Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

𝐀𝐒*𝐇𝐎𝐋𝐄!¡

YEAR: June, 2012
PLACE: NEW YORK, MONTANA

Gözlerinden başlar ufak bir titreyiş, sonra kalp çarpıntısı. Hissedilmez duvarların yıkılır, parçalanır un ufak olur. Kırık kalbin aynasını ellerinle tutmak istersin, kanayacağını bile bile derinin altında o acıyı hissede hissede yapmaya devam edersin. Ayak uçlarından, gözlerine her yerinde yayılan sızı sana bir şeyleri unutturabileceğini düşündürür.

Ama yapamaz. Dayanılmaz acının sonrasında, ruhsal olan gelir ufak ufak. Ağlamak istersin, göz yaşların kurur. Pınarlarındaki damlalar sana rağmen, hissetiğin kırgınlığa rağmen akmamak için direnir. Biter, parçalanır. Ama akmaz o göz yaşları. Sonra birden, kesikler bile artık işlemediğinde inatla akmak istemeyen göz yaşları sanki sana bir odayı dolduracakmışçasına akacağını düşündürerek inmeye başlar.

Aslında o kadar çok değildir, sadece sen insanların yaptığı yüzlerce davranış gibi kaosun en tepesine kendini yerleştirirsin. Kaosun tüm sebebi sensin gibi gelir ama sen noktasından bile küçüksündür. Bunu fark ettiğinde ise, kendini değersiz hissetme başlar. Bu kadar küçük olduğu için bedenine karşı şefkat duyamazsın. Bedenin senin bedeninden uzak, utanılması gereken bir şey olur zamanla.

Zaman her şeyin ilacı diyen herkesi sikeyim. Zaman sadece acının boyutunu arttırıp nefret duvarlarını indirir. Ben nefret ettikçe güçlü kalabiliyordum. Nefret etmek tüm duyguları kenarda bırakıp onda topluyordu tüm ilgimi. Beni diri tutuyordu. Zaman geçtikçe nefretimin verdiği zarar azaldı, diğer duygular yerini aldı.

Yataktan çıkmak istemedim. Saatlerce orada kalabilsem, düşünmeden kalır okb krizlerine kapılır ve nefesim kesilerek canımın vücudumdan ayrılmasını seyrederdim. Güzel olabilirdi. Ölüm... Sessizlik. Zihnimin içindeki onca fısıltının artık konuşacak birini bulamayarak susması. Bazen o kadar cazip geliyor ki bu seçenek. Atlamak istiyorum içine. Ama yapamıyorum.

Kapının kaçıncı kez çaldığını anlamadığım sesini yeniden duymamla, akan maskaramı düzeltmekle uğraşmadan piyanonun üzerindeki ellerimi çekip göz kapaklarımı yavaşça araladım. Oturduğum yerden kalkıp kapıya ilerleyerek düşünmeden açtım ve gördüğüm kargo ile tebessüm ettim. Elinde çiçek buketi vardı. Birini tahmin ediyordum ama bilmiyordum. "Rowena Depp?"

"Benim." Adam çiçeği bana uzattı. "Bu çiçekler size. Şurayı imzalayın." Alıcı kısmına imzamı atıp güzel, mor renkli saksıdaki çiçeği koluma alarak zigon sehpasına bıraktım. Üzerinde küçük bir not bulunuyordu. Sırıtarak notu alıp kapağını araladım.

Çiçekler için teşekkür ederek çiçek almak ne kadar akıl karı bilmiyorum ama teşekkür ederim. Bu arada, yıldız çiçeği sabrı temsil eder. Ben orada sadece partinin bitmesini isteyerek sabrederken, sen belki durumu güzelleştiren tek şeydin.
H.C

Henry Cavill... Tanıdığım çoğu adamdan daha kibar, daha nazik ve daha yardımsever. Gerçekten iyi birine benziyordu. Partnerleri kesinlikle şanslıydı. Bu jesti ise ayrı hoşuma gidiyordu. Düşünüldüğünde böyle bir şey yapmasına asla gerek yoktu ama jestime jest ile karşılık vermek, çok hoştu. Başka ne derdim bilemiyordum.

Yıldız çiçeğimi koluma alıp masaya bıraktım ve ellerimi çırpıp yapraklarını okşadım. Koşarak merdivenlerden çıkıp odama ilerleyerek gardırobumun altında bulunan bu yıl için ayırdığım anı kutumu alıp yatağa oturdum.

Notu özenle yerleştirdikten sonra kapağı kapatıp yüzümde geniş bir gülümsemeyle aşağıya indim. Telefonuma o dakikada gelen bildirimle kendimi koltuğa atıp mesajı açtım. Bu mesaj asistanım Carla'dan geliyordu. Televizyonu açmamı ve söylediği magazin kanalına gelmemi istiyordu. Hepsini yapıp durdum. Bir konuşma programıydı bu. Ve beni konu alıyordu.

"Bu kadının piyanosu bir suç aleti olmalı. O kadar güzel çaldı ki... melodileri beni bile ağlattı. Sanki hissediyormuş gibi, sanki piyano onu inciten aynı zamanda ruh veren şeymiş gibiydi. Herkesin yüreğindeki o bam teline harika dokundu."

"Kesinlikle. Yaptığı gösteride hem çok başarılı, hem de çok tatlıydı. Onunla tanışmanı tavsiye ederim. İyi biri."

Galiba öyleydim. Şu zamana kadar olduğum gibi davranıyordum. Aslında olduğum kişi kim bilmiyordum, neydim ben? Herkesin aklında bir fikir vardı ama aslen kimdim ben? Keman ve klarnet çalmak dışında mesela o adamların gözünde başka neydim? Aptalca sorulardı bunlar.

Çünkü kurslara başlamıştım. O konuda gelişirken, konuşanlar elbette olacaktı. Hatta övünerek söyleyebileceğim harika elektro gitar yeteneğimin haricinde, bateri konusunda da iyiydim. Neredeyse bir müzik grubunda bulunan çoğu aleti çalabilecek kadar geliştirmiştim kendimi.

Aikido içinse, hala olduğum yerde saydığımı düşünüyordum. Sadece yaptığı tek şey kaslarımı sertleştirip estetik bir görüntü vermekti. Ki bu da istediğim bir şey olduğundan, rahatsız değildim. Bugün ise tüm bu aktivitelerin varlığı sayesinde epey yoğundum. Ders çalıştıktan sonra piyano çalmam biraz işlerimi iki araya bir dereye soksa da, birazdan arkadaşlarımla buluşacak kadar zaman ayırabilmiştim kendime.

Evan ve Aaron'u cidden özlemiştim. Üçümüz de ilişki yapınca, daha doğrusu ben yapma yolu üzerindeydim ama ikisinin ciddi ilişkileri var gibi görünüyordu. İlişkilerimiz dolaylı yoldan olunca bile onlar hayatlarına odaklı gibilerdi. Gerçekten ikisi adına mutluydum.

Kapım çalınca onların geldiğini anlayıp yerimde zıplayarak seke seke açmaya gittim. Açtığımda ise onlara sarılıp geri çekildim. "Buyrun buyrun lütfen." İkisi de içeriye geçtiğinde teker teker ikisine sarılıp geri ayrıldım. "Nasılsınız?" Aaron beni sessizce onayladı. "İyi gibiyim, sen?"

"Fena sayılmaz. İçeriye gelsenize." Komutumla beraber benim az önce bulunduğum koltuğa ilerlediler. Kendilerini bırakıp bana döndüler. O sırada onlara içki hazırlamak için bar kısmına ilerliyordum bile. Bir majör çıkartıp limon ve balla güzel bir kokteyl hazırlayacaktım. "Konumuz Zayn... Ve benim onunla olan ilişkim."

"Ne olmuş ona?" Limonu bardağa sürterken cevap verdim. "Onunla ilk buluşmama çıktım ve beni götürdüğü yeri sen biliyorsun Evan. Kylie'nin ev partisiydi. Yaşadığım olayları bilmediğini zannetmiyorum. Aklımda çok garip şeyler dolanıyor." Şeker ile bardağı ovarken, tekila ile şeftalili soğuk çayı karıştırıp ikiliye uzattım.

"Bak bu büyük bir kırmızı bayrak. Jennerların ünü seninki doğumundan  gelen ünün ne yaparsan yap, hiçbir zaman azalmayacak olanlardan değil. Onlar ise olay çıkartmadan, kendilerini alçaltmadan konuşulamazlar. Sen mesela, bunu moralini yerine getirmek için yalan söylüyormuşum gibi algılama ama bir kafeye gitsen bile magazin haberlerine düşebilirsin. Onlar ise çirkinlikle kendilerini tepeye yerleştiriyorlar. Zayn de bunu bilip seni oraya götürüyor... bilemedim."

"Bilmiyorum işte. Geriliyorum..." Bilmiyorum, kendimi bir türlü rahat ettiremiyordum. Evan'nın uzun cümlelerinin ardından Aaron araya girdi. "Boşver diyeceğim de Zayn'nin ne kadar önemli olduğunu senin için biliyorum. Yine de rahat olmazsan, anın tadını çıkartamazsın ve ilişki dışında kendini garip çekilmez bir şeye sürüklersin."

"Haklısın ama bunu düşünmekten kendimi alı koyamıyorum. Sonuçta bu Jennerlar beni bitirmek için her şeyi denediler, ya bu Zayn'nin bana birden ilgi duyması Jennerların oyunu ise? Sonuçta biz onunla halkın içinde karşılaştık. Size ilk karşılaşmamızı anlatmış mıydım? Victoria Secret defilelerindeydik. Ve o benim yanıma oturup benimle harika sohbet ettikten 2 saat sonra kolunda benden çok daha güzel kızlarla çıktı. Bu beni biraz şüphelendiriyor. Kris Jenner için harika kaos olur sonuçta."

Evan güldü. "Bu zekice bir tahmin. Ama şu an sadece bunun var olduğunu düşünüyorsun, elinde herhangi bir kanıt zerresi yok. Sadece tahminlerde bulunabiliyorsun. Ne bileyim kanıt istiyorsan biraz daha zaman geçirsen mesela Zayn ile. Sadece onunla birlikteyken sana olan davranışlarına baksan."

"O haklı. Bak Rowena, erkekler böyledir erkekler şöyledir demeyeceğim ama insanlar birine gerçekten değer vermiyorsa bunu belli eder. Hareketleri soğuktur, duruşu mesafelerle doludur. Bakarken bile seninle uzun süre göz teması kurmaktan çekinir. Bunlardan birini bile yapsa, o hareket sana bir sürü şey anlatabilir." Saçlarımı parmaklarıma dolayıp, oldukça kırgın ve içime kaçan ses tonuyla cevap verdim.

"Ama beni oldukça çekici bulduğunu söylemişti." Evan ve Aaron kokteylini bu söylediğimle daha hızlı bitirip masaya bıraktı. "Ciddi misin? Ah! Dostum. Buna kandığını söyleme bana." Aaron devam ettirdi. "Ama seni suçlamıyorum biliyor musun? Çünkü vücudunu sen beğenmediğin için birisi en ufak güzel bir şey söylediğinde, bunu seni mutlu etmek için yaptığını düşünüyorsun. Üzgünüm, gerçekten bunu söylediğim için özür dilerim ama durumun bunla alakası yok. Sadece onun cinsel arzularıyla alakalı."

"O haklı. Yok güzel olduğunu söylemiş, yok başka bir yerinde kusur olmadığını dile getirmiş ya da sana güzel bakmış. Bunlar ancak eskilerde olur. Şu an bu davranışların tek nedeni seninle seks yapmak istiyor oluşu. Bunu fark edemediğini söyleme bana."

Yutkundum. İkisi de fazla ağır konuşuyordu ama gelmeden önce bunları yapmaları için ikisine de ben söz verdirtmiştim. Laflarınızı ve doğruları esgiremeyip, aklımı başıma getirin demiştim. Onlar ise sadece bunu yapıyordu. "Haklısın cidden haklısın ama-"

"Yani onu savunacağın şey, onun davranışları değilde senin hislerinle alakalı ise... Bu senin iyimser bir düşünce değil de Polyanna olduğunu gösterir. Yapma bunu kendine." Evan güven verici bir şekilde dizimi sıktığında gülümsedim. "Sanırım benimle ilk defa bu kadar ciddi konuşuyorsunuz, gerildim." Aaron güldü. "Yol boyu ona pratiğini yaptığımızı söylemeli miyiz?"

Evan omzuna dokunup sırıtarak karşılık verdi. "Muhtemelen hayır." Bana döndüler. Sanki ben az önce ortamda yokmuşum gibi konuşmaları beni inanılmaz eğlendiriyordu. "Neyse buna ihtiyacın vardı. Duymalısın. Ha bu arada git hemen Zayn'den ayrıl, kurtul ondan demiyoruz. Sadece ona güvenme diyoruz. Güvenirsen, en ufak kavganızda kendine olan saygını kaybetmeye başlarsın."

Aslında babam sayesinde çoktan kendime olan saygımı yitirmiştim. Sadece, zamanımın çoğunu babam yüzünden yitirdiğim saygımı yeniden kazanmayı umarak geçiriyordum ama bunların onu bilmesine gerek yoktu. "Fazlasıyla haklısınız. Belki yapmam gereken tek şey bu, çok düşünmeyi bırakıp her şeyi akışta yaşamak."

"Daha 19 yaşındasın sen. Kırışmak için önünde yaşamından daha uzun bir ömür var. Öyle düşün." Aaron ile yumruk tokuşturup güldüm. "Dostum bu tavsiyeyi hayatım boyunca saklayacağım." Saçlarını eliyle karıştırıp bize bakarak "o" bakışı yaptı. "Auww hayır. Bence bunu yatakta güzel karına yapmalısın." Aaron, Evan'a yastık attığında gülüşüp sarıldılar. Ben de koltukta zıplayarak Evan'nın bulunduğu tarafa oturdum ve düşünmeden onlara sarıldım.

"Bunu bazen o kadar özlüyorum ki." Diye itiraf ettim. Aaron ise devam ettirdi. "Sanırım en masum olduğumuz zamanlar birlikte olduğumuz olanlardı. O günleri özlüyorum." Evan sanki sırayla ciddi bir konuşma yapıyormuşuz gibi sesini öksürerek düzeltince güldük.

"Rowena'nın dönen şeyde,-adını hala hatırlayamıyorum-deli gibi eğlenmesini, bizim onu çevirirken birbirimize dolanmamızı ve dondurmayı yediğinde yüzüne bulaştığı için benim de bu izden sahip olmam gerektiğini düşünüp yüzünü bana sürtmeni gerçekten özledim."

Anında onca mutsuzluğun içinde mutlu olduğum bir anı hatırlayınca, ağlamaya başlamam uzun sürmedi. Hıçkırmıyor, iç çekip bağırmıyordum ama göz yaşları gözlerimden hiçte yavaş olmayaraktan dökülüyordu bile. Nefessiz bırakmasına rağmen o kadar sessiz ağlıyordum ki, Evan omzuna damlayan yaşların ıslaklığını hissedesiye kadar bunu anlamamıştı bile.

"Bunu üzülmen için söylemedim ki Rowena. Gel buraya." Bu sefer ortalarına geçtim. İkisinin de kolunu omzumda bana sarılı bir şekilde bulunca daha şiddetli göz yaşlarına sahip oldum ve onlara daha sıkı sarıldım. "Büyümek çok sancılıymış. Hiç çocukken hayal ettiğim gibi değil."

"Öyle. Bir şeyleri yapabilmenin özgürlüğünü tatmayı hayal eden küçük bedenlere bugün aslında asıl özgürlüğün küçük kalmak olduğunu söylerdim." Evan ve Aaron'a baktığımda, gözlerinin dolup gülmeye çalışmalarını görmem benim ancak ne kadar iyi arkadaşlarım olduğunu gösteriyordu.

"Ağlayacağım galiba ben." Evan'a sarılıp başını omzuma yerleştirdim. Biraz duygusal olmaktan zarar gelmezdi. Biz bunu uzun zamandır çok hak ediyorduk.

YEAR: June, 2012
PLACE: Divergent Entertainment studios

"Şimdi senin tramboline atlayış sahneni çekeceğiz. Zoë Rowena tren yerini inanılmaz oynadınız kızlar." Biz hala yerde kendimize bakıp gülüyor, salak saçma halimizle eğlenerek ayağa kalkmaya çalışıyorduk. Bunu yaparken epey ses çıkartmayı ihmal etmiyorduk. Hatta Theo stüdyoya gelirken bile bunu fark etmemiş sayılırdık.

"Heyyy!" Beni ve Zoë'yi oturduğumuz yerden kaldırıp ikimize ayrı ayrı sarıldı. "Epey eğlenmiş gibisiniz." Birbirimize bakıp kıkırdadık. Gerçekten eğlenceli vakit geçirmiştik. "Tamam ben de geliyorum sizinle beni bekleyin." Kostüm değişikliğine gitmeden önce beşlik çakıp ayağa kalktık.

Carla ile birlikte 20 tane gri elbiseden temiz olanı seçtim ve üzerime giyip çok geçmeden makyaja oturdum. Dağılan, başka yerlerden pörtleyen saçlarım açılıp yeniden toplandığında tabletimden gelen bildirimleri okumak ile meşguldüm. Yakın zamanda Versace'nin defilesi vardı ve bu mail bana 2 ay önce atılmıştı.

Ödül törenleri de vardi. Golden Global'de Meryl Streep'e ödül veriyordum. Mtv en iyi öpüşene ve en iyi oyuncuya adaydım. People's Choice'e babam ve ben adaydık. Sanırım babam bana ödül verecekti. Bunun hakkında bir kaç haber duymuştum. Ne kadar doğru gidesiye kadar elbette bilemezdim.

Ayrıca müzik alanında yaptığım Diana albümü ile bu yıl tam 5 adaylığım vardı. Grammy yılın albümü, Grammy en iyi sözsüz şarkı, Billboard müzik ödülleri, Country music ve son olarak Teen Choice Award for Choice Music. Hangilerini kazanırdım bilmiyordum ama bu yılki tahsilatım çok yerindeydi. Neredeyse albümle birlikte 70 milyon dolara yakın bir paranın sahibi olmuştum.

Diana gerçekten sevilmişti ve benim çocukluk tutkularım bir bir alevleniyordu.

"Hazırsın." Düşüncelerim arasında bana hitaben söylenen cümleyle kendime gelmem uzun sürmedi. Öylesine yapılmış havası verilen saçlarım ve fedakarlara ait gri elbisemle tam filmdeki Trice gibi olmuştum. Umarım Vanessa doğru bir şey yapmıştı beni seçmekle.

"Hadi gidelim." Theo ceketini havalı bir şekilde düzeltip yanıma gelirken kahkaha attım. "Carpe Diem ha?" Yanıma gelip yanağıma küçük bir buse kondurdu ve geri çekildi. Theo ile şu ana kadar çektiğim çoğu sahnede inanılmaz eğlenmiş, çok gülmüştüm. Çoğu zaman bu bizim leyhimize olup sahnenin kesintiye uğramasına sebebiyet vermiş olsa bile genel olarak mutlu olduğum yerde olmanın verdiği gurur sahneleri yeniden ve yeniden çekmeme sebep oluyordu.

Bu yüzden partnerime minnettardım. Gerginliği elle tutulur olsa ipi koparacak türden olan beni bile ortamda rahat rahat takılan bir tipe dönüştürmüştü. Bunu ise sadece kendisi gibi olarak yapmıştı. "Tam bir fedakar gibi görünüyorsun. Ben de korkusuz gibi olmuş muyum?"

Dudaklarımı burnuma kadar büzüp elimi çeneme yerleştirdim. "Olduğun yerde dön bakayım." Dediğimi ikiletmeyip anında dönerken, elimle okey işareti yaptım. "Ne eksik ne fazla. Tamı tamına bir korkusuz gibi." Gözlerini yumup yalancı bir sevinç gösterisi yaptı. "İşte bu."

Önümden yürürken, poposuna tekme attım. "Acıdı." Bir daha vurdum. "Auw!" Kahkaha atıp yönetmenimizin yanına doğru yürüdüm. Klipsler belime bağlanırken, Theo ile parmak dövüşü yapmaya başladık. "Bak elini açarsan hile yaparsın. Şöyle yapsam oluyor mu?" Elimi açıp ona doğru uzatırken, o geriye kaçıp parmağını kurtarmaya çalışıyordu.

"Hehehehe. Yapamayacaksın James!" Parmağımı bu sefer birazcık ben hile yaparak elinden ayırıp öteye ittirdim ve Theo'nun haklı olarak itiraz etmesine sebep oldum. Ben olsam ben de aynısını yapardım. "Bana dediğin şeyi kendin yapıyorsun Rowena." Hile yapmadan bilek hakkıyla kazandığımda elimi kendisinden ayırıp sevinç dansı yaptım. "İşte bu!"

"Bitti Row." Yönetmen yardımcısı ile beşlik çakıp göz kırptım ve sahne başladığında gülümseyen ifademi sildim. Sahnenin kesim yerinden devam ederken, yüzüme gergin bir ifade eklemeyi de unutmadım. Sanırım gerçekten oyuncuydum. "Birinin önceden atlaması gerekecek. Bu kim olacak?"

Gergin bir ambiyans arasından kamera ortamda bulunan herkesin üzerinde dolaşırken, lafa repliğim gereği atladım. Sonuçta ben korkusuz fedakar kızdım. "Ben." Öne doğru gelip üzerimdeki ceketi çıkartarak kenara bıraktım. Gerginlikle ağzımı aralayıp ufak nefesler aldım. "Evet! Seni fedakar çıkart onu." Repliğinin haricinde "Giy onu." Gibi moral düşürücü repliklerde bulunuyordu.

Ellerimi yapay sütunlara koydum. Sanki aşağıya bakıp bir şey göremiyormuş ve merak ediyormuş gibi baktım. Eteğimi biraz kaldırdım, sağ bacağımı sütunlara koydum ve sonra diğerini. Sütunun üzerinde iki bacağım dururken, ellerimi de yerleştirdim. Ellerimi kuvvet almak için kullanıp ince sütunun üzerinde ayağa kalkarak aşağıya baktım. Sanki bir dipsiz çukura bakıyormuşçasına gergindim. "Bugün atlayacak mısın yeni üye?"

Gergin bir nefes daha ve klipslerin kontrolüyle kendimi bıraktım. Klipsler beni tramboline kadar attı ve sonunda klipsi çıkartıp trambolinin üzerinde gülümsedim. Trambolin biri tarafından hareket ettirilip beni yuvarlarken, Theo bana Four ciddiyetliye birlikte baktı. "Ne oldu zorlandın mı?"

"Hayır." Gayet rahat söylemiştim. Ellerini koltuk altıma koyup beklemediğim bir anda çekerek beni yere indirdi. Cidden filmin cinsel arzusu açısından güzel bir senaryo olmuştu. "Adın ne?" Saçımı kulağımın arkasına atıp düşündüm. "Ben..."

"Zor bir soru muydu? Kendine yenisini seçebilirsin. Dikkat ette iyi olsun. Tekrar seçmek zorunda kalmazsın." Sesli bir nefes ve konuya göre hareket etmeyle devam ettim. "Pekala pekala benim adım Tris." Theo devam etti. "İlk atlayan Tris." Ve o an, Beatrice Prior'un hayatı tamamen değişmiş oldu. O artık bir korkusuzdu. Tıpkı benim onun kadar cesur olmamam gibi. "Korkusuzlara hoşgeldin."

Ardı ardına tramboline atlayanlarla heyecan içinde oradan uzaklaştım. "Korkusuz doğanlar Lauren ile gidebilir transferler benimle kalsın. Çoğu zaman istihbaratta çalışırım ama eğitiminiz boyunca eğitmeniniz ben olacağım. Benim adım Four." Zoë yani Christina konuştu. "Four yani rakam olan gibi mi?"

"Kesinlikle öyle." Christina dobralığı diye bir şey vardı. "Ne oldu? 1 2 3 alınmış mıydı?" Bence gayet güzeldi. Arkada bir an ciddi ifademi bozunca kahkaha attım. "Özür dilerim özür dilerim." Yönetmen eliyle çıkmamı işaret ettiğinde onları sahnenin devamı için yalnız bırakıp stüdyonun arkasına giderek telefonumu aldım ve Zayn'i aradım. "Nasılsın?"

Yüksek müzik sesinin geldiği bir ortamda bulunuyordu ve bu yavaşça azalıyordu. Bunun anlamı benimle konuşmak için bulunduğu rahatsız edici ortamdan uzaklaşıyordu. Bu hoşuma gitmişti. Hayır sadece onun iyi yönlerini görmeye çalışıyorsun. "Nasılsın?"

"Fena sayılmaz. Sen?" Sahnenin kesim sesini duyup gülerek cevap verdim. "Az önce bir sahneyi sırf güldüğüm için mahvettim ama yine de iyiyim teşekkür ederim." Ugh gibi bir ses çıkarttı. "Kötü olmuş. Günün nasıl gidiyor? Bana biraz bahsetsene."

"Umm bugün arkadaşlarım ile buluştum aslında. Onlarla vakit geçirip uzun uzun sohbet ettim." Munzur bir ses tonu geldi. "Sohbetin içinde var mıydım peki?" Saçlarımı parmaklarıma dolayıp cevap verdim. "Umm biraz." Dilimi dişlerimin arasındaki boşluğa yerleştirip gülümsedim. "Buna sevindim. Beni arkadaşlarına anlatacak kadar seviyorsun demek."

"Ben öyle bir şey söylemedim." Cevap geldi. "Aksini de söylemedin." Pfflayarak devam ettim. "Tamam tamam belki biraz." Kahkaha attı. "Çok sevimlisin." Dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. "Teşekkür ederim. Bugün kitap evine bir kitap daha yerleştirdim biliyor musun?"

"Bunu duyduğuma sevindim. Ne için peki?" Heyecanla devam ettim. "Bir an hiç sormayacaksın sandım. Fark ettim ki cidden güzel arkadaşlara sahibim. Bana değer veriyorlar ve bunu sahiden hissediyorum." Kutlayan bir hava hakimdi onda. "Ben şu günlerde pek başarıyor muyum emin değilim."

Kol saatime baktım. "Aslında yeni sahneye kadar boş vaktim var. Seni dinleyebilirim. Anlatmak ister misin? Belli ki senin oralarda işler pek yolunda değil." Gergince nefesini üfledi. "Kaçmayı tercih ettiğim bir konu ama teşekkür ederim nazik teklifin için." Belki başka bir zaman onu dinleyebilirdim. "Belki başka bir zaman anlatırsın."

"Anlatacağım. Teşekkür ederim Rowdow." Bunu ilk defa söylemişti ama kulağa hoş geliyordu. "Dur bu güzelmiş şarkılarıma nickname arıyordum. Kenara yazayım." Kıkırdadı. "Beni mutlu ediyorsun." Kibirle güldüm. "Öyle derler."

"Hmm?" Konuşmamız gerginliğimizi alan türden olunca rahatlamış bir şekilde kapatmak ikimiz için de zor geldi. Lakin gerçekten iyi gelmişti. Beni mutlu ediyordu. Onunla birlikte aktiviteler yapmayı sever hale gelmiştim ve bu az kişiye olurdu. Sanırım şanslı veya beni tekrardan hayatına alan bir aptaldı. Hangisi olacak zaman gösterecekti.

AYYYY BAYA UZUN BİR BÖLÜM OLDU YA BU!

Zayn ve Row ilişkisi... günümüz ilişkilerine benziyor bir tutam.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro