Beşinci Sahne
- Beşinci Sahne -
ŞEFİKA HANIM - HALİL BEY - ATA BEY
HALİL BEY: Gel oğlum, gel! Tâbende'ye bugün bir hal oldu. Çıldıracak mıdır nedir? Sabahtan beri dünyanın münasebetsizliğini ediyor. Şefika Boğaziçi'nde değil oğlum, hasta!
ATA: Hasta mı?
HALİL BEY: Hem de ağırca hasta. Baksana baygın baygın serilmiş yatıyor.
ATA: Ah!
HALİL BEY: Daha yeni de nikah ettik.
ATA: Nikah mı ettiniz? (Kendi kendine) Çocuğu öldürdüler... Çocuğu ben öldürdüm. (Yanına koşar. Baygın halde usulca nabzına bakar. Oturur bir reçete yazar.) Beyefendi! Şunu kapının yanındaki eczacıya gönderir misiniz? Şimdi yaptırsınlar da getirsinler.
HALİL BEY: Göndereyim evladım! Belki Cenabı Hakk senin sayende şifa verir.
ATA: İnşallah, inşallah. Ne yapacak diye sorarsa tecrübe edecek desinler. İlaç sertçedir, belki vermez.
HALİL BEY: Pekiyi oğlum! Ya Rabbi, sen halimize merhamet et!
ATA: (Ceketini çıkarıp bir tarafa atarak) Azap içindeki cana vücut nasıl ağırlık veriyorsa, azap içindeki vücuda da kıyafet öyle sıkıntı veriyor. Bilmem felek on dörder, on dokuzar yaşında masumların bu kadar eziyetlerle canına kıymaktan ne lezzet buluyor? Of...
ŞEFİKA: (Kollarını açarak ve davranmak isteyerek) Ata! Ata! Ah! ... (Ata kucağına yetişemeden gene düşer bayılır.)
ATA: (Nabzını tutarak) Daha... Daha bir iki nefeslik hayatı var. Nabızlar düzensiz. Ağız sağ tarafa doğru kaymış. Gözler gitmiş. Allah hastalığına da bir güzellik vermiş ki yüzünü gören vereme aşık olacak.
ŞEFİKA: Beyim, sen misin? Beyim, hayal görmüyorum a? Yanımda sen oturuyorsun a?
ATA: Şefika'cığım! Efendim. Şefika'cığım!
ŞEFİKA: Beyim, acaba ne kadar ömrüm kaldı? Acaba iki saat seni görebilecek miyim? Ah, bari baygınlık gelmese de yüzüne doya doya bakabilsem. Doya doya...
ATA: Allah'a emanet...
ŞEFİKA: (Sözünü keserek) Yalan istemem. Hekim söyledi. Demin beni uyuyor zannetti de başımın ucunda "Akşama ya çıkar ya çıkmaz." dedi. Teselli lazım değil. Senin için... Ah... Senin başın için diyeceğim... Senin yanında ölüyorum, memnunum. Sen sakın sıkılma. Sen sakın bana ağlama. Sonra beni ahirette de rahatsız edersin. Sakın, sakın senin için öldü derlerse inanma! Vücuduma hastalık geldi. İnsan bu ya. Kader böyle imiş.
ATA: (Kapıdan elinde bir ufak şişe ile giren Tâbende'ye) Getir çabuk ol. (Şişeyi aldıktan sonra) Haydi işine git. Defol oradan! (Şişedeki suyu hastanın başucundaki fincana koyar.)
ŞEFİKA: İlaç benim mi beyim?
ATA: Hayır, biçare çocuk! Seni birine zorla nikah ettiler de benim için verem oldun, ölüyorsun öyle mi?
ŞEFİKA: Onu sana kim söyledi?
ATA: Canınla uğraşırken yine Ata'ya acıyorsun. Yine Ata kederlenmesin, yine Ata ağlamasın diye zihninde teselli verecek sözler buluyorsun. Her nefesin hayatının bir büyük parçasını götürüyor. Ecel ciğerini paralıyor. Azrail o nazik vücudunu pençesine almış eziyor. Sen gene Ata'nı düşünüyorsun. Hem de Ata senden sonra sağ kalır, Ata senin kara topraklarda yattığına tahammül eder zannediyorsun... Öyle mi? (Fincandaki suyu içer, fincanı yere vurur paralar.)
ŞEFİKA: Ah! Ne yaptın?
ATA: Hiç... Arkadaş değil miyiz? Yola hazırlandım. Aç... Yatağında yerimi ver! Sakınma... Kim görürse görsün! Ölüm döşeğine Allah'tan başka kimse karışamaz. Benim senin kadar bile ömrüm kalmadı. Bari ruh teslim ettiğim vakit yanından uzak düşmeyim.
ŞEFİKA: Ata'cığım! Kendini mi zehirledin? Ata'cığım bu belaların hepsi benim için mi? Bak talihsiz Şefika senin başına neler getirdi?
ATA: Ben Tâbende budalasının sözüne inanıp da mektebe döneydim başıma gelecekler o vakit gelecekti. Sen bir ay topraklarda yatacaktın da haberim olmayacaktı. Sonra duyacaktım, çıldıracaktım. Tımarhanelere düşecektim, seninle beraber ölmeye değil, yolunda kendimi öldürmeye bile gücüm olamayacaktı. Ah! Bizi birbirimizden mi ayıracaklardı? Hiç düşünmemişler ki bu kadar birleşmiş iki kalbi Allah'tan başka kimse ayıramaz. Allah da bir vakit ayıramaz amma yerin üstünde gezmeyecekmişiz de altında yatacakmışız, ama bu dünyada birleşmeyecekmişiz de öteki dünyada birleşecekmişiz onun ne farkı olur? (Hayran hayran biraz yüzüne baktıktan ve sarılıp öptükten sonra) Benim için tatlı canını feda ettin, benim için kıymetli anneciğinden, babacığından ayrılıyorsun. Vücudumdan başka elimde bir şey yok ki teşekkür için yoluna feda edeyim.
ŞEFİKA: Beyim! Şefika dünyada senin uğruna ölmesin de kimin uğruna ölsün. Gel! Dünyanın gamını, kederini gene dünyada bırakalım. Biz şimdi dünyanın en son köşesine misafir olduk. Yolculuğumuzdan, aşkımızdan, kavuşmamızdan, mutluluğumuzdan başka bir şey düşünmeyelim. Ah! Hani birbirimize halimizi bildirdiğimiz sabah nerede? Dünyada ömür istenilirse öyle ömür istenilir. Hani okuduğun kitap? Aşkı ne güzel tarif etmişti. Bak aşk dünyanın her belasını unutturacak bir lezzet değil mi imiş? İşte ölüyoruz! Bizi bilenlerin hepsi arkamızdan ağlayacak da biz gene güle güle ölüyoruz! Söyle! Dünyada birbirini gerçekten seven iki adam için bir yerde yaşamaktan, bir dakikada ölmekten büyük lezzet düşünebilir misin?
ATA: Sus! Ah...
ŞEFİKA: Ne oluyorsun?
ATA: Bu zehir... Sanki her damlası içimde bir ejder kesildi, koparıyor. (Göğsünü göstererek) Şuralarımı koparıyor... Ejder... Ejder... Dişleri ateşten midir nedir? Kopardığı yerlerden hem kan dökülüyor, hem alev saçılıyor. Ah! Zehir değil ateş... Yaktı içerimi, bütün bütün yaktı. Ah! Yarabbi cehennemi ahretten kaldırdın da gönlüme mi attın?
ŞEFİKA: Ata! Bana bu halini göstermek için mi yanıma geldin? Böyle her dakikada bir kere öldüreceğine bari iki böğrüme bir hançer sokaydın da birdenbire ciğerlerimi koparaydın.
ATA: Dur!.. Gücenme! Ben hiç seni bu halinde üzmek ister miyim? Yenemiyorum, acıyı yenemiyorum... Anla... Anla ne kadar şiddetli eziyet... Senin için çekiyorum da gene tahammül edemiyorum, senin yanında çekiyorum da çektiğimi senden saklayamıyorum. Saklayamıyorum. Ah! En ince damarlarım bile ayrı ayrı yerinden kopuyor. Sanki her biri koptukça bir kere can veriyorum. Bilmezsin ne kadar şiddetli zehirdi. Ah! Başkasını istesem eczacı vermezdi ki... Belki de verirdi. Öyle bir vakitte kim düşünecek! ... Aklıma bu geldi. Geçiyor geçiyor merak etme! Ölüm hali... Can acısı... Geçer... Az vakitte geçer... Dünya gamı gibi hayat kadar sürecek değil a... Ah! Hala mı benim için ağlıyorsun? Damarlarındaki kan durdu, gözlerinin yaşı gene dinmiyor. Gel! Gel! Ah! Bitti, ne varsa bitti, ne acı kaldı, ne can kaldı... Gözlerime fena bir karanlık çöküyor. Sana bakıyorum da zihnimdeki hayalinden başka bir şey göremiyorum. Ölüyorum... Karşımda sen olmasaydın lakırdı da söyleyemezdim. Gel, bir kere saçlarını koklayım. Belki vücuduma biraz kuvvet gelir de yüzünü bir daha görürüm. Ah! Gidiyorum. Arkamdan çok durma. Beni bekletme! Ah Şefika'm! Ölüyorum. Senin... Senin yoluna ölüyorum. Senin yoluna ölüyorum (Düştüğü anda ruhunu teslim eder.)
ŞEFİKA: Ata!.. Ata!.. (Nefesini dinler, nabzına bakar.) Gitti... Gitti... Beyim gitti... (Sendeleyerek yatağından kalkar) Gelin! Gelin! Orada kimse yok mu? İşitmiyor musunuz?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro