NELER OLUYOR?
"Benden ne saklıyorsunuz!"
"Demek o buraya geldi.Bana niye haber vermedi?"
"Söylesene anlat bana da!"
Annem kafasını dergiden kaldırdı ve bana döndü.
"Tatlım yeni bir dizi teklifi geldi sen de istersen birlikte Paris'e uçarız iyi gelir."
"Bunun konumuzla ilgisi ne!"dedim bağırarak.
Babam tekrar konuştu.
"O nasıl geri döner?"
"Kim?!"
Babam beni dinlemiyordu ki,daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.
"Kızım,eve geri döndüğüne göre yarın galaya da gelirsin değil mi?"
"Emel sus!"
"Anne sus!"
Annem somurtup dergisini okumaya devam etti.Babam ise delirmiş gibiydi.
"Umut'un soyadını hatırlıyor musun?"
"Ozan mı Kozan mı öyle bir şey."
"Git artık Didem."
"Ya bana anlat ne varsa!O neden bahsediyordu.Neden ailene dikkat et dedi?"
"Bir şey yok tamam mı!Git buradan!Bir daha geldiğinde buradan çıkamazsın."
Bir hışımla kapıyı çarptım.Son duyduğum annemin babama 'Galaya gelmiyor yani öyle mi?'deyişiydi.
°°°°°
"Neredeydin Didem?"
"Sibel, bugün eski Didem olmaya karar verdim.Hadi yabancı dizi izleyelim."
"Ya bu eski Didem yeni Didem felan kafam karışıyor vallahi neyse ben telefonu ayarlayım sen dolaptaki kolayı getir."On dakikaya telefondan dizi izliyorduk.
"Bu çocuk mal ya!Ya neden direkt gerçeği söylemiyor ki!Baksana gül gibi kızı bir yalanla kaçırdı."
"Kız sana çok benziyor ya baksana saçlara piercinglere!"
"Erkek olan da aynı..."
"Sibeel!Sus artık izleyemiyorum!"
"Ay baksana erkek olan aynı abim!"
"Sibel sus dedim."
"Kız erkeği çok seviyor lan."diyen Sibel'e baktım.İsimlerini söyleyemiyordu asla.
"Seviyor ama ufacık birşeyde sinirlenip ayrılıyor!Bir kere sevseydi kusurlarını görmezdi.Bu hep şikayet ediyor!Ayrıca George ve Robecca onların ismi."
Sibel kolasından koca bir yudum aldı.Birden George Robecca'yı öpünce öksürmeye başladı.Arkasına vurdum ben de.Sonra farkettirmeden yumdum gözlerimi.Çok fena yorulmuştum.
"Kanka bunlar küstü nasıl oldu iki saniyede!"
"Bilmem."
"Ya inanmıyorum kız gidiyo!Ya şu da bakıyo ya inanamıyorum!Ben olsam asla izin vermem gitmesine."
"Bilmem."
"Galiba çok aşıklar."
"Bilmem."
"Dur bi dakika ya sen uyuyor musun?"
Ah işte yakalanmıştım!
"Ben boş boş mu konuşuyorum!"
Gözlerime bir ağırlık çökmüştü.Konuşamıyordum bile.
Sibel üzerimi örtüp yukarı çıktı.Televizyonu kapatmıştı ki ses gelmiyordu.Ben de daha fazla dayanamadım ve uyudum.
Sabah kalktığımda saatin 7:00 olmasıyla kendime sövdüm.Bu kadar erken uyanacak kadar beyinsiz miydim!Kendi kendime mırıldanmaya devam ettim.
"Kızım bu saatte uyanacak kadar ne yaşadın!"dedim sorarcasına.Yani ben ki bıraksalar iki üçe kadar uyuyan insan yedide kalkıyordu.
"Hakkaten Didem ne yaşadın?"sesin geldiği yöne bakınca bunun Sibel olduğunu farkettim.
"Sen bir de bana sor beşte uyandım hastaneye gittim.Grip olmuşum hafif boğazım ağrıyo.Altı gibi geldim ve kahvaltı hazırladım."
"Geçmiş olsun kardeşim."
"Sağol ama galiba sümüklü peçetelerimi ordan burdan toplayacağız."diyen Sibel'e omuz silktim.
"Ben bilmiyorum sanki senin gribini.Halsizsindir sen.Migrenin de tutmuştur.Başın ağrıyor mu?"dedim sakince.
"Ah evet biraz."
"Peki niye kahvaltı için kaldırmadın yardım ederdim böyle hasta hasta bunla uğraştın?"
"Yok ya kafam dağılıyor böyle neyse hadi gel sana özel hazırladım bunları!En sevdiğinden.Efsane oldu Dido."
Mutfağa geçince kokusu ve görüntüsüyle beni mest eden sucuklu yumurtaya bir hazine gibi baktım.Vay be Didem beş sene sonra ilk defa!
"Duydum ki ne zamandır en sevdiğin yumurtadan yiyemiyormuşsun."
Gidip Sibel'e sarıldım.Sonra masaya geçtik.Ben ekmeğimi banıp bir dilim yediğimde tadını bile unuttuğumu farkettim.
"Ne o zengin yemekleri ne başka bir şey asla sucuklu yumurtanın yerini tutamaz."
"Hmm evet, ha bu arada bugün hastaneye gitmeliyiz biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum.Ama o psikolog bozuntusu bana yardım edemez.Ben şizofrenim evet.Ama en az oranda.Bu ilerleyecek Sibel!Gittikçe bu dünyadan soyutlanacağım.Bu hastalık size zarar verebilir.Ben size bir zarar vermek istemiyorum."Gözümden yaşlar akarken Sibel yanıma gelip sarıldı.O sırada bir kapı sesi duyduk ama önemsemedik.
"Bu kadar yeter mi Didem?Kaç saattir makyajla uğraştım ben!"
"Yetmez!Biraz daha sarılmam gerek."deyip kahkaha attım.
"Bence geri kalanında bana sarılabilirsin."diyen Çağan'a baktım.
Normalde bunu yapmazdım.Ama onun bu halini görünce...Saçları darmadağınıktı gözleri morarmıştı gömleği pis ve yırtıktı.
Gidip ona da sıkıca sarıldım.
"Kavga mı ettin sen?"
Cevap vermedi daha da sarıldı.
"Rahatsız olmuyorsun değil mi?Sarılmamdan?"
"Eğer kendini iyi hissediyorsan ve acılarını biraz hafifletebiliyorsa sonsuza kadar böyle kalabilirsin"dedim.
Aklıma abim gelmişti.Onla da böyle bir konuşma yaşamıştık.
"Abi gidiyor musun?"
"Ben...Yapamam.Benden nefret eden bir aile ile yapamam.Benden nefret eden bir sevgili ile yapamam benden nefret eden bu şehirle yapamam.Beni ayakta tutan sendin dört yapraklı yoncam.Sakın benden nefret etme"
"Asla abi asla..."
Sarıldık sımsıkı.Acıları vardı bariz ortadaydı.Bu küçük nedenler bir şehri terketmek için hafifti.
"Gitmem gerek Didem?"
"Eğer kendini iyi hissediyorsan ve acılarını biraz bile hafifletiyorsa sonsuza kadar böyle kalabilirsin."
O gün onu bıraktım ve gitti...
Başka bir şehir belki ülkeye gitti.Küçükken nereye gitse bende geleceğim diye ağlardım arkasından.Beni durduran neydi?
İşte sonra ailem abim ve daha nice sebepler bende şizofreni doğurdu.Şizofreni hastalığı...
"Aslında biliyor musun acı felan kalmadı bende."
"Ne oldu anlatsana."
"Gereksiz kişilerle dövüştük biraz."
"Biraz?"
"Herneyse Didem siz niye ağlıyorsunuz bakayım?"
Sibel ile birbirimize baktık.
"Hiç sadece...hiç.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro