2| Nice To Meet You, Padfoot
Remus Lupin fırçasını bıraktı ve eserini görmek için azıcık geriye çekildi. Karşılaştığı manzaradan memnundu. Serbest teknikle çizilmiş kesinlikten uzak çizgiler karmaşık bir uyum yakalayan renklerle bütünleşmişti. Güzel bir portreydi.
22 yaşındaki genç adam portreyi dikkatle kaldırıp diğerlerinin yanına koydu.
Diğer 88 portrenin yanına.
Ellerindeki boya lekelerini umursamadan ellerini saçlarından geçirdi. Yan yana dizdiği portrelerdeki bireyi inceledi. Adını dahi bilmediği gencin 39 portresini çizmişti.
Deliriyor muydu?
• 5 yıl önce •
"Pete, seni çizmeyeceğim, ısrar etme."
Peter Pettigrew, en yakın arkadaşı, sarı saçlarını aynadan seyretmeyi bırakıp arkadaşına döndü. Çocuğun elleri dizlerinin üzerindeydi, gözlerinde bilinmezlik vardı, bakışları kararsızdı. Karşısındaki duvara dikiliydi gözleri, ajandası önündeydi. Peter çocuğun karamsarlığına el atmak istedi, önündeki ajandayı sakince aldı.
"Monica Martinez'in evinin önündeki kuş evi?" Sarışın olan kaşlarını kaldırıp sordu.
Remus'un cevabı ise netti: "Hayır."
"Peki ya köşedeki dilencinin portres-- ya da dur, geçenlerde intihar eden gencin sahnesi?"
"Hayır, hayır. Ne aptalım." Remus hızlıca kalkıp Peter'ın elinden ajandayı çekti. Sayfaları seri hareketlerle çevirdi, gözlerinde iğrenen bir ifade belirmişti. Yıllarca tuttuğu ajandanın orta sayfasını açtı, artık eskimiş sayfalarına iğrenmişlikle baktı. Tek hareketiyle ortadan ikiye ayırdı, arkasında duran şömineye fırlattı.
"Rem! Beyinsiz aptal, ne bok yiyorsun sen, o ajanda çizmeye başladığın günden beri--"
"Beri yaptığım en büyük aptallık. Resim ilham ürünüdür Peter, öyle çizmek istediğim her şeyi listelemem beni dünyanın en büyük aptalı yapıyor.Resim ilham işidir, anlıktır, periler senden uzaklaştıktan sonra bir daha yanına uğramazlar. Her resmin perisi farklıdır, her resmin öyküsü ayrıdır, barındırdığı duygu özeldir."
Peter şöminede yanan deftere bakıp acıyla gülümsedi. Yere oturup bağdaş kurdu. "O zaman en diye bunu 7 yıl önce fark edemedin gerizekalı?"
Remus arkadaşının karşısına oturup sırtını duvara yasladı. Solgun yüzüne renk geldi, yanakları tebessümle şişti. "Çünkü gerizekalıydım."
• Bugün •
Remus 5 yıl önce oturduğu yere oturdu.
Sırtını 5 yıl önce yasladığı kanepeye yasladı.
Gözlerini heyecanla yanan şömineye çevirdi. Yıllar önce şöminesinde yanan ajandası geldi gözlerinin önüne. Gururla gülümsedi. Neler değişmemişti ki hayatında o ajandadan sonra? Oturduğu köşeden atölyesine göz gezdirdi. Duvarlara, yatağının başlığına, paletinin arkasına, beyaz tişörtlerinin üzerine, 89 tane sıralanmış portreye göz gezdirdi. Hepsi aynı güzellikti, hepsi aynı kişinin farklı pozlarıydı.
Yüzündeki gururlu ifade büyüdü, belki de delirmişti, ama kimin umrundaydı, o mutluydu.
• 3 yıl önce •
Remus Lupin yattığı yerde ter içinde doğruldu. Elleri yüzünü kapladı, saçlarını karıştırdı. Yatağının baş ucundaki saate baktı, sabahın üçüydü. Bir saat içinde uyanacaktı zaten, güneşten önce uyananlardandı o, uyumak için zorlamadı.
Yatağından kalktı, adrenalin bedenini sarmıştı ancak sebebini bilemiyordu. Gördüğü rüyayı, veya belki kabusu, hatırlamıyordu, bedenini ter içinde bırakanı bilemiyordu. Rüyasını hatırlamaya çalışırken çıkardı pantolonunu, sıcak suyu hazırladı, banyoya hazırlandı. İç çamaşırını da kenara attıktan sonra yöneldi banyoya. Güneş henüz uyanmamıştı, her zamanki gibi, havlusunu kenara koydu, temiz kıyafetlerini dizdi.
Hazırladığı sıcak suyu başından aşağı döktü, alnına yapışan kumral saçlarını geriye ittirdi. Yeşil renkli şampuanını döktü belirli bir miktar kadar, köpürttü acele etmeden.
Bedenindeki adrenalin hala onunlaydı, medulladan salgılanmaya devam ediyordu. Remus saçlarındaki şampuanı köpürtmeye devam ederken hareketleri reflekse döndü, kafasına çizdiği desenler yarım kaldı. Ara vermeden rüyasını düşünüyordu, onu bu kadar etkileyen ne olabilirdi ki?
Anneannesinin ona ördüğü lifi aldı astığı yerden, güzel kokularla köpürttü. Her zamanki gibi köprücük kemiklerinden başladı bedenine sürtmeye, düşünmeden, alışkanlıkla. Boynundan sonra göğsüne geçecekken durdu.
Sessizlik içerisinde durdu banyosunda. Gözleri açılabildikleri kadar açılmıştı.
Siyah, uzun saçlar.
Aklına gelen ilk bu olmuştu. Sessizliği bozmadı.
Gri gözler, keskin bir çene kemiği.
Remus köpüklü saçlarını önemsemeden banyodan çıktı.
Alaycı bir sırıtış, gözlerdeki çapkın parıltı.
Hızlı adımlarla atölyeye çevrilmiş salonunun ortasına geçti. Beyaz tuvalinin karşısında dikildi.
Siyah bir kazak, kalın bir kaban.
Saçlarından damlayan suların arasında halıyı boylayan köpüklere aldanmadan çizimine başladı ani ve keskin çizgilerle. Saatler birbirini kovaladı, çıplak bedeni üşümeye başladığını hissettirdi, kapısı çaldı, açık perdelerden onu gözetleyenler oldu, Remus aldırmadı.
İlk defa bu kadar yoğunlaşmıştı, ilk defa bu kadar netti.
5 saatlik bir çalışmanın ardından Remus geri çekildi.
Rüyası karşısındaydı. Çok güzeldi. Yüksek sesli bir kahkaha attı. Boyaya bulanmış ellerine aldanmadan tuvalin kenarlarını kavradı. Çizimine öpücük kondurdu. Etrafına bakındı. Hala çıplak olduğunu fark edince zıplayarak 5 saat önce yarım bıraktığı banyosuna döndü.
• Bugün •
Remus oturduğu yerden kalktı. 3 yıl önce çocuğun çizdiği ilk portresini inceledi. Tuvalin kenarındaki parmak izlerine bakarak gülümsedi.
3 yıl içinde 89 portresini çizmişti. Her rüyasında görmüş, her pozunu ayrı çizmişti. Tek arkadaşı Peter geçen haftadan beri uğramaz olmuş, deli olduğuna kanaat getirmişti. Çocuk hakkında hiçbir bilgisi yoktu, sadece görünüşünü biliyordu.
Gerçi bu 3 yıl içinde ona takma bir ad bile uydurmuştu.
Patiayak.
Nereden aklına geldiği ile ilgili hiçbir bilgisi yoktu, her detayını çizdiğinden beri çocukta köpekleri andıran bir ifade görmüştü, nasıl olduğunu bilmiyordu.
Aniden çalan kapı ziliyle Remus yerinden sıçradı. Temkinli adımlarla kapıya yöneldi. Tok sesiyle sordu.
"Kimsin?"
Gelen ses titrekti, endişeliydi. "Rem, aç kapıyı, lütfen."
Kumral olan arkadaşının sesiyle durakladı. Bir hafta önce sinirle çıktığı eve nasıl dönecek kadar ayaklar altına almıştı gururunu? Remus merakla araladı kapıyı. Peter heyecanla içeriye girdiği gibi kollarını arkadaşının boynuna doladı.
"Çok-- çok üzgünüm, seni böyle, bu halde bırakmamalıydım. Gel benimle. Patiayak biraz tek kalsın, seni götürmek istediğim bir yer var Rem, lütfen."
"Psikiyatriye gitmiyorum Peter! Aklına sok bunu, Patiayak gerçek veya değil, durumum anormal veya değil, ben mutluyum. Bir ressamın arayışının sonuna gelmesi ne demektir bilir misin? Hayır, hayır bilemezsin! Patiayak benim asla gitmeyen perim, asla boşluğa düşürmeyen umudum, tuvalime doğan güneşim. Gerçek olup olmaması umrumda değil Peter. Bana yaptıklarına bak, hayatıma kattığı umuda bak, hayatımı nasıl güzelleştirdiğine bak."
"Anlıyorum , gerçekten anlıyorum. Ama lütfen gel benimle, pişman olmayacaksın, buldum onu."
Remus uzamış ve şekilden çıkmış saçlarından ellerini geçirdi. Uzun süredir tıraş etmediği sakalarını kaşıdı. Peter'ı anlayabiliyordu, deli görünüyordu biliyordu. 3 yıldır tek gittiği yer marketti, onu bile bazen Peter'a postalıyordu. Gece rüyasına Patiayak dahil olmadığında ayağa kalkmıyordu bile, tekrar uyuyor, onu rüyasına bekliyordu. 3 yıldır resim konularında değişiklik yoktu ancak Remus bunun tersini iddia ediyordu, onu üzgün iken de çizmişti, kahkaha atarken de. Bunlar değişiklik değil miydi şimdi? 89 portrenin tamamında sadece o vardı, evini, ruhunu sarmalamıştı, ondan başkası zihninde yer edinemezdi artık.
Peter çocuğun omuzlarını kavrayıp gözlerini gözlerine dikti.
"Buldum onu diyorum Rem, Patiayak'ı bul--"
"Ne, nerede?"
Remus'un nefesi kesilmişti. Patiayak gerçek miydi, Peter onu nerede görmüştü, onunla tanışabilecek miydi? Peki ya ona ne diyecekti, saplantılı bir biçimde delirmiş bir sapığa döndüğünü mü?
Hiç sanmıyordu.
"Dürüst olmak gerekirse sana psikolog ararken buldum. Yüzüne baktığım anda anladım, portrelerinde çizdiğin adam bu. Boyu seninki kadar, ve tüm detayları aynı çizdiklerin gibi. Tanışman lazım onunla, 3 yıl sonra, 100 kadar portre sonrasında tanışmanız gerekiyordu, bu yüzden ben de seanslarından birine senin için randevu aldım."
"89 olacak o."
"Ne?"
"100 kadar portre dedin Peter. Oysaki henüz 89 tane var."
Peter ellerini alnına yapıştırdı. Biraz homurdandıktan sonra telaşla etrafa bakınmakta olan çocuğu kollarından tuttu ve kapıya doğru sürükledi. Kabanını ona zorla giydirdikten sonra eline botlarını tuttuşturdu.
"Giy şunları."
"Peter, beni zorlayamazs--"
Peter Pettigrew kıpkırmızı olmuş çehresiyle kükredi. Daha fazla uğraşamayacaktı. 3 yıl dayanmıştı, arkadaşı gittikçe ölüyordu, Peter bunu izlemeye dayanamazdı.
"Giy şunları Lupin!"
Remus çocuğun ifadesinin net olduğuna karar verdikten sonra botlarını hızlıca giydi. Arabaya binene kadar kaç basamak indiğini saydı. Beyni her türlü gecikmeye hazırdı.
3 yıl sonra 89 portresini çizdiği çocuğa ne diyecekti ki?
Merhaba ben Remus, senin sapığın. Aslında sapık da sayılmam pek, seni hiç görmedim Patiayak. Sana Patiayak dememe de aldanma, ismini bilmediğim için takma ad uydurmuştum sana. 3 yıldır tanıyorum seni, rüyalarımdan. İlk rüyama girdiğinde kalkmış, 5 saat boyunca çıplak halde, sade bir porteni çizmiş sonra tuvali öpmüştüm. O günden bu güne de 89 portreni çizdim. Yani ama sakın yanlış anlama, sapığın değilim. Adın ne Patiayak?
Remus bunu belki daha az gergin bir anda düşünseydi epeyce gülebilirdi. Ama şu an, Peter kendisini arabadan dışarıya sürüklemişken olmazdı.
Kahve tonlu kapının önündeki sayıya bakınca gözlerine yaşlar doldu.
89 yazıyordu.
Peter kapıyı tıklattı. İçeriden duyulan onay sesi üzerine kapıyı açmaya yöneldi, ancak Remus elini Peter'ın kapı tokmağındaki elinin üzerine örttü.
Ses tonu, aynı çenesi kadar keskindi. Sesinde de gözlerindeki parıltılar mevcuttu sanki. Sükunet vardı sesinde, mükemmel akordaydı.
Peter Remus'u elini ittirerek kapıyı açtı. Çocuğu sırtından ittirerek 89 portrenin baş rolünün önüne getirdi.
Remus orada olmaktan çok uzaktı.
Çok güzeldi, çok saftı, bozulmamıştı. Siyah saçları minik bir topuz halindeydi, gri gözleri parlıyordu, çenesi keskindi, dudakları sevecendi. Her şeyi, her şeyi onun çizdiği gibiydi.
Mükemmel.
Siyah saçlı olan elini uzattı. Sol elindeki listeye bakıp kafasını tekrar kaldırarak odağını Remus'a sabitledi.
"Hoşgeldin, Remus John Lupin, lütfen otur."
Remus ne diyeceğini düşünmüştü bayağı, ancak dudaklarından uçan sözcükler tamamen doğaçlamaydı. Kalbi 3 yıl önce onu rüyasında konuk ettiği kadar hızlı atıyordu, adrenalin vücudunu en son o zaman böylesine hızlı ele geçirmişti.
Remus gülümsedi, hayatında yeni bir evre açıldığını biliyordu.
"Tanıştığımıza memnun oldum Patiayak."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro