25
Sidelya Özkan'dan
5 gün sonra...
Tartışma sesleri beni huzursuz ederken yattığım yerde kımıldandım.
" Yiğit sırası değil! Sidel
uyanacak! "
" Ulan kaç gecedir uyuyor mu ki kız!?
Ne sanıyorsun amına koyayım?! Senin yüzünden neler yaşadığımızı biliyor musun sen?
O kız, oğlunu kaybediyordu.
Sırf senin yüzünden! "
" Biliyorum! Biliyorum gerizekalı! Benim de oğlum! İster miydim ben amına koyayım? Zorunda kaldım. Duydun mu? Zorunda
kaldım! "
Sesler gittikçe çoğalınca sessizce mırıldandım.
" Korel... "
Hafifçe gözlerimi aralarken bana bakan Korel ve abimi gördüm.
Beni görünce sessizleşen ikili birbirlerine bir bakış attılar.
" Güzelim? "
Korel gelip yatağımın yanına oturduğunda abim alayla gülerek kapıyı çarpıp çıkmıştı.
" Ne oldu? Neden kavga
ettiniz? " uykudan dolayı kısık çıkan sesime " Bir şey yok. " dercesine kafa sallayarak cevap verdi.
" Yine yalan
söylüyorsun. " arkamı dönecekken çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
" Sidel biliyorsun işte. Fransa mevzusu, doğum falan. Sinirli olmasını anlıyorum ama en doğru seçimi yapacak kişi sensin. Onun karışmasını istemiyorum. Sen de beni anla. "
Ellerimle kendimi doğrulturken yüzlerimiz daha yakın hâle gelmişti.
" Anlamaya çalışıyorum zaten Korel.
Benden daha fazlasını bekleyemezsin, buna hakkın
yok. "
Gözleri bir an aşağıya kaysa da ardından elaları yeniden yeşillerimle buluşmuştu.
" Beklemiyorum zaten.
Sadece seni etkilemesini
istemiyorum. "
Titrek bir nefes aldım.
" Neyden korkuyorsun bu kadar?
Yalan yok dedin
Korel... "
Söylediğim cümleyle yataktan kalkarken dudaklarımı ıslattım.
" Bir şey söylemesinden korkmuyorum Sidelya! Evet korktuğum bir şey var, Karel'i ve seni kaybetmek! "
Peşinden ayaklandım.
Sidar'ın ağlama sesini duyunca yanından geçip pusetin yanına ilerlerken o da peşimden geliyordu.
Sidar'ı yavaşça kucağıma alırken konuştum.
" Bağırma, onu
korkutuyorsun. "
Sesli yutkunuşu söylediğimden pişman olmamı sağlarken o bir adım uzaklaşmıştı.
" Haklısın... "
Sidar içli içli ağlarken gözlerim Korel'deydi.
Ağlayan oğluna bakıyordu.
Derin bir nefes alıp az önce açtığı mesafeyi kapattım.
" Öyle demek istemedim. "
" Sorun yok. "
Yeniden hareketlenecekken Sidar elini ona doğru uzatınca durdu.
Öylece ne yapacağını bilmez bir şekilde yerinde kalırken şaşkınlıkla ona bakıyordum.
Oğlum, babasına uzattığı elini açıp kapatırken Korel uzatılan minik ele bakıyordu.
" Kucağına gelmek
istiyor. " gülümseyerek kurduğum cümleye tepki vermedi.
" Ağlıyor, alamam ki. Daha çok
ağlar. "
Masumluğu gülümsememin buruklaşmasını sağlasa da yaklaşıp kucağına uzattım.
" Sidelya benim yüzümden ağlıyor. Ya daha çok ağlarsa? "
Tek elimle elini oğlumuza doğru çıkartırken
" Ağlamaz. Sen onun babasısın
Korel, hisseder. "
Tek eliyle Sidar'ın uzattığı eli tutunca Sidar hareketlenmişti kucağımda.
O da hem cümlelerimden hem de Sidar'ın hareketlerinden destek alarak diğer elini de getirip oğlunu kucağına almıştı.
Ben ellerinden destekleyip düzgün bir şekilde kucaklamasına yardım ederken titreyen ellerini hissediyordum.
Sidar'ın ağlaması yavaş yavaş iç çekilere dönüşürken babasının tişörtünü kavramış kafasını da göğsüne yaslamıştı benim desteğimle.
" Bak, sustu görüyor musun? Sende güvende olduğunu
anladı. "
" Gerçekten mi? "
Sorusu beni güldürürken onu onayladım.
Bir süre öylece o oğlunu, ben ikisini seyrederken odanın kapısı çalındı.
İçeri hemşireler girince Korel ne olacağını artık alıştığı için anlamıştı.
" Sidel, çocuk daha yeni sustu. Sonra yapsalar olmaz mı? "
" Korel sağlığı için sonuçta. İğneden sonra uyuyor hem. Sen ver kucağıma. "
Korel aksine yanımdan geçip hastane odasındaki koltuğa oturdu.
" Oğlum benim kucağımda güvendeyse benim kucağımda aşı olsun. "
Tek eliyle Sidar'ı tutarken tedirginlikle elini saçlarından geçirdi.
Aşı yapılırken içi gittiğini biliyordum.
İlk gün gördüğünde neredeyse ağlayacaktı bile.
Sonraki günlerde ise görmemek için dışarı çıkmaya başlamıştı.
Şimdi ise kucağındayken yapılmasını istemesi şaşkınlıkla ona bakmama sebep olmuştu.
" Emin misin? "
" Evet Sidelya. Eminim. Oğlum o benim. Yapabilirim ki zaten. Ne var ki bunda? "
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken ilacı hazırlayan hemşirelerin de aynı durumda olduklarını gördüm.
Yanına gidip oturduğu koltuğun kolçağına oturunca saçlarındaki elini belime sarmıştı.
Eli kapüşonlumun içinde çıplak belimde gezinince irkilip uyarıcı bir bakış atmıştım.
" Ne var kızım? Oğlumun annesinin sonuçta. " fısıldadı.
Öylesine kuruduğu cümle beni kendime getirmişti.
Biz ayrıydık. BİZ AYRIYDIK!
Çatık kaşlarla ona baktığımı görünce
" Ne oldu? " dercesine başını iki yana salladı.
Bir elimle belimdeki elini alıp yeniden kucağına bırakmıştım.
" Ne oldu bir anda? "
Dudaklarımı ıslattım.
" Bir şey olduğu yok. "
İnanamasa da irdelemedi.
Ben ayakta beklerken hemşireler Sidar'ın iğnesini hazırlayıp koltuğun yanına geçmişlerdi.
Korel Sidar'ı oyalamak için onun elleriyle oynarken hemşireler bacağındaki bir yere iğneyi bastırdığı gibi odada ağlama sesi yankılandı.
Acıyla gözlerim kapanırken Korel'in ne yaptığına bakmak için gözlerimi araladım.
Hemşirelerin verdiği pamuğu oğlunun bacağına bastırıyordu ama Sidar içli içli ağlarken onun da içi gidiyordu, görüyordum.
Göğsündeki minik bedeni omzuna çıkartırken ayaklandı.
" Geçti oğlum, geçti babacığım
bak. "
Sidar'ın minik elini kavrayıp dudaklarına götürürken buruk bir tebessümle onu izliyordum.
Ben az daha bu şansı onun elinden alıyordum.
Bu düşünce kalbimin sıkışmasına neden oldu.
Ya söylemeseydim? Öylece çekip gitseydim ve Korel bunu asla öğrenmeseydi?
Kötü düşüncelerden kurtulmak için Korel'in yanına ilerledim.
Sonuç olarak buradaydı, yanımdaydı, yanımızdaydı.
Evet hatalar yapmıştık, birbirimizi kırmış ve üzmüştük. Her şeyi geride bırakamasak da en azından bir kısmını bırakmıştık.
En önemlisi, her ne olursa olsun, bizim aramız iyi olmasa bile bir oğlumuz vardı.
Ve onu beraber büyütmeliydik.
Bunu en iyi o anlıyordu çünkü o da babasız büyümüştü ve bu onda hâlâ bile geçmeyen bir travma bırakmıştı.
Birbirimize kırgındık, kızgındık... Ama oğlumuz için bir aradaydık ve olmaya da devam edecektik.
***
Korel Karahanlı'dan
5 gün sonra...
" Sidel, hadi be kızım! "
Dakikalardır odadan çıkmıyor, oğlumla beni bekletiyordu.
Bugün, hastanedeki son günümüzdü.
Sidel de içerideki eşyalarını topluyordu ama bu o kadar uzun sürmüştü ki ayakta olmaya bayılan oğlum bile artık mızırdanmaya başlamıştı.
Bir ayını yeni doldurmuştu ve hâlâ küçücüktü ama sağlıklıydı.
Yine de her ihtimale karşı her hafta - 2,5 ay dolana kadar - hastaneye gelip belirli aşılar olması gerekiyordu.
Onun dışında bir problemi yoktu.
Doktor, normalde bu kadar erken doğan bebeklerin bazı iç ve dış organlarında gözle görülür problemler olması gerektiğini fakat Karel'in anne karnında daha hızlı büyüdüğü için şans eseri bu riski yok ettiğini söylemişti.
İlk haftalar geceleri Karel'i uyutmaya çalışırken gözlerinden uyku aksa dahi bilgisayarı elinden bırakmayan Sidelya'dan bu tip komplikasyonların neden ve nasıl olabileceğini öğrenmiştim.
Çok şükür ki Karel'de bunların hiçbiri yoktu.
Hastaneden erken ayrılmamızın sebebi de buydu.
Kapı açılıp içeriden Sidelya çıkınca elindeki valizlere sorgulayıcı gözlerle baktım.
" Bu ne Sidelya? "
Alnındaki bandanayı düzeltirken
" Neye benziyor? " nefes nefese sormuştu.
4 valiz ve omzunda iki çantayla ilerlemesine müsaade etmeden mızırdanan Karel'i annesine uzattım.
" Ver şunları. Dikişlerin bile yeni alındı. Yaptığın şeye bak! Hastane bizim biliyorsun değil mi!? Sonra da alabilirdik bunları! Neden söylemiyorsun ki?! "
Oğlunu omzuna yatırırken bana sadece sertçe bakmakla yetinmişti.
Derin bir nefes alıp valizlerin bir kısmını Sarper ve Alper'e verirken sadece bebek çantası ve puseti elime almıştım.
Arkasından yetişip kolumu omzuna atmamla garip bir ifadeyle bana baktı.
" Ne yapıyorsun? "
Parmağımla Karel'in minik parmaklarını okşayınca avucunu aralayıp eline oldukça büyük gelen parmağımı avucunun içine hapsetmişti.
" Oğlumla oynuyorum. "
Omzundan hafifçe baskı uygulayıp göğüsüme iyice yerleşmesini sağladım.
Elimdeki puset ve omzumdaki çantayla ilerlerken Sidel sürekli soluna dönüp bana bakmaya çalışıyordu.
Asansörün önüne gelip tuşa basarken başımı eğip elalarımı yeşillleriyle buluşturdum.
" Niye bir şeyleri kanıtlama çabasına giriyorsun? "
Gayet samimi bir şekilde kurduğu cümle kaşlarımı çatmama sebep oldu.
" Bir şey kanıtlamaya falan çalışmıyorum Sidelya. Oğlumun ve sevdiğim kadının yanında oluyorum. Yapmam gerekeni yapıyorum
yani. "
Karel'i tutmayan eliyle saçlarını geriye attı.
" Benim tarafımdan bakmayı denemiyorsun. Bir kere bile,
Korel. Aynı konuları bir daha bir daha açmak istemiyorum ve sana güveniyorum ama bu, doğumda yanımda olmadığını ve benden sahte bir kaç evrakla boşandığın gerçeğini değiştirmiyor. Anlıyor musun? Zaman tanımıyorsun, empati kurmuyorsun.
Ben seni kendimden bile iyi anlarken sen resmen beni anlamamak için kendini yırtıyorsun! "
Asansörün gelmesiyle cevabımı beklemeden önüne döndü.
Kapı açılınca önden geçmelerini izledim.
Arkalarından büyük asansöre binerken bu sefer ondan uzak bir köşeyi tercih etmiştim.
Haklıydı.
Ama sabredemiyordum.
O kadar uzun süredir birbirimizden habersiz ve uzaktık ki...
Özlemiştim işte.
Aynı yatakta yatıp kalktığımız günleri özlemiştim.
Sabah işe giderken ona haber vermeyi özlemiştim.
Erken kalktığı günler bana hazırladığı koca kahvaltı sofrasını özlemiştim.
En başında bunu bozanın kendim olduğumu biliyordum.
Sidel cebinden telefonunu çıkartırken fotoğraf çekmek istediğini anlamıştım.
Aramızdaki farkı azaltıp " Ver. Ben çekerim sizi. "
İsteğimi geri çevirmeyip telefonunu uzatmıştı.
Karel'i kucağına güzelce yerleştirip poz verirken hızlıca bir kaç fotoğraflarını çekmiştim.
O fotoğraflara bakarken ben de arkaya geri gitmek için hareketlenmiştim fakat Sidelya'nın
" Sen de gel. Üçümüzün beraber olduğu bir fotoğraf olsun. " demesiyle gizleyemediğim gülüşümle yanına geçmiştim.
Karel beni görür görmez bana uzanınca tek elimle sırtından destekleyip alnına bir öpücük bırakmıştım.
Sidelya da bir kaç fotoğraf daha çektikten sonra telefonu cebine koymuştu.
Oğlum ise beni bırakmamakta kararlıydı.
Yakalarımdan tutmuş az önceki öpücüklerimden memnun bir şekilde yanağını çeneme sürtüyordu.
Bir elim Sidel'in beline giderken diğer elimle de Karel'i desteklemek için avucumu onun sırtına yerleştirmiştim.
Sidelya dokunuşumdan rahatsız olmuş olacak ki Karel'i kucağıma bırakmış elimdekileri almıştı.
Karel oldukça memnun bir şekilde minik ellerini omuzuma yerleştirdi.
Ben bana bakmayan Sidel'e bakmaya devam ederken asansör sonunda durmuştu.
Beni beklemeyip inerken sinirle bir nefes verdim.
Omzumda Karel'in salyalarını hissederken cebimden çıkarttığım mendili ile ağzını güzelce silmiştim.
Sanki arabanın yerini biliyormuş gibi ilerleyen Sidelya'ya seslenecekken gördüğüm arabası kaşlarımı çatmama sebep olmuştu.
Puseti ve poşetleri kendi arabasına yerleştirip öylece durup anlamsızca ona bakan bana döndü.
" Sidar'ı getirir
misin? "
Bir de bu vardı.
Adını Karel koymuştu ama bir kez bile o ismiyle hitap etmemişti.
Benden gelen her şeye karşı gibiydi.
Alayla gülüp yanına doğru ilerlerken gerçekten oğlumu o arabaya bindireceğimi düşünüp puseti emniyet kemeriyle sabitlemeye başlamıştı.
Sol kolumla Karel'i tutarken sağ kolumla kolunu kavrayıp yavaşça kendime çektim.
" Ne yapıyorsun sen Sidelya? Dalga falan mı geçiyorsun benimle sen? Bana haber bile vermeden araba getirtmek ne demek
Sidel?! " yavaş yavaş gözleri kapanan Karel'i rahatsız olmaması için uzanıp pusete koymuştum.
Kolunu çekip kapıyı kapattı.
" İzin verecek miydin
sanki!? "
" Tabii ki vermeyecektim! Sana söyledim, kaç defa hemde! Oğlumuz, bizimle kalacak. "
" Korel ben o evde yaşamayacağım. Duydun mu beni?! Eğer ısrarcı olmaya devam edersen yapmak istemediğim bir şeyi yapmak zorunda- "
Aramızdaki mesafeyi sıfıra indirip sırtını kapıya yaslamasını sağladım.
" Oğlumla mı tehdit ediyorsun şimdi de beni? "
Yutkundu.
" Tehdit etmiyorum. "
Ağzımdan gülmeye benzer bir ses çıktı.
" Bu yaptığın ne o
zaman?! "
Gözlerini kaçırdı.
" Korel zorlaştırma, lütfen. Anne ve babası ayrıyken onlarla aynı evde büyümek onu nasıl etkiler tahmin edebiliyor musun sen? "
" Ulan niye düşmanmışız gibi konuşuyorsun sürekli! Aşığım lan deli gibi daha ne yapayım ne söyleyeyim istiyorsun Sidelya anlamıyorum?!
Daha başka nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama geberiyorum amına koyayım aşkından işte! Hâlâ ayrı anne baba diyorsun! Ayrı kalmak isteyen kim!? Sen istiyor musun? Ben istemiyorum! "
Kaçırdığı gözlerini kocaman açarak bana bakmaya başlayınca çenesinden kavrayıp dudaklarımızı buluşturmuştum.
Düşüncesizce bir davranıştı ama itmemişti.
Bir kaç saniye daha devam eden temasımızdan sonra hafifçe tişörtümü sıkmasıyla geri çekildim.
" Geç bakalım. " belini hafifçe sıkıp yana çekilmesini belirtmiştim.
Bir kaç saniye beklese de kapıyı açmam için kenara çekildi.
Karel'i pusetiyle beraber arabadan alırken " Arabanı getirtirim
akşama. " mırıldanmıştım.
Arkamdan öyle afallamış bir şekilde bakarken iki parmağımla burnunu sıktım.
" Hadi güzelim. "
Eliyle bileğimi tuttu.
" Senin evine mi gideceğiz? "
Sorduğu soruyla tebessüm ettim.
" Benim evime değil Yıldız Çiçeği, evimize. "
Selamlarrr
Arası yine açıldı bölümlerin, biliyorum.
Fakat zaten sene başında söylemiştim.
Fazlasıyla yoğun bir tempoda olduğum ve aynı zamanda iki kitaba ayrı ayrı bölüm yazdığım için biraz gecikiyor.
Bir diğer sebebi de okunmalarımızın, oy ve yorum sayılarımızın düşmesi
Sınır koymak istemiyorum.
Ben de oldukça aktif bir okuyucu olarak bu tip şeyleri kitaplarda sevmiyorum fakat lütfen sınır koymasam bile siz yorum yapmaktan ve oy vermekten çekinmeyin lütfen
Bölüme gelirsek, yazarken çook keyif aldım.
Hem tartışmaları hem barışmaları gayet yerinde ve ayarında oldu bence
Sizin yorumlarınızı alayımm
Genel yorum, soru buraya??
O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere Yıldız Çiçeklerimm
Oy verip yorum yapmayı unutmayınnnn
1809 kelime
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro