6-
Multimedya Eslem Kılıç..
İyi okumalar.
**
Hayatınızda hiç kimse olmasa dahi bir dostunuz illaki vardır.Veya henüz daha karşınıza çıkmamıştır.Zira bir insan bu koca dünyada asla yanlız olamaz..
Üniversitenin ilk yıllarından bu yana tanıştığım,kısa sürede bile tek dostum ailem olmuş Selin,omuzlarını umursamazca kaldırıp indirerek içeriye girmesi için gösterdiğim elime baktı.
Ailesiyle çok sık kavga ederdi.Alışmıştım diyebilirim.Çünkü çoğu kez iki kız benim evde delirmişliğimiz vardı.
Kafa dengimdi ya.O yeterdi bana.
"Ne oldu yine?" kapıyı sonunda kapatırken çantasını yere bırakıp salona geçmesiyle bende arkasından ilerledim."Ay bir şey olduğu yok.Her zamanki gibi işte."
Şaşırmadım.
Yanına oturup yastıklardan bir tanesini gülerek kafasına fırlattığımda "Heyy!" diye bağırdı."Kes şunu!" yastığı tekrardan bana geri fırlatırken havada son anda yakalamıştım.
"Sende iyi alıştın buraya ha.Pansiyon gibi kal git."
"Biricik mavi gözlümden başka gidecek yerim mi var ki benim.." karşı ki koltuktan kalkıp kucağıma atladığında onu hemen yanıma oturması için ittirdim.
Tamam zayıftı ama ağırdı sonuçta.
"O değilde benim sana anlatacaklarım var."
Kollarını üstümden çekmiş,Unicorn şapkasını saçlarından indirmişti.
"Bu gün Buğra ile konuştum."
"Öf,bırak şu herifi ya."
"Dur bi ama dinle."
Keyifsizce kulaklarım yine ona kesildiğinde ona boş gözlerle bakmaktan yorulmuştum.
"Seni bu gün Gömlekli bir adamla görmüş.Masada otururken,hatta gülümsüyormuşsun.Adamı anlatırken bir tuhaftı.Yok sertmişte gömlekli bir adammış da.."
"Koray'dan mı bahsediyor!?"
Gözleri anında büyürken elimi tuttu."Eslem o kim!?"
"Ya bu o gece evinde kaldığım adam.Mekanda toplantı yemeği düzenledi.Adamları da gidince masaya davet etti lafladık biraz.Onu görmüştür o.Hem ona ne be aa!"
"Ay ben ne bileyim be çirkefleşme hemen.Hem ben onun ağzının payını verdim ben merak etme."
"İyi yapmışsın."
Ortamda derin bir sessizlik oluşurken içimi bir huzursuzluk kaplamıştı.
Hala daha ne işi olurdu benimle?
Çoktan bitmişti, en güzel günümü en kötü günüm olarak bitirmişti.
"Ama o adamla aranda.."
"Ya ne diyosun sen Selin? saçmalama."
Gözlerine, bana nefreti çağrıştıran duygularla bakarken "Ya tamam" diyerek pes etti."Sadece bir ihtimal verdim yani"
Gözlerimi devirerek bitmiş kahve fincanımı alarak ayağa kalktım.Ardımdan o da kalkıp ellerini sevinçle çırparken "Makarna yapalım mı!?" diye sordu az önce canımı sıktığı yetmemiş gibi.
Mutfağın ışığını yakarken gözlerim kolumdaki saate kaydı."Bu saatte yemek yenilir mi? Ha illaki acıktıysan dolapta yemek var.Isıtabilirim."
"Çok sıkıcısın ya."
"İnan ki sen benden daha fazla can sıkıyorsun"
Onu umursamazdan gelme çabalarım ikiye katlanırken bulaşık makinasına fincanımı yerleştirip onca dolmuş tabak, çatal kaşıkla birlikte makinayı çalıştırdım.
Derin bir nefes alıp belime tezgaha dayadığımda asık suratına baktım.
"Bak,şu konuda anlaşalım.Bu konuyu bir daha açmayacağız.Ve sen Buğrayla artık görüşmeyeceksin."
Başını sallayıp en sonunda bana sarıldığında dışarıya rahat bir nefes verip kollarımı sırtına doladım.
Her şey sanki üstüme üstüme geliyordu.
Tek başıma kendi sorunlarımla uğraşmaktan gerçekten bıkmıştım.
Buğra kadar basitleşmiş bir adam, artık benimle bir işi olamazdı artık.
Gecenin ilerleyen saatlerinde beynim kusmuk gibi olduğunda dayanamayıp,koltukta uyuya kalmış Selin için yastık ve battaniye çıkarıp salona girdim tekrar.
Uyandırmamaya gayret ederek başının altına yastığı koyup, üzerine de battaniyeyi örtüp sonra ışığı kapatarak kendi odama geçtim.
Biricik yatağımı açıp içine girdiğimde başımı yastığa koyar koymaz gözlerimi kapattım.
Sabah olunca,gözlerimi hala daha yeni yetmeler gibi açamamış,ama burnuma gelen hoş kokularla yüzüm gülmüştü.
Gözlerimi aralayıp yatakta esnerken,ayaklarımla üstümdeki yorganı hayvanca teptikten sonra kalktım.
Her sabah kalktığımda,gözüm öylece boş bir yere daldığı gibi bu sefer halımla kesişmeye başlamıştım.
Bir kaç dakika öylece durup sonunda kalkarken odamdan çıkıp güzel kokuların geldiği yere doğru ilerledim.
Mutfak.
Selin arkası bana dönük bir şekilde kalçasını sallayarak önünde bir şeyler yaparken kaşlarım alayla havalandı.
Bu durumda ben Bay Christian Grey mi oluyorum?
Elinde tava ve tahta bir kaşıkla bana dönerken beni karşısında görür görmez korkarak bir adım geriledi.
Elindekileri orta tezgaha koyarken kulaklarındaki kulaklıkları çıkarıp "Beni korkuttun!" dedi gözlerini bir anlığına kaçırarak.
Onu bu denliğine ürküteceğimi daha önceden bilmediğim için, onun için yapabileceğim pek fazla bir şey yoktu.
Yani kulaklıklarla sabah sabah müzik dinleyip hemde kahvaltı hazırlamak...
Neyse susuyorum.
Konuyu değiştirip masadakilere bakarken bir ıslık çaldım."Bence artık bundan sonra benimle yaşamalısın."
Baş parmağını yalayıp masaya oturduğunda "Üstümü değiştirip geliyorum hemen " deyip haber verdim.Lanet olsun ki yine okul vardı.Şöyle şu senemi de tamamlasam,yine Koray gibi bir şirketim olsa çok mu fena olur?
Tabi bu durumda neden Koray Seçkin'i örnek verdim bilmiyorum.
Elimi yüzümü yıkayıp üzerime siyah düz bir t-shirt ve dizleri yırtık siyah bir kot pantolon çıkarıp üzerime giydim.
Dolabımdan siyah deri ceketimi alıp çantamla birlikte dışarıya çıktığımda elimdekileri kapının yanına koyup,ayakkabılığın aynasında saçlarımı güzelce atkuyruğu yaptım.
Burnumu çekip mutfağa yeniden girdiğimde,hayvan gibi yemeğini yiyen bir adet Selini böyle görmeyi beklemiyordum tabi.
Karşısına otururken üzerime göz atıp yüzünü buruşturmasıyla ne var? Anlamında başımı iki yana salladım.
"Her zamanki gibi içimi baydın."
"Böyle giyindiğimi biliyorsun."
"Senin hiç mi renkli kıyafetin olmaz be kızım?"
"Valla iç çamaşırlarıma kadar her şeyimi bildiğin için söylememe gerek bile yok."
Çatalıma sertçe salatalığı batırıp ağzıma attığım da, aynı şekilde çayımdan bir yudum aldım.
Sessizce geçen kahvaltının ardından,ortalığı toparlayıp evden ayrıldığımızda,okula çok geçmeden varmıştık.
Derste öğretmeni dinlerken istemsizce elimdeki kurşun kalemim dudaklarımın üzerinde gezindi.Boş bir yere mavi gözlerim uzaklara dalmış,düşünceler eşliğinde hocanın dinletisinden uzaklaşmıştım sanki.
Onun bir oğlu vardı.
sarı saçları bir ay gibi parıldayan.
Oğlu öyle güzeldi ki,
Öyle mükemmel bir babadan böyle bir çocuğun olması hiç şaşınacak bir durum değildi.
Evet,hastaydı.Yani konuştuğumuza göre.
Yani dışarıdan baktığımda gayet sinirli ve sert bir görünümü vardı.
Ama öyle kibar ve güler yüzlüydü ki,onu sinirlendiren her kimlerse halt ettikleri kesindi.
Peki bir insan neden renkli ışıklarla donatılmış bir oda da tedavi olurdu?
Değişikti.
İlk sözcüğü Neondu.Daha parlak renkler...
Kolumdaki dürtüyle yerimden sıçrayıp,daldığım düşüncelerimden yüzeye çıktığımda yanımda oturan heyecanlı bir görünüme bulanmış Selin'e döndüm.
"Eslem ,duydun mu!?"
"Neyi?"
"Oha artık dinlemedin mi hocayı?"
"Dalgındım." dedim sakince.Aniden çirkefleşerek "hem sana ne oluyo be.Belki o an dersle alakalı bir şey düşünüyordum."
Elini koluma koyup "Hani senin bahsettiğin şu adam var ya.."
"Ko-Koray mı?" diye devamını getirdiğimde başını hızla salladı."Ne olmuş ona?"
"Ne olacak Canım. Sadece işletme mezunu olacaklara seminer vermeye geliyor o kadar."
"Ne!?"
"Doğru duydun."
Sıkıntılı bir nefes verip arkama yeniden yaslandığımda onun burada olacağı gerçeği aklıma değişik bir şekilde kazınmıştı.
"Aman banane be.Gelirse gelsin.Adam sonuçta bizim için bir şey yapıyor burada."
Buraya geldiğinde illaki benimle konuşmadan, veya herhangi bir mimik gösterip gitmeyeceğinden emindim.Ne zaman geleceği umrumda da değildi.
Sanırım gelse yeterdi.
Kampüsten çıktığımızda kafeteryadan kendime bir çay alıp bahçeye çıktık.Hava bu gün içim gibi,bulanık ve her an yağmura yüz tutmuş bir şekilde kasvetliydi.
Esen rüzgar yüzüme her defasında vururken saçlarımı topladığıma dua ediyordum.
Banklardan birine oturduk.Kendimi öyle kaptırmışım ki dalgın olmaya, yarım saattir başımın etini yiyen Selin,artık umrumda değil gibiydi.
7 yaşındayım.
Annem beni yine boncuk gözlüm diye çağırıyor.
Yine her zaman dağın bir başında duran evimiz,yağmurun esiri altındaydı.
Oynadığım oyuncaklarımı salonun bir köşesinde bırakıp mutfağımıza koşturarak gittim.Minicik boyuma nazaran annem bana doğru diz çöküp kızarmış gözleriyle yanaklarımı sıcak ve masum dokunuşuyla kavrıyor.
"Anne neden ağlıyorsun?" diye soruyorum ona bakmaya devam ederken.Gözleri gittikçe koyulaşıyor ve gözlerinin önünden bir anlığına telaş ve korku geçip gidiyor.
"Bebeğim,boncuk gözlüm. Annen seni seviyor tamam mı güzelim?" saçma bir şekilde kurduğu cümleler küçücük yüreğimi hoplatmaya yetmişti.
"Anne neler oluyor?" benden ayrılıp doğrulduğunda kısa bir an beni yanlız bırakmıştı.Mutfağa elinde her zaman yanımda bulundurduğum asla ayırmadığım oyuncak ayımı elinde gördüğümde bu sefer üzerime eğilip onu benim ellerime veriyor.
Kapımızdan bir ses geliyor sonra.Gürültülü ve korkunç bir ses. Sonra annem "Eslem çık buradan!!" diye bağırıyor bana.
Korkuyorum,o aklım neler olup bittiğini bir anlığına anlamıyor.
"Eslem kooş! Uzaklaş buradan!"
Boğazının yırtıldığını farz ediyorum.Öyle bağırmıştı ki,dizginle mutfağın açık kalan sürgülü kapısından dışarıya fırlıyorum.
Toprak kokusu,burnuma kadar ulaşıyor.Arkamda bıraktığım annemin bana neden böyle bir şey söylediğini tam anlayamasam da onun sözleri geliyor aklıma.
"Anneler çocuklarının iyiliği için herşeyi yapar ve söylerler."
Yalnızdım...Tamamıyla yalnız.
Sonra uyanıyorum nefes nefese..Elimde yine aynı kahverengi oyuncak ayım.Sıkıca tutuyorum. Sonra odama geliyor annem ve baş ucuma oturup saçlarımı okşuyor."Tamam annecim.Geçti, sadece bir rüyaydı."
Rüyalar tersine işler hep.Ama bende öyle olmamıştı tabi.
Ve şimdi hala daha yalnızım.
"Sanırım artık burada oturmamalıyız."
"Ne oldu?" dedim kolumu çekiştirmesine müsade ederek.
"Bazı kişilerle aynı ortamda bulunmamalıyız."
Attığı son bakışı ise beni aşırı derecede korkutmuştu..
******
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro