Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

19. Bölüm







Amiral Croft, Anne ile bu gezintiyi yaparken ve Yüzbaşı Wentworth'ü Bath'e getirtmek istediğini dile getirirken, Yüzbaşı Wentworth çoktan oraya gelmek üzere yola çıkmıştı. Mrs. Croft daha mektup yazamadan o Bath'e gelmişti bile ve Anne bir daha dışarı çıktığında onu gördü.

Mr. Elliot, iki kuziniyle Mrs. Clay'e eşlik ediyordu. Milsom Sokağı'ndaydılar. Yağmur yağmaya başladı, çok yağmıyordu ama bu kadarı bile hanımların sığınacak bir yer bulmak istemelerine ve Miss Elliot'ın, Lady Dalrymple'ın az ötede beklediğini gördüğü arabasıyla eve dönmeyi çok istemesine yetti; bu yüzden Miss Elliot, Anne ve Mrs. Clay bir pastaneye girdiler, Mr. Elliot da yardım istemek üzere Lady Dalrymple ile konuşmaya gitti. Genç adam çok geçmeden yine diğerlerinin yanına geldi, amacına ulaşmıştı elbette, Lady Dalrymple onları evlerine götürmekten memnuniyet duyacağını ve az sonra gelip alacağını söylemişti. Lady Dalrymple'ın bir faytonu vardı ve bu faytona dört kişiden fazlası rahat sığamazdı. Miss Carteret de annesiyle birlikte olduğundan arabada Camden Meydanı'nın hanımlarının üçüne birden yer yoktu. Miss Elliot'ın arabaya bineceği kesindi. Ondan başka kim sıkıntı çekerse çeksin o hiçbir sıkıntı çekmemeliydi ama diğer ikisinden hangisinin arabaya binmesinin nezaket kurallarına daha uygun olacağını kararlaştırmak biraz zaman aldı. Yağmur yalnızca çiseliyordu ve Anne, Mr. Elliot ile yürümeyi gerçekten yeğliyordu. Ama Mrs. Clay de yağmuru önemsemiyordu, neredeyse hiç yağmadığını ileri sürecekti, hem botları da öyle sağlamdı ki! Anne'inkilerden çok daha sağlamdı, kısacası nezeket gereği o da Mr. Elliot ile yürümeye Anne kadar istekli olmak durumundaydı, iki kadın bu konuyu aralarında öyle büyük bir incelikle ve kararlılıkla tartıştılar ki sorunu onlar için başkaları çözmek zorunda kaldı; Miss Elliot, Mrs. Clay'in zaten biraz nezle olduğunu iddia etti, Mr. Elliot da kendisine sorulduğunda kuzini Anne'in çizmelerinin daha sağlam olduğuna karar verdi.

Böylece, eve faytonla gidecek olanın Mrs. Clay olması kararlaştırıldı, iş tam bu noktaya gelmişti ki cam kenarında oturan Anne, Yüzbaşı Wentworth'ün sokakta yürüdüğünü son derece açık ve net olarak gördü.

İrkildiğini kimse fark etmedi ama o, kendisini dünyanın en büyük aptalı, en tuhaf ve en gülünç insanı gibi hissetti! Birkaç dakikalığına adeta kör olmuştu; tüm görüntüler birbirine karışmıştı. Anne kaybolmuştu, kendini topladığında diğerlerinin hâlâ fayton beklemekte olduklarını gördü, (her zaman yardıma koşmaya hazır olan) Mr. Elliot da Mrs. Clay'in ricası üzerine bir iş halletmek için Union Sokağı'na gitmek üzereydi.

Anne birden kapının önüne çıkmak için dayanılmaz bir istek duydu; yağmurun yağıp yağmadığını görmek istiyordu. Başka ne amacı olabilirdi ki? Yüzbaşı Wentworth gözden kaybolmuş olmalıydı. Oturduğu yerden kalktı, dışarı çıkacaktı; bir yarısı daima öbür yarısından çok daha akıllı olmak ya da öbür yarısına olduğundan daha kötü gözle bakmak zorunda değildi ya. Yağmur yağıyor mu diye bakacaktı. Ancak Yüzbaşı Wentworth kadınlı erkekli bir toplulukla birlikte içeri girince Anne bir anda yerine geri dönüverdi, Yüzbaşı, arkadaşları olduğu belli olan bu insanlarla Milsom Sokağı'nın biraz aşağısında buluşmuş olmalıydı. Genç adam onu görünce Anne'in daha önce hiç tanık olmadığı kadar sarsıldığı ve şaşırdığı belliydi, kıpkırmızı kesilmişti. Anne, tekrar karşılaştıklarından beri ilk kez, aralarında daha az duyarlılık gösterenin kendisi olduğunu düşündü. Kendini hazırlayabilmek için birkaç dakikası olması Anne'in işine yaramıştı. Genç kadın bu beklenmedik karşılaşmanın uyandırdığı bütün güçlü, köreltici, sersemletici ilk duyguları yaşayıp atlatmıştı. Yine de, hâlâ bir duygu fırtınası yaşıyordu! Heyecan, acı, haz, sevinmekle acı çekmek arası bir şeyler.

Yüzbaşı onunla konuştu, sonra yanından uzaklaştı. Halinden, utanmış olduğu anlaşılıyordu. Anne onun tutumunu ne soğuk ne de dostça diye niteleyebilirdi, hatta tam olarak utanmış olduğunu bile söyleyemezdi.

Ancak, Yüzbaşı birkaç dakika sonra onun yanına döndü ve tekrar konuştu. Ortak konular hakkında karşılıklı sorular sordular. Büyük olasılıkla ikisi de anlatılanlara pek aklını veremiyordu, Anne onun hâlâ eskisine oranla daha rahatsız olduğunun farkındaydı. Çok sık birlikte oldukları için birbirleriyle konuşurken kayıtsız ve sakin görünmeye büyük ölçüde alışmışlardı ama Yüzbaşı şu anda öyle yapamıyordu. Zaman onu değiştirmişti ya da belki Louisa onu değiştirmişti. Şu ya da bu nedenle daha sıkılgan bir hali vardı. Gayet iyi görünüyordu, sağlığı ya da neşesi kaçmışa benzemiyordu, Uppercross'tan da, Musgrove'lardan da söz etti, hayır, Louisa'dan bile söz etti, onun adını anarken bir an için o çapkın bakışını takındı ama yine de rahat ve huzurlu değildi, öyleymiş gibi de yapamıyordu.

Elisabeth'in Yüzbaşı Wentworth'ü tanımazdan gelmesi Anne'i şaşırtmadı ama üzdü. Yüzbaşı'nın Elisabeth'i, Elisabeth'in de onu gördüğünü fark etti, her iki taraf da birbirini hemen tanımıştı, Anne Yüzbaşı'nın eski bir tanıdık olarak karşılanmaya hazır olduğu, bunu beklediği kanaatindeydi ama ablasının katı ve soğuk bir tavırla kafasını çevirdiğini görmenin acısını yaşadı.

Miss Elliot'ın artık sabırsızlıkla beklediği Lady Dalrymple'ın arabası kapıya yanaştı, uşak haber vermek için yanlarına geldi. Yağmur yine yağmaya başlamıştı; oyalanmaları, telaşları ve konuşmaları dükkândaki küçük topluluğun, Lady Dalrymple'ın arabasının Miss Elliot'ı götürmek üzere geldiğini anlamasını sağlamış oldu. En sonunda Miss Elliot ile arkadaşı yalnızca bir uşak eşliğinde (çünkü kuzenleri henüz dönmemişti) dışarı çıktılar, onların arkasından bakan Yüzbaşı Wentworth tekrar Anne'e döndü ve konuşarak değil ama hareketleriyle ona yardımcı olmayı önerdi.

Anne'in yanıtı, "Size minnettarım ama ben onlarla gitmiyorum. Araba bu kadar kişiyi almaz. Ben yürürüm, yürümeyi yeğliyorum," oldu.

"Ama yağmur yağıyor."

"Ah! Çok az. Beni rahatsız edecek kadar değil."

Yüzbaşı bir an durakladıktan sonra, "Henüz dün gelmiş olmama rağmen Bath'e uygun şekilde giyindim, (bir şemsiyeyi göstererek) görüyorsunuz; yürümeye kararlıysanız buyrun, bunu siz kullanın, gerçi size bir araba çağırmama izin vermenizin daha akıllıca olacağını düşünüyorum ama," dedi.

Anne, Yüzbaşı'ya minnettar olmuştu ama yağmurun çok az yağdığını yineleyerek genç adamın bütün önerilerini geri çevirdi ve "Yalnızca Mr. Elliot'ı bekliyorum. Birazdan gelir," diye ekledi.

Daha sözünü yeni bitirmişti ki Mr. Elliot içeri girdi. Yüzbaşı Wentworth onu çok iyi hatırlıyordu. Ayrıcalıklı bir akraba ve dost olmasından kaynaklanan hava, görünüm ve tavır dışında onunla Lyme'daki merdivende bekleyen, yanından geçerken Anne'e hayran hayran bakan adam arasında bir fark yoktu. Mr. Elliot heyecanla içeri girdi, yalnızca Anne'i görüyor ve düşünüyor gibiydi, geciktiği için özür diledi, Anne'i beklettiği için üzülmüştü, daha fazla zaman kaybetmeden, yağmur da hızlanmadan onu götürmek istiyordu, bir an sonra ikisi birlikte kapıya doğru yürüyorlardı, Anne genç adamın koluna girmişti, Yüzbaşı'nın yanından geçerken yalnızca nazik ve utangaç bir bakış atıp, "İyi günler," diyecek zaman bulabilmişti.

Onlar gözden kaybolur kaybolmaz Yüzbaşı Wentworth'ün grubundaki hanımlar onlar hakkında konuşmaya başladı.

"Anladığım kadarıyla, Mr. Elliot'ın kuzininden hoşlanmadığı söylenemez, değil mi?"

"Ah! Hayır, hoşlandığı belli. İnsan bu işin nereye varacağını kestirebiliyor. Mr. Elliot hep onlarla birlikte, zamanının yarısı ailenin içinde geçiyor. Ne de yakışıklı bir adam!"

"Evet, Miss Atkinson bir keresinde onunla Wallis'lerde yemek yemiş, onun hayatında gördüğü en hoş adam olduğunu söylüyor."

"Kız da güzel, Anne Elliot dikkatli bakıldığında çok güzel bir kız. Bunu söylemem doğru olmayabilir belki ama onu ablasından daha güzel bulduğumu itiraf ediyorum."

"Ah! Ben de öyle!"

"Ben de. Kıyas kabul etmez. Ama erkekler Miss Elliot için deli oluyorlar. Anne'i fazla narin buluyorlar."

Kuzeni, Camden Meydanı'na kadar onunla tek kelime etmeden yürüse Anne ona çok minnettar kalacaktı. Onu dinlemek hiç bu kadar zor gelmemişti genç kadına, oysa Mr. Elliot aşırı özen ve ilgi gösteriyordu, seçtiği konular da her zamanki gibi ilginçti: Lady Russell'a yönelik içten, gerçekleri yansıtan, takdir dolu övgüler ve Mrs. Clay hakkında son derece mantıklı imalar. Ama Anne o sırada yalnızca Yüzbaşı Wentworth'ü düşünebiliyordu. Genç adamın neler hissettiğini, gerçekten hayal kırıklığı yaşayıp yaşamadığını anlayamıyordu ve bu nokta açığa kavuşana dek kendisi de huzur bulamayacaktı.

Zamanla akıllı ve mantıklı davranabileceğini umuyordu ama nerede! Nerede! Henüz akıllanmadığını kabullenmek zorundaydı.

Mutlaka bilmesi gereken başka bir konu da Yüzbaşı'nın Bath'te ne süre kalmak niyetinde olduğuydu, genç adam bu konuya değinmemişti ya da Anne bunu hatırlayamıyordu. Yalnızca geçerken uğramış olabilirdi. Ama kalmaya gelmiş olması daha olasıydı. Eğer öyleyse, Bath'te herkes birbiriyle karşılaştığına göre Lady Russell da onu bir yerlerde görecekti. Arkadaşı onu hatırlar mıydı acaba? Bu iş nasıl olacaktı?

Anne, Louisa Musgrove'un Yüzbaşı Benwick ile evleneceğini arkadaşına söylemek zorunda kalmıştı. Lady Russell'ın bu haberi nasıl şaşkınlıkla karşıladığını da görmüştü, şimdi de eğer arkadaşı şans eseri Yüzbaşı Wentworth ile aynı ortama düşecek olursa konuyu tam olarak bilmediği için Yüzbaşı'ya bir kez daha önyargılı yaklaşabilirdi.

Ertesi sabah Anne Lady Russell ile gezintiye çıktı, ilk bir saat boyunca tedirginlik içinde boş yere Yüzbaşı'yı gözleyip durdu ama en sonunda Plutney Sokağı'ndan geri dönerlerken sağ kaldırımda onu gördü, Yüzbaşı onu yol boyunca görebilecekleri kadar uzaktaydı. Çevresinde başka erkekler, aynı yönde yürüyen küçük gruplar vardı ama Anne yanılmış olamazdı. Kendisi gibi arkadaşının da Yüzbaşı'yı hemen fark etmiş olduğu gibi çılgınca bir fikre kapılmasa da içgüdüsel olarak Lady Russell'a baktı. Hayır, karşılıklı kaldırımların aynı noktasına gelmelerinden önce Lady Russell'ın onu tanıyacağı düşünülemezdi. Yine de Anne ara ara arkadaşının yüzüne kaygıyla bakıyordu, onun Yüzbaşı'yı tanıyacağı an yaklaştığında tekrar bakmaya cesaret edemese de (çünkü kendi yüzünün görülmeye uygun olmadığını biliyordu) Lady Russell'ın gözlerinin Yüzbaşı'nın olduğu yöne döndüğünü – kısacası arkadaşının Yüzbaşı'yı dikkatle incelediğini fark etti. Lady Russell'ın Yüzbaşı'dan ne kadar etkilendiğini, arkadaşı için gözlerini genç adamdan ayırmanın ne kadar zor olduğunu, yabancı ülkelerde ve faal görevde geçen sekiz-dokuz yıldan sonra Yüzbaşı'nın zarafetinden hiçbir şey kaybetmemiş olmasına ne kadar şaşırdığını anlayabiliyordu!

Lady Russell sonunda başını öte yana çevirdi. Şimdi Yüzbaşı hakkında ne diyecekti?

Lady Russell, "Bu kadar uzun süre neye baktığımı merak etmişsindir," dedi, "Lady Alicia ile Mrs. Frankland'in dün gece sözünü ettikleri bir perdeyi arıyordum. Buralarda, yolun karşı tarafındaki evlerden birinin salon perdelerinin Bath'teki en şık ve en güzel perdeler olduğunu söylemişlerdi, evin numarasını anımsayamadım, hangisi olabileceğini bulmaya çalışıyordum ama buralarda onların anlattıkları gibi bir perde göremediğimi itiraf etmeliyim."

Anne ya arkadaşına ya da kendine acıyarak ve küçümseyerek içini çekti, kızardı ve gülümsedi. Sinirini en çok bozan şey boş yere sağduyulu ve ihtiyatlı davranarak Yüzbaşı'nın onları görüp görmediğini anlayabileceği ânı kaçırmış olmasıydı.

Bir-iki gün hiçbir şey olmadan geçti. Yüzbaşı'nın bulunabileceği tiyatro ve salonlar Elliot'lar için yeterince gözde yerler değildi, onların gece eğlenceleri yalnızca şık ama aptalca partilerden ibaretti, bu partilere gittikçe daha çok katılıyorlardı; bu durgunluktan usanmış, hiçbir şey bilmemekten bıkmış ve gücünü sınayacak hiçbir şey olmadığı için kendini daha güçlü hisseden Anne konser gecesini iple çekiyordu. Konser, Lady Dalrymple'ın hamisi olduğu birinin yararına veriliyordu. Elliot'lar elbette bu konsere gitmeliydiler. Konserin çok iyi olması bekleniyordu, Yüzbaşı Wentworth de müziğe çok düşkündü. Anne onunla yine birkaç dakikalığına konuşabilirse bunun kendisine yeteceğini düşünüyordu; onunla konuşmak için gereken cesarete gelince, eline fırsat geçerse kendinde bu cesareti bulacağına inanıyordu. Elisabeth Yüzbaşı'ya sırtını dönmüş, Lady Russell onu görmezden gelmişti, bu olaylar Anne'e güç vermişti, Yüzbaşı'ya ilgi göstermeyi boynunun borcu olarak görüyordu.

Bir süre önce Mrs. Smith'e akşamı onunla geçirebileceğini söylemişti ama eski dostuna aceleyle uğrayarak mazeretini bildirdi ve ertesi gün daha uzun oturacağına söz vererek bu ziyareti erteledi. Mrs. Smith son derece esprili bir tavırla buna razı oldu.

"Elbette, ama geldiğinizde bana konseri anlatın. Kimlerle birlikte gidiyorsunuz?" diye sordu.

Anne bütün adları saydı. Mrs. Smith herhangi bir şey demedi ama gitmek üzere kalktığı zaman Anne'e yarı ciddi yarı muzip bir ifadeyle, "Konserin iyi geçeceğini umarım, yarın gelebiliyorsanız sakın gelmemezlik etmeyin çünkü içimden bir ses bundan sonra sizi burada pek fazla göremeyeceğimi söylüyor," dedi.

Anne şaşırmış ve kafası karışmıştı ama bir anlık kararsızlıktan sonra aceleyle ayrılmak zorunda kaldı, buna da üzülmedi doğrusu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro