Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 5


SEMRA'NIN DİLİNDEN

Bugün okula gitmek istemiyordum. Okan'ın o lanet yüzünü görmek istemiyordum. Ama eğer gitmezsem bu sefer devamsızlıktan kalacaktım. Bu yüzden uflaya puflaya yataktan kalktım. Banyoya girdim. Aynaya bakaraktan kendimi kokladım. Iyy hala iğrenç kokuyorum. Duşa girdim. Sonra hazırlandım. Canım kahvaltı yapmak istemiyordu bu yüzden doğrudan okula ışınlandım. Fakültenin kapısının önüne ışınlanmıştım. İşte bu benim sporum oluyor. Merdivenlerden çıkıp sınıfa girdim. Sınıfa girdiğimde Melike'yi bizim sıramızda otururken buldum. Sanırım halüsinasyon görüyor olmalıyım deyip gözlemi kapadım ve içimden beşe kadar saydım. Gözlerimi açtığımda Melike sırada oturuyordu. Hemen yanına doğru gittim ve "Melike!" dedim ve ardından ona sarıldım. Şaşırmıştı.

"Hey! Ne oluyor?" dedi şaşkın bir şekilde.

"Dünü hatırlamıyor musun?"

"Dün ne oldu ki?"

"Hatırlamıyor musun?"

Kafasını hayır anlamında salladı. Tam tahmin ettiğim gibi Okan, Melike'nin hafızasını silmişti. Bu yüzden hiçbir şey hatırlamıyor olmalıydı.

"Gerçekten dün ne oldu ki?"

"Hiçbir şey."

"Hiçbir şey mi? Semra ne oldu bir sorun mu var?"

"Hayır, bir sorun yok."

" Emin misin?"

Evet anlamında kafa salladım.

"İyi o zaman." dedi tatmin olmamış bir sesle.

Okan'ın olduğu gruba baktım. Okan daha gelmemişti. Bir dakika sonra ders başlayacaktı ve Okan ortalıklarda yoktu. İlginç genelde derse devamsızlık hiç yapmazdı. Sonra hoca geldi ve derse başladık. Ben hala Okan'ın sırasına bakmaya devam ediyordum. Birden Melike "Ne oldu? Yoksa şu sırada oturan mavi gözlü çocuğu mu arıyorsun?" diye sordu.

"Ne?" dedim. Bunu söylerken kafamı kaldırıp ona bakmıştım. Melike gülümsedi ve "O çocuğu seviyorsun değil mi?" dedi.

"Ne? Hayır, ben onu sevmiyorum, onu seven sensinsin."

"Ben mi? İsmini bilmediğim birisini nasıl sevebilirim söyle misin?"

"Hayır, ismini biliyorsun. He is blood."

"Okan derken?" dedi kaşlarını kaldıraraktan.

"Bak gördün mü ismini kendi ağzınla söyledin."

"Onun ismi Okan mıymış? Hey! Beni oyuna getirdin."

"Onu seviyorsun."

"Ne? Tabi ki onu sevmiyorum."

Biz böyle atışırken Muzaffer Hoca -Evet ismi Muzaffer- bize bakaraktan "Kim kimi sevmiyormuş?"

Melike de bu soruya bir gazla soruyu anlamadan "Ben!" dedi. Sonra hocayla göz göze geldi ve "Ups! Özür dilerim hocam. Birden kendimi kaybettim."

"Dersi dinlemeyeceksiniz çıkın." dedi sakin bir biçimde.

Melike'yi biliyordum. Muzaffer hocayı seviyordu. Ve hocanın gözüne girebilmek için bu derse çok çalışıyordu. Ama bir sorun vardı o da diğer derslerini ihmal etmesi. Melike başını eğdi ve kısık bir sesle "Özür dileriz hocam." dedi ve hoca derse kaldığı yerden devam etti. Aradan beş dakika sonra hocaya Okan'ın gelmediğini bildirdim. Hoca da Okan'ın dersi bıraktığını söyledi. Yani bundan sonra Okan'ın gıcık yüzünü görmeyecektim çünkü bundan sonra ki derslerimiz çakışmıyordu. Peki ama neden bu dersi almaktan vazgeçmişti? Burnuma kötü kokular gerekiyor. Bu işin peşini bırakmayacağım. Bu yüzden ders bittikten hemen sonra Okan'ın genelde gittiği yere yani laboratuvarına gidecektim.

MELİKE'NİN DİLİNDEN

Bir uçan araba benzeri bir araca bindik. Ve Nox'a dönüp "Bizden teknoloji açısından daha gelişmiş olduğunuza emin misiniz?" dedim.

"Evet."

"Ama 2015 yılında kullandığımız arabalara çok benziyor." diyerek itiraz ettim.

"Olabilir. Melike, bu yolculuğun biraz tadını çıkar. Etrafına şöyle bir bak. Çevrenin güzelliğine bir bak. Kuş cıvıltılarını bir dinle ve teknolojiye bu kadar bağlanma. Biraz hayatı yaşa."

"Yaşasam ne olacak ki bir ay sonra geri döneceğim ve burada yaşadığım günleri özleyeceğim. Ben özlemek istemiyorum."

"Hey! Özlesen daha iyi olur."

"Daha mı iyi olur?"

"Düşün bir bizim gezegenimizden özenip kendi gezegenini düzeltmek için gayret edebilirsin."

"Ama çok ümitsiz bir durumdayız."

"Hayır, ümitsiz bir durumda değilsiniz. Sizin gezegeninizi izlerken bir yerde yetişmiş olan küçük bir bitki buldum."

"Seradan bahsediyorsun." dedim kafamı sallayarak.

"Hayır, seni kaçırdığımız gün duvarın hemen yanında bir ot parçası gördüm."

"Ot parçası mı? Hocalarımızın başarısı işte."

"Demek ki hala ümitsiz değil."

"Ümitsiz değiliz. Ama ben kendim için kabul edelim dersin çoğunu anlamadım. Anlamadığım bir işi nasıl yapabilirim?"

"Sana yardım edebilirim."

"Bir ayda tüm dersler... bu imkansız."

"Denemekten hiçbir zarar gelmez. Var mısın?" dedi ve elini uzattı.

"Pekala, varım" dedim ve tokalaştık.

OKAN'IN DİLİNDEN

Melike'ye bir şans vermeye karar vermiştim. Onu bu bir ay içerisinde eğitecektim ve birlikte Dünya'yı daha güzel bir yere çevirecektik. Anladığım kadarıyla Melike kendine olan güvenini kaybetmişti. Eski Melike değildi. Onu ilk gördüğümde yani üniversiteyi yeni başladığı zamanları diyorum kendine güvenen, zeki bir Melike görmüştüm.İşte demiştim evleneceğim insan beraber Dünya'yı güzelleştirebiliriz. Ama sonra Melike bana aşık oldu, bu ilk başta hoşuma gitmişti ama sonra dersleri benim yüzünden kötüye gitti. Bu yüzden onu simülasyon cihazına almamın asıl sebebi onu benden uzak tutmak ve bu arada bir ay boyunca tüm dersleri tekrardan alması olacak. Aslında ilk başta aklımda bu yoktu. Sonra Semra ile karşılaştığımız zaman bana sorduğu soru 'Onu seviyor musun? Onu sevmiyorsan onu saçma sapan yere hapsetme!' gibi cümleler beni düşünmeye itti. Ben Melike'yi seviyor muydum? Melike'yi sevmiyorsam onu neden serbest bırakmıyordum? Neden onu yanımdan ayıramıyordum? Bu sorunun tek bir cevabı olabilir onu seviyorum, onu kaybetmek istemiyorum, onu başka bir erkeğe teslim etmek istemiyorum. Bu yüzden ona yardım etmeliyim dedim ve bu fikir geldi aklıma.

SEMRA'NIN DİLİNDEN

Uf! Niye ışınlanamıyorum ben. Bu saat bozuk mu? Hayır değil. Yoksa... Okan beni engelledi mi? Nedense hiç şaşırmadım. Bende en iyisine kapısının önüne ışınlanayım. Kapısını üç defa tıklattım. Üçüncüsünü tıklattıktan hemen sonra biraz bekledim. Baktım gelmiyor bende eve ışınlanayım diyordum ki Okan kapıyı açtı.

"Semra! Ne oldu? Yine bir sorun mu var? Bak o çok sevdiğin arkadaşını serbest bıraktım."

"Evet hala bir sorun var, Melike'nin hafızasını silmişsin üstüne bir de dersi bırakmışsın. Neden?"

"Melike ile bir daha karşılaşmamak için dersi bıraktım."

"Peki, önce ki sorumun cevabı?"

"Bence o sorunun cevabını da verdim."

"Verdin mi? Ben niye bir şey hatırlamıyorum."

"Melike... yani Semra seninle şimdi uğraşamayacağım. Ne derdin varsa okulda gel söyle. Şu an gerçekten çok yoğunum." dedi ve kapıyı suratıma kapattı.

Melike mi dedi bu az önce, bundan ne çıkartmalıyım doğrusu bilemiyorum. Neyse, boş ver diyerekten eve ışınlandım.

MELİKE'NİN DİLİNDEN

Geldiğimizde Nox "Luxiana Sarayına hoş geldin." dedi.

"Hoş bulduk" dedim.

Şoför geldi aracın kapısını açtı bende indim ardımdan da Nox. Saraya baktım ama saray yerine sadece cam bir asansör vardı.

"Eee saray nerede?"

"Kafanı kaldır!"

Kafamı kaldırdığımda peri masallarında anlatılan saraylara benziyordu. Ama bu saray camdandı ve dijitaldi. Vay teknolojiye bak!

"Bir şey soracağım siz bu sarayda yaşıyorsunuz değil mi?"

"Evet"

"Peki nasıl giyiniyorsunuz?"

Bana tuhaf bir şey sormuşum gibi baktı. Tamam, kabul ediyorum tuhaf bir şey sormuş olabilirim. Ama cam yani.

"Nasıl derken? Neyden bahsediyorsun?"

"Şey saray cam?"

"Ha...öyle desene. Giymiyoruz ki"

"Nasıl yani hep aynı kıyafetle dolanıyorsunuz?"

Nox kafasını salladı.

"Biraz kafanı kullan Melike. Sizde de var bu. Ama çok pahalı."

"Pahalı mı? Pahalı olan bir şey nasıl bilebilirim?"

"Saraya gidelim ben sana göstereceğim." dedi ve asansöre doğru ilerlemeye başladık. Asansöre ilerlemeye başladığımızda aklıma bir soru takıldı. Bu yüzden durdum. Nox arkasına dönerek "Niye durdun?" dedi.

"Güvenlik yok."

"Güvenliğe ihtiyaç yok."

"Nasıl?"

"DNA"

"DNA?"

"Biyosensörler."

"Biyosensörler ile tamam, anladım."

Tam asansöre binecektim bir yere çarptım.

"Ovv!"

"Ups söylemeyi unuttum. Asansörün kapısını açmaya unutma!" dedi gülümseyerekten.

"Bu şimdi mi söylenir?" dedim. Canım çok acımıştı. Neden bir asansörü cam yaparlar ki?

"Bu arada asansörün biyosensörü yok." dedim. Nox bir iç çekti ve "İhtiyacı yok." dedi ve ekledi "İhtiyacı yok. Çünkü cam o kadar ince ki. Dikkatli olan insanlar bile bu asansörü göremiyor."

"Ama sen görüyorsun?"

"Benim görmemin sebebi DNA'm."

"DNA'n mı? DNA'na uygun bir asansör mü?"

"Evet, her kraliyet ailesi mensubunun kendine özel bir asansörü var veya merdiveni."

"Merdiveni mi?"

"Zayıf kalmak isteyenler için."

Kafamı salladım anladığımı belirtmek için.

Asansörden inmeden önce ne kadar yükseklikte olduğumuza bakmak için camdan dışarı baktım. Hani çocuklar yüzlerini camlarını yapıştırır ya o şekilde. Cam buz gibiydi.

Aşağı baktığımda ağaçlar ve binalar birer nokta gibi duruyordu.

"Eee hep burada mı dikileceksin?" dedi sabırsız bir sesle Nox.

"Hayır, sadece merak etmiştim."

Sarayın merdivenlerinden çıktık.

"İlginç burası sıcacık nasıl oluyor bu?"

"Teknoloji" dedi gülümseyerek.

Sonra Nox benim yine görmediğim bir ipi çekti ve koca cam kapı açıldı. Cam kapının ardında insansı bir robot bizi bekliyordu.

"Elimi tut." dedi.

"Sebep?"

"Eğer elimi tutmazsan şu karşında gördüğün robot seni parçalara ayırır."

"Ha?! Ciddi misin?"

Evet anlamında kafasını salladı. Ben de mecburiyetten elini tuttum. Ve içeriye girdik ve ardından Nox bana dönüp "Şaka yapmıştım" dedi.

"Ne?" dedim ve tam Nox bir tane vuracaktım. Robotun içinden bir taramalı tüfek çıktı.

"Yine şaka yaptım. Durumun ne kadar vahim olduğunu anla diye." dedi ve ardından tebessüm etti.

SEMRA'NIN DİLİNDEN

Eve döndüğümde aklıma bir şey takılmıştı. Okan, Melike'yi serbest bıraktığı halde beni niye içeriye almıyordu? Bu işte bir iş var. Ama haydi hayırlısı. Bunu düşünürken omuzlarımı silktim ve kendimi direk yatağı bıraktım. Çok uykum var.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro