Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

12 ~ Su


Elley Duhe - Middle of Night

12. BÖLÜM


Yağmurla karın aşkı, hiçliği doğurdu.

Arabadan dışarı adımımı attığımda bu sefer karla karşılaşamamıştım. Çünkü dün gece yağmur yağmıştı, bu sebeple karlar erimiş olmalıydı. Ayağımdaki kahverengi bootieler çamura saplanınca göz devirdim. Ama daha fazla bir tepki vermedim. Buraya bunun için gelmemiştik ne de olsa?

Üzerimde kırmızı boğazlı örme kazak, kot pantolon, kahverengi bootie, ve siyah kaban harici başka bir şey yoktu. Çanta gibi şeyler kullanmıyordum bir kaç gündür. Sadece cebime telefonumu atıp çıkıyordum.

Siyah arabanın kapısını kapattım ve saçlarımı arkaya atıp ellerimi ceplerime soktuktan sonra eve ilerledim. Bu sefer daha tedbirliydim. Herhangi bir saldırıya hazırdım. Ama bu sefer öyle olmasa çok iyi olurdu.

O malûm partinin üstünden 1 hafta geçmişti. Bu 1 hafta bana 1 yıl gibi gelmişti açıkçası. Her gün yeni bir şey oluyordu.

Ahşap merdivenleri çıkarak eve ulaştım ve kırık kapıdan içeriye girdim. Araf peşimden girdiğinde tetikte bir şekilde evi süzüyordu. "Ayak izi falan yok. Kimse gelmemiş." Başımı sallayıp onayladım. "Tamam. Ama bu gelmeyecekleri anlamına gelmez. Her an gelebilirler. Bir an önce o belleği bulmalıyız." Yukarı doğru çıkıyordum ki "Aslında bir hard disk. Büyük belleklerden yani." Demesiyle duraksayıp omzumun üstünden ona baktım. "İyi de onlar çok geniş kapasiteli. Oğuz Karaslan'ı batıracak şey cidden o kadar fazla mı?" İlerlememi işaret ettiğinde homurdanarak önüme döndüm ve yukarı çıkmaya devam ettim.

Çıkarken o da cevap vermişti, "Aslında e-belge tarzı bir şeyden bahsetmiyoruz. Videolardan bahsediyoruz. Hepsi tek bir hard disk içinde olsa da hepsinin farklı bir şifresi var." Merdivenler bittiğinde düzlüğe çıktım ve dans edercesine arkama döndüm. Siyah kabanımın uçları savrulmuştu. "Hepsinin şifresini tek tek bulacağımızı söyleme bana! Ben sadece cinayet işleyeceğimizi sanıyordum. Sen bizi iyice dedektif falan yaptın. Yakında kumara da başlarız." Omuz silkti. "Belli olmaz. Belli alanlar var. Bu alanlardan birisi de kumarhane." Şokla Araf'a baktım. "Araf saçmalama ben şaka yapıyordum!"

Hafifçe güldü. Bunu, köşesi açık olan maskesinden görmüştüm. Emniyet'e giderken gördüğüm maskesini takmıştı. Sağlam yüzünün göz altından itibaren aşağısı açıktı. "Ama ben şaka yapmıyorum. Hadi, bulalım şunu."

Üst kat odalara ayrılmamıştı. Tamamen düz bir yerdi ve köşede L bir kanepe ve ayaklı abajur dışında hiçbir şey yoktu. Yerler de tozluydu. Ama tozun haricinde duvarlar is, yerdeki parkeler simsiyahtı. Sanırım cesetler burada yakılmıştı.

Bir zamanlar arkadaşım olan insanlardan 'cesetler' diye bahsetmek çok farklıydı.

Araf, duvarları kontrol etti. Herhangi bir gizli oyuk falan olabilirdi. Ben de kanepeye ilerledim ve üstündeki minderlerini kaldırıp kontrol ettim. Minderlerin fermuarını açıp bile kontrol ediyordum.

Sonra aklıma Araf'ın, parkenin altına annemin fotoğrafını koyduruşu geldi.

Minderleri kanepenin üstüne fırlatıp yerleri kontrol ettim. Hepsine tek tek baktım ama bulamadım. "Yok. Sen bulamadın mı?" Başımı iki yana salladım, "Hayır. Almış olmalılar. Lanet olsun! Nereden bulacağız kimin aldığını?" Oflayarak maskeyi kaldırdı ve iki eliyle yüzünü sıvazladı. "Bilmiyorum. Eğer Karaslan'larla yaşıyor olsaydın çok kolay olurdu bulmamız." Göz devirdim. "Hayatta gitmem. İlla ki vardır başka bir yolu."

Bir süre öylece bekledikten sonra aşağı indik ve arabaya binip uzaklaştık. Yol biraz uzun olacaktı. "DNA testi ne zamana çıkar?" Araf'a baktım. "Test yaptırdığımı nereden biliyorsun?" Ben bundan bahsettiğimi hatırlamıyordum. Ama Araf'ın her şeyi bildiğini düşünürsek çok da şaşırmıyordum.

Bana bir bakış attığında da bundan tamamen emin oldum. "5-6 güne çıkar." Dedim derin bir soluk verirken. "Tarafı ne zaman seçeceğim?" Bir süre düşünceli düşünceli yola odaklandıktan sonra konuştu, "Üvey ailenle yüzleştikten sonra." Gerildiğimi hissettim. Yüzleşmek... Bunun düşüncesi bile şu an delicesine tedirgin ederken o an ne hâlde olacağımı bilmiyordum. Ama içimde benden başka bir kadın daha olduğuna inanıyordum. Desise. Bana yardım edecekti.

Kapkara bulutlarla kaplı gökyüzüne baktım. Resmen bulutlarla beraber içim de kararmıştı. Gözlerimi yumdum. Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmiyordum. Zaman, yol gösterecekti. Benim pusulam zamandı.

Pusulanın kırmızı ucu delicesine dönmeye başladı. Döndü, döndü, döndü. Sonra durdu. Solumu gösteriyordu. Gözlerimi aralayıp soluma baktım, Araf Pakgör.

Başımı iki yana sallayıp silkelenerek cama uzandım ve aşağı inmesi için tuşa bastım. Camın aşağı inmesiyle sert rüzgar tokat gibi yüzüme çarptı.

"Araba çalışır hâldeyken camın açılmasından hoşlanmıyorum." Başımı devirip Araf'a baktım. "Ben Desise'yim. Bir şey diyemezsin." Çenesi kasıldı. "İstersem derim." Omuz silktim. "De o zaman." Bir süre sustu. Sessizlik... Sadece rüzgârın hışırtı sesi.

"Boş ver."

Belli belirsiz gülümseyerek başımı kaldırdım ve önüme döndüm. Zafer kazanmış hissediyordum. Çünkü haklıydım, bana bir şey diyemiyordu.

Eve geldiğimizde arabadan indik. "2-3 gündür sadece dağ evine gidiyoruz. Cidden, gitmemiz gereken başka bir yerler daha yok mu?" Dediğimde bana bakmadı bile. Neredeyse duymazdan geldiğini düşünüp bozulacakken konuştu."Kaçırıldı olarak biliniyorsun. Şu sıralar evde durmaktan başka çaren yok, Desise. Bu durumdan kurtulduğun an oyun başlayacak." Eve girdiğimizde direkt çalışma odasına girdik. Kabanımı çıkartıp koltukların birine fırlattım. Araf da maskesini çıkarıp kabanımın üstüne attı. Hızlı adımlarla masa başına kuruldu ve laptopu açtı. Ben de eş zamanda yanına geçmiş, masaya eğilmiştim. Bootielerim parke zeminde tok sesler çıkartıyordu ve bu hoşuma gidiyordu.

"Neye bakıyorsun?"

"Ortak olduğumuz bazı şirketler var. Aynı zamanda Karaslan'larla düşman. Bunlar İstanbul dışındaki illerde. Birisi İzmir'de mesela. Diğeri Ankara'da. Bunun gibi. Yönetim şirketi bize ait olduğu için her şeyi görebileceğim." Gözümün önünde bir kaç siteye girdi ve sonunda bir sekme açıldı. Yazıları okuduğumda ne olduğunu anladım. Şirket tarafından harcanan paraların ekstre listesi.

"Peki buna bakarak nasıl anlayacaksın?" Dediğimde bana tip tip baktı. "Sen iyi misin?" Yüzümü buruşturarak kırışmış alnımı ovuşturdum. "Bilmiyorum. Bir kaç gündür oldukça yorgun hissediyorum." Elini uzatıp alnıma koyduğunda ellerimiz birbirine temas etti. Sıcaklık hissiyle anında çektim. "Ellerin çok sıcak."

"Seninki de buz gibi." Dedi söylenircesine. "Ateşin yok. Psikolojiktir. Kolay şeyler yaşamıyorsun." Kabullenişle başımı salladım. Sonra, soruma cevap vermeyişini fark ettim. "Bir soru sormuştum."

Derin ve sesli bir nefes verdi. "Tam da bu yüzden iyi olup olmadığını sormuştum zaten. Sen zeki bir kadınsın, bunu nasıl anlayamadığını sorguladım bir an kendimce. Neyse. Dediğim gibi; bu ortak şirketler şehir dışında. Ve hard diski almak için buraya adam göndermeleri lazım. Uzun yol yani. Bunun için de şirket tarafından belli bir miktar ücret almış olmalılar. Yüklü bir miktardan bahsediyorum. Şu an onu kontrol ediyorum. Yüklü bir para çıkışı olup olmadığını." Geri zekalıya anlatır gibi anlatmasına bozulsam da en azından anlamıştım. Gerçek anlamda yorgun hissediyordum. Sürekli uykum vardı ve iştahım yoktu. Hatırlamasam su bile içmeyecektim.

"Su içtin mi sen?" Bir an afallayıp şaşkınlıkla Araf'a baktım. Zihnimi falan mı okuyordu bu manyak?

"Hayır." Dedim. Ama kuruluk ya da susuzluk hissi hissetmiyordum. "Yanında sürahi ve bardak var. İçmelisin." Göz devirdim. "Gerek yok, Araf. İçmeyeceğim." Bana büyük bir inatçılıkla baktığında aynı inatçı bakışları ben de ona attım.

"İçmezsen zorla içireceğim." Alayla konuştum, "İçmiyorum. Öyle kolaysa içir bakalım." Meydan okumamla kaşları hafifçe çatıldı ve ayağa kalktı. Masadan biraz uzaklaştığında masanın üstündekileri biraz kenara çektim ve zıplayıp oturdum. Ayaklarım havada kalmıştı ama yerle arasında çok bir mesafe yoktu.

Cam sürahideki suyu balon tipi su bardağına doldurduğunda kaşlarının altından bana bakıyordu. Yine meydan okuyan bir ifadeyle gülümsedim. "İyi denemeler." Göz devirip sürahiyi kaldırıp yerine koydu. Bardakla beraber yaklaştığında dikleştim.

Son bir çağrı niyetiyle bardağı uzattığında reddettim ve ellerimi masaya yasladım. Bardağı dudaklarıma götürdüğünde başımı çevirdim. Her yaklaştırışında başımı çevirdim ve geriye doğru eğilmeye başladım. En son iyice dibime girip kolunu belime sardı ve hızla kendine çekip bardaktaki suyu zorla dudaklarımdan içeriye gönderdi. Çekişinin etkisiyle göğüslerimiz birbirine çarpmıştı.

Bardak dudaklarımdan ayrılırken kapı açıldı. "Araf bir şey buldu- oo... Pardon." Dayım, bize bakakalarak odadan çıktığında ne tepki vereceğimi bilemedim. Neden öyle bir tepki verdiğini anlamak için pozisyonumuza baktığımda gözlerim şaşkınlıkla kocaman oldu.

Vücutlarımız birbirine tamamen yapışmıştı, Araf bacaklarımın arasında duruyordu ve... Temas ediyordu. İkimiz de şaşkınlıkla hızla birbirimizden uzaklaştığımızda bacağımı çekip Araf'ın yanından indim. Utançla saçlarımı avuçlayıp çektim. "Tamam o zaman... Sonra şey yaparız." Dedim ve telaşla odadan çıktım. Bahçeye çıkıp hava almak istiyordum. Merdivenlerin başındayken kapı açıldı ve Araf seslendi, "Eda!" Bir an sendeledim ve hemen trabzana tutundum. Anın afallamasıyla Araf'a baktığımda kabanımı havada sallıyordu. "Bunu unuttun."

Yutkundum. Hızlı adımlarla yanına ilerleyip montumu elinden aldım. "Tamam teşekkür ederim." Dedim ve başka bir şey demeden hızla aşağı indim. Sonra aklıma gelen şeyle geri yukarı çıkıp odama girdim. Beni bunaltan boğazlı kazağımı çıkarıp bisiklet yaka, kırmızı bir kazak giydim ve tekrar aşağı indim. Dayım salonda oturuyordu. Ona hiç bakmadan direkt dışarı çıktım. Adamlardan birisi yaklaştı. "Bir şey mi vardı, Nefes Hanım?" Başımı iki yana salladım."Hayır, sadece hava alacağım." Adam şaşkınlıkla yüzüme bakarken başını sallayıp uzaklaştı. Allak bullak olmuştum.

Kabanımı giyip önünü kapattım ve ellerimi ceplerime soktum. Siyah kabanımın kapşonunu başıma çektiğimde sert ayaz başıma vurmayı kesti.

Bahçede gezerken arka bahçeye gittim. Yüzme havuzu yerine bir köşede orta boylarda çeşmeli bir süs havuzu olduğunu görmek beni şaşırttı. Devasa bir yüzme havuzu yerine basketbol ve voleybol sahası vardı. Bu kesinlikle beklemediğim bir şeydi. Bahçe gerçekten çok büyüktü ve hepsi rahatlıkla sığmıştı. Sıkış tekiş değildi.

Adımlarım süs havuzunu bulduğunda yaklaştım. Duru, mavi bir suydu. Gittiğim tatil cennetlerini hatırlatıyordu. İçindeki bazı bozuk paraları gördüğümde kaşlarım çatıldı. Dilek havuzu gibi bir şey miydi? Gerçi öyle olsa daha fazla para olması gerekirdi.

Derin bir nefes verdiğimde sıcak nefesim, soğuk havada beyaz bir buhar olup yükseldi. Tekrar nefes verdim ve yükselen beyaz buharı izledim. Hoşuma gidiyordu bu.

İzlendiğim hissiyle etrafıma baktım ama kimse yoktu. Pencerelere baktığımda çalışma odasının büyük penceresinden beni izleyen Araf'ı gördüm. Göz göze geldiğimizde bir süre öylece baktı gözlerime, ben de çekmedim. Sonra başını çevirip bir yere baktı. Büyük ihtimalle ya çalışan ya da dayım gelmişti. Bana son bir bakış atıp tamamen oraya döndü ve camın önünden uzaklaştı.

İçime bir huzursuzluk düştü.

Kalbimi avuçlarının arasına almış, sımsıkı kavramıştı ve tüm gücüyle sıkıyordu. Başım dönmeye başladı.

Bahçe sınırlarını oluşturan budanarak dikdörtgen hâle getirilmiş çalılara tutundum. Avucum başıma gitti ve ovaladı. Derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Belki de artık içeri girme vaktiydi. Dolaşarak ön bahçeye ilerledim. Soğuk hava artık bana yaramıyordu. Ya da belki de tansiyonum düşmüştü. Açlıktan da olabilirdi.

Her şeyi beklerdim.

Ama kesinlikle bunu beklemiyordum.

Abim Furkan Arslan ile göz göze geldim.

***

Instagram
yagmurunefesi
ayenurerol1

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro