
𝐒𝐇𝐎𝐎𝐓 𝐓𝐇𝐄 𝐓𝐇𝐑𝐈̇𝐋𝐋
YEAR: June, 2012
PLACE: NEW YORK-CALİFORNİA
Genç adam, çalıştığı yere gelip her zaman oturduğu yere doğru gitmeye hazırlanırken panik içinde yanına gelen asistanına bakıp yürümeye devam etti. "Bay Cavill." Henry kendisine dönüp dinliyorum der gibi baktı. "Efendim bu çiçek size gelmiş." Kızın elinde yeni fark ettiği bir demet çiçek vardı. Garip olan şuydu ki bu kuru bir gül ya da yapma çiçekleri andıran sıradan bir çiçek değildi.
Koca bir şakayık demetiydi. Henry beyaz yaprakları narince okşayıp içindeki küçük kartı aldı. Bunu yapabileceğini düşündüğü kimse yoktu, kimin kendisine çiçek gönderdiğini merak ediyordu. O yüzden çiçeğin içindeki notu merakla okudu.
"Sadece kızlara jest yapılır tabusunu yıkmak istedim. Umarım beğenirsin, ha şakayık konusunda ise söylemem gerek. Şakayık şefkat ve mahcubiyeti temsil eder. Bana o günkü yardımın için teşekkür eder, kötü görüntüleri gördüğün için mahcubiyetimi dile getiririm. R.M.D"
Henry ağzı kulaklarına varıncaya kadar sırıtmaya başladı. Çok hoştu. Rowena'nın öyle bir enerjsi vardı ki. Çoğu çiçeklerden daha güzel, narin ve kibar bir çiçekti bu. Varlığı imkansız olanlardan. Asistanın elinden çiçek demetini alıp arabasına ilerledi. Mavi gözleri aldığı hediyeyle ışıl ışıl parlıyordu. Aynı zamanda böyle bir şeyi beklemediğinden, ayrıca mutlu olmuş hissediyordu. Sanki küçük bir çocuğun annesine yaptığı şeyi göstermesi kadar saf ve dolu doluydu.
Arabasına ilerleyip çiçekleri yan koltuğuna bıraktı. Kaputtaki telefonunu alıp yönetmenini arayarak yarım saat kadar izin istedi. Rowena ile görüşeceğinden değildi mesele. Sadece bu güzel çiçekleri uzun süre muhafaza etmek istiyordu ve bu sıcak havada narin çiçeklerden istenilebilecek son şeydi. Eve gidip gerekli koşulları sağlayacaktı.
Kurduğum ekip, vızır vızır çalışırken onları izlemek kendimi tembelmişim gibi hissetiriyordu ama buna alışmam gerekiyordu. Her şeyi tek başıma halletmemem gerekiyordu, kariyerim için bu doğru bir hareket değildi. Yapmam gerekenleri yapmalı, diğerlerine uyum sağlayıp sabrederek gecenin sonunda müzik arasında kendimi kaybederek sabrımın mükafatını almalıydım.
Kendime ayırabildiğim tek zaman dilimi buydu. Çünkü sabah kalkıyor, üniversite sınavlarıma 1.5 saat kadar vakit harcıyor, kahvaltı yapıp spora gidiyor ve oyunculuğum için eğitimler alıyordum. Günlerim çok doluydu. Rahatsız değildim, ama bazen bunaltıcı olabiliyordu. "Efendim istediğiniz çiçekleri aldım ve ellerinizle yazdığınız notu da eklettirip yollatırdım."
"Teşekkür ederim. Umarım yanlış bir şey yazmadım... Neyse bazen risk almak gerekiyor." Kız gülümseyip yanımdan uzaklaşırken aynı şekilde karşılık vermek isterdim ama kafam karışıktı. Bu halim Henry dolayısıyla değildi. Onunla herhangi bir bağım yoktu. Ama Zayn ile durumum bu değildi.
Onunla sohbet ettikten sonra, yazışmaya başlamamız çok sürmemişti. Yazarken ne kadar ortak yönümüz olduğunu fark etmem beni geriyordu. Aynaya bakıyormuşum hissiyatı veriyordu. Kusma fobimizden, yeme bozukluğumuz bile birbiriyle uyumluydu.
İkimiz de karşımızdaki kişiye zarar vermekten çekinen tiplerdik. Bu da en çok bize zarar veriyordu. Çok gergindim, çok mahçuptum. Ya kimseyi üzmek istemeyen kız, birine hisler beslemeye başlarsa ve bu hisleri biterse? Çok geriliyordum. Kendimi durduramıyordum.
Onunla yazışırken kalbim patlayacak gibi oluyordu. Farklı duyguları aynı anda yaşatan biriydi gözümde. Şimdi ise onun partisine katılacak olmak, diğerlerinden bağımsız hareket edebileceğim ve onunla yalnız vakit geçirebilecek olmak beni heyecanlandırıyordu.
Umutsuz romantikken yazdığım şiirlerin sahibiyle buluşmam vardı. O kızın şu an burada benim heyecanıma ortak olması da cabasıydı. Gardırobuna bakan kızda bendim, umutsuz romantik olup şiirler yazanda bendim. Peki bu kızlar bu buluşmada ne giyecekti?
Abartmak istemiyordum, özensiz görünmekte olmazdı. Sanırım ne giyeceğimi biliyordum. Başım aklıma gelen fikirle göğüslerime kayarken gözlerimi kısıp tekrardan gardıroba baktım. Dudaklarımı hafiften büzüp asistanım Carla'nın özenle astığı beyaz renkli takımı onlarca takımın arasından alıp üzerime tuttum.
Katlı eteğimi çıplak bacaklarımdan geçirip fermuarımı vurdum ve ipleri kenardan sarkan, hoş kol detayları bulunan beyaz büstümü ekibimin yardımı ile giydim. Beyaz botları çoktan ayağıma geçirmişken, ıslıklara tebessüm ediyordum. Bağcıklarımı bağlayıp saçlarımı savurarak ayağa kalktım ve küçük çantamı alıp aşağıdayım mesajına sırıtarak baktım.
Olivia Carla ile kıkırdarken, gülüşümü kesip kısık gözlerle kızlara baktığımda dudaklarını büküp gülmeyi kesmeye çalıştılar. Onlara öpücük atıp kapıdan çıkarak merdivenlerden indim ve kapıyı açıp Zayn'e neredeyse sekerek ilerledim. Yanına geldiğimde sırıtıp kollarımı beline sardım. Başımı göğsüne gömüp kısaca sarıldıktan sonra geri çekildim. "Çok güzelsin."
"Teşekkür ederim. Gidelim mi?" Kapıyı açtığında göz kırpıp eteğimi düzelterek arabaya geçtim. Yanıma oturduğunda çok geçmeden arabayı çalıştırmaya başlamıştı. "Nasılsın?" Kısa bir an bana dönüp yola odaklandı. "Heyecanlıyım." Kıkırtılarla cevabını onayladım ve bacağımı hareket ettirip birbirine bastırarak olduğum yerde dikleştim.
Gerici sessizliği dağıtmak için neşeli bir sesle ilk adımı attım. "Hadi ilk ne zaman yaptın oynayalım." Güldü ve eliyle buyur etti. "İlk sarhoş olduğunda kaç yaşındaydın?" Kahkaha attı. "13. Yanlışlıkla viski şişesi diklemiştim, göreceksin. Korkunç bir haldeyim. Sürekli olduğum yerde çöküyorum hareket etmemeye çalışıyorum ama başım düşüyor. Hatta bak... şuradaki yara o gün düşmemden dolayı olmuş."
Parmaklarımı saçlarının altında saklanan ufak izin üzerinde gezdirdim. Dokunduğum yerlerin ısısı artarken, garip bir heyecan vardı. Yarası belli belirsiz bir şeydi ama güzeldi. Onu o yapıyordu. "Sıra bende. Söyle bakalım Rowena, sen ilk sarhoş olduğunda kaç yaşındaydın?" Gözlerimi kocaman açıp şaşkınlıkla ona döndüm. "Heyyy! Soru çalmak yok."
"Hadi ama!" Dudaklarımı büzüp gülümseyerek cevap verdim. Biraz cilveden kimseye zarar gelmezdi. "Hoşlandığım çocuk tarafından reddedilmiştim. Selena'dan hoşlanıyordu. Bunu ona ilk öpücüğümü verdiğimde söyledi." Kötü olmuş gibi bir mimik yaptı. "Sonra 18 bira rekorumu kırıp ayakta bile duramayacak hale geldim. Çok kötüydü. Neyse sıra bende hmmm söyle bakalım Zayn ilk defa şarkı yazdığında kaç yaşındaydın?"
"Seninle tanıştığım yaşımdaydım." Yutkundum. Bu cevabı gerçekten beklemiyordum. "Ne?" Sapaktan dönerken saçlarını kaşıdı. "Umm evet, seni ilk gördüğümde ilgi çekici bulmuştum. O rahatsız edici herkesten farklı kız tiplemelerinin aksine kendin gibiydin. Bu da hoşuma gidiyordu. Kendin gibi olduğun için de sana açılamıyordum. Çünkü kaçacaktın, o yüzden içime attım. Büyüdü büyüdü ve elime kalem alır almaz içimden geçen şeyleri yazarken buldum kendimi."
"Aslında biliyor musun? O yıllarda bana söyleseydin, seni reddetmezdim. Kabul eder, kendimi anlatırdım sana. Ne bileyim, kendimdeki seni anlatırdım. Konuşurduk." İçli bir nefes aldı. "Peki boş konuşsak bile mi?" Dilim kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirip dakikalar önce sürdüğüm kırmızı tinti ufak ufak ezdim ve cevap verdim. "Boş konuşsak bile. İlk defa rezil olduğunda kaç yaşındaydın?"
"Şöyle bu şarkılarımı besteleyip evde kendi kendime yazıp çalıyordum. Sonra kayıtlarımı annem alıp babama göstermişti. Ama sesim korkunçtu. Eğitimsizliğin meyvesiydi." Güldüm, kahkahalar atsam yeriydi. Kesinlikle ondan daha çok rezil olmuştum. "OH HADİ AMA! Bu korkunç bile değil. Sana defalarca sayabilirim. Okul çıkışında önümdeki şişeyi görmeden kaydığımı hatırlıyor musun? Popo üstüne küt." Elimle rampa hareketi yaptığımda sırıttı.
"Dur! Bir dakika, hatırladım." Gülmemek için kendini sıkmaya başlamıştı. "Gül gül sen." Ağzına hayali bir fermuar çektiğinde bile gülüyordu. Alayla gözlerimi devirerek konuşmaya devam ettim. "Daha fenası var. Şarkı kaydı sırasında taco yerken mikrafona... neyse devam etmeyeceğim bunu bilmen için henüz erken." Geğirmiştim. İğrenç olabilirdi ama gülüyordum. Sonuçta ben de insandım. Aklıma geldiği anda bile gülmeden edemiyordum.
Herkesin bana bakışı ve benim gözlerimi kocaman açıp ben masumum der gibi ellerimi kaldırmam, epik bir andı. "Geldik." Arabadan inip ben kapımı açmaya yönelmişken benden önce davranıp kapımı açtı. Beklemediğim için şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Kibarlık etmeye çalışıyorum bozma Rowena."
"Peki o halde." Elimi elinin arasına bırakıp yardımıyla arabadan indim ve eteğimi düzeltip koluna girdim. "Becerebiliyor muyum bari?" Heyecanlı gözlerimi yüzünde gezdirdim. "Benim dışımda her yere bakman dışında mı? Evet yapabiliyorsun." Gözünü bana çevirdi. "Pardon hiç farkında değilim."
"Emin misin?" Güldü. "Her şeyi anlamak zorunda mısın?" Saçımı savurdum. "Hareket okumakta iyiyimdir." Yüzü düşer gibi oldu. Sanırım nedenini anlamıştım. Saçmaydı, ilk buluşmada bunu düşünmek belki en saçma şeydi ana empati duygusu, hareketleri tanıma dürtüsü tramvadan kaynaklanan bir durum olurdu. Ya da kavga eden ailede büyümüş çocuklar, genellikle bu konuda iyi olurlardı. Bunun dersini alıyordum ben.
"Ben önemsemiyorum. Hem ben hareket okuma özelliğimi seviyorum, beni diğerlerinden farklı kılıyor." Yanağıma yaklaşıp dudaklarının arasından nefesini üflerken duraksadım. "O kadar etkileyicisin ki. Zekisin, güzelsin, naziksin ve daha önemlisi güçlüsün. Hayran olmamak elde değil."
Ben güçlü değildim. Sadece güçlü taklidi yapıyordum. Beni tanımadığı bazen o kadar belli oluyordu ki. "Teşekkür ederim." Malikhaneye girip taşlı yollardan yoğun bas müzik çalan eve girdik. Ev cidden güzeldi. Beyazdı, temiz bir görüntüye sahipti ve okyanusa bakan harika bir manzarası vardı. "Bu kimin partisi demiştin?"
"Dememiştim aslında. Kızar mısın bilmiyorum ama Kylie'nin ev partisi." Omuz silktim. Keep Up With Kardashians'da benimle dalga geçmelerinden sonra, onlarla arama mesafe koymuştum. Bu sektör için naif olduğumu, kolay kandırılabileceğimi ve laf altından aklımın eksik olduğunu yalanını bile dile getirmişlerdi. Bunu yapmaları için sadece yumuşak olmam yetiyordu. "Sorun değil. Girelim mi?"
"Gel." Kapıyı açıp beni kendiyle beraber sürüklerken, gözlerimi kısıp başımı düzgün bir açı vererek yansıttığım havayı değiştirmeye çalıştım. Başarılı olmuştum da. En iyi kedi göz denilen bakış bir bende bir de Soleil Cruise'da idi. Sektörün en iyisi olabilirdik. Bu öz güvenimi arşa çıkartmıştı.
Öz güvenimi arttıran başka şeylerden biri ise içeriye girdiğimde, herkesin olmasa bile bir kaç kişinin bakışları kısa bir an bizi bulup geri dönmesiydi. Hareketli müzik her yerde hakimken, garsondan iki şampanya aldım. İçmiyordum genellikle ama bugün özeldi. Zayn için içebilirdim.
Zayn şampanyasını tutarken, elinden tutup piste sürükledim. Kadehi dikleyip başka bir garsonun tepsisine bıraktım ve arkamı dönüp bacaklarımı müziğe uyacak şekilde sallamaya başladım. Saçlarımı kaldırarak kalçamı usulca hareket ettirdim. Dudağımı ezip hafiften güldüm. Önüme dönüp Zayn'nin elinden tuttum.
Beni olduğum yerde döndürdüğünde, kahkahalar atıyordu. Başımı köprücük kemiğine yaslayıp sallanmaya devam ettim. Aldığım kokuyla beraber gözlerim huzurla kapanırken, kısa bir aradan sonra yeniden araladım. Zayn boynumda dudaklarını gezdirmeye başladığında onu reddetmedim. Geri çekilip omzumun üzerine başımı yaslayarak tebessüm ettim.
Çok mutlu hissediyordum. Doğru bir mutluluk muydu? Beynim mutlu olmam gerektiğini baskılarken, ben bunu gerçek sanıyordum. "Yavaş olalım istiyorum Zayn." Elimi boynuna koyduğumda elleri ince belimi buldu. Birbirimize bakıp hareket etmeye başladık. "Hm hm olacağız." Gözleri dudaklarımda gezinirken, dilimi yalama ihtiyacı hissetim. "Zor olacak."
"Fark ettiriyorsun." Güldük. Başımı çenesine koyabilmem için eğildiğinde, rahatça onunla temasa geçmiştim. "Sen böyle kollarımın arasındayken, bana sarılırken, okyanus gözlerinden yüzüme her yansıyan bakış beni bulurken sana karşı çileli bir sabırsızlık beslemek beni delirtecek. Ama yine de bekleyeceğim. Seni her adımında destekleyeceğim."
"Gözlerime bakıp söylerken, bunları tutması kolay. Peki pratikte yapabilecek misin? Ben... görünenin aksine zor bir insanım Zayn. Sabahları uyandığımda, huzursuz olurum ve kavga ederim. Bazen gereksiz yere sana kırılabilirim. Ama bazen de dünyanın en mutlu insanı olarak görebilirsin beni. Sen de mutlu olursun. Bunun olmasını sağlamak için çabalarım. Fakat yine de bu mutluluğun daim olacağı sözünü sana veremem."
"Sana söz vermeni isteyemem. Çünkü ben de söz veremem. Ama seninle mutsuz olsak bile ağlanabilecek omuz olabilirim. Bu değişmez." Güvenmek istiyordum. Gerçekten deniyordum ama başaramıyordum. Sanki güvensizliğim her an fırlayacak ve bu durumu yok edecek gibi geliyordu. "Müzik bitti içki alalım mı?"
"Olur." Birlikte içkilerin bulunduğu mini bara giderken, Kylie yanımızda bitti. Yanında Kendall bulunuyordu. 15 yaşının getirisiyle aktifliğini gösterirken elini sıktım. Kardeşlerinden hoşlanmıyordum ama kaba davranmak benim tarzım değildi. O yüzden elini sıktım. "Kylie harika görünüyorsun. Yüzün gün geçtikçe oturuyor."
"Kendall'ı gerçekten beğendiğini biliyorum Row. O yüzden rol yapmana gerek yok. Herkes Kendall sever. Bu bir gelenektir." Elini tuttum. "Kylie gerçekten güzelsin. Yüzüne bak, iri gözlerine bak. Kimde var ki bu. Sen gerçekten güzel olacaksın." Bana sarıldı. Ondan 4 yaş büyüktüm, o yüzden ona moral vermek hoşuma gitmişti. Kendimi olgun hissetirmişti.
"Peki peki sıra bende." Kendall bana sarılırken, geri çevirmedim. Onlar daha çocuktu. Bunu kabul etmeliydim. Büyük olan, ezik olan kişiler ailesiydi. Onlara düşman olmama gerek yoktu. Yani kötülüğüme bir şey yapmadıkları sürece.. "Keyfinize bakın. Biz gidiyoruz." Kıkırdayarak uzaklaştıklarında Zayn'i peşimden içki yerine sürükledim.
Rom doldurup tekledim. Babam alıştırmıştı. Karayip korsanlarından sonra babama kolilerce rom hediye edilmişti ve ben bir kaç şişesini tırtıklayıp içmiştim. İnanilmaz enerji veriyordu. Bunu seviyordum. "Bu kim?" Eliyle bir yeri işaret etti. Baktığımda bunun yabancı olmadığını, Evan olduğunu gördüm. Koşarak yanına ilerledim.
Beni gördüğünde sarılıp geri çekildi. "Neden buraya geldim inan bilmiyordum ama artık biliyorum." Onunla sohbet ettim. Ardından açıklamada bulundum. "Ben şey... biriyle buluşmaya çıkmıştım. O yüzden onun yanına gitmeliyim. Sonra görüşelim mi Evan?"
"Olur güzelim." Son kez sarılıp yanından ayrıldım ve onu sevgilisi Emma ile başbaşa bıraktım. Onlar tatlı bir çift olmuşlardı. Evan onunla birlikteyken sürekli sırıtıyordu. Kahkahalar atarken, onlara elimde içkim ile bakmak beni mutlu ediyordu.
Ama şimdi Zayn ile birlikte vakit geçirmeliydim. Onun yanına ilerlediğimde, telefonundan bir kayıt dinlediğini fark ettim. Beni gördüğünde telefonunu kitlemeden masaya bırakmıştı. Gözlerim telefona kayarken ise bunun ait olduğu gruptan gelen bir mesaj olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Yeni bir şarkı ise dünyanın en mutlu insanı falan olurum."
"Sürpriz." Güldü. "Dans edelim mi?" Başımı salladığımda elini uzatıp beyefendi gibi beni dansa kaldırdı. Sanki az önce dans etmemişiz gibi benimle hareket etti.
Zayn ile katıldığım partide alkol kullanmamdan sonra, alkole karşı olan korkum hafiflemişti. Hatta onu kullanmak akşamlarımı güzelleştiriyordu da denebilir. Sadece teşhisi sadece bir ay önce kullanılan Okb için kullandığım Klomipramin ve Paroksetin antideprasanlarımla kanımdaki vitamin oranlarında ciddi sapmalar oluyor, her gördüğüm yerde uyuyacak ve uykuya doymayak bir enerji bozukluğum oluyordu ama biraz uykusuzluk beni mahvetmezdi.
"Bazen dünyadaki tüm dertler beni bulacakmış gibi geliyor. Güldüğümde, ağladığımda hatta mutluluktan karnımda kelebekler uçuşurken bunun daha çoğunu yoğun acıyla hissedeceğimi biliyorum ve güzel duyguları bile yarım yaşıyorum." Yanımda oturan Zayn, buruk bir tebessüm etti. "Seni anlıyorum."
"Keşke anlamasaydın. Keşke buna sorunda bırakılmasaydın. Bize acı çektiren herkesten sonsuz nefret ediyorum." Başımız tavana asılı bir şekilde dururken, boştaki elimi sıkıp avcumun içine yumuşak bir öpücük kondurdu. Sadece gülümsemeyle yetindim. Ne olursa olsun, ne kadar yalnız olduğumu düşünürsem düşüneyim hep yanımda biri olurdu ve ben onlara minnettardım.
Bunu göstermek için bacaklarımı kendime çekip başımı Zayn'nin göğsüne yasladım. Dokunduğum anda elini omzuma götürüp parmaklarını kollarım üzerinde gezdirdi. Bunu yaparken ben hariç her yere bakması da hoşuma gitmedi desem yalan olurdu.
"Aklıma bir fikir geldi."
"Ne?" Elimden tutup ayağı kaldırdığında itaat ederek ayağa kalktım. "Seninle bir şey yapacağız. Buna şimdi karar verdim ama hadi gel. Hadi!" Elimden tutup kütüphanemin önüne geldi. Burada ne kadar çok kitap vardı. Hepsi benim yuvamdı. Sanırım konu da biraz bununla alakalıydı. "Bir mesajında kitaptan bir ev olsa, burada yaşayabileceğini söylemiştin hatırlıyor musun?"
"Evet, kitaplar ve çikolatalar." Kitaplarımı kütüphanemden indirip masaya yerleştirmeye başladı. "Sana bunu yapacağız." Histerikçe güldüm. "Ne?" Ben şaşkınlıktan konuşmayı unuturken, o özenle ve dikkatle kitaplarımı indirmeye devam ediyordu. "Her başarında buraya bir sıra kitap ekle Rowena. Her şeyde. Ne olursa, en ufak şeyden mutlu olurken bile kitapların seninle olsun." En sevdiğin şeylerle birlikte kendini koru demenin en güzel yolu bu olmalıydı.
"Seninle cidden benziyoruz." Kitapları bana uzatıp gülüşünü büyüttü. "Bunu duyduğuma sevindim. Hadi ilk üç sıramız oldu bile." Ağzımı açıp gözlerimi hafiften kısarak üç başarımın ne olabileceğini düşündüm. "Marvel filmlerin, ki bu senin dönüm noktan. Albümün, tüm globalde yankı yaptı ki bu büyük bir başarı. Son olarak Uyumsuz. Hatta dursana, sırayı dört yapalım biz."
"Dördüncüsü ne?" Munzur bir ifade onda da hakim oldu. "Ben." Elimdeki kitapla kafasına yavaşça vurdum. "Auw. Tamam ya. Sana da şaka yapılmıyor." Yere oturup bağdaş şeklini alarak uzattığı kitaplarla yere yuvarlak çizmeye başladım. Bu sıranın ne zaman bir ev olacağını merak ediyordum. Acaba o kadar başarı sağlayabilecek miydim? Ya da daha önemlisi, başarı sağlayabilecek kadar uzun yaşayabilecek miydim? Belki ölürdüm.
İkinci kata geçerken hâlâ dördüncü katın olmasını istediğini belli eden bakışı gözlerinde çok net görebiliyordum. "Zayn..." Bana bakmayı hiç bırakmayan gözleri dinliyorum der gibi bir bakış attı. "Bunu yapmayacağım." Yanaklarına nefes alıp şişirerek üfledi ve Anna Karenina'yı bana uzattı. "Bunun filmini izledin mi? Soleil oynuyordu."
"Onunla tanıştın mı?" Başımı salladım. "Aaron ile dostluğumuz sayesinde tanıştım ama Aaron sadece köprü oldu." Kitabı özenle koyup parmağımı keskin kedi bakışın üzerinde gezdirdim. Bu baskı Soleil imzalı, yüzünün kapakta olduğu bir baskıydı ve alabilmek için peşinde koşmuştum. Buna kesinlikle değerdi.
"Gurur ve Ön yargı. Bu kitabı seviyorum." Hayatım. Kitabı yerleştirip katları tamamen bitirdiğimde, Zayn'e kaldırması için elimi uzattım. İtiraz etmeden ayağa kaldırdı ve elimi tutup şaheserime bakmam için destek olmuştu. Kariyer basamaklarım burada daha da net görünüyordu. Sağlam temelliydi ve yıkılması zordu.
"Gerçekten başarılısın." Elimi çenesine yerleştirip yanağını öperek gülümsedim. Çok geçmeden ona sarılıp ellerimi beline yerleştirdim ve başımı boynuna gömdüm. Biraz öyle durup kalp atışlarını dinlerken, geri çekildim. "Hadi pizza söyleyelim." Dediğinde başımı kaldırıp daha iyi bir teklif sundum.
"Hadi kendimiz pizza yapalım."
Kısa olmayan bir aradan sonra herkese merhaba....
Bölüm hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?
Hem de beklentilerinizi duymak isterim. Mutlaka yorumlarda sohbet edelim! Zayn ve Row ilişkisinden ne bekliyorsunuz merak ediyorum doğrusu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro