Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

15. Bölüm







Sir Walter, itibarlı bir adama yakışacak havadar ve değerli bir yerde, Camden Meydanı'nda çok güzel bir ev tutmuştu; o da Elisabeth de oraya yerleşmekten hayli memnundular.

Anne bu eve ayakları geri geri giderek girdi, burada aylarca tutsak kalacağını tahmin ediyor, içinden kaygıyla, "Ah! Bakalım buradan bir daha ne zaman kurtulabileceğim?" diyordu. Yine de karşılanması sırasında gösterilen beklenmedik içtenlik ona iyi geldi. Babasıyla ablası onu gördüklerine sevinmişlerdi çünkü ona evi ve mobilyayı göstermek istiyorlardı, bu yüzden de onu güzel karşıladılar. Yemeğe oturduklarında Anne sayesinde dörtlüyü tamamlamış olmaktan da memnun kaldılar.

Mrs. Clay çok nazik ve güler yüzlüydü ama gösterdiği nezaket de gülümsemeleri de daha çok âdet yerini bulsun diyeydi. Anne, onun yapmacıktan da olsa kendisini yakışık alacağı şekilde karşılayacağını baştan beri tahmin etmişti zaten ama diğerlerinden böyle hoş bir karşılama beklemiyordu doğrusu. Belli ki hepsinin keyfi yerindeydi, bunun nedenlerini pek yakında dinleyecekti. Diğerlerinin Anne'i dinlemeye hiç niyetleri yoktu. Önce, eski çevrelerinde ne kadar özlendiklerine dair bir şeyler duyabilmek için Anne'in ağzını yokladılar ama genç kız onlara böyle bir şey anlatamadı, ardından birkaç önemsiz soru sordular, ondan sonraysa yalnızca kendilerinden söz etmeye koyuldular. Uppercross ile hiç ilgilenmiyorlardı, Kellynch ise çok az ilgilerini çekiyordu; akılları fikirleri Bath'teydi.

Sevinerek söyleyebilirlerdi ki Bath beklentilerini her yönden karşılamış, hatta aşmıştı. Evleri, hiç kuşkusuz Camden Meydanı'ndakilerin en güzeliydi; onların salonları, gördükleri ya da onlara anlatılan bütün salonlardan birçok açıdan kesinlikle daha üstündü, salon düzenlemesi ya da mobilya seçiminde de bu üstünlüklerini korumuşlardı. Onlarla yakınlık kurmak isteyen çoktu. Herkes onları ziyaret etmek istiyordu. Birçok kişiyle tanışmaktan kaçınmışlardı ama hâlâ hiç tanımadıkları insanlar kartlarını bırakıp duruyorlardı.

Burada hoşa gidecek öyle çok şey vardı ki! Anne, babasının ve ablasının mutlu olmalarına nasıl şaşabilirdi? Buna şaşmayabilirdi ama babasının bu değişiklikten ötürü kendini aşağılanmış hissetmeyişine, kendi evinde yaşayan bir toprak sahibinin saygınlığını ve ününü aramayışına, kasabanın küçük çevresinde böbürlenecek bunca şey bulabilmesine kaçınılmaz olarak üzülüyordu; Elisabeth kanatlı kapıları açıp bir salondan diğerine övünçle geçerken ve salonların büyüklüğüyle böbürlenirken Kellynch Malikânesi'nin eski hanımının iki duvarın arasındaki on metrelik uzaklıkla gururlanabilmesine de kaçınılmaz olarak üzülüyor, gülümsüyor ve hayret ediyordu.

Ama onları mutlu eden yalnızca bunlar değildi. Bir de Mr. Elliot vardı. Anne onun hakkında çok şey dinleyecekti. Genç adamı affetmekle kalmamış onu çok da beğenmişlerdi. Mr. Elliot Bath'e geleli on beş gün kadar olmuştu; (Kasımda, Londra'ya giderken Bath'ten geçmiş ve şehirde yalnızca yirmi dört saat kalmasına rağmen Sir Walter'ın oraya yerleştiğini haber almıştı, ancak o zaman bu fırsattan yararlanamamıştı) ama şimdi on beş gündür Bath'teydi, geldiğinde ilk işi Camden Meydanı'ndaki eve kartını bırakmak, ardından da Sir Walter ile karşılaşmak için sürekli çabalamak olmuştu, karşılaştıklarında da öyle açıkyüreklilikle yaklaşmış, geçmiş için özür dilemeye öyle hazır, tekrar aileye kabul edilmeye öyle istekli davranmıştı ki yine eskisi gibi kaynaşıvermişlerdi.

Elliot'ların onda kusur bulmaları için hiçbir neden yoktu. Mr. Elliot neden aileyi ihmal eder göründüğünü açıklamıştı. Her şey bir yanlış anlamadan kaynaklanmıştı. O, hiçbir zaman aileden uzaklaşmak istememişti, hatta dışlandığını düşünerek korkmuştu ama bunun nedenini bilememişti ve nezaket gereği susmak zorunda kalmıştı. Ailesine ve aile şerefine leke sürecek şeyler söylediğinin ima edilmesineyse çok gücenmişti. O, her zaman bir Elliot olduğu için gurur duymuştu, feodal düzene aykırı olan mevcut görüşe ayak uyduramayacak kadar bağlıydı ailesine. Duyduklarına çok şaşırmıştı ama karakterine ve davranışlarına bakarak söylenenlerin doğru olmadığını anlayabilirlerdi. Sir Walter onu tanıyan kime isterse sorabilirdi, ayrıca barışmak için gösterdiği çabalar, barışma şansını yakalar yakalamaz tekrar ailenin bir parçası ve Kellynch'in olası mirasçısı olarak kabul edilmesini isteyişi bu konudaki görüşlerinin kanıtıydı.

Evliliğiyle ilgili ayrıntılar da hafifletici neden olarak görülebilirdi. Bu konu Mr. Elliot'ın kendisinin girebileceği bir konu değildi ama çok yakın bir dostunu, Marlborough Binaları'nda oturan ve birinci sınıf bir hayat süren Albay Wallis adındaki çok saygıdeğer (üstüne üstlük yakışıklı da sayılabilir, diye ekledi Sir Walter) bir beyefendiyi kendi isteği üzerine onlarla tanıştırmış, bu arkadaşı da Mr. Elliot'ın evliliği hakkında bu evliliğin saygınlığını ciddi ölçüde sarsabilecek bir-iki şey söylemişti.

Albay Wallis, Mr. Elliot'ı uzun zamandır tanıyordu; karısını da yakından tanıdığı için bütün hikâyeyi son derece iyi biliyordu. Kadın, kesinlikle iyi bir aileden gelmiyordu ama eğitimli, görgülü ve zengindi, Mr. Elliot'a da fena halde âşıktı. İşte işin cezbedici yanı da bu olmuştu. Kadın onun peşinden koşmuştu. Öyle olmasa ne kadar zengin olursa olsun, Mr. Elliot bu kadına kapılmazdı, üstelik Albay Wallis, Sir Walter'a kadının çok güzel olduğunu da söylemişti. Bütün bunlar durumu çok değiştiriyordu. Büyük servet sahibi çok hoş bir hanım ona âşık olmuştu! Görünüşe göre, Sir Walter bunu başlı başına bir özür olarak kabul ediyordu, Elisabeth durumu bu kadar olumlu değerlendiremese de o da bunu önemli bir hafifletici neden sayıyordu.

Mr. Elliot ısrarla ziyaretlerine gelmiş, bir defasında onlarla akşam yemeği yemiş, davet edilmiş olduğu için de belli ki çok sevinmişti, çünkü Elliot'lar genellikle kimseyi yemeğe davet etmiyorlardı, kısacası genç adam kuzen olarak kabul gördüğüne çok seviniyordu, bütün mutluluğu Camden Meydanı'ndakilerle arasının iyi olmasına bağlıydı.

Anne tüm bunları dinliyor ama tam olarak anlayamıyordu. Bunları anlatan kişilerin düşüncelerinin abartılı olabileceğini, hatta bire bin katıyor olabileceklerini hesaba katması gerektiğini biliyordu. Anlatılanların süslenmiş olduğunun farkındaydı. Barışmayla ilgili anlatılanlarda kulağa abartılı ya da mantıksız gelenlerin aslı astarı olmayabilirdi. Buna rağmen yine de, Mr. Elliot'ın bunca yıl sonra Elliot'larla arasını düzeltmek isteyişinin görünenin ötesinde bir nedeni olduğu hissine kapıldı. Maddi açıdan bakıldığında, Mr. Elliot'ın, Sir Walter ile arasının iyi olmasından bir çıkarı, kötü olmasından da bir kaybı olamazdı. Büyük olasılıkla aralarında daha varlıklı olan şimdiden Mr. Elliot'tı, genç adam gelecekte de hem Kellynch arazisinin hem de unvanın sahibi olacaktı. Akıllı bir adamın, ki Mr. Elliot çok akıllı bir adama benziyordu, niye böyle bir amacı olsundu ki? Anne'in aklına tek bir açıklama geliyordu; genç adam belki de tüm bunları Elisabeth uğruna yapıyordu. Belki de daha önceden gerçekten Elisabeth'ten hoşlanmıştı ama koşullar ve rastlantılar onu başka bir yöne çekmişti, şimdi artık istediğini yapabilecek durumda olduğuna göre Elisabeth'in gönlünü kazanmak istiyor olabilirdi. Elisabeth kesinlikle çok güzeldi, iyi yetişmişti, zarifti, Mr. Elliot onu hem yalnızca toplum içinde görmüştü, hem de o zamanlar kendisi de çok gençti, bu yüzden Elisabeth'in karakterini hiç çözememiş olabilirdi. Elisabeth'in huyunun ve görüşlerinin genç adamın daha deneyimli olduğu bu yaşında nasıl sınıfı geçeceği de ayrı ve hayli ürkütücü bir sorundu. Mr. Elliot gerçekten de Elisabeth'in gönlünü kazanmayı hedefliyorsa, Anne, genç adamın çok titiz ve çok gözlemci olmamasını bütün kalbiyle diledi; Elisabeth'in de genç adamın asıl hedefinin kendisi olduğunu düşündüğünü ve dostu Mrs. Clay'in ona bu konuda umut verdiğini, Mr. Elliot'ın sık sık yaptığı ziyaretlerden söz edilirken ikisinin karşılıklı bakışmalarından anlamıştı.

Anne, Mr. Elliot ile Lyme'da kısaca karşılaştıklarından söz etti ama anlattıklarının üzerinde pek durulmadı. "Ah! Evet, belki de gördüğün Mr. Elliot'tı. Bilemeyiz. Mr. Elliot olabilir," dediler. Anne'in onu tarif etmesini dinleyemediler. Hepsi, en başta da Sir Walter, Mr. Elliot'ı kendi tarif ediyordu. Sir Walter, genç adamın hakkını verip onun beyefendi görünümünü, şık ve zarif havasını, biçimli yüzünü ve zeki bakışlarını övdü ama aynı zamanda "üzülerek belirtmeliydi ki çenesi çıkıktı, bu kusuru zamanla daha da belirginleşmişti sanki, yılların genç adamı yıpratmadığını da söyleyemezdi. Mr. Elliot, kendisini (Sir Walter'ı) son görüşmelerinden bu yana hiç değişmemiş bulmuştu ama Sir Walter onun için aynı şeyi söyleyememişti, bu da onu utandırmıştı. Yine de yakınacağı bir durum yoktu ortada. Mr. Elliot birçok erkekten daha yakışıklıydı ve onunla bir yerlerde görünmekten çekinmesine gerek yoktu."

Bütün akşam Mr. Elliot'tan ve onun Marlborough Bina-ları'nda oturan dostlarından söz edildi. "Albay Wallis onlarla tanıştırılmak için o kadar sabırsızlanmıştı ki!" Mr. Elliot da onu tanıştırmaya can atmıştı! Bir de Mrs. Wallis vardı ama onu şimdilik yalnızca anlatılanlardan tanıyorlardı, her an doğum yapması beklendiğinden evden dışarı çıkamıyordu. Mr. Elliot, ondan "çok hoş ve Camden Meydanı'ndakilerle tanışmaya layık bir kadın" olarak söz etmişti, Mrs. Wallis doğumdan sonra kendini toplar toplamaz tanışacaklardı. Sir Walter, Mrs. Wallis'e çok değer veriyordu, onun çok güzel bir kadın olduğu söyleniyordu. Sir Walter, "Onu görmek için sabırsızlanıyordu. Onun, sokaklarda sürekli yanından geçtiği çirkin yüzleri biraz olsun telafi edeceğini umuyordu. Bath'in en kötü yanı orada çok çirkin kadın olmasıydı. Hiç güzel kadın olmadığını söylemek istemiyordu ama çirkin kadınlar çoğunluktaydı. Yürürken kim bilir kaç kere güzel yüzlü bir kadının ardından otuz beş tane korkunç yüzlü kadının geçtiğini görmüştü, bir keresinde de Bond Sokağı'ndaki bir mağazadayken peş peşe içeri giren seksen yedi kadının arasında yüzüne bakılacak tek bir kadın bile çıkmamıştı. Gerçi o sabah ayaz vardı, hem de dondurucu bir ayaz ve öyle bir havada ancak bin kadından biri sınavı geçebilirdi. Ancak yine de Bath'teki çirkin kadın sayısının korkunç yüksek olduğu kesindi; erkeklere gelince! Onlar çok daha beterdi. Sokaklar korkuluklarla doluydu! Kadınların doğru düzgün birini görmeye ne kadar alışık olmadıkları eli ayağı düzgün bir erkek gördükleri zaman verdikleri tepkiden belliydi. Albay Wallis (saçları küllü sarı olsa da yakışıklı bir subay sayılabilirdi) ile kol kola girip gittiği her yerde bütün kadınların gözleri Albay'ın üstünde oluyordu." Sir Walter ne kadar da alçakgönüllüydü! Ama bu şekilde geçiştirmesine izin verilmeyecekti. Kızıyla Mrs. Clay bir olup Albay Wallis'in yanındaki beyin de onun kadar yakışıklı olduğunu, üstüne üstlük saçlarının da kesinlikle saman sarısı olmadığını ima ettiler.

Hayli keyiflenen Sir Walter, "Mary nasıl görünüyordu?" diye sordu. "Onu son gördüğümde burnu kıpkırmızıydı, umarım her gün öyle dolaşmıyordur."

"Ah, hayır! Size öyle rastlamış. Michaelmas Yortusu'ndan beri sağlığı genellikle yerindeydi, iyi de görünüyordu," diye karşılık verdi Anne.

"Sert rüzgârlarda dışarıya çıkıp çirkinleşmeyeceğini bilsem ona yeni bir şapkayla içi kürklü bir manto yollardım," dedi Sir Walter.

Anne mantonun ve şapkanın böyle yanlış kullanılmayacağını söylese mi söylemese mi diye düşünürken kapının vurulmasıyla her şeye ara verdiler. Kapı vuruluyor! Hem de bu geç saatte! Saat on olmuştu. Mr. Elliot olabilir miydi bu? Onun akşam yemeğini Lansdown Crescent'ta yiyeceğini biliyorlardı. Eve dönerken hatırlarını sormak için uğramış olabilirdi. Akıllarına başka kimse gelmiyordu. Mrs. Clay, kapıya vuruluş şeklinden gelenin Mr. Elliot olduğundan çok emindi. Mrs. Clay haklı çıktı. Mr. Elliot, bir kâhya ile bir üniformalı uşağın sergileyebileceği en büyük gösteriş eşliğinde salona alındı.

Lyme'daki adamın ta kendisiydi bu, yalnızca giysileri farklıydı. Mr. Elliot odadakilerin hatırlarını sorarken Anne birkaç adım geri çekildi, genç adam böyle geç bir saatte rahatsız ettiği için Elisabeth'ten özür diledi ama bu kadar yakındayken Elisabeth'in de arkadaşının da önceki gün üşütmediklerinden emin olmak için uğramadan edememişti, vs, vs. Bunların hepsi olabildiğince nazikçe soruldu, olabildiğince nazikçe de yanıtlandı, sonra sıra Anne'e geldi. Sir Walter en küçük kızını tanıttı, "Mr. Elliot size en küçük kızımı (Mary'yi karıştırmanın yeri değildi) takdim etmeme izin verin, lütfen." Anne de gülümseyerek ve kızararak Mr. Elliot'a, genç adamın kesinlikle unutmadığı güzel yüzünü gösterdi, kuzeninin yaşadığı memnuniyetle karışık şaşkınlıktan da onun Lyme'dayken kendisinin kim olduğundan hiç haberi olmadığını hemen anladı. Mr. Elliot çok şaşırmıştı ama memnuniyeti şaşkınlığından fazlaydı; genç adamın gözleri parlamıştı! Bu akrabalığı büyük bir sevinçle karşıladı, geçmişten söz etti ve eski bir tanıdık olarak kabul edilmek istedi. Lyme'daki kadar hoş görünüyordu, konuştuğu zaman daha da yakışıklı oluyordu, hali tavrı da tam olması gerektiği gibiydi, o kadar nazik, rahat ve tatlıydı ki Anne onun tavrının mükemmelliğini ancak bir tek kişininkiyle kıyaslayabiliyordu. Aynı değillerdi ama ikisi de eş derecede kusursuzdu.

Mr. Elliot onlarla birlikte oturdu ve sohbetlerine renk kattı. Onun akıllı bir adam olduğuna hiç kuşku yoktu. Bunu anlamak için on dakika yetmişti. Ses tonu, kullandığı ifadeler, seçtiği konular, nerede duracağını bilmesi, tüm bunlar onun duyarlı ve zeki bir insan olduğunu gösteriyordu. Bulabildiği ilk fırsatta Anne'e Lyme'dan söz etmeye başladı, genç kızın orasıyla ilgili görüşlerini duymak ve kendininkileri onunla paylaşmak istedi, özellikle de aynı anda aynı otelde konaklamalarına değindi, kendi yolculuğu hakkında bilgi verip Anne'in niye orada olduğunu anlamaya çalıştı ve Lyme'dayken ona saygılarını sunma fırsatını kaçırmış olmasına hayıflandı. Anne, Lyme'a kimlerle birlikte ve neden gittiğini kısaca anlattı. Mr. Elliot onu dinledikçe daha da çok hayıflanıyordu. Bütün geceyi onların bitişiğindeki salonda geçirmişti, seslerini ve kahkahalarını sürekli duymuştu, çok hoş insanlar olduğunu düşünüp onlara katılmak istemişti ama kendini tanıştırmaya hakkı olduğu hiç aklına gelmemişti. Keşke kim olduklarını sormuş olsaydı! Musgrove adını duyması ona yeterdi. "Çok genç yaşta, meraklı olmanın beyefendiliğe sığmayacağını düşündüğü için otellerde hiç soru sormamak gibi bir ilke edinmişti, bu olay sayesinde bu saçma ilkeden vazgeçmesi gerektiğini öğrenmişti artık."

"Hiç kimse adam olmak için neler gerektiği konusunda yirmi bir, yirmi iki yaşlarındaki bir genç erkekten daha saçma görüşlere sahip değildir kanımca. Genç erkeklerin sık sık başvurdukları yolların aptallığıyla ancak sahip oldukları görüşlerin aptallığı boy ölçüşebilir," dedi.

Ama düşüncelerini yalnızca Anne ile paylaşmamalıydı, bunu biliyordu, çok geçmeden yine diğerleriyle de konuşmaya başladı ve Lyme konusuna ancak aralıklarla tekrar dönebildi.

Yine de, sorduğu sorular onun kasabadan ayrılmasından sonra Anne'in nasıl bir olayla uğraştığını ayrıntılı olarak öğrenmesini sağladı. Başlarına bir "kaza" geldiğini anlayınca bütün hikâyeyi öğrenmek istedi. O bu konuyu soruşturunca Sir Walter ve Elisabeth de soru sormaya başladılar ama genç adamla onların soru sormaktaki amaçlarının ne kadar farklı olduğunu hissetmemek olanaksızdı. Anne, Mr. Elliot'ın tavrını, gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışması, yaşadıklarından ötürü Anne için kaygılanması açısından ancak Lady Russell'ınkiyle kıyaslayabilirdi.

Mr. Elliot, onlarla bir saat oturdu. Şöminenin üstündeki güzel saat "çınlayan sesiyle on biri" çalana, bekçinin uzaktan gelen sesi de aynı haberi verene kadar ne Mr. Elliot'ın ne de diğerlerinin aklına onun uzun süredir orada olduğu gelmişti.

Anne, Camden Meydanı'ndaki ilk gecesinin bu kadar güzel geçebileceğini hiç düşünmemişti.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro