16 ➸ the artist
─ ZAYN
Ofiste işler tıkırında gidiyordu, Fiona ile de her şey yolundaydı; önümüzdeki ay yolculuğa çıkacaktık. Paris, Floransa ve Berlin. Dünya'nın sanat şehirlerinden üçü. Her şeyi paylaşıyor olmamıza rağmen Fiona'ya üniversite için gece programlarına baktığımı söylemeye çekiniyordum. Nedenini tam olarak çözememiştim ama yine kavga edeceğimizi düşünüyordum.
Fısıldaşmaları duyunca Joe ile kafamızı masanın üzerinden uzattık. Önce birbirimize sonra da asansörün önünde tartışan ikiliye baktık. Kalkan Joe oldu. Neredeyse iki metrelik boyu, güreşçi gibi vücudu ile kadınların dikaktini hemen çekti.
''Hanımlar, yardımcı olabilir miyim?''
''Evet!'' dedi kızlardan uzun olan arkadaşını çekiştirirken. ''Bayan Abercrombie ve Bay Hardy'i görmek için geldik. Lucy ve Rachel Wills.''
''Randevunuz var mıydı?'' dedi Joe masasına giderken. O randevuları kontrol ederken sessiz olan kız gözlerini bana dikti. ''Wills adına hiç not yok da.''
''Bende de yok.'' Dedim arkama yaslanıp. ''Üzgünüz hanımlar, randevu yoksa sizi alamayız.''
''Ama internet sitenizde-''
''En erken randevuyu iki ay sonrasına verebiliriz.'' Dedim bilgisayardan kontrol ederek. ''Patronlarımız önümüzdeki bir ay boyunca seyahatte olacak.''
''Bakın buraya gelebilmek için kanvaslarımızla bir ton yol teptik. Lütfen, onlarla on dakika görüşsek yeter.''
Demek sorun buydu. Fiona ve Tom genç sanatçılara burs imkanı sağlıyor ve beğendikleri eserlerin olduğu bir sergi düzenliyorlardı. Haftalardı Joe ve benim günlerim büyük umutlar besleyen kolejliler ve parasız sokak sanatçılarına randevu vermekle geçiyordu. Kızların randevusuz gelmiş olması bir kenara, sergi iki gün sonraydı; kimseyi alamazlardı artık.
''Üzgünüm,'' dedim tekrar. ''Tekrar randevu alabilirsiniz. O zaman sizi güz dönemindeki sergiye koyabiliriz belki.''
''Ama-''
Fiona'nı odasının kapısı açılınca Joe hızla ona döndü. Yüzünde iş yerindeyken nadiren sildiği duygusuz ifadesi vardı.
''Neler oluyor?'' dedi bize ve kızlara bakarken. Kaşları havaya kalkmıştı ve bizden bir cevap beklerken ellerini cebine sokup daha dik durdu.
''Kızlar sizinle konuşmak istemiş efendim.'' Dedi Joe. ''Sergi için.''
''Randevuları yok ve sergi hazırlıkları başladığı için onları alamayacağımızı söyledik.'' Dedim bende.
Bana bakarken iç çekti ve sonra kızlara döndü.
''Duydunuz kızlar üzgünüm. Diğer sergi için gelin, ilk sizi alırız. Joe gelir misin?''
Arkasını dönüp odaya girmek üzereyken adının Lucy olduğunu düşündüğüm kız, ''Durup bizi süzdüğünüz zaman boyunca getirdiklerimize iki kere bakmıştınız.'' Dedi.
Dememeliydi.
Fiona dönüp kıza bakarken Joe bile bakışlarını kaçırdı. Bense bu sert bakışlarını nasıl düzeltebileceğime dair bir ton ıslak rüyaya daldım. Bu ara favori çift aktivitemiz onun çalışma masasında sevişmekti. Aslında daha çok ben onu hazırlıksız yakalıyordum ama hoşumuza gittiği inkar edilemezdi.
Kanvaslardan birini kapıp göz gezdirirken kalemi ısırıp tabloya baktım. Resim insanın gözüne ilk başta güzel geliyordu ama birçok hatayla doluydu. Renk seçiminde birkaç ton çarpışıyordu mesela.
''Baktım ve beğenmedim,'' dedi Fiona tabloyu geri bırakırken. ''Cinsellik fazla ön planda. Anlatmak istediğin şey mastürbasyonun faydalarıysa güzel bir tablo.''
Tabloyu bırakıp odasına girerken Joe'da arkasından ilerledi. Kızlar şaşkınlık ve biraz öfke ile bana bakarken omuz silktim.
''Onu kızdırmamalıydın.''
''Çok ön yargılıydı.'' Dedi hızla Lucy hızla. ''Bu tablo okul sergisine çıkacaktı ama buraya çıkacak diye vermedim!''
''Hangi okul?'' dedim merakla.
''Pace.'' Dedi kız göz devirip. ''İnanamıyorum. Egoist kadın.''
''Hayır, sanattan anlıyor. Tablon hata dolu. Mesela renkler ve bazı teknikler. Soluk renkler sert fırça darbeleri arasında kaybolmuş ve yeşilin tonu tamamen yanlış.''
Kızlar bana şaşkınca bakarken gülümsedim ve yerime oturdum.
''Çıkış yolunu biliyorsunuz sanırım.'' Demekle yetindim.
&.
Fiona'nın kolları arasında olmak mı yoksa bacakları arasında olmak mı daha iyi hissettiriyor diye sorsanız arada kalırdım ya da bu iki durum %49'a %51 gibi bir orana sahip olurlardı. Yüzde oranları da bulunduğumuz durum ve duyguya göre değişir onu belirteyim.
"Oh, devam et!" dedim hızla başımı arkaya atıp inlerken. Fiona'nın tırnakları omuzlarıma daha sert batarken kucağımda zıplamaya devam etti. Üstte olması fenaydı. Altında kıvranmak bir yana kalçalarının hareketleri, sıcaklığı, ıslaklığı ve darlığı bana verilmiş ilahi bir hediye gibiydi. "Çok yakınım bebeğim."
İnleyip bana cevap vermek yerine başımı göğüslerine bastırdığında hiç beklemeden isteğini yerine getirdim. Dilimi sol göğüs ucunda gezdirirken hafifçe ısırdım. Parmaklarımı kalçasından çekip diğer göğsüne götürdüğümde inledi ve kendini bana daha sert itti. Otuz saniye sonra boşaldığını hissettiğimde arkasından geldim. Derin derin nefeslenirken alnını benimkine yaslayıp gülümsedi. Ona gülümseyerek bakarken dudağına minik bir öpücük bırakıp geri çekildim. Kendini yanıma atıp hala nefeslerini düzene koymaya çalışırken kalktım ve altıma boxerımı giyip mutfağa ilerledim.
Şirketi seviyordum, dünyanın en kolay ve eğlenceli asistanlık işine sahiptim ama üniversite beni cezbetmiyor değildi. Su içtikten sonra camı açıp bir sigara yaktım ve bilgisayarı açıp daha önce talep ettiğim birkaç okuldan gelen birkaç akşam programlarına dair e-postalara bakmaya başladım. Fiona'nın yarın sabah toplantısı vardı, muhtemelen uyurdu.
''Neye bakıyorsun?'' dedi üzerinde bir tişört ile arkamdan bana sarılıp. O bakmasın diye bilgisayarın kapağını kapatmaya çalıştım ama engelledi ve gözlerini ekranda gezdirdi. Dudağımı ısırıp beklemeye başladım. ''Üniversiteye mi gitmek istiyorsun?''
''Sadece düşündüm,'' dedim hızla. ''Çizmeyi, bir şeyler karalamayı seviyorum ama iyi miyim bilmiyorum.''
''Bakayım.''
Geri çekilip karşıma otururken ona baktım ve güldüm.
''Hayır,'' dedim gülerek. ''Fio, hayır.''
"Çizimden pek anlıyorum sayılmaz ama bir şeyler bilirim, hadi." Dedi gülerek. "Sabah ki kızlar kadar berbat olamazsın."
"Teknikleri yanlıştı ama fena sayılmazlardı," dedim gülerek kalkarken. Ofiste karaladığım birkaç sayfa yanımdaydı. Kağıtları bulup ona uzattım. "Bunlar can sıkıntısı, pek özenmedim."
Yalan değildi, biraz özenmiştim.
Fiona hiçbir şey demeden dizlerini topladı ve çizimlere baktı. En son ne zaman bu kadar gerildiğimi hatırlamıyorum, muhtemelen mühendisliği bıraktığımı söylerken.
"Fena değiller," dedi gülümseyerek bana kağıtları uzatırken. "Gerçekten özenmediysen tabii."
"Hani çizimden anlamazdın?"
"Anlamam," dedi benim gibi gülerek. "Ama pahalı sanat zevki olan koleksiyoner bir anne ile büyüdüm."
Zengin kızdı olarak büyümüştü, bazen bunu unutuyordum. Açık artırmadan kim bilir neler alınmıştı.
"Eğitim almak istiyorsan gece programlar ile olmaz Zayn," dedi kalkıp kahve makinesine ilerlerken. "Doğru düzgün eğitim almalısın."
"İşi bırakamam." Dedim hızla.
"Bırakma," dedi omuz silkerek. "Bak üniversiteye gir. Tam zamanlı başla. Programın belli olduktan sonra düzenleriz. Sen yokken Joe yerine göz kulak olur ya da yarı zamanlı bir sekrster daha alırız."
"Tom bir şey demez mi?" dedim bana destek çıkmasına şaşırırken. "Sonuçta üniversiteye başlayacak olan Joe değil."
"Tom resim yapmayı sever ama aşırı yeteneksizdir." Dedi gülerek. "Bu kararına en çok o sevinir."
Ona bakarken gülümsemem daha fazla büyüdü.
Bu kadını seviyordum.
&.
BİTTİ SONUNDA AYRILIK ARKADAŞLAR!
YAZDIM, BAŞARDIM! 💃💃💃💃💃💃
Umarım sevdiğiniz bir bölüm olmuştur demicem daha çok geçiş gibiydi farkındayım 🤷♀️
Foşik Zen üniye başlıyor 😈 Olacaklarla ilgili tahmin ya da istek var mı?
Umarım diğer bölüm için sizi çok bekletmeyeceğim.
Profilimdeki diğer Zayn hikayesi Bonville'ye lütfen bir bakın
Teşekkürler
Bye.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro