
ʙöʟüᴍ 1: ᴀʏʀıʟᴍᴀ
ʙᴀᴢı ᴀʏʀıʟıᴋʟᴀʀ ᴄᴀɴ ʏᴀᴋᴀʀ. ᴘᴇᴋɪ ᴛᴇᴋʀᴀʀ ᴋᴀʀşıʟᴀşᴍᴀᴋ?
▪️▪️▪️
"Hey! Dur artık, cidden yoruldum!"
"Az kaldı sabret"
Hyunjin sabırsız bir şekilde Eun Sun'un elinden tutup çekiştiriyordu. Neredeyse 1.5 saattir ormanda yürüyorlardı. Hyunjin onu bir yere götürmek istediğini söyleyip getirmişti onları buraya. Eun Sun bıkkın bir tavırla nefes verdi.
"Hep az kaldı diyorsun, ama vardığımız bir yer yo-"
Karşısında beliren, şarıl şarıl akan şelaleyi görünce sözü yarıda kalmıştı. Şaşkınlığını üzerinden atabildiğinde Hyunjin'e döndü. Hyunjin'nin yüzü sırıtıyordu.
"Burası..."
"Burası"
Diyerek onun lafını kesti Hyunjin.
"Burası çok güzel ve huzur verici. Sanırım burayı ilk keşif eden benim. Ve ilk seni getirdim. Seni buraya getirdim çünkü..."
Bir an durdu. Söyleyeceği şey onu kırar mıydı? Onu kırmak isteyeceği son şey bile değildi. Eun Sun'un meraklı çıkan sesi onu düşüncelerinden ayrmıştı.
"Çünkü ne?"
Hyunjin başını eğerek tedirgin bir şekilde devam etti.
"Çünkü ihtiyacın olacağını düşündüm, belki ailenden ve diğer bütün sorunlarından kaçmak için buraya ihtiyaç duyarsın diye. Lütfen beni yanlış anlama sadece iyi olmanı, iyi hissetmeni istiyorum. Her zaman yanında olamayabilirim. Lütfen kırılm-"
Eun Sun ona sımsıkı sarılınca sözü yarıda kalmıştı. Ona kızmadığını anladığında çok mutlu olmuştu. Derin bir nefes verdi rahatlamışçasına. Eun Sun zor duyulacak bir ses tonu ile cevap vermişti.
"Hyunjin, sen benim kaçabileceğim, en güvende hissettiğim ormanımsın. Bana bir söz verebilir misin?"
Hala sarılırken sormuştu. Hyunjin yumuşak bir gülümseme sunup cevap verdi.
"Senin için her şeyi yapabilirim, ne için söz vermemi istiyorsun bakalım?"
"Ne olursa olsun hep yanımda ol, hep benimle ol"
Hyunjin bunu duyunca ciddileşmişti. Bu söylediği onu endişelendirmişti. Hızlı ve nazikçe onu kendinden uzaklaştırdı. Ardından endişeli bir şekilde sordu.
"Bu ne şimdi? Beni endişelendiriyorsun. Ben senin ormanın değil miyim? Ormanlar hareket edemez. Seni asla bırakmayacağım. Her zaman yanında olacağım. Ama lütfen böyle şeyler söyleyip beni endişelendirme."
Sözlerini bitirdiğinde Eun Sun'un ellerini tuttu. Şelale'ye yakın bir yere gidip oturabilecekleri bir kaya buldu. Yavaşça oturmasını işaret etti. Ardından birkaç adım daha atarak suya iyice yaklaştı. Eun Sun korkmuştu yine de ne yapacağını izliyordu. Su o kadar berraktı ki suyun içindeki minik taşlar ve kayalar görünüyordu. Elini sakince kolyesine götürdü. Biraz tereddüt ettikten sonra tek hamlede çıkartıp onu göle attı. Gölün dibine düşen kolyeyi izlerken yanına yaklaşan bedeni fark edip gülümsedi. Eun Sun telaşla sordu.
"Neden onu suya attın? Senin için değerli sanıyordum"
Aceleyle suya yaklaşıp kolyeyi almak istedi. O kolye çok sevdiği, tek kardeşinden kalan kolyeydi. 2 yaşındaki kardeşi ağır bir hastalıktan dolayı dünyaya erkenden veda etmişti. Ölmeden önce o kolyeyi kardeşine almıştı, ve öldüğünden beri o kolyeye gözü gibi bakmıştı. Hyunjin panikleyen bedeni bileğinden tutup nazikçe çekerek sudan uzaklaştırdı. Yüzünde şefkatli bir gülümse sunarak konuştu.
"Değerli evet, ama onu daha fazla taşıyamazdım. Her gördüğümde aklıma geliyor ve beni içimde öldürüyor. Bazen daha iyi hissetmek için değerli olan şeylerden vazgeçmemiz gerekecek. Endişelenme iyi olacağım."
Sözleri bittiğinde gülümsemeye devam ediyordu. O gülümsemenin içinde elbetteki üzüntü de saklıydı. Ancak Hyunjin 6 yaşında bir çocuk olmasına rağmen duygularını kontrol etmekte oldukça iyiydi. Eun Sun bileğindeki kırmızı ve yeşil iplerden oluşan bilekliğe baktı.
Bu bilekliği doğum gününde Hyunjin vermişti. O da onu asla çıkartmayacağına dair bir söz vermişti.
"Söz verdiğim gibi onu asla çırkartmayacağım. Birgün kötü hissettirecek olsa bile asla..."
Hyunjin gülümsedi.
"Onun yüzünden kötü hissemeyeceksin, söz veriyorum"
Eun Sun'da gülümsedi. Biliyordu k Hyunjin bir söz verdiğinde tutardı. Ona herşeyden, herkesten çok güveniyordu.
"Dedim işte, kötü hissettirse de onu asla çırkartmayacağım"
Sonunda hava karardığında eve dönmek için yürümeye başlamışlardı. Kim bilebilirdi bu onların son gün sonu olacağını...
〰️
Eve gelmelerinin üzerinden birkaç saat geçmişti. Hyunjin annesinin ona verdiği cips tabağından cipslerini yerken olacaklardan habersiz gülümseyerek çizgi film izliyordu. Ta ki karşı evden yükselen bağrışları duyana kadar.
Artık bu sesi çok iyi biliyordu. Ancak bu seferki diğer seferki bağırışlara pek benzemiyordu. Daha şiddetli ve daha acıklıydı. Karşı evde Eun Sun annesi ve babası yaşıyorlardı.
Oturduğu koltuktan o kadar hızlı firlamıştı ki neredeyse düşüyordu. Bir yandan anne babasına seslenirken bir yandan da koşarak oda oda onları arıyordu. En sonunda onları mutfakta bulmuştu. Anne babası ne olduğunu anlamış olsa da anlamamış gibi davranıyorlardı.
"Ne oldu oğlum su mu istiyorsun?"
Diye gülümseyerek sordu annesi. Babası da elindeki telefonu yanına bırakıyordu. Hyunjin nefes nefese cevap verdi.
"Anne benimle gelin, Eun Sun'u alalım. Yine anne babası kavga ediyor, korkmuştur."
Annesi başını babasına çevirince babası başını olumlu anlamda sallayıp konuşmaya başladı.
"Her zaman müdahale ediyoruz oğlum biliyorsun. Ama bak bu sefer fazla büyük, karışmasak iyi olur. Zaten polisi aradım"
Bunu derken hafif gülümsüyordu. Babası sözünü bitirdiği anda bir silah sesi yükselmişti. Reflex olarak hepsi yerinden sıçramıştı. Hyunjin korkusunu üzerinden atıp kapıya koşarken annesi ona sesleniyordu, ama pek umurunda değildi.
Dışarı çıkıp karşı evin kapısına dayanmıştı. Minik ellerini yumruk yaparak tüm gücü ile vurmaya başladığında eş zamanlı olarak bağrıyordu.
"EĞER EUN SUN'A ZARAR GELDİYSE SENİ YAŞATMAYACAĞIM AŞŞAĞLIK ADAM!"
Kapıya hızlı yumruklar ile vurmaya devam ederken anne babası da dışarı çıkıp ona koşuyordu. Yükselen siren seslerini duyunca kahkaha atıp tekrar bağırdı.
"DUYUYOR MUSUN? SENİN İÇİN GELDİLER! AMA EĞER EUN SUN'A ZARAR GELDİYSE ONLARDAN ÖNCE BEN SENİN İÇİN GELECEĞİM!"
(Bebeğim sakin ol 6 yaşındasın kendine gel snlwndöwwnspndög)
"AÇIN KAPIYI POLİS!"
İçeriden bir tepki gelmediğinde Polis'ler kapıyı kırmak zorunda kalmışlardı. Hyunjin hemen içeri fırlayıp gözleri ile Eun Sun'u aramaya başladı. Ancak görebildiği tek şey yerde omzundan vurulmuş şekilde yatan Eun Sun'un annesiydi. Odasında olmasını umarak merdivenlerden yukarı koşarak çıkmaya başladı.
"EUN SUN NERDESİN?!"
Koridorda yere çökmüş kolları ile kendini sarmış minik bendeni görünce hızla ona koştu. Dizlerinin üzerine düşerek başını kaldırdı. Gözlerinde o kadar endişe vardı ki...
"İyi misin Prenses? Buradayım, merak etme"
Ona sıkıca sarıldı. Ancak beklenmedik şekilde geri itilmişti. Şaşkın gözlerle ona baktı. Bunu beklemiyordu.
" BEN BİR PRENSES DEĞİLİM PRENSESLERİN GÜZEL AİLE İLİŞKİLERİ OLUR BENİMKİ SAVAŞ ALANI GİBİ!"
Hızla yerinden kalkarak aşağı koymuştu. Hyunjin hayatında ilk defa bu kadar kötü hissetmişti. Çünkü onu kırmıştı. Kendine gelmeyi başardığında o da tekrar hızlıca aşağıya indi.
Eun Sun sedyeye kaldırılan annesinin elini ağlayarak tutuyordu. Hyunjin onlara yaklaşmadı, daha doğrusu yaklaşmaya korkmuştu. Yapacağı, söyleyeceği en ufak şey ile onu daha da kırmak istemiyordu. Öylece yerinde durup "İyi olacaksın anne" diye ağlayışını izledi. Babası pencereden kaçmıştı. Polis arama kaydı başlatılmasını söylerken sağlık görevlileri Eun Sun'un annesini ambulansa bindirmişlerdi bile.
Polislerden biri Hyunjin'in ailesine yaklaşıp Eun Sun'a bakmalarını rica etmişti ve onlarda tabiki kabul etmişlerdi. Eun Sun ne kadar inatla annesiyle gitmek istediğini söylese de en sonunda kalmak zorunda kalmıştı. Annesi ikisini de içeri alıp Hyunjin'in odasına getirmişti.
Gülümseyerek onlara çizgi film açtı.
"Biliyorum, zor olacak güzel kızım. Ama lütfen sakinleş ve birlikte birşeyler izleyin. Birşey isterseniz aşağıda olacağım"
Diyerek ikisini de alnından öptü. Kendi kızı gibi seviyordu onu. Hyunjin'in annesi odadan ayrıldığında ikiside sessizdi. Hyunjin konuşmaya korkuyordu, Eun Sun ise susmaktan. Sonunda dayanamayıp ona sıkıca sarıldı. Yeşil gözlerinden tekrar gözyaşları düşerken konuştu.
"Özür dilerim, sana bağırmamalıydım..."
Hyunjin de karşılık olarak sımsıkı sarılıp saçlarını okşadı.
"Asıl ben özür dilerim, seni kırmak istemedim"
Başlarını kaldırıp birbirlerinin yüzüne baktılar ve gülümsediler. Bir süre sarılmaya devam ettikten sonra televizyon izlerken uyumuşlardı.
Sabah Eun Sun'un annesi ciddi birşeyi olmadığı için hastaneden çıkmış ve hemen erken saatte Eun alıp eşyalarını toplamaya başlamıştı. Eun Sun ne olduğunu sorduğunda annesi cevap vermemişti.
Eşyaları arabaya yerleştirdiğinde arka kapıyı açıp Eun Sun'a binmesini söylemişti.
"Anne lütfen nereye gittiğimizi söyle"
"Babanın bizi bulamayacağı bir yere, şimdi arabaya bin Eun Sun!"
Gitmek istemiyordu, çünkü Hyunjin vardı. Onu bırakmak istemiyordu, ondan ayrılmak. Gitmemek için direndiği için annesi onu kucağına alıp zorla bindirmiş ve kapıyı kilitlemişti. Eun Sun ağlamaya başlayıp Hyunjin'in çıkmasını umarak onların evine bakıyordu. Tanrı sesini duymuş olmalıydı ki kapı açılıp içinden Hyunjin çıkmıştı. Hyunjin olanları bilmediği için gülümseyerek ona el sallamıştı. Gezmeye gittikerini sanmıştı ta ki gözyaşlarını görene kadar.
Birşeylerin ters olduğunu anlayıp arabaya yaklaşmaya başladığında annesi çoktan arabaya binmişti ve arabayı çalıştırıp hareket etmişti. Hyunjin hareket etmeye başlayan arabanın peşinden bir süre koşmuş fakat yetişememişti. Eun Sun ise sadece ellerini arka cama koyup arabanın peşinden koşan Hyunjin'i kızarmış gözleri ile izlemişti.
Devam edecek...
Merhabalar, ilk bölüm hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum. Öncelikle anlatım bozukluğu olduğunun farkındayım. 2. Bölümden itibaren düzelecek. Hyunjin ve Eun Sun bu bölümde 6 yaşındalar. Hikayede geçen olayların gerçeklikle herhangi bir bağlantısı yoktur. Tamamen kurgudur. Beğendiyseniz okumaya devam edin. <3
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro