Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

𝐖𝐇𝐄𝐑𝐄 𝐇𝐀𝐕𝐄 𝐘𝐎𝐔 𝐁𝐄𝐄𝐍?

Cause they said the end is coming
Everyone's up to something
I find myself running home to your
Sweet nothings
Outside they're push and shoving
You're in the kitchen humming
All that you ever wanted from me was
... nothing

DATE: June, 2011
PLACE: LOS ANGELES

Her yara, bıçakla açılmaz. Bazen tek bir söz, koca yaşamın kıyısından iter seni. İpleri dolar boynuna. Sonunun gelmesini beklersin, kurtulmak istemek uzaktır. Kabulleniş başlar. Kabullenirsin ama vazgeçmek istemeyen tarafın onunla savaşmaya başlar. İki tarafın sonunda hep daha kötüler kazanır. Bitersin, kötülüğün altında ölürsün. Kanlar altında kalırsın ve bir bakmışsın bunun kraliçesi olmuşsun.

Yazdığım şeyi kenara bıraktım. Poker Face, Valse yani albümdeki sözsüz melodi, tutkuyla harmanlamaya çalışıp garip bir şey olduğunu düşündüğüm heaven, toxic ve best day of my life tamamen hazırdı. Sadece Only girl şarkım kayıt altına alınırken bazı problemler çıkıyor, yüksek noktalara bir türlü çıkamadan detone olup duruyordum.

Bu yorucuydu. Valse için 12 saat kayıt yapmıştık ama onda bile bu kadar yorulduğumu hatırlamıyordum. Sadece bayılacak gibiydim. Boğazım acıyor, ses tellerim birbirine girmiş gibi konuşma yetimin elimden alındığını hissediyordum. Ağlamama ramak kalmıştı. Buraya bayılabilirdim gerçekten.

"Rowena halıda yuvarlanma ve lütfen dön." Ekibimden Jennifer'ın sözüne kulak asmak yerine halının ucunu tutup kendimi dürüm yapacak şekilde kıvırdım. Ardı ardına yaptığım pff sesleri de onların moralini düşürüyordu biliyordum ama olmuyordu işte. "Bence bu işi yarına bırakalım çocuklar ne dersiniz?"

"Hayır. Kayıt şirketine teslim tarihimiz için verilen son gün yarın." Çığlık attım. "Neden ya? Nedennnn?" Jeremy gözlerini buradan bile belli olacak şekilde devirirken, elimi tutup kalkmama yardımcı olmuştu. Stüdyo kısmına geçip ayaklarımla yerde daireler çizdim ve kendi kendime hareket edip moralimi yükseltmek adına dans etmeye çalışıp çarpılma eylemini göstermemi aynadan seyrettim.

Olivia'nın talimatı ile başladım. Başlarda güzel gitti. Hatta sonlarına kadar Jeremy'nin yaptığı çok iyisin işaretini bile gördüm. Ama birden dikkatim dağıldı ve gülmeye başladım. Jennifer ve Jeremy aynı anda birbirine baktı. "Rowena ben 27 yaşında bir insanım ve saatlerdir seninle burada duruyorum. Neden? Sen işlerini ciddiye alma ve gül diye mi?"

Gülmelerim bunu duyar duymaz şiddetli ağlamalara döndü. Zaten Jeremy özürlerini sıralamaya başlamıştı bile. "Özür dilerim. Özür dilerim. Lanet olsun amacım bu değildi." Göz yaşlarımı Olivia'nın verdiği peçete ile sildim ve habersiz selfie çekmeye çalışan Jennifer'a bakarak ağlamalarım arasından verilebilecek en doğal gülümsemeyi vermeye çalıştım.

"Peki yeniden denemek ister misin? Biliyorum şarkının genel anatomisi çok zor ama daha zorlarını kaydettin. Bunu da yapabilirsin." Kendisini onaylayıp kayıt odasına girdim ve kulaklığımı takıp mikrafona yaklaştım. Dudaklarımı kıvırıp az sonra söyleyeceğim şarkıya kendimi hazırlamaya çalıştım.

"Hiçbir erkek sizi dünyadaki tek kız gibi hissettiremez ama ben yapabilirim." Beni çeken kameraya karşı flörtöz ve cilveli bir şekilde güldüm. Hatta TMZ'nin bahsettiği kadar kötü değildim bu konuda. Ah o haber. Geçen ay, TMZ babamla beraber katıldığım programda babama sorulan 'Rowena hiç eve erkek arkadaşını getirdi mi?' Soruna verdiği hayır cevabını o kadar abartıp yayınlamışlardı ki. Komikti.

"Hazır mısın?" Dudaklarımı serbest bırakıp etrafımda döndüm. "Evett! Hadi başlayalım." Müziksiz söylemelerim epey iyi gitmişti. Sonunda istediğimiz kadar iyi söyleyebilmiştim ve bitirdiğim andan itibaren herkes rahatlamış şekilde kendilerini koltuğa bırakmışlardı. "Bir an hiç bitmeyecek zannettim."

Olivia iğne şeklindeki uçlu kalemini alıp normal bir iğneyi koluna vuruyormuş gibi ucu içine itti. Aniden başını yana çevirip gözlerini kapatarak dilini dışına sarkıttığında kahkaha attım. "Başardım. Göbeğim çatladı yahu." Jennifer'ın yanına gidip beşlik çakarak kendimi halıya attım.
"Çocukken de mi yerde yatıyordun?"

"Evet. Babam beni fayanslardan toplardı. Özellikle buzdolabını açıp önüne yatmaya bayılan bir çocuktum." Diğerleri gülerken, ben halının üzerinde yuvarlanıp aynı ses tonu ve aynı harfle sürekli eee diyordum. Sıkıntıdan patlayacaktım sanki. "Hadi içmeye gidelim!" Ekibim onaylayınca, Olivia ve Jeremy'nin uzattığı ellerinden tutup ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledim.

DATE: July, 2011
PLACE: NEW YORK, BOSTON

Bugün taşınıyordum. Yok oluşla gelen son, babamın avcunda ezilmiş ve biz bugünden itibaren savrulmuştuk. Onca kumun arasında kaybolan tanecikler gibi çoğunluğun arasında birbirimizi bulamayacak kadar dikkatsizdik. Bir şeyler yapıyorduk ve bunu yaparken inanmıyorduk.

Taşınıyordum. Gidiyordum her yerden. Los Angeles artık fiilen evim olmaktan çıkmış, New York'a gelmiştim. Yakın zamanlarda burada okumaya başlayacağım New York üniversitesi için taşınmamı erkene almıştık. Babam gideceğimi öğrendiği gün çok sessiz kalmıştı. Bu günü beklediğini ama hazır hissetmediğin biliyordum. O yüzden ne tepki vereceğini bilememişti diye tahmin etmiştim.

Ya da umutları elinden alınmış gibi. Kestiremiyorum.

Telefonum düşüncelerime boğulmuş bir halde kenarda dakikalarca çalarken, aniden başımı iki yana sallayıp elime aldım ve kim olduğuna bakmadan cevapla tuşuna bastım. Bu Selena dışında biri değildi. "Selam dostum." Hoparlöre alıp yere bıraktım ve boyum kadar koliyi kucağıma çekip bantı söktüm.

Kapağını açtığımda küçük bir çığlık atıp koliye sıkıca sarıldım. Tüm plaklarım buradaydı ve birden görmek, ani bir mutluluk patlamasına sebep olmuştu. "Kulaklarım! Dostum kulaklarımla bir zorun mu var?" Acı çeken sesi yerine yüzü karşımda olsaydı düşünmeden orta parmağımı gösterirdim. "Evet canım öyledir." Acı çeken sesi kahkahalara dönüştü. "Yakında evinde olacağım güzel düzenle her yeri."

"Selena beğenmediğin yerleri sana düzelttireceğim biliyorsun, değil mi?" Kesinlikle böyle olacaktı. "Biliyorum. Bunun için senden nefret ediyorum." En yakın arkadaşı ve bazen kendisine sürtük diyen biri olarak buna asla alınmıyordum. "Bende seni seviyorum aşkım."

Plaklarımı geniş plastik kaba özenle yerleştirip Michael Jackson'ın babama beni gördükten sonra ileride vermesi için hediye ettiği plağı özenle hemen arkamda bulunan yatağa bıraktım. Bu parça çok değerliydi. Adamı çok seviyordum. Ve bana böyle bir hediye bırakması, o kadar güzel bir jestti ki.
"Şu an Michael Jackson plağını diğer plaklardan ayırıp başka bir yere kaldırdın değil mi?"

Çıplak bacaklarımı kendime çekip bağdaş kurdum. Plakları yerleştirme işlemine devam edip Selena'nın sorusuna cevap verdim. "Beni gerçekten çok iyi tanıyorsun. Korkuyorum..." Sanırım Selena ile en çok bir yıl kadar önce anoreksiyaya doğru yol alan beslenme yolculuğumda, bana yemek yedirmeye çalışmasında yakınlaşmıştık. Korkunç zamanlardı. "Ne sandın. O plağa ne kadar değer verdiğini bir ben biliyorum bir de tanrı."

"Ne yapayım? Bu da benim bağımlılığım. Albüm nasıl gidiyor? Bir şeyler karalıyorsun, değil mi?" Birden hışırtı sesi duyuldu. Çok geçmeden Selena ne yaptığını anlattı. "Evet. Bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Şunu dinle. Her kesik görünmez. Kalpte saklıdır, derinlere gömülmüş hain düşman gibidir. Mutlusun sanırsın, kesik sana bunun olduğunu düşündürür. Güvende hissedersin, kesik sana acısını hissetirir düşersin. Tek bir kesik bin olur. Ölürsün, yok olursun."

Saniyelerce harika şeyin ne kadar güzel olduğunu algılamaya çalıştım. Ardından bir çığlık daha attım. "Çok güzel! Bayıldım." Kıkırtılarla not defterlerimin olduğu koliyi alıp bantı sökerek iki komedin dolabından birini bununla doldurdum. Her türlü defter vardı. Şiir defterleri, sayfalarca yazılmış günlükler ve şarkılarımı bestelerken ilham aldığım şeyleri yazdığım defterler, şarkılarım hepsi buradaydı.

"Az önce buraya bir miras yerleştirdim galiba." Selena güldü. Bende aynı şekilde karşılık verdim ve komidini kitleyip anahtarı boynumdaki kalpli kolyenin yanındaki zincire taktım. Zaten kilit küçüktü. Serçe parmağım kadar anca olmalıydı o yüzden herhangi bir ağırlık yapamamıştı.

"Ben galiba saçlarımı boyatacağım." Aniden aklıma gelen kararla Selena çığlık attı. "Aman tanrım! Rowena lanet olası Depp, Rowena Depp! Altın sarısı saçlarından vaz mı geçiyor? Yoksa ölecek miyiz?" Belkide hiç saçlarını boyatmayan tek kişi arkadaş grubumuzda bendim ve diğerleri asla bu kararı vermemi beklemiyordu. "Peki hangi renk olacak?"

"Bilmem. Kızıl? Hayır. Bal köpüğü? Hayır. Büyük ihtimalle kestane olacak. Yakışır mı? Biraz açık bir kestane olacak. Sence?" 'Hmm' sesleri geldi. Tepkisini merakla bekliyordum. "Çok yakışacak bebeğim." Rahatlayarak sırtımı yatağa bastırdım. "Teşekkür ederim."

Elimde değildi. Aldığım her karar için garip bir şekilde onaylanmayı bekliyordum. Onaylanmadığım zaman yanlış yapıyormuşum gibi hissediyordum. Özellikle bu kişi Selena olmayınca rahat edemiyordum. "Rica ederim. Ama teşekkür etmene gerek yok. Aklımda çok güzel canlandı. Bugidi ile saçlarını yapıyoruz ve dolgun buklelerin açık tenine düşüyor... nefes kesici."

"Ya utandırıyorsun beni yapma şapşal." Başka gülüşler daha. İltifat alınca utanma huyumu acilen bırakmam gerekiyordu. "Seni özledim." Bende onu çok özlemiştim. "Los Angeles'da kaldığın zamanlarda bir günümüz bile ayrı geçmiyordu şimdi seni bir haftadır görmedim." Ağlayabilirdim. Selena'nın üzgün sesi, katlanamadığım bir durumdu.

"Tamam bak cidden ağlayacağım." Söyler söylemez ikimizden de ağlamaya başlarken çıkan o küçük çığlık yükseldi. Ve çığlık aynı anda sönüp yerini kahkahaya bıraktı. "Seni seviyorum." Cidden, amacı beni duygu selinden öldürmek falan mıydı? Eğer öyleyse, harbiden başarılı olduğu bir konuydu. "Albüm çıksın bir, bir çıksın o albüm bak bakalım neler olacak."

Biz böyle dalmış konuşurken, aşağıdan gelen kapı çalma sesiyle ve Selena'nın telefonunun kapanmasıyla birlikte merakla kaşlarımı kaldırdım. Şortumu düzeltip oturduğum yerden doğruldum ve müzik odamdan çıkıp koridordan geçerek merdivenlerden indim. Kapıyı çalan kişinin çalış şekli... Yoksa?

Öğrenmek için kapıya koşup hızla açtım ve gördüğüm kişiyle çığlık attım. Selena buradaydı. Hemen yanında küçük mavi bir bavul bulunuyordu. "Siktir! Selena ne işin var burada? İçeriye gel hemen." Bavulunu kendimle birlikte sürükledim. İçeriye girdiğimde heyecandan olduğum yerde zıplayarak sevinçle hareket etmeye başladım.

"Bir sürpriz yapmak istedim. En yakın arkadaşım yaşam alanını şekillendirirken, ben kıçımın üzerinde boş boş oturmayacaktım değil mi?" Güzel bir sürpriz olmuştu. "Çok mutlu oldum hadi koşşş! Yardıma ihtiyacım var." Merdivenlerden çıkarken arkamdan geldi. Bir an kendisine bakıp önüme döndüm. "Daha saç boyatma olayını anlatacaksın. Var ya sırf bunu duyduğumda hala evde olsam yola çıkardım."

"Güzel olacak güzel. Çillerine çok yakışacak." Evet, kimse bilmezdi ama yüzümün çok az bir kısmında bulunan kahverengiye yakın sarı renginde çiller vardı. Selena hep onları öne çıkartacak makyajlar yapmamı isterken, ben sadece soluk benizli tenimde bulunan her kahverengi noktayı pudralıyordum.
"Olabilir. Bilmiyorum işte!"

İlk olarak ona kendi odamı gösterdim. Yatak odamın her yerini gezdiğinde asıl bakmasını istediğim yere geldik. Müzik odam. Onca gitara, onların yanındaki birbirine giren kablolara, baterimin bulunduğu karton kutulara göz attı. "Çok güzel oluyor burası. Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Parmağımı şıklattım. "Ayıp ediyorsun, olmaz mı? Bir sürü iş var bir sürü." Plaklarımın bulunduğu kutunun başına oturup yaptığım gibi plastik kaplara yerleştirmeye başladı. "Tam tahmin ettiğim gibi yatağının baş köşesine koymuşsun." Ne diyebilirdim ki? Bu kız beni tanıyordu.

"Ama tahmin edilebilirdi doğruyu söyle." Ağzına hayali bir fermuar çektiğinde, omzuna vurdum. "Eşek." Birlikte odamı düzenledikten sonra merdivenden indik. "Havuza girelim mi?" Sunduğum teklife karşılık ellerini birbirine sürterken, derin nefes alıp Selena'ya mayo hazırlamaya çıktım. Rahat edebileceği türden bir tanesini kendisine uzattım ve dışarıya postalayıp kendime kırmızı bir tane bikini seçtim.

Selena'da yanıma gelirken, pareosunu başından geçiriyordu. Aynı şekilde bende attım. Merdivenlerden inip güneş kremini alarak kollarıma biraz sıktım ve sürmesi için Selena'nın önüne durdum. Bikinimin boşlukta kalan her yerini kremledikten sonra benimkinin iki katı bir özenle Selena'nın erkek çocuğu diye adlandırdığı, lakin benim tüm anılarımı hapsettiğim bedene kremi güzelce sürüp yedirdim.

Arka kapıdan gelmeden önce hazırlanıp temizlenmesini istediğim havuza balıklama atladım. Selena bombalama olarak denerken, nefesimi tutup suyun üstünde yükseldim ve bizi dakikalarca kayıt altına almayı bekleyen drone'a suyun içinden çıkmadan orta parmağımı gösterdim.

Bir devrin açılışını yapacağımı bilmiyordum o gün. Sadece tek istediğim, biraz eğlenceydi. Olivia, Jeremy, Jennifer ve Selena ise bunu bilip beni Diana albümünün yapım şirketine teslim tarihini geçirmeden verdiğimiz için kutlama yemeğine getirmişlerdi. Heyecanla etrafta dolaşırken, Selena'nın getirdiği şampanyayla çığlık attım. Fileli tişörtümü düzeltip kenarları kıvrılmış saçlarımı savurdum ve Selena'nın yanına koştum.

Şampanyayı sallayıp tıpasını fırlatarak kenara attım. Köpüklü içecek dört bir yana dağılırken, Selena'nın ağzına döküp büyük bir yudum aldım. Çalan yükseltici müzik sanki durumun çabası gibiydi. Heyecandan dört bir yanda zıplamak, deli gibi dans etmek istiyordum. Ve yapacaktım!

Evan yanımıza gelince sırıtıp kendisinden destek alarak şampanyayı ağzına döktüm. Koluma girdiği andan itibaren olduğum yerde zıplayıp müziğin etkisiyle nasıl hareket etmemi planlamadan, koreografisiz bir dansla saçlarımı sallamaya başladım.

Ellerim havada bu eğlenceme eşlik ederken, Olivia'nın yanağından öpüp dansımı devam ettirdim. Buradaki insanlardan bazılarının bakışlarını üzerimde hissetsem bile bu önemli değildi. Sadece sarhoş olmak, kendimi bırakabilmek istiyordum.

Olivia'dan sonra Jennifer ile dans etmeye başladım. Hareketli küçük çocuklar gibiyim. Çok eğleniyordum. Evan'nın yanına ilerledim. Öne doğru aynı anda geldik. Bedenimizi geriye atıp ayağımızla yerde daire çizip olduğumuz yerde dönerek beşlik çaktık. Bu film çekerken yaptığımız bir şeydi. Aaron burada olsun isterdim ama o sanırım yeni sevgilisiyle mutluydu. O yüzden akışa bırakmıştım.

Olivia elinde tekila ile gelirken, grubumuzdan çığlıklar yükseldi. Evan bir tanesini alıp bana verdiğinde teşekkür ettim. Hızla içip bardağı Olivia'nın ikram ettiği tepsiye bıraktım ve limonu yaladım. "Bir tane daha istiyorum. Bir tane daha!" Jennifer'ın uzattığı tekila bardaklarından birini Selena'ya verdim.

Birbirimize bakıp aynı anda kollarımızı birbirine dolayarak içeceği tekledik ve geri çekilip limonu emdik. Yüzümü buruştururken, Selena hem acı çekip hem de gülümsüyordu. "Benden bu kadar. Jennifer sıra sende!" Barmenden içkiyi yeniletip geldiğinde çığlık atıp oraya koştum. Likör bardağını tepeme dikip kirazı yiyerek tadını hafifletmeye çalıştım.

Kaç tane içtim bilmiyorum ama dans etme isteği ile doldum. Sanki sabahtan beri etmiyormuşum gibi, ayaklarım uzun hareketler sonucu ağrımıyormuş gibi. Selena'nın yanına gidip olduğum yerde zıplayarak elimi beline yerleştirdim ve saçlarımı savurup başımı sallayarak dans ettim.

Arkamdan gelen sesleri önemsemeden sadece Selena'ya flörtöz bir gülüş veriyordum. Aynı gülüşü aldığım zaman dudaklarımı büzüp başımı sallamaya devam ettim. Zıpladım ve kendi etrafımda dönüp Selena ile birlikte hareket ettim. Justin gelince oradan ayrılıp Evan'a döndüm. Geri geri giderken, ben kendisine yürüyor ve sinir bozucu bir ifade ile dans edip onu zorluyordum. "Evan!"

"Rowena!" Parmağımı ona doğru salladım. Hala gelmek istemeyince omuz silkip Jeremy'e yöneldim. Beni kabul edince Evan'a bakıp göz kırptım. Jeremy beni kendine çektiğinde kolunu boynuma dolayıp olduğum yerde döndüm ve bacağımı ileriye doğru hareket ettirip eski pozisyonumu aldım. Olduğum yerde sallandım ve gelen likörü kiraz olmadan sek bir şekilde tekleyip masaya bıraktım.

Jennifer'da katılınca ortamdan rahatsız olup onları başbaşa bıraktım. Sarhoş olabilirdim ama editörümle ve direktörümle fantezi dansı yapmayacak kadar kafam yerindeydi. Yanaklarım alevde kalmışçasına ani değişiklikle yanmaya başladı. Bar kısmına doğru yürüdüm.

"Bir kola alabilir miyim? Ya da buz da olur hiç fark etmez." Barmen buzumu getirdiğinde poşeti düşünmeden yanağıma bastırdım. "Balkona çıkmalısın." İyi bir fikir olabilirdi. "Ama bana bir bira versen iyi olur dostum. Yalnız kalınca iyi gidiyor." Barmenin yüz tiplerini okuyamasam bile güldüğünü hissediyordum. Tepkisiz kalıp önüme konan şişeyi aldım. Buzu yanağıma bastırdım ve balkona doğru yalpalayan adımlarla yürümeye başladım.

Adımlarım düzensiz aynı zamanda normal görünmeye çalışarak atıldığı için kesinlikle bir aptal gibi görünüyordum. Lakin bir an önce balkona gitmem gerekiyordu o yüzden olabildiğince hızlı olmaya baktım. Kapıyı açıp son sürat dışarıya çıktım ve aniden soğuk havayla birlikte demirlere yaslanıp biramdan büyük bir yudum aldım.

Buzu yanaklarıma bastırdım. Yanaklarım hissizleşinceye kadar bekledim ve geri çektim. Biramı bitirdiğimde olduğum yere çöküp bir yerlerinin görünmesini umursamadan yoğun enerji patlamasından sonra gelen dumuru yok saymaya çalıştım.

Bunun hiçbir faydası yoktu o yüzden kendimi komutlandırarak, yorgunluğu yok sayarak bara yeniden girdim. Gözlerimi silip dans eden insanların arasına karıştım ve garsondan likör alıp tekleyerek benimle dans edecek ilk insanı aramaya başladım. Ne yapıyordum ben? Delirmiş gibi dans ediyordum ve vücuduma dolan adrenalin daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Heyecanlı bir şeye tutkun olmak gibiydi. Durduramıyordum kendimi.

Yanaklarım alevde kalmış hissinden bir süre daha ayrılamadı. Nefesim de beni zorlamaya başladığında, kollarıma dolanan ani parmakların tesirinde başımı gelen kişiye çevirdim. Göz tansiyonum fırladığından hiçbir şey göremiyordum. Sadece sesini duyabiliyordum ama baskın müziğin içinde sinek vızıltısından farksızdı.

Elleri fark ettiğim kadarıyla buz gibiydi. Tam da ihtiyacım olan şey, soğuk bir şeyin yanağımda olmasıydı. O yüzden gözlerim kapalı kim olduğunu umursamadan karşımdaki kişinin ellerini tutup yüzüme koydum. "İşte bu. Biraz böyle kalabilir miyiz lütfen?"

"Pekala. Sen nasıl rahat edeceksen." Sesi bir yerden tanıdık geliyordu. Hissediyordum. Kesin rezil olacaktım. Rezil olacağımı garantileyeceğim biriydi. Kesin bu halimle aptal bir şey söyleyecektim. Lakin eli gerçekten soğuktu ve yüzüme çok iyi geliyordu. İçime doğru akan o bunaltıcı sıcaklık hissi şimdi yoktu. Biraz daha böyle kalalım isteğini bastırarak hiçbir sözde bulunmadım. "Yeterli mi?"

"Kim olduğunu göremiyorum. Göz tansiyonum fırladı ama teşekkür ederim. Bu yeterliydi." Geri çekilmeye çalıştım ama bırakmadan bileğimi kavradı. Sıkmıyordu. Her an gitme ihtimaline karşılık seçimi bana bırakıyordu. Ve ben, seçimimi yapıp onunla gitmiştim.

Pis bir koku burnuma dolarken, yüzümü buruşturarak çıkmaya çalıştım. "Dur gitme. Kusman gerek." Sesi çok etkileyiciydi. Kesinlikle öyleydi. "Gerek yok." Kusma fobim var. Bunu dememiştim elbette ama yinede vazgeçmemişti. "Hayır var. Diğer türlü yanağın yanmaya devam edecek." Gitmeye çalıştım. "Son isteğim kusmak olabilir. O yüzden sıcak bir yanakla idare edebilirim teşekkür ederim. Yardım ettin ama bu iş burada kal-"

Aniden dolan midem reddetme konuşmamı bölmüştü bile. Koca bedeni tek bir çırpıda kenara aldım. Dizlerimin üzerinde klozete çöktüm ve saçlarımı toplamaya çalışarak kusmak istedim. Saçlarımı nazikçe tuttuğunda ise ellerimi klozet kapağına koyup midemdekileri dışarıya çıkarttım. Kustukça kusuyor, devamının gelmesini durduramıyordum. Buna rağmen dudağımı silip konuşmaya çalıştım.

"Burada kalmak zorunda değilsin." Boğazını temizlediğini işittim ama herhangi bir adım sesi duymadım. Zaten gitse bile başımı kaldıramadığım için duymuyordum. Odaklanmakla uğraşmadım. Gözlerimi kapattım ve son kez öğürüp peçeteyle ağzımı silerek oturduğum yerden kalktım. Görüşüm şimdi daha netti ve az önce hayatımı daha kötü bir şey olmadan kurtaran adamı inceledim.

"Şimdi hatırladım. Sesin çok tanıdık geliyordu. Neden olduğunu buldum. Sen immortals'daki adamsın. Ve başka filmlerini de hatırlıyorum. Dur bir dakika... Stephanie Meyer'in Edward'ı yazarken hayal ettiği kişisin. Senden epey bahsediyordu. Henry değil mi?" Uzattığım elimi sıkmadan geri çekilmeye çalıştım ama o çoktan tutup başını sallamıştı bile.

"Bunu bilmiyordum. Fakat doğru. Ben Henry sende Rowena Maisie olmalısın." Bir dakika... İkinci ismimi mi kullanmıştı o? Beklememiştim. Fakat gitmeliydim. Yoksa daha kötü şeyler olacaktı ve ben bu olsun istemiyordum. Lakin gitmeden duruyordum. "Teşekkür ederim."

"Benim için önemsiz." Çok hoş bir jestti benim için. "Kusmakla ilgili fobim var. Yani az önce beni zorlayan bir şeydi yaptığım. O anda yanımda olduğun için teşekkürler." Elimi bıraktı. Garip bir soğukluk yayılırken, dakikalar önce istediğim şeyin bu olmasını istemediğimden emindim."Sorun yok. Kusman midemi bulandırmadı. Ayrıca bir gün neden fobin olduğunu dinlemek isterim. Tabii anlatmak ister misin emin değilim. Sadece merak ettiğimi bil."

"Büyük ihtimalle nedenini hiç öğrenemeyeceksiniz."

Tebessüm etti. Kapıyı açıp dışarıya çıktım. Dudaklarımı sildim ve Selena'nın yanına doğru yürüdüm. Beni görür görmez, Justin'i kenara iterek yanıma geldi. "Nerelerdeydin? Merak ettim seni." Mavilerim kısa bir an tuvalete kaydı. Fileli tişörtümü düzeltip gülümsedim. "Bilmem."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro