8
Sidelya Özkan'dan
2 saat sonra...
Elimdeki seruma boş gözlerle bakıyordum.
Korel hala ameliyattaydı.
Bel boşluğundaki kırık cam parçalarını teker teker çıkartmaya çalışıyorlardı.
Şuanlık hayati bir tehlikesi yoktu, ama ameliyattan çıktığı zaman her olasılığa karşı beyin tomografisi çekeceklerdi.
Ben ise, ben bir kez daha bebeğimi kaybetme tehlikesi geçirmiştim.
Ve bu sefer benimle kalması, mucizeydi.
Sanki, hayata tutunmak için savaşıyor gibiydi...
Abimin öğrenmemesi için Lavin çok uğraşmıştı.
Hastanedeki doktorlarla konuşmuş, şu durumda bile beni düşünmüştü.
Ben hastaneye sancılarla gelmiş, acile yatırılmıştım.
Ufak bir baygınlık geçirmiştim ama doktor bunun acıdan olduğunu söylemişti.
Yaklaşık yarım saat önce damar yolumdaki serumu çıkartıp kalkmış, ameliyathanenin başına gelmiştim.
Beni orada bulan Yiğit'le Lavin hem şaşırmış, hemde korkmuşlardı.
Her ne kadar ikna etmeye çalışsalarda en sonunda kabul etmeyeceğimi anlayınca iki hemşire çağırıp damar yolumun yeniden burada açılmasına karar vermişlerdi.
Bana kalsa şuan onu düşünecek durumda değildim ama serumun onun hayati açısına katkısı olduğunu bildiğim için karşı çıkmamıştım.
Serum tutucuyu ve serumu buraya getirmiş, açtıkları damar yoluna takmışlardı.
Gözüm bir serumda bir kapıdaydı.
Neslişah Teyzeler kazayı öğrenince Havin'i de almış, gelmişlerdi.
Kendisi beni önceden severdi, çok hemde.
Ama boşanan kişinin ben olduğumu düşündüğü için bana olan bakışları, kin dolu gibiydi.
Umrumda değildi.
Ne olduğumu, ne yaptığımı biliyordum.
Kimse umrumda değil. Kimse umrumda değil.
Koridordan ağlayarak gelen bir kadın görünce istemsizce oraya döndüm.
" Korel! "
Bu o kadındı.
Evde beraber oldukları kadın...
Burada ne işi olduğunu zerre bilmiyordum.
Merakta etmiyorum demeyi çok isterdim ama maalesef merak ediyordum.
Ne gibi bi bağlantıları vardı ki?
Kadının bir yere oturmasını beklerken onun gözleri beni buldu.
" Sen! Her şey senin yüzünden oldu.
Daha bir kaç saat önce onunlaydım, gülüyordu! Senin yanına geldi ve buradayız! Kaza yapmış, hepsi senin yüzünden, senin yüz- "
Daha fazla katlanamayarak konuştum.
" Kes sesini! "
" Yalan mı? Hayatını mahvettin
onun! Utanmadan bir de hastaneye mi geliyorsun sen! Biraz
gururun olsu- "
Kolumdaki bitmemiş serumu bir kez daha bandından çekerek çıkarttım.
Kan, bant aniden açıldığı için fazla akıyordu ama şuan sadece kadına odaklanmıştım.
" Gururdan bahsedeceksek, senin de kovulduğun eve girmen biraz fazla gurursuzca bir davranış değil mi? " göğsümde kavuşturduğum kollarımı açıp damar yolu olmayan elimle kızın kolunu kavradım.
" Şimdi eğer o ağzını bir kez daha bana laf etmek için açarsan seni de buraya yatırmak zorunda kalırlar. Şimdi o sesini kes ve edebinle bekle! "
Lavin sesle bize döndüğünde beni gördü.
" Sidelya! " kolumdan akan kan kollarımı az önce bağladığım için beyaz tişörtüme bulaşmıştı.
Bundan korkmuş olmalıydı.
Havin ile Yiğit ise kantindelerdi.
Eğer abim burada olsa çoktan müdahale edeceğini biliyordum.
Lavin'in hemşire çağırıp pamuk ve kolonya istediğini duyuyordum.
Kolunu tuttuğum kadını hafifçe iteleyip bıraktım.
Hemen karşısında, kalktığım yere oturup hemşirenin morarmaya başlayan koluma müdahale etmesini bekledim.
" Psikopat! " çığırışına yüz buruşturdum.
Ne rezil bir sesi vardı be!
" Öyle derler. " kolumdaki acıdan yeni damar yolu açtıklarını anlamıştım.
" Sidelya Hanım, unutmayın sizin için değil, onun için. Lütfen daha fazla çıkartmayın serumu. İyiliğiniz için söylüyorum. " sessizce konuşurken bir yandan da müdahale ediyordu.
Haklıydı.
Benim için değil, onun içindi.
Dediğini yaptım.
Taktığı serumu bitene kadar çıkartmadım ve Korel'in ameliyattan çıkmasını bekledim.
Karşımda bana kinle bakan kadına da arada göz ucuyla bakıyordum sadece.
O kadar yüzsüzdü ki, bu kadar lafa rağmen hala oturup ağlayabiliyordu karşımda.
Umursamadım.
Ameliyatın bu kadar uzun sürmesi normal miydi?
Tam o sırada ameliyathane kapısı açıldı.
İçeriden başta cerrah olmak üzere 4 tane de hemşire çıktı.
Hızlıca ayaklanıp doktorunun yanına gittim fakat benden önce önüme dizilen birçok insan vardı.
Neslişah Hanım, Miran Bey, Lavin, Sarper ve adını hala öğrenmediğim kadın...
" Nasıl oğlum? İyi mi? "
Neslişah Hanım'ın sorusuna cevap veren doktoru duyamadım.
Ben orada o kadının bile doktor ile konuşmasını izlerken öylece duruyordum.
Arkamdan omzuma sarılan kolla oraya döndüm.
" Alışman gerek buna, abicim. "
Yiğit'in dediğiyle yüzümü öne eğdim.
Haklıydı.
" Garip geliyor sadece. " sessizce mırıldandım.
Omzumdan kendine çekip başıma bir öpücük bıraktı.
" O iyiymiş, doktoruyla görüştüm az önce. Herkesi gönderecek birazdan. Görebilirsin odaya alınınca. " kulağıma fısıldadı.
Yüzümde bir tebessüm oluştu.
Kolunun altından çıkıp ona sarıldım.
" Teşekkür ederim, teşekkür
ederim... "
" Tamam. Şimdi gidiyorsun, bir serum daha yiyorsun. O sırada bende Neslişah anneleri gönderiyorum tamam mı güzelim? Onu da odaya alsınlar o sırada. Tomografi de çekeceklermiş. "
" Yiğit ben iyiyi- "
" Hayır. Ayakta zor duruyorsun Sidelya. Yemekte yemedin, o yüzden hadi. "
Sırtımdan iteledi.
Gözlem odasına girerken o kadınla göz göze geldik.
Ardından kapının kapanmasıyla göz temasımız kesildi.
Bu kadında bir şeyler vardı...
***
Korel Karahanlı'dan
3 saat sonra
İğrenç bir baş ağrısıyla ayıldım.
Gözlerimi ışığa alıştırmaya çalışırken
bir yandan da neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum.
Sol kolum uyuşmuştu, aslında her yerim uyuşmuştu.
Eğer hala o gündeysek hatırladığım şey bir tır ile çarpıştığımdı.
Lavinler'e giderken çift yönlü bir yerden bir tır çıkmıştı ve çarpışmıştık.
Son hatırladığım buydu.
Sağ kolumun sarılı ve sol bacağımın alçılı oluşuna bakacak olursak hastanedeydim.
Şu loş ışıklardan anlaşılıyordu zaten.
Soluma, ağrıyan koluma bakmak için döndüm.
Herkesi ve her şeyi bekliyordum ama
sol elinde serumuyla yanımda, koluma resmen sarılmış bir şekilde uyuyan Sidel'i asla.
O buradaydı.
Yanımda, kollarımda uyuyordu.
Bu gerçek; hastanede olmamızı, kazayı, ayrı olmamızı, gidecek olmasını bana bir süreliğine de olsa unutturdu.
Oda da başka kimse olup olmadığına baktım.
Yoktu.
Kendi isteğiyle bana gelmişti.
Uyanırsa gider diye dakikalarca sadece onu izledim.
Nefesimi bile tereddütlü ve dikkatli bir şekilde alıyordum.
Bir süre sonra ise başını boynuma yaslayıp kolunu belime sarınca oradaki bandajların farkına varıp kısıkça inledim.
Vücudumda hissettiğim birçok bandaj, bant ve ağrı vardı.
Hava da kararmıştı.
Gözüm odada saate bakmak telefonumu aradı fakat bulamadım.
Sidel'in belime sardığı serumlu elindeki akıllı saate tıklayıp saate ve güne baktım.
Ertesi gündeydik fakat saat gece 02.30'du.
Sidel eğer yeni uyuduysa sabaha kadar uyanmazdı.
Zaten geceleri uyuyamadığını biliyordum.
Son bir kaç aydır kabuslar gördüğünü söylemişti.
Hala devam ediyor muydu bilmiyordum.
Fakat benim yanımda uyuyabiliyordu.
Bunu fark etmiştim.
Serumlu eline baktım.
Damarını zor bulurlardı ve kolundaki morarıklıklar bunu kanıtlar nitelikteydi.
Genelde de bu yüzden elinden takıyorlardı.
Takılı olan elini alıp dudaklarıma götürdüm ve bir öpücük bıraktım bantın üzerine.
Sağ elim sarılıydı fakat alçılı değildi.
Acısa da hareket ettirebiliyordum.
Ayağımın ise altına onu yüksekte tutabilecek bir şeyler koymuş, alçıya almışlardı.
Anlamadığım şey ise Sidel'de neden serum takılıydı.
Bu sıralar çok fazla sağlık sorunu yaşıyordu.
Hem fiziksel hem psikolojik olarak.
Eğer bunlara ben sebep oluyorsam gitmesi için biletini bile ben alırdım ama anlamıyordum.
Şu sıralar dengesizdi.
Sabah öpüyor, sarılıyor. Akşamına tersliyordu.
Ve fazla duygusaldı. En küçük şeye ağlıyor, sinirleniyordu.
Yani eleştirdiğimden değildi ama normal bir şey değildi.
Doktora gittiğimiz günde beslenmemden diyip geçiştirmişti ama hiç sanmıyordum.
Başka bir şey vardı.
Sidel boynumdaki kafasını oynatmaya başlayınca nefesimi tutup gözlerimi kapattım.
Sol elim belinde sağ elim serumlu elindeydi.
O ise bir elini enseme koymuş diğerini de elime almama izin vermişti.
Burnunu boynuma sürterek kafasını yüz hizama getirince tuttuğum nefesimi verdim.
Gözlerinin açık olduğunu biliyordum.
O da uyumadığımı biliyordu.
Bir süre sessizce beklerken bu sessizliği o bozdu.
" Uyumuyorsun. "
Dediği gibi gözlerimi açtım.
Gözlerimi yavaşça yüzünde gezdiriyordim, o ise etrafa bakınıyordu.
Yavaşça boğazını temizleyip elimdeki elini çekti.
Ensemdekini de çekip bana sırtını döndü.
Neydi bu şimdi?
Ben belindeki elimi çekmemiş, aksine dönmesinden kaynaklı olarak karnına sarmıştım.
Sola doğru dönüp daha rahat bir pozisyona geçtim.
" Side- "
Elini karnındaki elime götürüp sıktı.
" Bir şey söyleme, lütfen. "
Kafamı omzuyla boynu arasındaki yere yerleştirdim.
" Korel, aslında benim sana bir şey söylemem gerekiyor. " sessiz konuşmasına karşılık kaşlarımı çattım.
" Söyle. "
Aldığı nefesle omuzları yükselip alçaldı.
Tuttuğu elimi bırakıp bana döndü.
Yastığın dışında kalan kafasını ensesinden çekerek yastığa yerleştirdim.
Elimi de geri çekme gereği duymayarak kulağının altındaki dövmesinde baş parmağımı gezdirmeye başladım.
" Korel. Yapma. " kafasını geri yatırdı.
" Sildirmemişsin... "
" Acıtır dediler, bende sildirmedim. O kadar önemsemiyorum. Güzel bir dövme bulunca üstünü kapattıracağım. "
Çenemi sıktım.
Hakkı var, biliyorum. Bilmesem susmazdım ama biliyorum.
" İyi. Söyle şimdi. "
" Kaza, yanlışlıkla
olmayabilirmiş. "
Gözlerime bakarak kurduğu cümleyle boynundaki elimi yavaşça çektim.
" Ne? "
" Sana söylemiştim. Dönmüşler... "
Dönmeleri demek, gitmesi demekti.
Dönmeleri demek kaldıkları yerden devam etmeleri demekti...
Bunu önlemenin tek yolu gitmesine izin vermekti.
" Gitme. " diye fısıldadım.
Gözlerini kapattı.
" Dönmemiş olsalar bile gideceğim ben Korel. Unutu- "
Sırt üstü yatıp doğrulmaya çalıştım.
Yaptığıma karşılık elini göğüsüme bastırıp beni geri yatırdı.
" Hatırlatıp durma şunu! Unuttuğumdan değil herhalde. Tamam ayrıyız, tamam boşandık ama bu demek değil ki seni sevmiyorum. "
Sonunda söylediğim şeyle rahatlamıştım.
Dirseklerim üzerinde dururken beni yatırmak için elini göğüsüme yerleştiren Sidel durdu.
Yeniden uzandım.
Eli yana düştü.
Bir süre öyle kalsa da sonradan elini ağzına götürüp aceleyle kalktı yataktan.
Tuvalete girip kapıyı kitledi.
Bir kez daha dirseklerim üzerinde doğrulmaya çalıştım.
Başarınca alçılı ayağıma dikkat ederek yere bastım.
Elimdeki bitip bitmediğini anlamadığım serumu da söküp attım.
" Sidel! " tek ayağımla yavaşça sekerek gidiyordum.
" Değnekleri nerde bunun amına koyayım ya! " kendi kendime söyledim.
Kapısına geldiğim tuvalet kapısını yumruklayıp açsın diye uğraşıyordum.
" Sidel kapıyı aç! "
Öğürme sesleri geliyordu.
Tuvaletin yanındaki butona basıp hemşireyi odaya çağırdım.
Yarım dakika sonra kapı gürültüyle açıldı.
" Korel Bey! "
Benim için telaşlandıklarını anlayınca olayı düzeltmek için konuştum.
" Benim değil, Sidelya Hanım'ın bir sağlık problemi var. Tuvaleti açar mısınız? "
İki hemşire şaşırıp beni onayladı.
Biri cebinden birçok anahtar olan bir anahtarlık çıkartıp kapıyı açtı.
Sidel'i tuvaletin başında görünce kapıyı hafif kapattım.
Hemşirelere teşekkür edip, gitmelerini söyleyince çıktılar.
Kapıyı açıp hala kusan Sidel'in yanına ayağım izin verdiğince çöktüm.
Açık saçlarını ensesinde toplayıp omzunu sıvazladım.
" Neyin var Yıldız Çiçeği? " kullandığım kelimeyle sakinleşip tuttuğu yeri sıkıca kavradı.
" Çık, Korel. " boğazı tahriş olduğundan dolayı kısık sesle mırıldandı.
" Kızım ne hallerini gördüm ben senin. Kusarken görmek ne ki? " gülerek kurduğum cümleyle kızarıp omzuma hafifçe vurdu.
" Şerefsiz. " peçete kopartıp ona uzattım.
" Öyle derler. " dudaklarım kıvrıldı.
Tuvalete tutunarak kalktı.
Titreyen ellerini yıkayıp odaya geri döndü.
" Hemşire çağıracağım. İyi değilsin. "
" Hayır! " telaşla bağırdı.
Boğazını temizleyip devam etti.
" Yani hayır, iyiyim ben. Sen yat
hadi, ayağının yukarıda kalması
gerekiyor. "
Şüpheyle bakışlarımı kıstım.
Çantasından aldığı şeyi arka cebine saklayıp önüme geldi.
Omuzlarımdan hastane yatağına doğru itti beni.
" Dur. " bileğini kavrayıp durdurdum.
" Ne kokuyor burası? "
Soruma kaşlarını çattı.
" Ne kokuyor? " etrafa bakınırken sanki onun olduğu yerden geliyormuş gibi ona yaklaştım.
Cebinden hızlıca koyduğu şeyi aldım.
" Ne yapıyorsun? " bağırmasıyla geri çıktım.
" Sakin. "
Üzerime yürüyüyüp elimdekini almaya çalıştı.
" Korel ver şunu! "
Gözleri dolmuştu.
Genelde sinirlendiğinde böyle oluyordu.
Kağıdı arkama saklayıp göğsüme vurduğu elini tuttum.
" Ne olduğunu söyle. " yüzüne fısıldayışımla yutkundu.
Sol gözünden de bir damla yaş aktı.
Gözlerimi o damlada gezdirdim.
Dövmesine akmıştı...
" Ver şunu! " güçlü ama bir o kadar da kısık bir sesle mırıldandı.
" Önce bakalım, sonra vereceğim. "
Göğsüme vurduğu elini indirdi.
Damlalar birer birer firar ediyordu gözlerinden.
" Ne bu kadar önemli olan şey? Seni ağlatacak kadar hemde? "
Burnunu çekti ama cevap vermedi.
Sol elimdeki kağıdı önüme getirip yavaşça açmaya başladım.
Sidel ise tetik bir şekilde bekliyordu.
Kağıt en sonunda açılınca üzerindekilere yavaşça göz gezdirdim.
İkimizde nefesimiz tutmuş bekliyorduk.
En sondaki cümleye baktım.
Sizleri de görmek isteriz...
Görülmesi gereken çok şey vardı fakat bu onlardan biri değildi...
Selammmmm
Nasılsınız???
Biz 6 bin olmuşuz şaka gibi çok mutluyum 💗
Hepinize teker teker teşekkür ediyorum
Bu performansı hemen gidip Görüşelim'e de gösterebilir miyiz lütfen KDKWKDWKDKWKDQ
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz (ben bu bölüme tam olarak düş-tüm)
Sizi bilemeyeceğim artık...
Sizce Korel kağıtta neyi gördü??
Korel'in bu kadar yaralı olacağını tahmin ediyor muydunuz??
Yiğit??
Lavin??
Korel??
Sidelya??
Son olarak size müthiş bir film tavsiyesi vereyim
Culpa Mia ( My Fault)
Nick tam olarak şuan yazdığım başka bir kurgunun baş erkek karakteri
Hadi buna da az heyecanlanın bari KDKWKDWKKDKKDKQ
Önce gidin izleyin sonra sizinle
@the.magic.of.sentences instagram hesabımda dedikodu yapalım hem yeni kurguyla hem filmle hemde genel olarak
İstediğiniz zaman yazabilirsiniz bu arada
Hatta çok mutlu olurummm
Neyse daha fazla uzatmayayım
Lütfen, lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın yorumlarda sizinle sohbet etmeye bayılıyorum çünkü
O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere Yıldız Çiçeklerim 💮
1866 kelime
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro