Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

𝐈'𝐌 𝐎𝐊𝐄𝐘 𝐍𝐎𝐖

Bölüm şarkısı: The Great War

YEAR: AGUST, 2012
PLACE: NEW YORK

Tatilimin bitişinde, havalimanına gelmek zorunda kalmıştık ve burada görüntüleneceğimizi biliyordum. "Heyecanlı mısın?" Biraz öyleydim. Çok rahatsız edilmeyecektik bunu biliyordum ama yine de tüm dünyaya birlikte olduğumuzu servis etmek? Bu çılgınlıktı.

Birlikte havaalanının kapılarından geçerken gözlerim istemsizce etrafta dolaştı. "Sakin ol." Kalp atışlarımın ne kadar hızlandığını elimi tutasıya kadar fark etmemiştim. Şimdi biraz daha sakindim ve şapkamı rahatça önüme eğip yürüyebilmiştim. Dakika bile geçmeden havaalanının kapılarından kendimizi dışarıya attığımızda, anında arabaya bindik.

Araba ilerlerken birbirimize bakıp güldük. Kısa bir heyecandı ama hoşumuza gitmişti. "Buradan nereye gideceksin? Seni eve bırakalım mı?" Gerek yoktu. "Uyumsuz setlerine gideceğim. Theo ile buluşacağım, o beni götürecek." Günümü anlatırken, gözlerimi etrafta dolaştırdım ve kafamı geriye attım. "Sen iyi misin?"

"Yorgunum. Yol beni yordu." Başka hiçbir şey söylemedim. Beni dediğim yerde bıraktıklarında yanımdaki taksi düğmesine bastım ve beklemeye başlamıştım. Tabii ki ona söylediğim gibi yapmayacaktım, işim dediğime nazaran biraz daha fazlaydı. Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken, 19 yaşında nasıl hamile kaldığını anlatmıştı ve bu beni inanılmaz germişti.

İnsanın aklı bile yirmili yaşlardan itibaren oturmaya başlarken, benim yaşımda hamile kalmak? Bunu düşününce tüylerim ürperdi. Üşüme beni esir aldı. Korkunç bir ihtimaldi. Çok geçmeden önüme kadar gelen taksiye bindim. "Araştırma hastanesine gidebilir miyiz?"

"Tabi." Orada Percy vardı ve onunla üniversiteden arkadaş olmuştuk. Sanırım mezun olalı çok olmamıştı ama onunla konuşurken bile ona bedenimi emanet etmekten çekince etmeyeceğimi düşünmüştüm. Yani hamile olduğumu düşünmüyordum çünkü çok dikkat ediyordum ama bu ihtimali sıfıra indirmeliydim.

O yüzden onunla bunu konuşmam gerekiyordu. Bu paniği gidermeliydim. Gözlerim uyku için ağlarken, açık tutmak epey zor geliyordu. Uykum açılsın diye tırnaklarımı elime batırmaya başladım. Acıyla birlikte yorgunluk gitmişti. Kendimi daha iyi hissediyordum.

"Sizi tanıyorum galiba." Taksicinin söylediği şeyle yüzümü eğmek istesem bile gülümsedim. "Gerçekten mi?" Yoldan fırsat bulduğu zamanda beni süzerken onayladı ve devam etti. "Kızım oynadığınız Disney dizilerine bayılıyor. Oradan gördüm. Doğru hatırlıyorum değil mi?"

"Evet bir kaç tane var. Onun için video çekmemi ister misiniz?" Adam çok sevindi. Kızaklı telefonunu bana uzattı. Kamera kaydı çoktan açıktı. "Adı ne?" Hemen cevap verdi. "Sandy." İsmi çok güzeldi. "Merhaba! Nasılsın Sandy? Umarım iyisindir. Sana nasıl konuşmam gerektiğini bilmiyorum ama hayat ertelemek için geç. Lütfen her şeyi doyasıya yaşa!"

Benim yaptığım gibi yapma demek istesem de bu düşündüklerimi kendime saklamaya karar verdim. Kaydı bitirdim ve adama uzattım. "Umarım olmuştur." Heyecanlı bir sesle beni onayladı. "Kesinlikle. Kızım görünce bayılacak."

Güldüm ve yol bitesiye kadar elektrik direklerini izledim. "Geldik." Başımı kısacık bir an sallayarak girdiğim buhrandan çıktım. Ödemem gereken parayı uzatıp arabadan indim. Koca hastaneye gözlüğümü indirip kısaca bakarak etrafıma baktım. Kendimi şu an bankadan para çalan kadınlar gibi hissediyordum.

İçeriye girdiğimde danışmaya Persephone ismini söyleyip randevumuz olduğunu belirttim. 3. Katta olduğunu söylerken, beni oraya götüren kadınla birlikte asansöre bindim. Ona gülümseyip parmaklarımla belimde ritim tuttum.

Sıcak basarken, elimle yüzüme yel yaptım. Kollarımı kendime sarıp kata geldiğimizde kadınla içeriye girdim. Percy'nin gülümseyen yüzünü gördüğümde yanına gidip yanağından öptüm ve masasının karşısındaki koltuğa oturup bacak bacak üzerine attım. "Rowena! Seni burada görmeyi beklemiyordum güzelim."

"Aslında ben de gelmeyi beklemiyordum ama gelmem gerektiğini düşündüm Percy. Biraz korktum da denilebilir." Şaşkınca bana bakarken, panik olarak durumun öyle olmadığını anlattım. "Hayır!"

"Anladım peki niçin buradasın?" Dudaklarımı birbirine bastırıp elimi kulağıma götürüp çekiştirdim ve derdimi anlatmaya başladım. "Ya geçenlerde fakülteden bir arkadaşımı gördüm. Onunla konuştuğumda benim yaşımda bebek sahibi olduğunu, bunun onu ne kadar yıprattığını anlattı."

"Ve sen de böyle bir ilişki içerisindeyken, bu ihtimali sıfıra indirgemek istedin." Öyleydi. "Haklısın." Percy kızıl saçlarını parmaklarına doladı. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Bak güzelim iğne yapalım derim ama ileride bebek sahibi olmak istediğinde bunu riske sokabilir."

"Bebek istediğimden emin değilim." Percy gülümsedi. "Daha çok gençsin. 19 yaşındasın Rowena. İleride fikrinin değişeceği kanaatindeyim. Umarım öyle olur." Söz vermiştim. Anne olmayacağım demiştim. Olmayacaktım da. "Fikrimin değişeceğini zannetmiyorum. Bu iğne konusuna başlayabiliriz." Çok net kararlar alıyorsun Rowena.

Almıyordum. Eğer ileride bir çocuğum olsa bile o çocuğa böyle pis bir dünya veremezdim. Haketmiyordu ve yapmayacaktım. "Rowena güzelim emin misin? İleride çok pişman olabilirsin, kararından cayabilirsin. Birini belki seversin ve onunla birlikte bebeğini doğurursun?"

"Hayır. Percy anlamıyorsun, ben anne olacak son insanım. Bu 19 yaşımda da böyle olacak 40 yaşında da böyle olacak. Kararım değişmeyecek." Percy ya kabul edecekti ya da ben başka birine gidecektim. Kendisi bilirdi. "Peki Rowena peki. İlkini istersen şimdi yapalım?"

"Hemen mi? Şimdi mi?" Yaşadığım ani şokla yutkundum. "E istediğinin bu olduğunu zannediyordum." Buydu. Kararımdan dönmeyecektim. "Peki. Nereye gitmem gerekiyor?" Perdenin arkasını işaret etti. Oturduğum yerden kalkıp perdenin arkasına gittim. Percy elinde iğne ile yanıma gelirken, eldivenini taktı.

Karnımı sıyırdım. Percy iğne vuracağı yeri dezenfekte edip bana baktı. Gözlerimi kapatıp onayladığımda tatlı canımdan dolayı başta oldukça yoğun bir ağrı hissettim. "Tamam bitti. Gelecek ay seni yenisi için bekliyorum."

"Peki." Tişörtümü indirdim ve önüme düşen saçı kulağımın arkasına atıp ayağa kalktım. Dışarıya çıktığımda Percy ile sarıldım. "Rowena bu daha ilk iğne. Bunların etki etmesi için en az üç ay geçmeli. Yani hormanlarından bahsediyorum. O zamana kadar düşün tamam mı?"

"Tamam." Kararımın değişeceğini zannetmiyorum ama bunu ona söylemek istemiyordum zaten. Telefonumdan Theo'yu aradım. Kısa bir çalıştan sonra açarken Percy ile vedalaşıp tamamen dışarıya çıktım. "Alo naber Rowena?"

"İyidir Theo. Şey diyeceğim, beni alacaksın değil mi?" Araba sesi geliyordu ama sormam gerek diye düşünüyordum. "Yoldayım. Sesin kötü geliyor iyi misin?" Bunun gene farkında değildim. "Anlatırım."

...

"Kararına son derece saygı duyuyorum." Makyajlarımız yapıldıktan sonra 5 dakikalık bir ara bulmuştuk ve durumu anlatmıştım. "Bunu söyleyen ilk insansın. Yani söylediğim ilk insansın. Neden sana söylüyorum onu bile bilmiyorum." Umursamaz olduğu için söylemiştim galiba. Aşırı tepki vermemesi işime gelmişti.

"Senin vücudun hakkında yorum yapamam sonuçta. Neyse, onu bunu boşver de sahne başlıyor sanırım. Girelim mi?" Megafondan isimlerimizi işitince, zaten girmek zorunda olduğumuzu fark ettik. Theo kapıyı açtı ve elini uzattı. Ondan önce içeriye geçip yanıma gelesiye kadar bekledim. "Bugünkü sahne konusunda heyecanlıyım."

"Evet. Aksiyon sahneleri zor ama eğlenceli oluyor. Şu senin hafızanı kaybettiğin sahneyi çekiyoruz değil mi?" Başını salladı. "Evet. Sen kendini hatırlatıyorsun." Four'u Tris'e karşı kullanmak isteyen hükümet, Tris'i ayaklarına getirmek için Four'un hafızasını sıfırlıyordu ve Tris ona kendini hatırlatıyordu.

"Bu film için çok heyecanlıyım, biliyor musun? Ufak bir yardımla bak nelere geldim." Bazen iyilik gerçekten kazanıyordu ve ben de o anlardan birini yaşıyordum. Sanırım bu film bana hayatım boyunca edineceğim bir alışkanlık vermişti. Zora düşen herkese yardım etmem gerektiğini. Bunu yapmayı ne zaman bırakmayı düşünsem bu filmi hatırlayacaktım.

"Senin bu hikayen bana bile ilham oldu." O zaman ne mutluydu bana. "Buna sevindim." Theo'nun bu halini seviyordum. Arkadaş gibi olmamızı ama aramızda aşırı samimiyet olmaması işime geliyordu. Bir şeylerimi anlatsam bile bana kötülük yapacak kadar beni tanımıyordu sonuçta.

"Bu deri ceketlerden kendime de bir tane alacağım." Kendi kendime üzerimdeki cekete karşı söylenirken, aklıma gelen fikirle gülümsedim. Telefonumu menajerimden rica ettim ve Selena'yı aradım. Uzunca bir süre sonra açılırken, en yakın dostumun sesini duymamla keyfim yerine geldi.
"Alo. Efendim güzelim?"

"Selena motor gezisine ne dersin?" Buna ihtiyacım vardı. Daha yeni motor sürmeyi öğrenmiştim ama bu sürmeyeceğim anlamına gelmiyordu değil mi? "Olabilirdi. Ama setim var. Yeni bir iş bağlayacak gibiyim. Sonra yapalım mı?"

"Oluur." Kelimemi uzatarak söyleyip vedalaşarak telefonu kapattım. "Hey az önce telefonla konuşurken duydum seni. Bende uzun zamandır motorla gezi yapmayı planlıyordum, birlikte yapalım mı?" Sanırım olurdu. Az önce onunla mesafeli olmayı sevdiğimi söylememiş miydim ben? Fazla ikizler burcuyum. "Olur. Ne zaman yapalım?"

"Hmmm hemen setten sonra? Hem belki seni yeni bebeğime emanet edebilirim." Heyecanlanmıştım. "Çok isterim. Modeli ne?" Sanırım tam bir amatöre yakışır bir soru sormuştum. "Agusta Rush. Duymuş muydun?" Deli miydi? Bir modeline sahiptim. "Elbette. Sen deli misin?"

Birlikte kameraların önüne yürüdük ve beyaz ortama geçtik. Theo yavaşça koltuğa otururken, ben de kurulan yapay kapı modülünün arkasına geçtim. Dibimde duran mikrafonlara ve yüzlerce kameraya dikkat ederek gözlerimi kısaca bir an kapattım. Role girmek için ciddi bir hal aldım. Etrafımdakilerden soyutlandıktan sonra gözlerimi aralayıp mavilerimi etrafta dolaştırdım.

Şimdi daha güvenli bir hisse sahiptim. Elime verilen silaha ve dağınık görüntüme göz atarak geri sayım sonunda başladım. Koridor boyunca koşmaya başladım. Yanımdan kameralar gelirken, gözlerimi gergin bir ifadeyle her yere çevirdim ve en tehlikeli görünen kapıya doğru gittim.

Silahımla kapının icabına bakıp Four'un yanına doğru yürüdüm. Bu sayede Theo'ya bir kez daha hayran kaldım. Yüzü o kadar duygusuzdu ki oyunculuğu hayranlık uyandırdı. "Heyy!" Yanına gidip elimi yüzüne yerleştirdim ama herhangi bir tepki vermedi.

Burada Tris'in buhranını elimden geldiğince yapmaya çalıştım. "Senin neyin var? Four! Bana bak. Four cevap ver." Kate Winslet geldi. Yani Jeannie. "Sana cevap veremez. Hafızası silindi." Elim hala Four'un yüzündeyken başımı Jeannie'ye çevirdim. Yüzüm o kadar acıyla kasıldı ki bunu mimiklerime yansıttım. Önüme döndüm. "Four benim. Tris! Four duy beni lütfen."

Gözlerim dolarken ağlayacağımı belli eden ses tonumla yüzünü okşadım. "Öldür onu." Theo duygusuzca ayağa kalktı ve bana saldırmaya başladı. İkimiz de bu sahneyi dublörsüz yapmayı tercih ettiğimizden, şu an hiç kesmeden devam ediyorduk.

Bana yumruk atmaya çalışırken belimi kaydırıp yumruğundan kaçtım ve dövüşmeyi öğrendiğim kişiyle dövüşmeye başladım. Yüzüme gelirken ondan da kaçtım. Tris onu sevdiğinden ona zarar vermek istemiyordu. O yüzden her yaptığı hamleden kaçıp kendimi öldürücü sayılabilecek hamlelerden korudum.

Ateş sesi gelince olduğum yerde takla attım. "Four benim Tris." Hala onu kendim olduğuna ikna etmeye çalışırken, beni altına aldı ve silahı çeneme dayayıp bastırıyormuş gibi yaptı. "Beni hatırla."

Gözlerime baktı ve o anda hatırladı. "Tris." Sahne kesildi. Theo ise hala üzerimde durmaya devam etti. Yüzünü inceledim. Göğsüm çektiğimiz aksiyon sahnesinden ötürü inip kalkıyordu. Yüzümden düşen ter damlası yeri boylarken, dilimi dudaklarımda gezdirdim ve Theo'nun omzuna dokundum.

"Theo sahne bitti." Birden kendine geldi. Sanki beni izlerken dalmış gibiydi. "Pardon gerçekten üzgünüm." Üzerimden kalkıp silahı boynumdan çekti. Dudaklarımı halen dişlerken elimi boynuma götürdüm. "İyi misin? Boynun kızarmış görünüyor. Ben kesin kontrolü kaybedip silahı fazla bastırdım."

"Tenim hassas." Diye açıklama yaptım. "Özür dilerim." Başımı önemsiz gibi salladım. "Sorun yok. Hem motor için ödeşmiş olduk." Yattığım yerden doğruldum. Umarım yanlış anlaşılma yaratmamıştık. Bunu düşünmek istemeyerek karavanıma gittim. Üzerimi değiştirmeye başladım.

Capri taytımı giyip oversize metallica tişörtüm ile tamamladım. Saçlarımı at kuyruğundan bozup açık bıraktım ve ellerimle kabarttım. Siyah converselerimi giyip iplerini kendime çekerek sıkılaştırdım. Sabahtan hazırladığım koruyucusu olan deri ceketim ve taytımın bulunduğu çantama uzun botlar yerleştirdim.

Çantamı omzuma atıp dışarıya çıkarak Theo'nun yanına gittim. "Seni pek bekletmedim umarım." Dudağının kenarına küçük bir gülüş yerleştirdi. "Hayır bekletmedin. Benim arabamla gidelim mi?"

"Olur." Dediği gibi onun arabasına bindik ve onun evine doğru yola çıktık. "Terkardan özür dilerim." Anlamaz gözlerle ona bakarken, boynumu işaret etti. "Özür dilenecek bir şey yapmadın. Sadece rolüne fazla odaklanmıştın." Neden uzunca bir açıklama yaptığımı anlamadım. "Teşekkür ederim."

"Rica ederim. Bu arada sahne çok güzel olmadı mı? Film çok güzel. Ay çok içime siniyor." Sevinçten birden dört köşe olmuştum. "Benim de hoşuma gidiyor. Herkes ustaca çalışıyor ve izlediğim kadarıyla sahneler de bir o kadar kaliteli oluyor." Dediği her şeye sonuna kadar katılıyordum. "Kesinlikle. Ayrıca okuduğum yorumlara göre oyuncuları da seviyorlar."

"Yorum okumuyorum." Gözlerimi kıstım. "Gıcıksın." Başını salladı. "Biliyorum. Ama gerek olduğunu zannetmiyorum. Ben işimi yapıyorum. Beğenen beğenebilir beğenmeyen ise kendi bilir." Aslında olması gereken buydu ama önemli bir detay vardı. Theo bir erkekti.

Hem de herkes tarafından beğenilen yakışıklı bir erkekti.

"Haklısın ama sen erkeksin. Bunu anlayacağını zannetmiyorum ama seninle benim aramda fark oluyor." Sapaktan dönerken, kafasını bana çevirdi ve tekrardan yola baktı. "Nasıl yani?"

"Şey bulunduğumuz sektörde kadın ve erkek arasında bariz bir fark var. Mesela kadınlar için güzel görünmek adına sıkı sıkı kostümler yapılırken, erkekler böyle bir şeyle karşılaştıklarında hemen tepkisini koyabilir. Kadın koyarsa aşırı tepki verir olur.

Ya da kadın cinselleştirilmeye müsaitken, erkek çekici olarak adlandırılır. Kadınlar her an bu korku ile yaşarken, erkekler rahat. Daha bu konuyu binlerce örnek ile çoğaltabilirim."

"Haklısın." Yüzü üzgün görünüyordu. Ama bu ifadesinden kolayca sıyrıldı. "Ama umursamamalısın Rowena. Eğlencene bak. Başka bir şey senin için önemli olmamalı." Önemliydi işte. "Neyse yolun bitmesine az kaldı."

Gerilmiştim. Motor sürmek hoşuma gidiyordu ama tehlikeli yanı beni biraz ürpertiyordu. "Sen iyi misin? Bugün bunu çok sordum sanki." Gözlerimi kirptim. "İyiyim." Araba durduğunda hemen çıktım. Elimi belime yerleştirip yürümeye başladım.

Theo beni garaja götürdü. Motoru gördüğümde etrafında dolaştım. "Waow. Bu cidden çok güzel." Uzattığı kontağı aldım. Kendisi diğer motora bindiğinde Agusta Rush'ı bana verdi. "Şey ben üzerimi değiştirecektim. Nerede yapabilirim?"

"Tuvalet var şurada. Geçebilirsin. Biraz tozlu olabilir çünkü buraya taşındığımdan beri onu kullanmadım. İstersen içeriyi de kullanabilirsin." Tozlu ortamlardan rahatsız olan bir tiptim. "İçeriye geçebilirim galiba." Garajdan çıkıp evine yürüdük. Cebinden anahtarı çıkartıp kapıyı açtığında beni boş bir misafir odasına yönlendirdi.

Üzerimi hemen çıkartıp aynadan kendime baktım. Kilo mu almıştım? Bu aralar pek dikkat etmiyordum. Moralim bozulunca kendime bakmayı kestim. Taytımı giyip ceketimi de ekleyerek fermuarı çektim. Botumu da giydim. Kapıyı açıp hızlı adımlarla Theo'nun yanına gittim. "Gidelim mi?"

"Evet. Hadi gidelim." Garaja yeniden döndüğümüzde Theo baştan aşağıya beni inceledi. "Güzel görünüyorsun. Farklısın." Kaşlarımı kaldırdım. "Farklıdan kastın ne?" Motora binip kaskı eline aldı. "Bitiş noktasına gittiğimizde söylerim. Güzel bir yer biliyorum. Beni takip et."

"Pekala. Ama söyleyeceksin bak ben sana hatırlatırım." Uzattığı yedek kaskı aldım ve saçıma dikkat ederek takıp ayağımı gaza koyarak kenarlara ellerimi yerleştirdim. Belimi öne eğip güzel bir açı alarak Theo giderken gaza bastım.

Garajdan tamamen ayrılıp onun arkasından gittim. Gaza asılıp tamamen yüklendim ve onunla yanyana gitmeye başladım. Beni biraz geçerken hemen arayı kapattım. Tek elimi bırakıp rüzgarı arkama aldım ama dengemi kaybedeceğimi anlayınca hemen geri tutundum. Theo hemen geri tutunduğumu görünce yüksek sesli bir kahkaha atmıştı. Rüzgardan bu boğuk gelirken aynı şekilde güldüm.

Gaza biraz daha asıldım. Onu son sürat geçtim. Biraz fazla hız yapmıştım ama hoşuma gidiyordu. İçimdeki bir hissi besliyordu ama ne olduğunu çözemiyordum. Yine de bu hissi beslemeyi seviyordum. Çok uzun motor sürmek, bacaklarımı germişti. Theo ile yolun sonuna geldiğimizde, onun hemen önüne durdurup engeli indirdim ve belimi motora yaslayıp başımdaki kaskı çıkarttım. Theo da aynısını yapıyordu.

Geldiğimiz yere baktığımda uçurum olduğunu anladım. Boydan boya bir manzarası vardı. Altı denizdi ve tuzlu kokusu burnuma kadar geliyordu. Düşünmeden oturdum. Bacaklarımı sallandırıp yanıma oturan Theo'ya baktım. "Burası çok güzelmiş."

"Öyledir. Burayı evime taşındığımda keşfetmiştim." Uzaklara baktı. Kendi kendine güldü ve bana yeniden döndü. "Hatta sana bir şey itiraf edeyim mi?" Onayladım. "Lütfen." Ne olduğunu harbiden merak ediyordum. "Biliyor musun? Bazen bende senin gibi yapamayacağımı, her şeyin elinde kalacağını düşünüyorum."

Dert yanılacak direk gibi hissetmem normal mi?

"O zamanlarda buralara geliyorum. Hoşuma gidiyor. Nefes alıyorum. Yüksek yerin nefessizliği nefes veriyor." Bazen tepeden atlamayı düşünüyorum. Sonra kafa üstü düşmeyi ve son bulmasını her şeyin. "Burada biraz kalalım mı?"

"Olur." Rüzgarlı bir havada, uçurumun üzerinde ikimiz de oturmuş dertlerimizi veya bizi gülümsetecek anları düşünüyorduk. Uzunca bir süre de öyle kaldık. "Bu arada sen benim neden farklı olduğumu söyleyecektin. Dinliyorum." Yeniden gözlerimi kıstım.

Theo elini ortamıza koyup doğrudan gözlerime bakarak uzunca inceledi. Yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına itti ve yüzünde tarif edemediğim ifadeyle birden konuştu. Pis insan, cazibesini kullanarak benimle dalga geçiyordu. "Tarzın dışısın. Saçlarını açmışsın ve bu yakışmış."

Yakınlığından etkilenmeye başlayacağım sırada telefonum çalınca bu gerilimin elle tutulabilir olduğu ortam bozuldu. Kimin aradığına baktığımda bunun menajerim Carla olduğunu fark ettim. "Üzgünüm bunu açmalıyım."

"Evet." Carla'nın sesini duyduğumda bir problem olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Rowena sana bir şey söylemeliyim ama söylememeliyim de. Ne yapacağım? Söylemem gerekiyor galiba. Ama çok tepki vermeyeceksin." Neden böyle davrandığını anlamadım. "Carla sakin ol ve söyle."

"Peki ama lütfen kızma. Yani bana kızmazsın duyarsan ama ona da kızma. Saçmalıyorum. Neyse sana bir video yolluyorum. Ona bakar mısın?" Telefonu hoparlöre alıp videoyu atmasını bekledim. "Rowena çok üzgünüm." Video uçurumun kenarında olduğumuz için geç yüklenirken, ne olduğunu daha çok merak etmeye başlamıştım. "Neler oluyor anlamıyorum."

Video sonunda açıldı. Üzerine bastım ve izlemeye başladım. Birinin uzaktan çekilmiş görüntüleriydi. Onuncu saniyeden itibaren netleşiyordu. Gördüğüm yüzle şaşırdım. Selena ve Zayn konuşuyorlardı. Yirmi beşinci saniyede öpüşmeye başlamışlardı. Otuzuncuda da birlikte içeriye girmişlerdi. Yüzümde buruk bir ifadeyle videoyu bitirdim.

"En çokta ne üzüyor beni biliyor musun? Birinin canını yakmamak için hayati fedakarlıklar yaparken, onun seni paramparça etmesine. Görüşürüz Carla." Telefonu kapattım. Ağlayacağımı düşünüyordum ama ağlamadım. Gözlerimi kapayıp tırnaklarımı avcumun içine geçirdim. "Ne oldu?"

"En yakın arkadaşım ve erkek arkadaşım sanırım sevişiyorlar." Yüzüm kasıldı. "Emin misin?" Videoyu açıp kendisine gösterdim. "İçeriye öpüşüp geçtiklerinde sadece meyve suyu içeceklerini zannetmiyorum. Bak ben ona dedim. Ben Taylor kadar rahat değilim dedim. Beni dinlemedi!"

Videoyu izledikten sonra yüzü düştü. Benden çok tepki verdiği kesindi. "Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?" Şaşkınca ona döndüm. "Bunu bana sen mi soruyorsun? Pardon küçümsemek istemedim."

"Yok öyle anlamadım ama bende bir yere kadar sakin kalabilirim. Ve burası-" Videoyu gösterdi. "Orası değil." Onu yeni yeni sevmeye başlamışken, bana şarkı yapmış bir adamken nasıl bunu yaptığını anlamıyordum. "Ya bana bir kaç gün önce şarkı yapan bir adam nasıl aldatabiliyor anlamıyorum."

"Hep öyle olur. O sadece seni kaldıramadığı için böyle bir şeye kalkıştı." Aldatılmıştım. Hem de en yakınım dediğim, kendimi bildim bileli birlikte olduğum kız kardeşim diyebileceğim biriyle. Selena ile. "Hazmedemiyorum Theo. Üzgün değilim, kırgın veya aptal değilim. Sadece emeklerimin böyle boktan bir şeye çıkmasını hazmedemiyorum."

"Normal. Hazmedememen yani." Sanırım öyleydi. "Şu an ne hissediyorsan içine atma bence. Çünkü ilerde büyüyor." Bunu en iyi bilenlerden biriydim. "Zaten ayrılmayı beklediğim bir ilişkiydi." Yalan. Alışmayı beklediklerimden olan bir ilişkiydi. "Kırıcı. Sadece çok kırıcı."

"Ne yapacaksın peki?" Önceden ben olsaydım, kesinlikle çok büyük yaygara kopartırdım ama şu an yapacak mecalim yoktu. "Sadece ikisinin de mutlu olması için hayatlarından sessizce çıkacağım. Sanırım olması gereken bu haksız mıyım?"

"Belki de."

...

"Carla geldin mi?" Carla elinde yeni telefonum ile geldiğinde çektiğim sahneyi yeni bitirmiştim. Üstüm başım pislik içindeydi ama daha önemli bir derdim vardı. Telefon numaramı değiştirmek. Bu şu an tek problemimdi.

Kenardaki masaya oturup elindeki poşeti aldım ve kenara oturdum. Poşetin içinden telefonum ile yeni numaramın bulunduğu kartı çıkarttım. "Dediğim gibi sende telefonunu değiştirdin değil mi?"

"Evet. Ekibindeki herkese söylediğin gibi bende numaramı değiştirdim." İyiydi. O günün üzerinden beş gün geçmişti. İkisi de kapıma gelmiş, görevliler tarafından kapıdan çevrilmişlerdi. Sete gelmişlerdi, setten çevrilmişlerdi. İkisi de mutlu olabilirlerdi. Ben yoktum. "Hiçbir şey hissetmiyorsun öyle mi?"

"Evet. Umrumda bile değiller. İkisi de istediklerini yaşamakta özgürler. Baksana, ben en ufak bir boşlukta onlardan uzaktayken fırsatı nasıl değerlendirmişler. Ben sonsuza kadar onlar için boşluk yaratıyorum sadece."

İkisine de değer vermiştim. O yüzden bu olay ben, Theo, Carla ve akşam buluşacağım Evan arasında mezara kadar gidecekti. Kimse bilmeyecekti ama bu onlara sunduğum son iyilikti. Kendimi hayatlarından silerek sonsuza kadar cezalandıracaktım. Onları etkiler miydi bilmiyorum ama yapacağım tek şey bu. "Öyle diyorsan ve sen mutluysan yeterli."

"Mutluyum güzelim." Yanıma geldi. Kollarımı ona doladım. Kısa bir sarılıştan sonra yanıma gelen Theo'ya baktım. Sahnelerimiz sıklaştığından sık görüşüyorduk ve bu malum olay ikimizi daha da yaklaştırmıştı. "Eve mi geçeceksin?"

"Evet. Üzerimi değiştirip bir şeyler içmeye gitmeyi planlıyorum." Theo bir süre durdu. Tam anlayamasam da hareketlerinden bir şeyler söyleyeceği düşüncesine kapılmıştım. "Nasıl buldular bilmiyorum ama eski erkek arkadaşın menajerime ulaştı."

"Üzgünüm Theo." Omuz silkti. Onun bu umursamaz hallerini sevdiğimi kaç kez söylemeliydim bilmiyorum ama seviyordum. "Boşver. Numarasını engellemesini söyledim." Sanırım tüm sete güzel vakit geçirmelerini zehir etmiştim. Bunun için biraz suçlu hissettim.

Saatler geçtiğinde suçluluk duygumu yitirdim. Onun yerine bara gelmenin mutluluğu kendine bağladı. Uzun bir aradan sonra yanıma da Evan'ı aldım. Onunla yeniden konuşmak beni mutlu etti. Sohbet ettim, halini hatırını sordum. İki kadeh şaraptan sonra ise durumu anlatmaya koyuldum.

"Bir gün Zayn'nin evine gittim. Kapıyı dakikalar boyu açmayınca girmem için verdiği anahtarla evine girdim. Yukarı çıktım. Orada beni aldatmasını istemiştim." Şarabı yudumlayarak devam ettim. "Sanırım fazla içten dilemişim. Neyse o kadar korkuyordum ki. Odasına gittiğimde bu korku büyüdü. Kapısı kitliydi. Diğer odaya gittim. Oradan atlayarak odasına girdim.

Yerde öylece yatıyordu. Hayatına son vermek istemişti Evan. O kadar korktum ki. Ağzından çıkan her hap parçacıklarını gördüğümde aklımın çıktığını hatırlıyorum. Hemen 911'i aradım. Onların yardımıyla Zayn'i kusturdum. Elimi boğazına kadar soktum."

Bunu hatırlamak bile titrememe sebebiyet verdi. "Başardım. Onu hayatta tuttum. Bunu yaşadığımdan beri her şeyde onun için fedakarlık yaptım. Neler yaptığımı bilsen aklın şaşar." Şaraptan bir yudum daha aldım.

"Neyse ben bunları yaparken o gitti ne yaptı biliyor musun? Beni en yakın arkadaşımla aldattı. Aldattı beni duyuyor musun? Ben aldatılmayı hak edecek ne yaptım? Onu boşver hadi imkansız ama boşver. Peki Selena'ya ne demeli? Ona dedim. Ben diğerlerine benzemem, bu konuda rahat olamam dedim. Beni dinlemedi."

"Haklısın. Ne diyebilirim ki?" Bu cümle bana nedensiz bir dejavu yaşattı. Anlamadan boşvermeyi tercih ettim. Onun yerine kadehimi bitirip yenisini doldurdum. "Haklı olmak istemiyorum. Sadece emeklerimi geri istiyorum." Kadehi birden içtim. Bu boğazımda kötü bir hissiyat bıraktı. Suratımı buruşturdum.

"Artık şarap içmek istemiyorum. Viski alabilir miyim?" Bardağım değiştirildi ve barmen viski koydu. Bitirdiğinde şişeyi kaba bir hareketle elinden aldım. Umarım bunu önemsemememişti. Kendime bir bardak daha viski koyup tekledim. Diğerini de. Diğerinden sonra koyduğumu da. Ondan sonra da derken şişeyi tek başıma yarıladım.

Midem bulanınca içmeyi kestim. Tek bir bardak daha içersem kafamın uçacağını anlayıp Evan'a döndüm. Zaten biraz sarhoştum, daha fazlası beni sadece zorlardı. "Öyle yani..." Başımı bar masasına koyudum ve düşünmeye çalıştım. "Şu an çıkıp dans etmeli ve umursamaz görünmeliyim değil mi? Ama yapasım yok. Umursamıyorum fakat yapmakta istemiyorum."

"Yapmak zorunda değilsin." Başımı masadan kaldırıp Evan'nın omzuna koydum. "Bir tanesin." Sessiz kaldı. "Sanırım gitmeliyiz." Beni kaldırdığında dışarıya kadar yürüdüm. "Hesabı halletmelirini söylerim. Bana hatırlatırsın değil mi?"

"Olur hatırlatırım." Dışarıya çıktığımda korumam geldi. Evan'nın yanında olduğum kadar rahat yürüyemezken diğer korumam da geldi. Biri bir kolumu, diğeri öbür kolumu tuttu. Beni sürüklemeye başladılar. Sürüklemecenin içinde sanırım ayağımı burktum. Kısa bir sızıdan sonra geçerdi. Sürekli burkardım, oradan biliyorum.

Arabaya kadar sürüklediler, paparazziler bu anımızı çektiler ve beni içeriye oturttular. Gözlerimi kapatıp yolun bitmesini bekledim. Gitmeden önce Evan'a şöyle söyledim. "Sanırım artık iyiyim. Daha hafifim." Neden söylediğim hakkında hiçbir fikri yoktu ama birine bir şeyler söylemek iyi geldi.

(Rowena'nın içerken giydiği kombin.)

Yine bir bilgilendirme olacak burada geçen olayla ilgili. Ben bu konu hakkında biraz araştırma yaptım. Bazı kaynaklara göre Zayn ve Selena'nın arasında 2012 yılında tek gecelik bir ilişki olmuş. Yani doğru değildir bence ama burada kullanmayı uygun buldum.

Neyse sonunda toksik ilişki bitti diye yorumladım.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro