
𝐑𝐎𝐖 2
YEAR: JULY, 2012
PLACE: ROWENA'S RECORD HOUSE/ NEW YORK
Yeni stüdyomun plak şirketiyle olan bağlantısı kurulmuş, albümümden aldığı haklar gibi yeni yazacağım şarkılardan da %5'lik kısım alma koşuluyla anlaşmıştık. Aldığı haklar için hesabıma yüklü bir miktar gelirken, ben daha hiçbir şey yazmış değildim. Yazmak istiyor muydum aslında ondan de emin değildim. Sadece bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı.
Stüdyo ise en büyük yardımcımdı. Her şeyini kendim yapmıştım. Koltuğunu kendim seçmiş, kirli beyaz renginde L tarzı bir şey almıştım. Bazen kalma ihtimalim olduğundan TV ünitem vardı. İçi kişisel eşyalarımın burada yaşanabilecek olanlarıyla dolu olacaktı.
Led ışıklar almıştım. Stor perdemi taktıktan sonra onu ekleyecektim. Ayrıca kitaplık kurmam gerekiyordu ve benim motor becerilerim bir yere kadardı. Sanırım iki saatte zor kuracaktım. Ama üstesinden gelirdim. Sonuçta her şeyin çözümü internette vardı.
Salopet tulumumun iki kancasını da takıp saçımı bileğimdeki tokayla gelişigüzel topladım. Gerinme hareketleriyle ilk adımı attım ve mutfağa ilerleyip hazırladığım koltuk temizleme deterjanlı suyla beraber içeriye döndüm.
Koltukları temizlemişlerdi ama kendim yapmadan ev ortamı oluşacağını düşünmüyordum. O yüzden eski radyoma Taylor Swift-Red kasetimi koydum ve açılan State Of Grace ile tebessüm ettim. Kalçam ufak ufak hareketlenirken koltuğu şarkıları mırıldanarak silmeye başladım.
"We are alone the changing minds!" İçimdeki çoşku, sinir ve hırsla her yeri temizledim. Yarım saatin sonunda eldivenimi çıkartıp alnımda biriken terleri sildim. Kuruması için onları kendi haline bırakmışken, kitaplığa geçtim. Maket bıçağımı alıp yere çökerek karton kutuyu açtım ve içinden kırık beyaz rengindeki suntaları çıkarttım.
Stickerlarla süslü alet çantamdan matkap aldım ve izlediğim videolara göre mezurayla kitaplık arasındaki olması gereken mesafeyi kalemle çizdim. Dilimi dudaklarımda gezdirip delik açtım ve bir kaç çiviyle birlikte duvarı mahvetmeden küçük kütüphanemi hazır hale getirdim.
O sırada Red çalıyordu ve ben iyice gaza gelerek komşularımı rahatsız edecek kadar yüksek sesle şarkı söylüyordum. "But loving him is Red!" Nakarat kısmını Taylor ile birlikte söyledim ve güldüm. Kütüphanemi yaparken çıkardığım pisliği temizlerken, ellerimi odada gezdirip kalçamı salladım.
Yerler tertemiz olmuştu. Şimdi stor takmak vardı. Bunu becerebilmek için küçük mutfağa gidip sandalye alarak balkonumun önündeki camın önüne koydum. Storun silindir kısmını takıp vidalarla oturtarak üzerime dolana dolana perdeyi taktım. Zıplayarak sandalyeden inip sandalyemi mutfağa bıraktım.
Kitaplığıma giderek okumaya fırsat bulamadığım harika kitapları raflara yerleştirmeye başladım. Bazılarını sahaftan aldığımdan, eskiydi bunun yüzünden dikkatli koymam gerekiyordu. Tek tek, özenle kitapları yerleştirdim. Ardından küçüklüğümde yılda 10 defter biriktirerek yaptığım şiir defterlerimi raflara yerleştirdim.
Şarkı defterlerimi kutudan alıp okumayı daha çok seviyordum. Sanki elini atıp farklı bir dünya yakalıyormuşsun gibi bir his bırakıyordu ve o his inanılmaz hoşuma gidiyordu. Kendim yarattığım bir dünya. Mükemmeldi.
Boşalttığım karton kutuları kırmızı çöp poşetine ayaklarımı sokarak atmaya çalışırken, az kalsın düşüyordum. Ama I knew you were trouble çalıyordu. Asla moralim bozulmadı. "I KNEW YOU WERE TROUBLE YOU WALKED IN!" Battaniyelerimin, kıyafetlerimin bulunduğu bavulu aldım ve koltuğa atıp içinden çıkarttım.
Müzik odasına giderken, kayıt yapılan odada bulunan sandalyeye kırmızı battaniyemi koyup kendimi üzerine atarak kahkaha attım. Kendi kendime hiç bu kadar yorulup aynı zamanda hiç bu kadar enerjik hissettiğimi hatırlamıyordum. Ayaklı terapi gibiydi. Bunu daha çok yapmalı, yatırım yaparak aldığım konutlarımı mimarların eline bırakmak yerine ben ilgilenmeliydim.
Çünkü cidden güzeldi. Belki burası kadar küçük olmazlardı ve beni daha fazla yorarlardı ama macera olurdu. Gri kazağımı kapının arkasındaki askıya asıp oradan çıktım. Orada yüz binler yatıyordu ve bozacak herhangi bir şey yapmak istemiyordum.
Evin piyano için özel ayarlanmış odasına gittim ve oradaki kendi evimden getirdiğim, kırmızı koltuğuma mavi renkli bir battaniye ve sarı bir hırka attım. Aynı zamanda komik yüzlere sahip yastıklarımı koltuğa yerleştirdim. Kıyafetlerimi koymak için aldığım arholdeki dolabıma ilerleyip aldığım kışlık kıyafetlerimi, keza yazın gezdiğim ülkelerden aldığım küçük takıları ve kıyafetlerimi dolaba koydum.
O sırada albüm bitmişti. Tekrar sar yapıp başa aldım. Ev botumu, Selena'ya aldığım ev botunu, misafir olarak buraya kimseyi almazdım ama bazen Justin gelebilirdi. O yüzden ona da bir şeyler ayarladım. Hepsini kendi dolabıma koydum. Yetmemişti kalanları şampuanlarımın, kremlerimin bulunduğu TV üniteme koydum.
Mutfağa geçtim. Kongodan babamın getirdiği kahvelerin hepsini özenle dolaba yerleştirip külüstür ama asla başka makinelerde aynı tadı alamadığım demlemeli kahve makinemı koydum. Belki sırf bu makinenin kahvesinden içmek için buraya daha sık uğrayabilirdim.
Yulaflarımı ve bazı paketli ürünlerimi koyup buzdolabına geçtim. Her şeyimi almıştım. Aynı zamanda görevliye yaptırmıştım da. Soslanmış tavuk ve somon tarzı şeyler dolabımda dolu doluydu. Kullandığım ilaçlarımı yumurta konulan yere yerleştirdiğimde kapağı kapatıp belimi kapağa yasladım.
İnanılmaz yorulmuştum. Ama değmişti. Kesinlikle içime sinmiş, günlerimi rahatlıkla geçireceğim yer haline gelmişti. Saatlerce buradan çıkmamak iyi bir fikir bile olabilirdi. Dinlenmek için arholdeki dolabımdan kendime tayt, tişört ve temiz iç çamaşırı alıp piyano odama geçtim. Üzerimi giyinip topladığım saçlarımı açıp yeniden ama gevşekçe topladım.
Sepete terli kıyafetlerimi atıp kendimi koltuğa fırlattım deyimi yanlış olmazdı. Gözlerim yorgunlukla kapanırken, göz bandımı takıp onlara itaat ederek kendime uyumak için izin verdim.
Açılan zili duyuyor, duymamazlıktan gelmek istiyordum ama beynimin içinden bile ses geliyordu. Göz kapaklarım asla açılmıyordu. Uyumak için kapanmaya çalışıyordu. Popomun altındaki yastıklardan birini kulağıma aldım. Göz bandımı kafama çektim ve kapıya yöneldim.
Delikten bakıp Selena'yı görünce hemen açtım. Taylor ve Blake'de buradaydı. Blake ve Taylor elindeki şarapları kaldırdılar. "Sürpizzzz!" Güldüm. Kapıdan çekildim ve ellerimle içeriyi işaret ettim. Hazırladığım ev botlarını çıkarttım. Selena kendisininkini görünce kahkaha attı.
Bunu görmeyi beklemiyordu sanki. "Turşu ve cipsliyi nasıl buldun?" Yanağından öptüm. "Meslek sırrı bebeğim. Hanımlar siz beğendiniz mi?" Blake onayladı. "Kesinlikle çok iyiler." Battaniyeme sarıldım. "Evi gezmek isterseniz gezelim mi? Bugün baya uğraştım."
"Olurr!" Selena heyecanla yerinde sekerek odaları dolaşmaya başladı. "Bu arada annem sana bir şeyler gönderdi. Kışlık tarzı şeyler." Elimle öpücük attım. "Güzelliğim Mandy'e selam söyle. Yakın zamanda geleceğimi de ekle." Taylor kapıdaki sürprizlerinden beri ilk defa konuştu. "Burası resmen bir ev olmuş."
Şarap kadehleri çıkartıp mini tepsiye koyduğum sırada cevap verdim. "Hayatım ben işimin en iyisini en rahat olduğum pozisyonlarda yaparım. O yüzden en iyisi ancak böyle olabilirdi." Saçımı savurduğumda mavi gözleri ışıl ışıldı. "Müzik odana bakabilir miyim?" Blake'in merak içeren sorusuyla bağırarak onayladım.
Taylor ellerini birbirine sürttü. "Biraz bildiğim şeyler üzerinden hava atma zamanı!" O Blake'in yanına giderken peynir tabağının üzerindeki streci alıp kaşıklıktan tirbuşon çıkartarak şarabı açtım ve kadehlere doldurdum. Müzik odasından gelen konuşma sesleriyle kapıyı bacağımla açıp içeriye girdim.
"Burası cidden çok güzel olmuş."
"Aslında bu odayı kayıt şirketi halletti. Sadece koltuğu, sandalyeyi ben hallettim." Selena o sırada beni dinleyip kırmızı battaniyeyi üşüyen Taylor'un üzerine attı. Bunu görünce doğal gazı açmaya gittim. Tepsiyi aynanın önüne bırakıp seke seke doğal gazı açtım ve tepsiyle birlikte oturma odasına geçen kızlarla birlikte içeriye geçip koltuğa oturdum. "Bu benim albümüm mü?"
Led ışıkları yakarken başımı salladım. "Kaset ama." Taylor önemsiz gibi elini sallayıp gülümsedi. "Beni dinlediğini bilmiyordum." Tek gözümü kıstım. "Beni o kadar zevksiz sandığına inanamıyorum. Taylor Swift dinlemeyenlerin kendisine saygısı yoktur." Herkes kahkaha attı. "Çok tatlısın."
Kahkahamı aniden kesip sabahtan beri aklımda dolanan soruyu sordum. "10 dakikalık versiyonu ne zaman yayınlıyorsun?" Bu sefer sadece Taylor güldü. "Bilemem. Belki uzak belki yakın." Dudak büktüm. "Yani hiçbir zaman."
Elini doğrulttu. "Ben öyle bir şey söylemedim. Sadece tarih vermedim." Omuz silktim. "Aynı şey." Ortam bir an sessizleşti. Ardından dördümüz de birbirimize bakarak kahkaha attık. Taylor şarap kadehini alıp dudaklarına götürerek ufak bir yudum aldı ve ardından bardağı dairesel bir şekilde sallamaya başladı.
"Bunu beğendim. Kaliteli bir şey." Blake konuşmaya dahil oldu. "Ryan'nın ailesinin mahzeninden aldım. Gerçekten işleri biliyorlar." Blake'e döndüm ve kendimi koltuğa attım. "Ryan ile nasıl tanıştığınızı anlatsana. Taylor ve Selena elbette biliyordur ama ben dinlemedim. Anlatırsan çok mutlu olurum."
"Filmde tanıştık. Konuşmaya başladığımız andan itibaren aramızda hep bir çekim vardı. Benim dizimi izlemişti, bunu sevmişti. Anlıyor musun? Yani hangi erkek Gossip Girl izleyip bunu sever ki?" Gözlerimi kısarak baktım. "Lütfen bundan etkilenmediğini söyle bana."
Saçını kulağının arkasına attığında elimle yüzümü sıvazladım. "Pekala pekala kimseyi yargılamıyorum. Aşık olduğum kişiler genellikle önceden tanıştığım kişiler olur. Yani herkesin bir zevki vardır." Taylor sonunda TV sehpasının önünden ayrılıp kendini koltuğa attı. "Yani aşık olmanın bir seçimi var mıdır ki? Öyle olsa Selena'nın Justin'i seçmemesi için çoktan odaya kitlemiş olurdum."
Beyaz şarap kadehinden bir yudum aldım ve masaya bıraktım. "Yani bilemem. Günümüzde kim aşık olduğu için biriyle birlikte oluyor ki? Ah güzel misin? Tamam bitti. O zaman sen benim yeni sevgilimsin. Saçmalıktan ibaret. O yüzden bence seçim var. Selena sorusuna gelecek olursak, o seçeneklerini görmeyi tercih etmiyor."
"Heyy! Konu benim erkek seçimlerim değil." Blake güldü ve sohbete katıldı. "Tatlım hep öyleydi." Parmağımı doğrultup başımı salladım. "O haklı." Selena kesinlikle klasik kız arkadaştı. "Ya ne bileyim, onun dışında kimse beni bu kadar çok sevmeyecekmiş gibi geliyor."
Taylor ağzına badem sütünden yaptığım peyniri attı ve suratını buruşturdu. "Niye? Sen sevilmeyecek biri misin ki?" Selena gözlerini devirdi. Onlar kesinlikle en yakın arkadaşlardı. Biri doğruları söylerken, öbürü bunu göremeyecek kadar kör olmayı tercih ederdi. "Hayır Selena'nın ne demek istediğini anlıyorum. Bazen bazı kişilerin, yani Ryan'nın beni sevdiğini bildiğimde onun dışında kimsenin beni böyle sevebileceğini düşünmemiştim."
"Sevginin olduğuna inanmıyorum." Diye ortaya konuşunca üçü aynı anda bana döndü. "Oh sus Rowena." Gülüp dinledim. "Yani sadece birden çok kişiyi sevebilirsin ama tek bir kişiye aşık olursun. Şu an Blake dışında kimsenin bunu yaşadığını düşünmüyorum."
Taylor'a katıldım. "O yine haklı." Saçlarını omzuna attı ve gözlerini sevimli bir ifade ile yuvarladı. "Birinin sizin için doğru kişi olduğunu nasıl anlarsınız? Ama sizin aklınızda başka kişi varken bu kişinin doğru olduğunu nasıl anlarsınız? Yani şarkım için soruyorum."
Selena anlamaz gözlerle bana bakarken, ondan bakışlarımı kaçırdım. "Yani birinin doğru kişi olduğunu anlayamazsın. Sadece hissedersin." Haklıydı. "Hissetmek için imkanın yoksa?" Selena cidden gözlerime kırgınlıkla bakıyordu. Taylor bunu önemsemeden cevap verdi. "Öyle bir şey olamaz. Birbirinize çekilirsiniz."
"Kitapta okudum. Bana ait değil." Ortamdaki herkes bunun böyle olmadığını anladı ama beni bozmadı. "Anlıyorum. Yani karakterler mutlaka çekimlerine çekilirler." Onayladım ve konuyu dağıttım. "Harika bir içki oyunum ve bir şişe tekilam var. Oynar mıyız?"
"Ryan'a konum atmalıyım. Row senin için sorun olur mu?" Olmazdı. Başımı sallayarak piyano odama gidip bavulumun içinden içki oyununu aldım. Mutfağa koşup tekila aldım ve koşarak içeriye geçtim. "Bu bademli peyniri sen mi yaptın?"
"Evettt! Beğendin mi?" Dilini dudaklarında gezdirdi. "Ah mükemmel!" Çöküp oyunu bıraktım ve kapağını açtım. Shot bardaklarını ve limonları getiren Selena'nın elinden alıp masaya yerleştirdim. "Daha önce hiç soruları var. Bunlardan birini çekiyorsunuz ve istediğiniz birine soruyorsunuz. Eğer cevap vermezlerse, tekila içmek zorunda kalırlar."
"Anladım hadi oynayalım." Taylor ilk kartı hevesle çekti ve bana döndü. "Hiç babanın bir eşyasını çaldın mı?" Güldüm. Sanırım bunu anlatabilirdim. "Karayip korsanları setinden kolilerce getirilen romları olurdu. Bazen oyunculara, bazen set görevlilerine verilirdi. Ben onun küçük bir kolisini çalmış olabilirim. Babam öğrenince de bir şey demedi."
O genellikle bana kızmazdı. Bana kendini suçlu hissettiği için bana tepki vermeyi uzun zaman önce bırakmıştı. "Bize de getirsene bir gün." Yanağından makas alıp dudaklarıma götürdüm. "İstersin de getirmez miyim? Neyse sıra bende. Daha önce hiç birini öldürecek hisler beslemedim. Taylor sana sorayım."
Anında Selena'ya baktı. Selena önüne baktığından kısacık bakışı yakalayamadı ama ben gördüm. Ve emindim. Öldürmek istediği kişi Justin'di. Shot bardağına tekila doldurup havaya kaldırdı ve hızla içip tuz yalayarak limonu emdi. "Yaktı. Neyse sıramı Blake'e veriyorim."
Blake kartı çekti ve ellerini birbirine sürttü. "Uuuuu bunu sevdim. Üzgünüm ama ikinizin de bu soruya vereceğiniz cevapları bildiğimden Rowena'ya soracağım. Daha önce hiç sarhoşken kaybolmadım." Yaptım. Henry Cavill beni bulmuştu hatta. Elime tuz döktüm. Kızlar aynı anda gülerlerken, limon aldım ve dudaklarıma götürüp tuzu yalayarak limonu emdim. "Cidden anlatmalısın. Buna ihtiyacımız var."
Kızlara baktım. Hepsinin gözlerinin içine baktım. Selena'ya güveniyordum ama diğerlerini pek tanımıyordum. Bu su götürmez bir gerçekti. Sevgilim varken bunu düşünmem ise beni kendimden utandırıyordu ama engel olamıyordum. Her an aklımın bir köşesinde duruyordu. Düşündüğümde aptal aptal sırıtıyordum.
"Bakın bu masada konuşulanların hepsi bu masada kalacak. Dışarıdan kimse, bakın ciddiyim kimse bunu duymayacak. Söz veriyorsanız, anlatırım." Hepsine bakıp teker teker söz aldıktan sonra belimi koltuğa yaslayıp ayaklarımı kendime çektim ve güldüm.
"Aslında o az önce sorduğum bana aitti. Kitaplara değil." Herkes gözlerini devirdiğine sunduğum savımda haklı olduğumu gördüm. "Peki kimdi bu? Yani aklını kurcalayan kişi." Ellerimle yüzümü sıvazladım. Sanki yargılanacakmışım gibi hissediyordum. Bu doğru değildi çünkü. "Bunu hikayenin sonunda söyleyeceğim. Hatırlıyor musun Sel? Diana'nın kutlama yemeğini yapmıştık. Bizimkiler vardı. Baya içmiştik."
"Evet Rowena." Ellerimi bacağıma koydum. "Orada ben biraz dozunu yükselttim. Ateş basıyordu beni, daralıyordum. O yüzden oradan ayrılarak balkona çıktım. Sen de sarhoş olduğundan bunu fark etmedin. İşte balkonda daha fazla kalmadan içeriye döndüm. O sırada onu gördüm."
Diğerleri merakla bana bakıyordu. Heyecanlı olmaları gülümsetmişti. "Ben konuşmayı bitirerek yanından ayrılmak isterken, kötü olduğumu fark etmiş olmalıydı. Çünkü anlarsın ya, sarhoş olmanın verdiği ateş basmasıyla kendime bira almıştım. Bu da beni daha çok yaktı. O da yardım etmeye çalışarak beni tuvalete götürdü. Kusmak konusunda pek istekli değildim, sevmezdim. Alışkanlık gibi bir şey sanırım. Ama o beni tuvalete getirdiği dakika kendimi klozete çökmüş bir şekilde buldum."
"Bunları neden bilmiyorum ki ben? Yani sonuçta ben seni oraya götürdüm. Ah cidden utandım." Elini sıktım. Bunu onun utanması için anlatmıyordum. Sadece birine paylaşmam gerekiyordu ve o benim en yakın arkadaşımdı. "Saçlarımı topladı. Kustuğumda yanımdan ayrılmadı. İşte hoş bir jestti. Ben de karşılık olarak kendisine çiçek yolladım. Altına tabuları kırmak istediğimi yazdım. Bu iş buraya kadar sürer, zihnimde sadece anı olarak kalır zannederken onu Teen Choice ödüllerinde gördüm."
Herkes nefesini tutmuş beni dinlerken anlatmaya devam ettim. "Yine kötülenmiştim. Uzun süre dar alanlarda kaldığımda, ya da çok kalabalık olduğunda kendimi hep huzursuz hissederim. O yüzden o kalabalık odadan çıktım ve dolaşıp kırmızı bir kapıya gittim. Kapıyı açtığımda yine oradaydı. Peruk ve lens takmıştı. Tanınmamaya çalışıyordu. Benim için geldiğini söylemişti."
"Hoş bir jest olmuş. Ama bunlar olsa bile, onun doğru kişi olduğundan emin olamazsın Row. Sana Row diyebilirim değil mi?" Biri bana ilk defa lakap takmıştı ve garip bir şekilde hoşuma gitmişti. "Tabii ki diyebilirsin." Taylor gülümsedi. Ve Row sonsuza kadar onunla benim aramda bir şey olarak kaldı.
"Seni tanımıyorum, inan bilmiyorum bak. Sadece Selena'nın anlattıklarından tahminde bulunuyorum. Zayn'e gerçekten değer verdiğini sorgulamanı istiyorum." Blake devam etti. "Yani demek istediği 2 kişiyi aynı anda sevmek, birinin varlığının yeterli gelmediğinin göstergesidir diyor. Biri yetmedi ki sen ikincisine ihtiyaç duyuyorsun."
Hiç böyle düşünmemiştim. "Aslında Zayn'nin yanında kendimi huzursuz hissediyorum, Henry'nin yanında bu kayboluyor. Ama Zayn'i bırakmak istemiyorum. Zayn'i cidden seviyorum. Onu bırakmak korkutucu geliyor." Bu şekilde beni manipüle etmesine izin veriyorum.
Taylor ayağa kalktı. "Sanırım hepimizin viskili kahveye ihtiyacı var gibi görünüyor arkadaşlar. O iş bende! Kahveler nerede Row?" Dudaklarımın içini yemeye başladım. "Üzerinde
AC/DC stickerın bulunduğu dolapta. Makine biraz külüstürdür. Yardım ister misin?"
"Hallederimmm!" Ev botunun üzerinde seke seke giderken, ben Selena ve Blake'e döndüm. Selena'nın gözlerindeki kırgınlığı gördüğümde dudaklarımı büzüp başımı eğdim ve tekrardan kaldırıp ona baktım. "Selena neden bana söylemek istediklerini söylemiyorsun? Böylece sana bana kızmak için yardım etmiş olurum."
"Taylor ve Blake gittiğinde söylemeyi planlıyordum ama madem söylememi istiyorsun, söyleyeyim Rowena. Bunu yapmanı gerektirecek kadar bana güvenmediğini düşünmüyordum üzgünüm. Belki bir yerlerde hata yaptım, nasıl bir hata yaptım söylemek ister misin?"
Gözlerimi devirdim. Neden bu kadar duygusal olmak zorundaydı? Bunun için ona kızmıyordum ama ben daha kendime bile itiraf edememişken, kendimi insanların gözünde küçük konuma düşürecektim. Gözümden bir damla yaş düştü. "Üzgünüm. Cidden çok üzgünüm. Ben bilmiyorum, kendimi sana karşı küçük bir konuma sokmak istemedim. Özür dilerim cidden."
Selena elindeki şarabı bırakıp yanıma gelip kollarını bana doladı. "Sen benim gözümde hiçbir zaman aşağı bir konuma düşemezsin güzelim. Bunu aklında tut olur mu? Bunu hissettirdiğim için gerçekten ben özür dilerim."
Taylor tepsinin üzerinde 4 bardak ve yanında Jack Daniels viskiyle yanımıza geldi. Masaya koydu. Kalçasını yere koyduğunda ağlamamı görüp yeniden kalktı. "Oh gel buraya. Böyle şeyler olabilir çok doğal. Anneye güzel bir sarılma ver."
"Atma şu zehirli oku. Bağlanırım biliyorsun." Ağlarken söylediğim şeyle ikimiz de güldük. "Bugün beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim." Taylor eliyle bize bakan Blake'e işaret etti ve o da sarılmaya geldi. Geri çekildiğimizde esnedim. "Waow tüm belim tutulmuş. Bugün benimle kalsanıza."
"Ben kalamam. Kocam bekler." Aynı anda üçümüz de suratımızı buruşturup ona baktık. Taylor kahvesinden içti. "Bunun yüzünden asla evlenmem galiba." Aynı şekilde kahvemi aldım. Elimi kulbun içinden geçirdim ve ceketime sarıldım. "Asla evet."
❤️3,432,567 Beğeni 💬1,345,000 yorum
RowDepp: "Para çalıyorum ve kimse bunu fark etmiyor gülüşü." @/Taylorswift @/SelenaGomez @/BlakeLively
💬YORUMLAR-
X: Dostummm o masada ne dedikodu dönmüştür var ya. Orada olmak isterdim.
Y: Taylor'un Squad'a Rowena katılır mı sizce?
Y'ye yanıt: A: Zannetmem, Rowena gruplara katılacak biri değil.
E: I got u girllll u fucking good
C: love this squad
T: Bazen masa olmak istersin
Y: Bazen cansız bir eşya olmak istersin
SelenaGomez: Neden kazandığını şimdi daha iyi anlıyorum
6890Beğeni
U: Kendimi bok gibi hissediyorum ya bu kızı linçlediğim için. Oysa linçlenmesi gereken kişi Zayn.
O: Lütfenn Zayn'i sevmiyorsun, ayrıl artık ondan. Ne kendine ne de bize eziyet et.
K: Ayrıl ondannnnnnn!!!!
P: Yakışmıyorsunuz bile.
L: Geber!
...
Merhaba arkadaşlar ben uzun bir aradan sonra 3000 kelimelik bir bölümle karşınızdayım. Şu son aylarında o kadar korkunç şeyler yaşadım, o kadar kaldıramadım ki bu yüzden bir şeylere sardım. Hala yorgunum, hala mutsuzum ama bunu kafamı dağıtmak için kullanacağım. Çünkü böyle olması gerekiyor.
İyi akşamlar dilerim.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro