklı saatinden dakikayı kontrol etti. Daha çıkmasına dakikalar vardı, nasıl geçecekti? Yaşlı insanlar, onca yıllık ömürlerini nasıl zamanı yiyip bitirmişlerdi? Bu konu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Ama olsa, her şeyin daha kolay olacağından şüphesiz emindi.
Saçmaladığını fark ettiğinde kendine gülerek dilini dışarı çıkartıp pırtt tarzında bir ses çıkarttı. Genç kız, kendi kendine kesinlikle eğlenebilen biriydi. Bu özelliğini seviyordu, kendini eğlendirebilme durumu artık içinden o kadar fazla büyümüştü ki kimsenin zevk vermediğini fark etmişti.
"Saçmalıyorsun Eloise, kendine gel." Son rötuşların yapılma dakikaları geldiğinde derin bir nefes aldı. İçinden üçe kadar sayarak tuttu ve gene üçe kadar sayıp nefesini bıraktı. Bu rahatlamasına sebep olurken dakikalar akıp bitmişti. Oturduğu yerden kalktı ve solisti olduğu grubun yanına doğru ilerledi.
Ayağındaki topuklu ayakkabıya rağmen rahatça kulise doğru yürüdü. İsminin başka bir dilde nüksetmesi ve geçen saniyeler ardından kapıyı açtı. Gösterisini sergilediği yer zengin bir otelin barıydı. Sadece bar yoktu, dans pistinde her çeşit dans yapan insan topluluğu da bulunuyordu.
Kevin ve Greyson'a bakarak başını salladı. Eskiden sevdiği bir filmin giriş müziğini söyleyecekti ilk olarak. Stand By Me. Çalan müzikle olduğu yerde hafif hafif sallanarak dans etmeye başladı. Aynı zamanda mikrofon ile olan hakimiyetini güzel kullanıyordu. Dinleyenlerden çoğu, kendisiyle aynı dans koreografisini izlerken bir erkeğin seslendirdiği şarkıyı güçlü sesiyle insanlara sunuyordu.
Şarkı son bitiş vuruşlarına vardığında gözlerini açarak insanlara bakıp selam verdi. Hemen ardından Lara'nın Je T'Aime'i seslendirdi ve sahnesi yavaşça yarım saati doldurmuştu. İnsanların onu dinlerken derin düşüncelere dalması, şu an sevdiği favori şeyleri arasında ilk 10'da yer almaya hak kazanmış gibiydi.
İçinde beğenilmenin, sesinin haykırışlarını insanlara duyurabilmenin mutluluğu vardı. Yerine başka birisi gelesiye kadar bir kaç dakika onu alkışlayan insanları selamladı. Sahneden bar kısmına doğru yürüyüp gene aynı dakikalar içinde dikkatleri kendi üzerinden, şimdiki çıkan sanatçıya yöneltti.
Şimdi alkolsüz kokteylini yudumlayacak, belki üzerinde pahalı bir elbiseyle birlikte boğazın serin sularında yüzecekti. Bu fikirle dilini dışına sarkıtıp iğrenircesine bir ifade ekleyerek gülümsedi. Bu fikri sevmişti ama ondan sonra eve dönüşü ıslak, kısa bir elbiseyle yapmak istemediği için içindeki karanlık tutkularının arasına ekledi.
Alkolsüz kokteyli masaya bir gürültüyle çarptığında, bakışlarını zorlukla sahneden alarak barmaid'e baktı. Kadının yüzündeki gülümsemeye bakarak gözlerini kısarak aynı banellikte karşılık verdi. "Pahalı bir barda, elinde sadece kokteyl mi var?" Başını gelen kişiye çevirdi. Bu adamı biliyordu, flörtözlüğünü dünya ününde duyurmuş bir adamdı.
"Hep insanlar hakkında bilmeden bir şeyler mi atıp tutarsınız?" Karşısındaki adam buzlu viski bardağını çevirip başını salladı. "Sadece canım sıkıldığında." Eloise gülümsedi. "Size sizi eğlendirebileceğimi düşündüren ne?" Yaşlı adam dilini dudakları üzerinde gezdirdi. Keçi sakalının bir kısmına viski bulaşmıştı.
"Belki beni şu an eğlendiriyorsundur, ne dersin?" Eloise şaşkınlık ifadesini gizleyemedi. Tony Stark'ın eğlence ahlakını oldukça farklı buluyordu. Bakır saçlarını geriye atarak ruj ve kirazlı dudak nemlendirisi olan dudağını dişleri arasına aldı. "Şaşırdım doğrusu, Mr Stark. Sizin eğlence anlayışınızı daha farklı buluyordum."
Karşısındaki adamın güzel gülüşü yüzünde büyüdüğünde, ne demek istediğini anlamıştı. "İnsanları şaşırtma gibi çirkin bir huyum vardır. Sizcede çok çirkin bir huy değil mi?" Eloise dudaklarını bırakıp içini dişlerken kaşlarını alayla havaya kaldırdı. "Aslında şu an tüm şaşırtma olayını bozduğunuzu söyleyebilirim."
Tony güldü. Barmaid'e göz kırpıp içkisinin yenilenmesini istedi. Barmaid adama flört edercesine, daha doğrusu içi gidercesine bakarken Eloise bu durumu unutma kararı aldı. Hafızası içine dolacak karelerden ne yalan söylemeliydi, korkmuştu. "Sizi yatağa atmayacağım."
"Ona beni seviyordu." Onu dinleyen kadın not alırken gözlerini kaldırıp devam etti. "Biz birbirimize hiç kimsenin anlamayacağı bir tutkuyla bağlıydık." Aslında hasta, burada olan olayda kendi suçu yokmuş gibi davranıyordu. Kendi içinde yaşadığı, kendini affetme sürecinden sadece ilk adımda olandı.
"O seni sevmedi." Kadına kaşlarını havaya kaldırarak baktı. Sevmemiş miydi? Sevmemiş miydi? Bu ne cürreti böyle? Nasıl aşkının yalan olduğunu söyleyebilirdi ki? "Sen sadece..." Psikolok kadının cümleleri seçmekte zorlandığı belliydi. Sadece onun sinirlenmemesini istiyordu. Bunu başarabilirdi.
"Onu o kadar çok sevdin, o kadar çok kendinin üstüne koydun ki sana ne hissetiğini sormadın. Özür dilerim. Cümleleri nasıl toplayacağımı düşündüm ama bunun açıklaması olduğunu sanmam." Bu böyle değildi, hayır! Duymak istemiyordu. Duymaması gerekiyordu. Kabul etmiyordu. Gerçek bu değildi. Bu orta yaşlı kadının bir şey bildiği yoktu. Saçmalamak konusunda ileri düzeydeydi.
***
Bu kurgu bebeğime söz verdiğim gibi belongstostark 'a adanarak yazılmıştır.
Ön görüşleriniz neler?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro