ANLATMAK
"Anlatmak, yaşamaktan da zordur."
Yeliz'in ne anlatacağını merak ediyordum. O yüzden "Tamam." Dedim. Eğer beni ikna edemezse yine kalkıp gidecektim. Verdiğim cevabın olumlu olması onu sevindirmişti. Kanepede bana döndü. Bir kolunu kanepenin üstüne dayadı ve başını da eline yasladı. Nihayet konuşmaya başlayacaktı. "Seninle ilk kez karşılaştığımız o kamp yolundan beri sana aşığım." Dedi. Bu cümlesi bana çok komik geldi. Bir kahkaha patlattım. "İşte bu koca bir yalan." Dedim.
Hemen yemin etmeye başladı. Ancak bunun faydasız olduğunu söyledim. Yalan olduğunu biliyordum ama yine de anlatmaya devam etmesini istedim. Kampta benimle alay etmesinin de, gönlümü almak için o kadar çabalamasının sebebi de bana aşık olmasıymış. Bu da bana inandırıcı gelmedi. "O kadar aşıktın ki yanlış numara verip benden kurtulmaya çalıştın." Dedim alay eden bir ses tonuyla. "İşte asıl önemli olan da orası." Dedi. "Eğer bilseydin, bana böyle davranmazdın.". Beni meraklandırıyordu.
"O zaman anlat da bileyim." Dedim. "Anlatacağım. Seni buraya bunun için getirdim. Senle tanıştığımız zaman ben annemle yaşıyordum. Bir de o adam vardı yanımızda, annemin kocası. Babam bizi terk ettikten sonra annem onunla evlendi. Hiçbir zaman onu kabullenemedim. Zaten o da beni hiç kızı gibi görmedi. Evden ayrılana kadar ondan hep dayak yedim. Sadece dayakla da yetinmedi." Konuşmasının burasında durdu.
Devam etmek istemiyor gibiydi. Kekeleyerek devam etti. "Bana tacizde de bulundu. Bana zorla sahip oldu." Dedi. Hıçkırıkları konuşmasını kesti ve gözyaşları yanaklarından ardı ardına yuvarlanmaya başladı. "Kimseye söyleyemedim. Sonunda annem fark ettiğinde çareyi beni evden kovmak da buldu.
Üvey babam bana zorla sahip olurken ben seninle aşk yaşayamazdım. Hem seni bunu bilsen benle olmak ister miydin? Ben zavallı bir insanım. Kendi başımın çaresine bakmak zorundayım. Aşk, sevgi güzel duygular ancak benim kalbimi, üvey babam bana tecavüz ettiği gün söküp aldı. Ben senin masum sevgine layık değilim. Bir yıkıntıdan farksızım. Bütün bunları bilmeme rağmen, seni görünce hala seni sevdiğimi anladım. Lütfen çıkıp gitme. Ben artık o hayattan kurtuldum. Sen de istersen yeni bir hayata başlarız. Ancak beni kabullenmek istemezsen sana saygı duyarım." Dedi.
Ağlamaya devam ediyordu. Bana bir teklifte bulunmaktan ziyade, bana yalvarıyordu. Anlattıkları gerçek olabilir mi diye sordum kendime. Elbette olabilirdi. Amcam bile bana neler yapmıştı. Elbette Yeliz'in üvey babasının yaptıkları da doğru olabilirdi. Ancak o bana daha önce de yalan söylemişti ve bu kez de yalan söylüyor olabilirdi. Ona hemen inanmak gibi bir niyetim yoktu.
"Bana yine yalan söylemediğini nereden bileceğim?" dedim. Sanki bu cevabı bekliyor gibiydi. Cep telefonunu çıkardı ve "İstersen annemi arayabilirim." Dedi. Bana ikna edici bir cevapmış gibi geldi. Başımla onayladım. Cep telefonunda birkaç tuşa bastı ve telefonu hoparlöre aldı. Masanın üstüne bıraktığında, ekranda "Annem" yazılıydı. Telefon birkaç kez çaldı.
Sonra annesi olduğunu düşündüğüm kişi telefonu açtı ve "Alo."dedi. Yeliz hemen "Anne." diye seslendi. Annesi "Efendim." Dedi. Sesindeki soğukluk hemen anlaşılıyordu. Neden böyle olduğunu merak ettim. "Nasılsın anne?" diye sordu Yeliz. "Sana ne? Ne istiyorsan çabuk söyle, işim var benim." Dedi hızlı ve öfkeli bir şekilde konuşmuştu. Aralarının bozuk olduğu çok belliydi. "Anne benim bir suçum yok. Senin kocan olacak adam bana zorla sahip oldu." Dedi Yeliz.
Ağlıyor ve yalvaran sesiyle kendisine inanılmasını istiyordu. Ancak annesinin öyle bir niyeti yoktu. "Umurumda değil. Doğru söylüyor bile olsan, seni istemiyorum. Ben kocamla mutluyum. Kendi başının çaresine bak. Bir daha da beni arama." Dedi ve kapattı. Telefonun kapanmasıyla içimde bir burukluk oluştu. Yeliz doğruları söylüyordu.
Ancak annesi olacak kadın evliliği bozulmasın diye kızından vazgeçiyordu. Hayat ne garip bir şeydi böyle. Bin türlü çileyle dünyaya getirip büyüttüğü evladından, nasıl vazgeçerdi ki bir anne? Aklım almıyordu. Bir kişi ister anne, ister baba, ister amca olsun. Hiçbir önemi yoktu. Onlarla kan bağınızın olması onların sizi seveceği anlamına gelmiyordu.
Sevmedikleri için kendi rahatları için sizden kolayca vazgeçiyorlardı. Yeliz'in annesi de, ona annelik yapmayı zor bulmuş olmalıydı. Çareyi onu sokağa atmak da bulmuştu. Böyle yaparak anneliğin kendisine yüklediği sorumluluklardan da kurtulduğunu sanıyordu. Ancak bilmediği bir şey varsa o da hiçbir zaman gerçek bir anne olmadığıydı.
Yine düşüncelere dalmıştım. Yeliz gözlerimin içine bakıyor, ne düşündüğümü öğrenmeye çalışıyordu. "Söylediklerine inandım." Dedim. Yüzünde bir gülümseme oluştu. Bütün hayatım boyunca insanların en güzel göründükleri anın, tebessüm ettikleri an olduğunu söyledim.
Yeliz ona inanmama sevinmişti. Ancak benim hala kafamda soru işaretleri vardı. "Tek başına nasıl yaşıyorsun?" dedim. "Bir barda sahne alıyorum. Çok para vermiyorlar. Bazen müşterilerin masalarına da gitmek zorunda kalıyorum. Kazandığım parayla burayı kiraladım. Öyle çok iyi bir hayatım olduğu söylenemez. Ancak kimseye muhtaç olmadan yaşıyorum. Bu bana yetiyor." Dedi.
Göğsünü gererek söylemişti bunları. Kendisiyle gurur duyduğu belliydi. Ona hak verdim. Kendi ayakları üzeriden duran herkesin bununla övünmeye hakkı vardı. Hele bu bir kadınsa istediği kadar bu durumla övünebilirdi. Kadınların iş dünyasında ne tür güçlüklerle karşılaştıkları az çok tahmin edebiliyordum. Bu yüzden onun haklı gururuna bir şey demedim.
Aklımdaki sorular henüz bitmemişti. "En son okula gidiyordun. Okul ne oldu?" dedim. Sorduğum her soruyla daha önceden karşılaşmış gibi hazırlıklıydı. Hemen cevabını veriyordu "Liseyi bitirdim. Konservatuarı kazandım. Ancak gece çalışıp gündüz uyuduğum için okula gidemiyorum. Hem okulu düşünecek durumda da değilim. Çalışmazsam aç kalırım. Üstelik konservatuar bölümü okumak çok da maliyetlidir. İstesem de okuyamam." Dedi.
Konuşmaya başladığımızdan beri üzgündü. Hatta bazen gözyaşlarına hakim olamamıştı. Ancak bu soru onda daha derin bir etki yaramıştı. Okulun içinde bir ukde olduğunu hemen anlamıştım. İçimden ona yardım etmek geldi. Ama ben kendim de zavallı bir haldeydim. Kendimi bile idare edemezken ona nasıl yardım edebilirdim ki?
Yine düşüncelere dalmıştım. Yeliz "Sen niye bu kadar çok düşüncelere dalıyorsun?" dedi merakla. Bu soru gülümsememe sebep oldu. "Bilmiyorum. Ben hep böyleydim." Dedim. "Evet, seni ilk gördüğümde de böyle düşünceliydin. Hep bir yerlere dalıyordun." Dedi. Yeliz'in daha az önce acılarla dolu geçmişinden ağlayarak bahsederken, şimdi benim dalıp gitmemden gülerek bahsetmesi bana tuhaf göründü.
İnsanlar böyleydi sanırım. Hayat devam ediyordu ve zihnimizi meşgul edecek bir şeyler bulmak zorundaydık. Yeliz beni dürttü "Ama artık yeter. İnsan bu kadar da dalıp gitmez ki." Diye güldü. Ben de tebessümle karşılık verdim. Bir süre sessizlik oldu.
Yeliz sessizliği bozmak ister gibi yüzüme baktı. Bir şeyler sormak istediği her halinden belliydi. Olduğu yerde kıvranmaya başladığında "Ne oluyor sana?" dedim. "Bak eğer anlatmak istemiyorsan sen bilirsin. Seni zorlamayacağım. Ama gerçekten seni bu hale ne getirdi, bilmek istiyorum." Bu kez ilk sorduğundaki gibi emri vaki yapmamıştı. Böyle sorunca beni kızdırmamıştı. Ancak anlatıp anlatmamak konusunda hala kararsızdım. Anlatabileceğimden emin bile değildim.
Birden hapisten firar eden bir mahkumlar gibi kelimeler ağzımdan döküldü "Ustam öldü." Dedim. Şok oldu. Yüzündeki ifadeden bunu anlamıştım. "Çok yaşlı mıydı?" diye sordu. "Yaşının ne önemi var ki. Yüz elli yaşında da olsa ben onun ölmesini istemezdim." Dedim. "Haklısın. Başın sağ olsun. Gerçekten çok üzüldüm." Dedi. Bunu yapmacık bir şekilde söylemedi. Üzüldüğüne inanmıştım.
Ustamın cenazesinden beri hiç kimse bana "Başın sağ olsun." Dememişti. Çünkü o günden beri ne eve ne de mahalleye gitmemiştim. Gitmeye de cesaretim yoktu. "Bu ölüm seni çok derinden yaralamış. Onu çok mu seviyordun?" diye sordu. Gözyaşlarım yine benim kontrolümden bağımsız bir şekilde yanaklarımdan süzüldüler. Ancak eskisi gibi kor bir alev gibi canımı yakmadıklarını fark ettim. "O benim süper kahramanımdı." Dedim yutkunarak.
"Ben de ne çok soru sordum." Dedi kafasına vurarak. Sorduğu sorulardan pişman olmuştu. Yanıma yaklaştı ve parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. "Üzülme. Eminim o da üzülmeni istemezdi. Hem babam bir keresinde sevdiklerimizin bizi diğer dünyadan da görebildiklerini söylemişti. Eğer öyleyse bu halde olmanı istemezdi." Dedi. Bu konuşmasının beni ikna edeceğine emindi.
"Bundan emin değilim. Eğer beni görüyorsa bana lanet ediyor bile olabilir." Dedim. "Neden böyle söylüyorsun ki? Sen onu böyle çok sevdiğine göre o da mutlaka seni çok seviyordu.". "Evet, beni çok severdi. Ancak bilmediğin şeyler de var." Dedim. "O zaman onları da anlat." Dedi büyük bir merakla. Anlatmak istiyordum. Ama yapabileceğimden emin değildim. Bu sırrı içimde sakladığım her gün bana biraz daha ağırlaşmış geliyordu.
Artık içimden atmak, ondan kurtulmak istiyordum. Bir tümör gibi bütün vücudumu esir almasına katlanamıyordum. Bir kişiye bile söylesem belki beni rahatlatırdı. Konuşmak için ağzımı açtım ama kelimeler dilimden dökülmek istemediler. Bu öyle kolay olmayacaktı. Henüz kendime bile tam anlamıyla itiraf edemediğim bu sırrı ona nasıl anlatacaktım? Hem ne tepki vereceğini bile bilmiyordum.
Ama en iyi ihtimal benim delirdiğimi düşünürdü. Bütün bunların kafamda yazdığım senaryolar olduğunu iddia ederdi. Çünkü onu inandıracak tek bir somut kanıtım bile yoktu. Aslında belki de itirafımı duyar duymaz inanırdı. Hemen telefona sarılır, polisi arardı. "Anlatacak mısın?" diye sordu Yeliz. Düşüncelere dalıp gitmem ona eskisi gibi komik gelmiyordu. Hatta onu biraz kızdırmıştı.
Anlatmak istiyordum ama yapamıyordum. Biraz da korkuyordum. Evet belki polis kayıtlarında ustamı hırsızın öldürdüğü yazılıydı. Ancak Yeliz beni polise şikayet ederse işin rengi değişebilirdi. Bu yüzden ondan anlattıklarımızın aramızda kalacağına söz vermesini istedim. Muhtemelen söyleyeceğim şeyi tahmin edemediğinden hemen söz verdi. "Çabuk anlat. Meraktan çatlatma insanı." Dedi.
Artık tek istediği merakını gidermekti. Kolay olmayacaktı. Söylemeye çalıştığım şeyi kendi başıma kaldığım zamanlarda bile söylememiştim. Ben şimdi bunu Yeliz'e nasıl söyleyecektim? Ancak söylemezsem her geçen gün biraz daha bana yük olacağını biliyordum. Her gün biraz daha büyüyecek, bir yara gibi canımı acıtacaktı. Ondan kesinlikle kurtulmalıyım diye düşündüm.
Belki de Yeliz bana yardım ederdi. Bu berbat hatırayı nasıl sileceğimi söyler ya da onunla nasıl yaşayacağımı anlatırdı. Kaç aydır böyle geziyordum, bilmiyordum. Ancak içtiğim kadehler dolusu alkol, zihnimi uyuşturmasına rağmen bana bir çare olmamıştı. O lanetli gece hala bütün ayrıntılarıyla hafızamda duruyordu. Sanki bir alkol denizini içsem dahi orada durmaya devam edecekti.
Birilerine anlatmak bana iyi gelecekti. Bundan emindim. Çünkü okuduğum kitaplarda hep öyle yazardı. Sonunda kararımı verdim, söyleyecektim. Gözlerimi kapattım ve dudaklarımı araladım "Onu" dedim ve yutkundum. Asıl zor olanı bundan sonrasıydı. Kelimeler çıkmamakta ısrar etseler de, onları zorla ağzımdan dışarı attım "Ben öldürdüm."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro