Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 22: AVOZAS PARKINDA ÇILGIN DENEYİMLER


Uyandığında Konçuy'u yatağında uyurken gördü. Dün gece yatağına girdiğinde saat gece yarısıydı ve Konçuy hala gelmemişti. Diğer kızlardan Scarlet kendisinden bir saat sonra gelmişken Aykeçi ise kendisinden yarım saat sonra gelmişti. Yatağından aşağıya atladığında Konçuy bir anda gözlerini açıp "İyi misin?" diye sorduğunda Yey hemen "İyiyim, uyumana bak sen!" dedi.

Etkinlik cuma günü yapılmıştı. Bugün ise cumartesi idi. Neden bu kadar erken uyandığını merak ederken bir yandan da duvarın üzerindeki bilgisayar düğmesine bastı. Bilgisayarın kendisi duvardan çıkıp ekranı açıldığında Yey'in göz bebeklerini büyümüştü. Saat 16:00 da neredeyse bütün günü uyuyarak geçirmişti. Bir anda morali bozuldu. O kadar saat uyuduğuna inanamıyordu.

Mutfağa gitti ve kahvaltısını hazırlamaya başladı. Kendisine mükellef bir sofra hazırlamayacaktı. Bunun için hevesi kaçmıştı. Buzdolabının kapağını açıp kendine kuş sütü aldı. Kuş sütünü bir kaseye doldurdu. İçerisine de mısır gevreği koydu. Çekmeceden aldığı kaşıkla birlikte mutfak masasına oturdu. Kasesinde bulunan mısır gevreğini kaşıklarken aklı yıldız habercisine kaydı. İstemsiz bir şekilde onun hakkında hayaller kurmaya başladı. Onu her düşlediğinde yüzündeki gülümsemeyi görebilirdiniz. Kendi kendine "Tengrim...hımm kulunu ne kadar tatlı yaratmışsın. Beni benden alıyor."

Mutfaktan içeriye Aykeçi girdi ve Yey'e "Günaydın Yey." Dedi. Yey kendi kendine söylenmeyi bırakıp oğlak kızına "Günaydın." Dedi. Sonra da hızlı bir şekilde mısır gevreğini kaşıklamaya başladı.

Kahvaltıdan sonra yatağına geçmişti. Zaten günün yarısını uykuyla yemişti. Geri kalanı da uykuyla yemeye karar verdi. Fakat işler planladığı gibi gitmedi. Birkaç saat sonra kızların sesli konuşmalarına ve kahkahalarına uyandı. Uyandığında Konçuy "Hadi kalk artık uykucu." Şeklinde laf attı. Yanında Sevim de vardı. Yey ranzadan inerken Blubie odadan içeriye girdi. Bir şeyler planlıyordu. Birileri markete falan gidecekti. Yey hemen atıldı. Artık her kim gidecekse... Birkaç tane çikolata, cips, içecek ve noddle istedi. Sonra da öğrendi ki kızların bu gürültülerinin sebebi noddlemış. Bir tür noddle gecesi yapmayı planlıyorlarmış. Blubie "Sen de katılsana." Dediğinde Yey kafasını sallayarak onayladı. Bu hayatta en çok sevdiği şey birileriyle toplanıp koyu sohbetlere dalmaktı. Gerçi konuşan genelde kendisi değil başkaları olurdu. Yey sessiz bir şekilde onların anlattıkları hikayeleri dinlerdi. Anlatacağı bir şey olursa damlardı yine araya fakat çoğu şey bilmediği şeylerdi.

Biri noddleları alırken Konçuy da çaydanlığa sıcak su dolduruyordu. Su kaynadığında dairenin dış kapısı açılmıştı. Gelen Sevim'di. Ellerinde poşetlerle mutfağa daldı. Herkes bir kâse aldı ve içine noddlelarını koydular. Üzerine de sıcak su doldurdular. Bu şekilde noddleları haşlanacak ve on dakika sonra hazır olacaktı.

Noddleları hazır olana kadar kızlar birbirleri ile sohbet etmeye başladılar. Konuşmaya başlayan ilk Bluebie'di. Okulda başından geçen olayları heyecanlı bir dille aktarıyordu.

Konçuy "O zaman sen de biz orada işler bu şekilde ilerliyor, deseydin." Dedi. Bluebie hemen atılarak "Dedim, dedim ama dinletemedim ki... Adam çok... nasıl demeliyim? Sinir bozucu?" dedikten sonra hep beraber kahkahalarla gülmeye başladılar.

Sevim "Neyse ki bizde öyle sorunlar olmuyor. Herkes çok anlayışlı." Dediğinde Konçuy "Tabi ki anlayışlı olmalılar. Eğitimci dediğin böyle olmalı." Dedi.

Yey tüm bu konuşulanları yüzünde bir tebessümle dinledi. Arada kısa bir sessizlik oluştuğunda Blubie "Hep ben konuşuyorum ya biraz da siz konuşun. Mesela Yey hiç konuşmadı."

Yay kızımız bütün oklar kendisine dönünce biraz gerilmişti. Elini kaldırıp "Bizde öyle sizinki kadar eğlenceli şeyler olmuyor. Bütün eğlenceli işleri ikinci döneme bırakmışlar ne yazık ki!" dedi. Sonra da ekledi "Hem bir tek ben konuşmuyorum değil ki... Scarlet ve Aykeçi de konuşmuyor." Deyip topu kızların üzerine attı. Scarlet ve Aykeçi birbirine baktı.

Gecenin sonunda gece olmuştu sabah... Konuşulan muhabbetler o kadar eğlenceliydi ki kızlar masadan kalkamamışlar sabaha kadar konuşmuşlardı. Sevim'in saati kontrol etmesiyle sabahın dördü olduğunu fark ettiler. Artık yatsalar iyi olurdu.

Hem sabah onda kalkıp hep beraber kahvaltı yapıp ardından da hep beraber Kılıç Şehrini gezeceklerdi.

Yey, kızlara masayı toparlamalarında yardımcı oldu. Sonra da diğerlerine iyi geceler diledikten sonra Konçuy ile odalarına çekildiler.

***

Sabah sekiz olduğunda kafasında bir ses şarkı söylüyordu. Tengrim, neden iletişim aparatı kulağında hala takılıydı ki? Kulağında duran aparatı çıkartıp yastığının altına koydu. Kılıç İletişim Aparatı istisnasız bu saatte bütün krallığı uyandıran alarmı çalardı. Tama okul zamanı evet, çok güzel bir sistemdi fakat pazar sabahı... bırak insanları biraz uyusunlar... ama yok neymiş Kılıç Kralı böyle istiyormuş. Adam kova burcu olduğu için diğer krallıklardan farklı olacak şekilde bir sistem geliştirmişti. Diğer krallıkları geride bırakacak bir sistem... aslında bu sistemi sabah saat beş buçukta uygulayacaktı. En azından anlatılanlara göre ilk bir hafta denemiş. Sonra halk isyan edince uygulama saatini sabah sekize almışlardı.

Kupa Krallığında gün sabah saat on da başlıyordu. Tılsım Krallığında ise herkes sabah saat altıda işinin başında olurdu. Tengrim, Yey oradan kurtulduğu için mutluydu. Uykusuz günlere elveda! Değnek Krallığında herkes kendi kafasına göre takılırdı bu da Değnek Krallığı ile diğer krallıklar arasındaki ilişkiyi kurmayı zorlaştıran diğer nedenlerden biriydi.

Konçuy'un homurdanma seslerini duydu. Sonra da tak sesi duydu. Bu Yey'in uyanmasına neden oldu. Kafasını kaldırıp tak sesinin nereden geldiğini görmek için ranzadan aşağıya baktı. Görünen o ki sevgili aslan burcu olan arkadaşı aparatı duvara fırlatmıştı. Aparat duvardan sekip çalışma masasının üzerine düşmüştü.

Bu aparatların en iyi yanı ise alete uygulanan bu tür darbelere karşı aşırı derece de dayanıklı olmasıydı.

Tekrar uyandığında koridordan sesler geliyordu. Yatakta doğrulup aşağısına baktığında Konçuy'un yatakta olmadığını gördü. Duvarda duran dijital saate baktığında ise saatin 11:39 olduğunu gördü. Kahvaltı saatleri geçmişti. Ranzasından indi. Odasından çıktı. Mutfağın önünden geçerken şöyle bir göz ucuyla baktı. Aykeçi, Konçuy ve Sevim birlikte kahvaltı hazırlıyordu. Blubie ise arada onlara yardım ediyor fakat çoğu zaman konuşuyordu.

Yey kahvaltının bulaşıklarının kendisine kaldığını üzülse mi sevinse mi bilemedi. Doğruca tuvalete gitti. Tuvaletten çıktığında kızlar hala kahvaltıyı hazırlıyorlardı. Yay kızımız doğruca odasına yöneldi. Kızlar kahvaltıyı hazırlamayı bitirene kadar yatakta uyumayı planlıyordu.

Kahvaltıya oturdular. Klasik her zamanki sohbetlerini ederek kahvaltılarını yapmaya başladılar. Sonlara doğru nerelere gitseler onu tartışıyorlardı.

Blubie "Çarşıya mı gitsek?" diye sorduğunda Konçuy "Çarşı, her yerde aynı değil mi ya?" şeklinde karşı çıktı. Bahar "Çok farklıymış. Diğer krallıklarda asla bulamayacağın fakat burada bulabileceğin pratik aletler varmış ve fiyatları da çok uygunmuş." Dedi.

Blubie "Tamam, oraya uğrayalım. Çarşıyı gezmeyi tamamladıktan sonra tekrar konuşuruz." Dedi ve hep birlikte masadan kalktılar.

Konçuy "Kızlar kahvaltıyı biz hazırladık, bulaşıklar sizde." Diyerek yanlarından ayrıldı. Yey yüzünde oturtmuş olduğu sahte bir gülümseme ile tabakları lavabonun içine koydu. Musluğun hemen yanında duran sarı süngeri eline aldı.

Scarlet "Sen mi yıkayacaksın? O zaman bende durulayayım." Dedi. Sevgili yay kızımız sesini hiç çıkarmadan sadece kafasıyla onaylayarak işe başladı.

Yey ve Scarlet bulaşık işini tamamlar tamamlamaz odalarına hazırlanmak için geçtiler. Yey odasına girdiğinde Konçuy'un kirpiklerine rimel sürdüğünü gördü. Giyinme aşamasını tamamlamış şimdi makyaj aşamasına geçmişti.

Yey makyaj aşmasına geçip geçemeyeceğini merak ederek dolabının kapağını açtı. Bugün ne giymesi gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Bir yanı eşofmanlarını giyip dışarıya o şekilde çıkma taraftarı iken diğer bir yanı çocuksu yanını ortaya koyup cıvıl cıvıl renklere sahip kıyafetlerinden seçme taraftarıydı. Malum rahat olan kıyafetlerinin rengi siyah olunca insanın gözü otomatikman... en azından Yey'in gözü siyah dışındaki rengi çok tatlı olan kıyafetlere kayıyordu. Fakat bu kıyafetlerin bir sorunu vardı. Birincisi ya çok açık ya da çok dardı. Yey... neden bu kıyafetleri satın aldığına dair şu an kendisine sorguya çekiyordu. Gerçi cevap çok belliydi. Renkler...

Sonunda gözü hem rahat olabilecek hem de gezmek için uygun olan kıyafetlerden birini buldu. Beyaz kumaş pantolon ve üzerine de bol uzun kollu yeşil bir üst giyecekti. Üstü üzerine geçirdi. Pantolonu ise Konçuy odadan çıktıktan sonra giydi. Aynada kendine bakarken kolye takmayı düşündü. Çekmecelerden birini açıp kombini için uygun takıyı aradı fakat ne yazık ki bulamadı.

Makyaj olarak sadece ruj ve rimel kullandı. İçten içe fondöten de kullanmak istiyordu aslında. Ama yüzü ilginç bir şekilde fondöteni geri kusuyordu ve görsel olarak yüzünün kötü gözükmesine sebep oluyordu.

Son zamanlarda yüzü fazlasıyla kırmızı ve sivilce doluydu. Ama biliyordu bu sivilceler bir hafta sonra ortadan kaybolacaktı. Bu yüzden pek de fazla takmıyordu. Diğer taraftan dairedeki kızlar gibi o da güzel gözükmek isterdi.

Scarlet "Biz çıkıyoruz. Kim yok? Yey... Hadi geç kalacağız." Şeklinde kendisine seslenişini duydu. Aynada kendisine bakınmaya kesti ve kütüphaneye koymuş olduğu giydiği kombinle zerre alakası olmayan spor lacivert renkli küçük ama çok küçük olmayan bir çantasını kafasından geçirdi.

Daireden çıktığında ise kızların çoktan merdivenlerden indiğini gördü. Hemen spor ayakkabılarını ayaklarına geçirdi. Hemen dairenin kapısını kendisine doğru çekip kapattı ve koşarak merdivenlerden indi. Kızlar yurttan çoktan çıkmıştı. Dış kapıyı açtığında kendisini beklediklerini gördü.

Konçuy "Yey de geldiğine göre gidebiliriz." Dedi ve hep birlikte uçan solucanın bulunduğu durağa doğru ilerledi. Durağa gitmek için merdivenlerden çıkmanız veya asansöre binmeniz gerekiyordu. Tabi ki de kızlar asansöre binmeye karar vermişti. Yey ise genelde merdivenleri kullanırken bu sefer kızlardan dolayı asansöre bindi.

Asansörden indiklerinde kendileri dışında birçok insanın uçan solucanı beklediklerini gördüler. Anlaşılan o ki oturacak yer bulamayacaklardı. Uçan solucan Dünya da bulunan tramvayın uçan versiyonuydu. Kılıç Krallığı bu makineye bu adı vermişlerdi. Bunun sebebi ise icadın asıl sahibini Tılsım Krallığından olmasıydı. İlk çıktığında sadece yeraltından gidiyordu ve insanlar ona sadece solucan diyordu. Sonrasında ise Kılıç Krallığı bu makineyi kendi krallığına göre geliştirerek uçan solucan haline getirmişti. Tüm bu bilgileri ise Yey şu an Bluebie'den dinliyordu. O da buralı bir teyzeden duymuştu.

Havadan uzun çubuk gibi bir şey geliyordu. Çubuğa benzer şeyin rengi ise mor ve beyazdı. Uçan solucan dedikleri bu araç önlerinde durduğunda kapı açılmış ve içeriden birkaç yolcu inmişti. Hemen inen yolcuların ardından solucana bindiler. Konçuy ve Scarlet karşılıklı yer bulurken Yey de köşede duran tekli bir koltukta yer bulmuştu. Diğerleri ise ne yazık ki ayakta kalmıştı.

İlk uğrayacakları yer Avazos Bilim Parkı idi. Bu park eğlencenin dibine vurulmak için yapılmış olan bir yerdi. Eğlenmekle kafayı bozan ikizler burcu Swesep Libra adlı bir mucit-mimar tarafından tasarlanmıştı. Diğer krallıklarda bulunan lunaparktaki aletlerin daha gelişmiş versiyonu bu parkta vardı. Kısaca tanıtımında yazdığı gibi 'Ultra heyecan verici, ultra eğlenceli bir yer.' idi.

Solucandan indiler. Durağın ilerisinde duran asansöre doğru ilerlemeye başladılar. Bu asansör uçan Kılıç Krallığının topraklarının altına iniyordu. Yey'in içi kıpır kıprdı. Hep merak ediyordu uçan dev kara kütlelerinin altında ne var diye... Şimdi bu fırsatı elde etmişti. Hep beraber asansöre sığıştılar. Asansör de iki ok vardı. Yukarı ok uçan adanın üzerinde bulunan binaları, parkların bulunduğu normal sıradan bir yerdi. Aşağı ok ise Avazos Bilim Parkına gidiyordu.

Blubie aşağı yöne giden oka bastı. Asansör normal bir hızda aşağıya başladı. Bindikleri asansörün zemini saydam değildi. Ama kapıları ve saydamdı ve zemine yaklaştıkça gördüğünüz tek şey sarı renkli kum taneleriydi. Kum tanelerinden başka da bir şey yoktu.

Asansörden indiklerinde onları karşılayan uzun camdan yapılmış tünellerdi. Havanın sıcaklığı derecesi ise yükselmişti. Tünelin kapalı kapılarının önünde dikildiler. Onların dışında buraya gelen başka insanlar da vardı. Mesela küçük bir oğlan çocuğu annesinin sözünü dinlememiş ve doğruca kapının yanında duran yeşil ışıklı butona doğru zıplamaya başlamıştı. Ne yazık ki çocuğun boyu yetişmiyordu. Hemen çocuğun babası onun yerine butona basmış ve tünellere giriş yapmalarına izin veren kapı açılmış ve içerisi biran da serinlemişti.

Uzun tünelden içeriye girdiler. Yey camdan dışarıya bakarak ilerliyordu. Kılıç Krallığının altındaki toprakların kumlarla dolu olduğunu bilmiyordu. Gerçi diğer taraftan da mantıklıydı. Bütün güneş ışınlarını yukarıdaki kara parçaları alıyordu. Eh, zemine pek bir şey kalmıyor olmalıydı. Fakat merak ettiği bazı detaylar vardı. Nasıl oluyordu da burası güneş alıyordu üstelik yukarıda duran koca kara parçasına rağmen sonra cevabını gördü. Kara parçasının başlangıcı biraz daha ilerideydi. Sonuç olarak burada bulunan kum tanelerinin tam da üzerinde durmuyordu.

Tünelden çıktıklarında onları hiç beklemedikleri bir dünya karşılarına çıktı. Burası dev kapalı bir alandı. Bütün deneysel aletler bu dev alanda mevcuttu. Beyaz saçlı çılgın bir adam ki bu aletlerin sahibi olan kişi doğruca kendilerine geliyordu.

"Demek sıradaki çılgın ziyaretçiler sizsiniz." dedi ve kendisini takip etmeleri için eli işaret verdi. Yey, arkadaşlarının adama nasıl bir tepki verdiklerini görmek için yüz ifadelerini gözlemlemişti. Yüzlerinde heyecanla karışık korku ifadesi vardı. Fakat Scarlet'ın yüzünde sadece heyecan vardı.

Kendisine gelince ne hissettiğinden pek emin değildi. Swesep adlı saçları havada dik bir şekilde duran beyaz saçlı adam onlara tanıtmak için ilk aletine götürdü. "Bu benim icat ettiğim ilk şey. Lavkoru kıyafeti. Bu kıyafeti giydiğinizde sizi lavlardan koruyacak böylece bir yanardağın içindeki lav denizinde doyasıya yüzebileceksiniz. Evet, ilk kim denemek ister?" diye sorduğunda kalabalıktan tek ses çıkan küçük bir oğlanın zıp zıp zıplayarak "Ben, beni alın." demesiydi. Fakat ailesi hemen oğlanın yukarı kaldırmış olduğu kolunu indirmesini sağladı.

Swepes "Sizi temin ederim, lav denizine düştüğünüzde puf olmayacaksınız." Dedi ve gülümsedi. Bu cevabın üzerine kızlar Scarlet'ın sesini duydular. "Harika, cesur biri... burcunuzun ateş grubuyla alakası var mı? Ya da hava grubuyla...?" diye sorduğunda "Hayır, ben su grubundanım." Şeklinde cevapladı Scarlet. Swepes bir yanlış tahmin daha yaptı. "O zaman akrep burcusunuz." Scarlet "Hayır, yengeç burcuyum." Şeklinde cevap verdi. Swepes "Bak, bu çok ilginç. İlk defa cesur bir yengeç burcu görüyorum. Pekâlâ soyunma kabinleri şu tarafta ve bedenini belirtip butonlara basarsan sana lavkoru kıyafetini bedenine göre verecektir." dedi. Scarlet kaşları çatık bir şekilde soyunma kabinlerine doğru ilerlemeye başladı.

Yey, Scarlet'ın cesaretine hayran olmuştu. Kendisi de bu lav denizine girmek isterdi. Fakat sorun şuydu ki o ılık suda bile yüzemiyordu. Lav denizinde kesin puf olurdu. Bu yüzden bu çılgınlığı kesinlikle yapmayacaktı. O kadar da delirmemişti.

Scarlet soyunma kabininden çıkmıştı. Üzerinde lavkoru giysisi vardı. Bu giysi siyah renkliydi. Kafasında bir başlık vardı. Sanki ayda gezmeye çıkmış bir tür astronota benziyordu. Swepes'in işaret ettiği yere gitti. Sonra da bildiğiniz lavların içine atladı. İlk birkaç saniye kızlar Scarlet'ı görünce endişelenmişti. Sonrasında Scarlet kafasını lavlarının arasından çıkarmıştı ve sanki denizde yüzüyormuş gibi keyifle yüzdü.

On dakika sonra Scarlet yanlarına geldiğinde kızlar etrafına doluşmuştu. Blubie merakla "Nasıl bir histi?" diye sorduğunda Scarlet "İlk başta öleceğini zannediyorsun. Sonra her şey eğlenceli bir hal alıyor. Fakat içerisinde fazla kalamıyorsun. Bir süre sonra kıyafetin için bunaltıcı oluyor." Dediğinde kızlar Scarlet'ın alnında biriken terleri gördüğünü zaten anlamıştı. Blubie "Ya ne güzel. Bende denemek istiyorum... Konçuy sende gelsene." Diyerek Konçuy'u da kendisiyle birlikte lavlar arasında yüzmeye ikna etmeye çalışmıştı. Aynı şeyi Konçuy, Sevim de denemişti. Sevim ise buna cesaret edemeyeceğini söyleyerek geri çekilmişti. Blubie diğerlerine de sordu aynı soruyu. Sıra Yey'e gelince "Ben normal denizde yüzemiyorum. Onda nasıl yüzeyim?" şeklinde cevap vermişti. Zaten Sweepes'te hemen yanlarına gelmiş "Eğer yüzmeyi bilmiyorsanız giremezsiniz." Uyarısı yapmıştı. Kısaca bu deneyimi yaşamak isteyen insanların yüzmeyi öğrenmesi gerekiyordu.

Diğer çılgın ismini az önce unuttuğu aletlere de bindiler. Evet, Yey diğerlerine binebilmişti ve son alet o kadar delicesineydi ki insanın teni bu aletten sonra maviye dönüyordu. Çılgın mucide göre bu aletin yan etkilerinden biriydi ve sadece bir hafta sürüyordu.

Blubie "İnanamıyorum ya, bilseydim hayatta binmezdim." Derken Konçuy "Kızlar, kseinlikle bu hafta okula falan gitmiyorum." Scarlet ise zaten bir sanatçı olduğu için ve gününün tüm vaktini boyalarla geçirdiği için "Aslında fena değil." Tarzında bir tepki vermişti. Yey mi ne yapmıştı? Yey o an için sadece okula bu halde nasıl gideceğine dair hesaplar yapıyordu hepsi bu.

Avazos Bilim Parkından çıktıklarında hava çoktan kararmıştı. Hoş, zaten ten renkleri bu haldeyken muhtemelen gezinin devamını da getirmezlerdi.

***

Yurda döndüler. Ondan sonrasında ise pek değişik şey yaşamadılar. Sadece Konçuy banyoya çamaşır suyu ile girmişti. Yarım saat sonrasında ise aslan kızın çığlıkları duyuldu. Yey o sırada dolabının kapağını açmış okulda giyebileceği kıyafetlerini seçiyordu ve Konçuy'un sesi onun dolabından kafasını kaldırmasına ve koridora bakmasına sebep oldu. Kızların odalarından çıktığını ve banyoya doğru ilerlediklerini görünce onların peşinden gitti. Banyonun kapısının önünde durdular.

Scarlet "Ne oldu?" diye seslendi. Konçuy "Korkunç şeyler..." dedikten sonra onun hıçkırıklarını duydular. Scarlet banyonun kapı koluna uzandı ve "Müsait misin? Giriyorum." Dediğinde Konçuy "Hayır..." dedi. "Siz gidin." Dedi.

Scarlet, kızların yüzüne baktı. "Emin misin?.." diye sordu. Konçuy'un onay cevabını duyduktan sonra herkes odasına döndü.

Yarım saat sonra Konçuy odaya gelmemişti. Dahası banyodan da çıkmamıştı ve Scarlet ellerini beline koymuş "Konçuy çık artık oradan. Bir saattir ne yapıyorsun sen orada?" şeklinde seslenmişti. Açıkçası artık Yey'in de banyoya girmesi lazımdı. Gerçekten de ne yapıyordu bu kız bunca zamandır?

Konçuy içeriden "Gülmeyeceğinize söz verin." Dediğinde kızlar birbirlerine dönüp baktılar. Sonra da Scarlet "Gülmeyeceğiz." Şeklinde seslendi. Banyonun kapısının kolu hareket etti ve kapı yavaşça açıldı. İlk birkaç saniye ortalığı sessizlik kaplamıştı. Konçuy mavi olan ten rengi çok iğrenç bir yeşil rengine dönüşmüştü. Sanki korku filminden fırlamış bir tür yaratığa benziyordu. Konçuy sabırsız bir ses tonuyla "Banyodan çıktığımda ten rengim buna dönüşmüştü." Dedi. Gözleri dolmuştu ve ağlamak üzereydi. Scarlet ise dudakğının kenarını ısırmıştı. Sanki gülmemeye çalışıyor gibiydi. Yey ise Konçuy'un çok korkunç gözüktüğünü düşünüyordu fakat sesi ile birleştiğinde komik bulmuştu. Bu yüzden Scarlet gibi o da gülmemek için kendisini fazlasıyla sıkıyordu.

O geceyi nasıl bitirdiklerinden emin değildi. Fakat tek bildiği Konçuy net bir şekilde bir hafta boyunca okula gitmeyecekti.

Yey ise okula giderken Konçuy'un uyuduğunu görünce onu biraz kıskanmıştı. Evet, durumu kötüydü. Diğer taraftan okul için sabahın köründe kalkmasına gerek kalmıyordu. Diğer taraftan kendisine gelince bilgelerin neden sabahın köründe ders koyduklarını anlamıyordu. Aslında anlıyordu. Sabahleyin zihin daha iyi çalışıyordu fakat diğer yandan bu zihni o vakit uyandırmak epey zorluydu. Örneğin zorluklarından birisi soğuk kış şartlarında buz gibi havanın (ki Kılıç Krallığı bulunduğu konum nedeniyle hava daha da soğuktu.) olduğu dışarıya çıkmak zorundaydı. Vücudunun tir tir titremesi ve burnunun kızarması ve yetmezmiş gibi okula vardığında vücudunun ortamın ılık havasıyla karşılaşması sonucu burnunun akması eğer yanınızda peçeteniz yoksa korkunç bir şeydi.

Neyse ki bu tür durumlara karşı Yey her zaman hazırlıklıydı. Cebinden peçetesini çıkardı ve burnunu sildi. Sınıfa girmeden önce panoya asılmış bir duyuruya denk gelmişti. Duyuruda bu Cuma günü bir etkinlik olduğu yazıyordu. Etkinlik oyun severler içindi. Katılımcıların isimlerini okudu. Öncelikle oyunları bilmiyordu. Sonralıkla katılımcıların ismini tanımıyordu. Bu yüzden Yey etkinliğe katılıp katılmama konusunda kararsız kaldı. Tam o sırada okulun dış kapısından içeri giren o yakışıklı yıldız habercisini gördü. Burada onlarla okuyordu. Fakat çoğu zaman derslere gelmiyordu. Sebebi belliydi. Haber peşinde koşmaktan derslere girmeye vakit bulamıyordu haklı olarak.

Göktuğ ve arkadaşı yanında durdular. O sırada Yey istemeden nefesini tutmuştu. Göktuğ'nun yanında duran oğlanın ki az önce isminin Okyanus olduğunu öğrenmişti. İkili etkinliği şöyle bir incelemişlerdi. "GSN oyun geliştiricisi de katılacakmış." dedi Okyanus. Göktuğ parmağını çenesini götürdü. "Bu bizim için iyi bir fırsat olabilir." dedi düşünceli bir ses tonuyla. Okyanus "O halde gidiyoruz." Dedi.

Konuşmalarına ister istemez kulak misafiri olan Yey az önce etkinliğe neden katılması gerektiğini anlamıştı. Bu etkinliğe katılacak ve belki etkinlikte dolaşırken onunla tanışma fırsatı bulabilecekti. Bunun umuduyla birlikte içinden günlerin hızlı bir şekilde akmasını diledi. 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro