2-SEVMEYİ SEVDİĞİM ŞEYLER
Küçüklükten beri net olmayan şeylerden nefret ederim.
Ucu açık sorulardan, kaçamak yanıtlardan, belkilerden,beni ikilemde bırakacak ihtimallerden, nefret ederim.
Annem bir keresinde ben 9 yaşındayken, dedem sorduğum soruya dördüncü kez 'bakarız' dediği için parmağını çok sert bir şekilde ısırdığımı anlatmıştı.Dedem hala beni gördüğünde işaret parmağı sızlıyor ve ben bu olaya her şahit olduğumda yarım saat gülüyorum.
Tabii nefret ettiğim şeyler kadar, sevdiğim şeyler de var.
Aslında bu sevdiğim şeyleri yazdığım bir de defterim var.
Ne denediysem, örneğin bir yemek, bir giysi ya da yeni tanıştığım biri, sevdiğim şeylere not ediyorum. Bu alışkanlık annemden geliyor sanırım çünkü kendisinin gençliğinden kalma 18 tane günlüğü, 5 tane aylığı, 17ye yakın hatıra defteri, 26 tane not defteri var.
Sanırım annemin defter takıntısı daha ilgi çekici bir giriş olurdu,o da başka zaman.
"Liya,yağı uzatır mısın?"
Boş düşüncelerimden sıyrılıp önümdeki yağı Gamze'ye uzattım.
Yağı dikkatle yaptığı yemeğe katarken bizi izleyen Bora, Gamze'nin yanaklarını sıkıp onunla uğraşmaya başladı.
"Şefine iş mi yaptırıyorsun Boncuk?"
Gamze gözlerini devirip yemeğe yağ dökmeye devam etti.
"Boncuk ne be,hayvan ismi gibi."
"Hayvan ismi zaten.Sana yakışır diye düşündüm."
Gamze elindeki spatulayı Bora'nın kafasına geçirdi.Ben onları izleyip gülerken bir yandan da maydonozları doğruyordum.
"Liya, görüyor musun kafasına vurunca nasıl da ses çıkıyor,içi boş ya,o yüzden olmalı."
Onlara göz devirip tavanın altını açtım.
17 yaşında iki yakın arkadaştı bu ikisi. Bir sene olmuştu onlar kursa geleli.Neşeli halleri ile burayı renklendiriyorlardı.Onlar olmasa burası sıkıcı bir yer olurdu.
"Allah aşkına,ilkokulda mısınız?Herkes işinin başına lütfen."
Ciddi olmaya çalışsam da kıkırdayan sesim buna izin vermemişti.Gamze ve Bora çekişmeye devam ederken ben de yemeklere geri döndüm.
On dakika sonra fırının sesini duydum ve içindeki keki çıkarıp soğumaya bıraktım.Çikolatalı kek kokusu burnuma dolarken keyifle gülümsedim.
"Örtmeniiim."
Arkadan gelen tiz sesi duymamla oraya doğru yürüdüm.Bu sesin kime ait olduğunu anlamak pek zor olmadı.
"Can!"
Gözleri sonunda tanıdık birini bulmasıyla aydınlandı ve yanıma koşa koşa geldi.
"Liya,burası çok büyük!Seni bulana kadar neler çektim!"
Ona gülümseyip hemen yanımdaki raftan bir önlük çıkardım ve ona uzattım.Kaşlarını çatıp bana baktı.
"Bugün mü başlayacağım?"
"Tabi ki,en azından neyin nerede olduğunu öğren."
"Yahu eve bir aşçı yetmedi mi sanki? Tolga bir de burayı açtı başıma. Neyse, Anıl hala burada mı?Onunla takılırız diye düşünüyordum ama o da bu akşam gidiyormuş."
Adını duyunca suratım asıldı.
"Sabah uğrarım veda etmeye dedi.Neyse,bak şurası senin tezgahın.Hızlı ol da başla Can."
Kafasını salladı. Abim işi için şehir dışına gitmişti, bu yüzden Can'ı bize göz kulak olma bahanesiyle bize kitlemişti.Oysa burnu boktan kurtulamayan Can'a asıl biz bakıcılık yapıyorduk çoğu zaman.
Koskocaman bir yemek kursunun şefiydim.Ben yapıyordum,onlar izliyordu.Sonra onlar yapıyordu ve en iyisi olmaya çalışıyorlardı.
Her hafta kursta en iyi yemek ve en iyi aşçı seçiyorduk.Kazanan da bir sonraki hafta için ne yapılması gerektiğini seçiyordu.Bura açıldığında daha çok küçüktüm ve teyzem burayı işletirdi.Yani küçüklüğüm burada geçmişti. Ama üç yıl önce teyzem beni işlerin başına geçirmişti. Buradan önce minik bir kafede aşcıydım.Ama burası bana sunulmuş müthiş bir fırsattı.
Birlikte okuduğum iki arkadaşım vardı ve onları da benimle ortak olmaya ikna etmiştim. Buğra ve İzem ile burada olmaktan, birlikte çalışmaktan çok mutluyduk.
Kursu üçe bölmüştük.Tam da hayalimizdeki gibi.
Üçümüz de belirli öğrencilere ders veriyorduk ve daha keyifli bir hale getirmek için haftada bir yarışmalar düzenliyorduk.
Tam olarak 23 öğrenci,üç öğretmen.
Can da son boşluğa yerleşmişti bugün. O da yemek yapmayı severdi ama abimin ısrarı yüzünden gelmişti biraz da.
Etraftakilere göz gezdirdim hızlıca.
Gittikçe ilerleyen öğrenciler,birbirinden güzel yemekler yapıyordu.
"İzem'i gördün mü?"
Ali,yanıma şapşal bir gülümsemeyle gelmişti.Sorusuna hızlı bir şekilde cevap verdim.
"Evet,42.tezgah!"
Koşuşturan aşçı adayları,ilk gün gibi heyecanlıydı.Buradaki insanları böyle izlemek beni çok mutlu ediyordu.
Tam yanımda çalışan Semih ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı.
"Şef,ben yemek yapmayı seviyorum ama yemeyi daha çok seviyorum.Acaba diyorum,çıkışta yemek mi yesek?"
"Yiyelim."
"Ciddi misin!"
Tabi ki hayır.Manyak mı bu çocuk?Her gün aynı şeyi yapıyor.Aramızda 10 yaş var!
'İstemiyorum.Sülük gibi yapıştın bir siktir git artık' da diyemiyorum ki.
"Gerçekten yiyecek miyiz?"
"Elbette,yemek yemek,en temel ihtiyaçlarımızdan birisi.Mesela ben,evimde dizi izleyerek yemek yiyeceğim.Sen de kendi evine gidip yiyebilirsin."
Yüzü bir anda soldu ve dudağını büzdü.Kafasına hafifçe vurup yanından geçtim.Çıkışa doğru gittim ve dışarı çıktım.Hava gerçekten çok soğumuştu.Paketten bir dal sigara çıkarttım ve dudaklarımın arasına yerleştirdim.Cebimde çakmağı yokladım ama yoktu.O an kendimi huzursuz hissettim.Çantamın içini de talan etmeye başladım.Ama çakmak yoktu.Neredeyse her gün bu çakmağı önlüğün cebinde unutuyordum.
Şimdi içeri geçip bir de bununla uğraşacaktım.Mükemmel.
Geldiğim gibi oldukça hızlı adımlarla içeri girdim.Hızla köşeyi dönecekken bir bedene çarpmamla sarsıldım.
"Çakmak lazım diye düşündüm patron."
Gülerek ona karşılık verdim.Elindeki çakmağı alıp tekrar dışarı çıktım.Ama Anıl peşimden geldi.Her zamanki gibi.
"Sen yine mi buradasın?"dedim sahte bir üzüntüyle.
"Bırakıyorum bu sefer.Vedalaşmaya geldim." burnumu sıktı ve o da sigarasını çıkarıp bir dal aldı.
"Ciddi ciddi.Pislik."
"Ben de istemiyorum gitmeyi ama, evdekileri biliyorsun."
"Ben senin ailen kadar inatçısını görmedim ya.Bir şeyleri çok seviyorsan,peşinden gitmek istiyorsan ne olmuş?Hayatını hep onlara göre mi şekillendireceksin?"
"Bilmiyorum ki Liya.Küçüklükten beri böyleydi bu.Yemek yapmayı çok seviyorum.Bu yolda gelişmek de istiyorum.Ama babamı biliyorsun, basketboldan başka bir şey düşünmez,düşündürmez de."
"Anlıyorum Anıl.Ama bana yanlış geliyor.Ne bileyim,sevmediğin bir işi yapmak,senin için iyi olacak mı?Burayı çok seviyorsun.Yemeklerin de çok iyi.Sen olmadan İzem'i yenebilir miyim bilmiyorum hem."dedim gülerek.
Anıl ile üç senedir her kurs çıkışı sohbet ederdik.Bizim için monoton olmuş bu hareket ile birbirimizin her şeyini bilir olmuştuk.Babası basketbol antrenörüydü ve çocuğunu da basketbolda geliştirmek istiyordu.Ama Anıl basketbolu sevmiyordu.
"Of,seni çok özleyeceğim ben."
"Ben de."
İki dakikalık bir bekleyişten sonra, üzgün surat ifadesi değişti.O,çok çabuk ruh hali değişen biriydi.Ama hayatında hep baskı gördüğünden ve hep onu yönlendirecek biri olduğundan,ne zaman ne yapması gerektiğini bilemezdi.
"Şimdi düşündüm de,gitmiyorum lan."
Bu kadardı onun için.En başından beri,kendine bir neden arıyordu,sadece bir bahane...
"İşte tanıdığım Anıl Soylu."
"Yani sonuçta zerre istemiyorum.Hem ben olmasam sana kim bakacak? Tek bırakamam seni ben,hem abin de yok bu ara."
İşte bahanesi de,buydu.
"Bana birinin bakmasına ihtiyacım yok.Asıl gidersen sana kim bakacak?Ben olmasam seni kimse çekemez."
Cebinden telefonunu çıkardı.Galiba babasını arayacaktı.Çünkü onun telefon rehberinde benden başka bir tek babasının telefon numarası vardı.
Dedim ya,onu asla anlayamazdınız.
Kendimde en nefret ettiğim özellik,her şeyi çok fazla takıntı haline getirmem ve düşünmeden duramamamdı.Ve o,aslında davranışlarına hayran olduğum biriydi.
"Baba?"
"..."
"Kurstayım."
"..."
"Hayır, gelmeyeceğim."
"..."
"İstemiyorum.Nedeni bu."
"..."
"Tamam."
Telefonu yüzünde büyük bir sırıtmayla kapattı.Bu da demekti ki,büyük bir sorun vardı.Çünkü o dengesiz ve umursamaz bir adamdı.Ciddiye alması gereken şeyleri asla umursamaz,minicik gereksiz ayrıntılara çok dikkat ederdi.Belki de onu gerçek bir dost olarak görme sebebim,benim bastırdığım,hep olmak istediğim bir kişilikte olmasıydı.
"Ee,ne oldu."
"Evden kovdu."
İçimden bir küfür ettim.Bu çocuk hiç mi mutlu olamayacak?
"Üzgünüm.Benim yüzümden.Nerdeyse gidiyordun.Ben sözlerimle caydırdım."
"Yo,mutluyum.Neredeyse gidiyordum.İyi ki caydırdın."
Merakla ikinci sigaramı da yaktım.
"Şimdi ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum.Belki de yeni bir ev bulana kadar bir arkadaşımda kalırım."
Bu kadar kolay yalan söylemesini kıskanırdım mesela.Ben yalan söyleyemezdim hiç.Bir şekilde belli ederdim.Ama o,bunu profesyonel bir şekilde yapardı.Eğer onunla koca 3 yıl geçirmediyseniz,yalan söylediğini asla anlayamazdınız.
"Senin arkadaşın yok ki.Benden başka."
"Beni bu kadar iyi tanıman cidden korkutuyor."
Onun da sigarası bittiğinde paketten bir tane daha çıkardı.Çakmakla onun sigarasını da yaktım.Derin bir nefes çekti.
"İstersen bizle kal.Selinay ve Can sorun yapmaz."
"Bilmiyorum.Yük olmak istemem."
"Ne yükü be derttaş.Biz zaten birbirimizin dertlerini taşıyoruz."
"Tamam o zaman.Hadi gidelim hava çok soğudu."
Sigaramı yere atıp İzem'e çıktığıma dair bir mesaj attım.Anıl'ın koluna girdim.Önümüzdeki yokuştan çıkmaya başladık.Ankara'da her yer yokuştu.Nefretlik.
"Belki de hataların hepsi benim."diye mırıldanmaya başladım son zamanlarda dilimde dönen şarkıyı.
"Belki de şikayet etmemeliyim."
Anıl ezbere bildiği şarkıyı devam ettirdi.
"Tüm zayıflıklarım ve başıma bela bu canavarlar,beni boğmadan onları ben yok etmeliyim."
İkimiz beraber ıslık çalmaya başladık boş sokakta.Gözlerimi gökyüzüne dikip yürümeye devam ettim.
"Dün bir adamla tanıştım."dedim sessizce.
"Hmm,bizim patron aşık olmuş."
"Yok ya saçmalama, öyle bir şey değil.Sadece konu açmak için."
"Ee,devam et."
"Çok saçma bir konuşmaydı.Baya az konuştuk sanırım çünkü sadece bana montunu verdiğini hatırlıyorum, cebinde kartını buldum.Yani çimenlere falan oturduk sonrası yok bende. Ve... "
"Ve onu düşünüyorsun.Bunu çok saçma buluyorsun ama gözünün önünden gitmiyor.Onu tekrar görmek istiyorsun."
"Beni bu kadar iyi tanıman cidden korkutuyor."dedim gülerek.
Zaten kursa yakın olan evime gelmiştik.Anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açtım.İçeri girdik sessizce.Selinay dizi izliyordu.Bizi görünce gülümseyip diziyi durdurdu.
"Oo Anıl hoşgeldin."
"Hoşbuldum."
"Selinay, Anıl birkaç gün burada kalacak."
"Kalsın tabii.Sonunda tanışabildik. Ee,hayret Can bugün yok mu?"
"Kurstan çıkınca markete gidecek,sonra da gelir."
Gülerek diziyi devam ettirdi.Her zamanki gibi Dark izliyordu.
Anıl ile mutfağa geçtik.Ona bir kahve hazırlayıp önüne koydum.Sonra da yanındaki sandalyeye oturdum.
"Peki Anıl,Günce ne yapıyor?"
Günce,onun yıllarını verdiği sevgilisiydi.Ama bu aralar sık sık kavga ediyorlardı.Anıl ona çok fazla değer vermişti.Hatta o kadar ki,o kız için kursta geceleri bile yemek pişiriyor,daha çok para için çalışıyordu.Onun kredi borçlarını ödemek için neredeyse kendini yiyip bitirmişti ki,ona bunun deli saçması olduğunu söylemiştim.
"Bilmiyorum.Gitti."
Çünkü,bu kadar kolaydı sevmeyen için.İstediğini yaptırır,giderdi.
"Neden ki?"
"Olmuyormuş."
"Çok saçma bir bahane değil mi?Ben ondan daha özgün bir bahane beklerdim.Galiba geçen hafta,kusursuz değilsin ve ben mükemmelliyetçiyim demişti.Büyük ihtimalle ona o gün seni seviyorum demedin.Bu şey gibi,sahibi atını okşamadan atın yarışa çıkmaması."
Gözlerini büyültüp ve bana bakıp kahkaha attı.
"Ama bu açık sözlülüğün beni öldürecek."
"Biliyorsun,dilimin kemiği yok. Üzgünüm."dedim ifademi ciddileştirirken.
Gülerek odaya geçtik.Televizyonu açıp düzgün bir kanal bulduğumda durdum ve Anıl'a baktım.Gözleri kapanıyordu,uyuşmuş gibiydi.Tek kelime etmeden ben onu,o televizyonu izledi.
"Gitmemene sevindim."
"Ben de."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro