yedi: jeongin
vii,
son akşam yemeği
Tarih: 30 Haziran, 2020
Saat: 00.52
Mekan: Blue Night Club
Şüpheli: Yang Jeongin
Sorgulayan Kişi: Lim Nayeon
"Hoş geldin Jeongin."
Lim Nayeon kağıt bardağındaki acı kahvesinden bir yudum alıp, stresle yanağının içini dişleyen çocuğa baktı. Koyu kahverengi saçlarını arkaya atmıştı. Küçük bir çizgiye benzeyen koyu kahverengi gözleri ise endişeyle açılmış ve Lim Nayeon'a bakıyordu, aynı anda da ısırmaktan yara yaptığı yanağını dişlemeye devam ediyordu. Üstünde krem rengi, ilk iki düğmesi açık bir gömlek vardı, altında ise siyah kumaş bir pantolon geçirmişti. Bir yandan da sağ ayağıyla ritim tutuyordu, çocuğun stresi arttıkça ritim hızlanıyor ve ses daha tok bir şekilde geliyordu kadının kulağına. Bu kadar gergin olmasını anlayamamıştı.
Jeongin endişeyle gülümseyip "Merhaba." dedi kadına, ayağıyla tuttuğu ritim daha da hızlanırken komiser tatlı bir şekilde gülümseyip "Sakin ol Jeongin," dedi. "Sadece konuşacağız."
Kahverengi saçlı çocuk yutkundu ve başını yavaşça salladı "Haklısınız," dedi kadının siyah irislerine bakarken, "Yanı başımızda bir katil var ve streslenmemek için bir sebebimiz yok!" diye ekledi yüksek bir tonla. Kadın, karşısında oturan bu çocuğun ani çıkışıyla şaşırsa da, tepkisini belli etmemeden çocuğa bakmaya devam etti. Kulağına gelen ritim hızlanmaya devam ediyordu sanki daha da hızlanabilirmiş gibi, artık daha gürültülüydü ve kadını sinir edecek boyuta gelmişti. Ayrıca soğuk terler döküyordu Yang Jeongin, oturdukları ihtişamlı locanın hemen üzerinde bulunan lambanın etrafa yaydığı güçsüz sarı ışıktan bile görebiliyordu bembeyaz teninin üzerindeki boncuk boncuk olmuş terlerini.
Evet Yang Jeongin deli gibi korkuyordu, fakat katilden değil; kendinden korkuyordu. Ağzından çıkmaması kelimeler çıkarsa, kendisini ve çevresindekileri nasıl ateşe atacağından korkuyordu.
Ama yapmak zorundaydı.
Komiser Lim ağırdan aldı çocuğu, sonuçta şu an psikolojisi yerinde değildi. Minho'yla yakın olmasa bile yaşadıklarının ne kadar ağır olduğunu düşündü. Bu melek yüzlü çocuğun arkasından bir şeytanın çıkmayacağını aklına getirdi, daha sonra çalıştı. Onun katil olma ihtimalini düşünmek istemiyordu nedense.
Lim Nayeon çocuğu incelerken, ne zaman oynamaya başladığı hatırlamadığı pilot kalemini cam masanın üzerine koydu. Son birkaç saattir yaptığı gibi masanın üzerindeki ses kayıt cihazının kayıt düğmesine bastı ve çocuğun endişeyle açılmış gözlerine baktı. "Bak Jeongin, şu an pek iyi değilsin farkındayım ama senin söylediğin cümlelere ihtiyacımız var."
Genç çocuk istemese de kafasını aşağı yukarı salladı, yapacak bir şey yoktu. "Tamam," dedi eliyle saçlarını karıştırırken. Konuşmasına başlamadan önce sertçe yutkundu, "Ben Yang Jeongin." diyerek konuşmasına başladı.
"Yirmi bir yaşındayım, konservatuar okuyorum. Bölümüm müzik. Bir ablam var, güzel sanatlar bölümünde okuyor. Annem ünlü bir ressam, babam ise holding sahibi. Bu kadar."
Jeongin kendisini kısa bir şekilde tanıttıktan sonra içinden bir yük kalkmış gibi hissetti. En azından konuşabildim diye düşündü, bunu bile yapamayacak kadar yorgun ve dağılmıştı.
Çocuğun durmasıyla, kadın ona devam etmesini istediğini belirten bakışlar atıyordu. Çocuk derin bir nefes verdi, ince dudaklarının arasından istemsizce "Yoruldum Bayan Lim, hem de çok yoruldum." diye fısıldadı genç kadına. Zaten asık olan yüzü daha da asıktı artık, yüzünden de ne kadar yorgun olduğu anlaşılıyordu.
Jeongin bilmesi gerekenden fazla şey biliyordu ve artık bunu kaldıramayacak haldeydi.
Çocuğun acı içinde çıkan sesiyle kadın işkillenmeye başladı. Oysaki Yang Jeongin'in ne kadar masum ve saf bir yüzü vardı, melek gibi görünüyordu çocuk. Cennetten kovulmuş bir melek gibiydi. Kadın onun katil olmasını asla istemiyordu.
Kahverengi saçlı çocuk, elleriyle saçlarını karıştırdı. "Yaptığım hareketlerden ve konuşmalarımdan belki de benden şüpheleniyorsunuz fakat bugün yaşananlar o kadar ağırdı ki..."
Tek nefeste söylediği şeylerden dolayı nefessiz kalmıştı, derin bir nefes aldıktan sonra "Özellikle o gün olanlardan sonra..." dediğinde Jeongin çok yanlış bir şey yaptığını fark etti.
Bunu söylememeliydi.
Oğlanın aniden susmasıyla kadının kaşları çatıldı, Yang Jeongin kesinlikle fazla şey biliyordu. Ve birisi, onu susması için zorlamıştı.
"Jeongin,"
Komiser Lim, elini çocuğun masanın üzerindeki kolunu güven verircesine üzerine koyup "Biz varken sana kimse bir şey yapamaz, biliyorsun değil mi?" dedi. Çocuğun niye endişeli olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyordu.
Jeongin gözlerini kadının gözlerinden kaçırıp, kafasını salladı. Kekelememek için kendisini zor tuttu ve "Evet, farkındayım." dedi kısık bir sesle. Nayeon ise gülümseyerek kolunu Jeongin'in kolundan çekti ve "O zaman hikayeni dinliyorum Jeongin." dedi tatlı-sert bir şekilde.
Ve Yang Jeongin, olaylı geçen 2020'ye girecekleri gün düzenledikleri yılbaşı yemeğini anlatmaya başladı.
Tarih: 31 Aralık, 2019
Saat: 21.04
Mekan: Yang Hyeri ve Jeongin'in evi
"Benimle dalga geçtiğini söyle, lütfen."
Hwang Hyunjin şaşkınlıkla yanındaki yolcu koltuğunda oturan Yujin'e baktığında, kızıl saçlı kız telefonun ön kamerasından kendine bakıp sürdüğü parlak kırmızı rujunu tazeliyordu. Rujunu daha iyi yedirmek için dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra, telefonunu kilitleyip yanındaki sinirli ve şaşkın bir şekilde kıza bakan Hyunjin'e baktı. "Ne oldu yine?"
"Chris ve Arin de burada, ne bok yemeye çalışıyorsun?"
Hyunjin'in agresif çıkışıyla genç kız sinirlense de yapmakta usta olduğu şeyi yapıp "Arkanı toparlıyorum her zamanki gibi." dedi çocuğa sakin ama iğneleyici bir şekilde. Koltuğun arkasına astığı imitasyon siyah kürkünü giydiği askılı, beyaz ve tüm vücudunu saran mini elbisenin üzerine geçirirken "Sen iki ay boyunca Arin diye ağlarken, ben ikimizin masum olduğunu kanıtlayacak kayıtları ve bunu bize yapan orospu çocuklarını bulmaya çalışıyordum." deyip göz devirmişti.
"Ne?"
Siyah saçlı çocuğun bugünkü kaçıncı şaşkınlığı artık sayamıyordu. Yujin'in sabahtan beridir söyledikleri ve yaptıklarıyla çocuğun ağzını açık bırakıyordu.
Tabi, biraz sonra Hyunjin duyduklarıyla hayatının şokunu yaşayacaktı ve şu anlık bundan haberi yoktu.
"Duydun işte, Arin diye ağlamıyor muydun? Sana geri kazanma fırsatı veriyorum."
Kim Yujin yüzünü Hwang Hyunjin'in yüzüne çevirdi, koyu kahverengi irislerini çocuğun irislerine sabitleyip ciddi bir şekilde baktı ona. "Ama eğer Arin'i üzecek bir şey yaparsan, seni kendi ellerimle boğarım Hyunjin. Anladın mı beni?"
"Bir de söylüyor musun bunu Yujin, iki aydır bir ağzımla kuş tutmadığım kaldı Arin ile konuşmak için!"
Çocuğun dediği doğruydu, Hyunjin üzüldüğü zaman hiç çekilmiyordu fakat Kim Yujin yirmi üç yıldır yaptığı gibi Hwang Hyunjin'i çekmek zorunda kalmıştı. Kendi derdi yokmuş gibi bir de çocuğun dertlerini dinlemiş, cümle kuramayacak kadar sarhoş olmasına rağmen teselli etmişti onu.
Kafasını salladı genç kız, "Peki," dedi çocuğun dediklerine. En yakın arkadaşının ve Hyunjin'in mutlu olmalarını istiyordu artık, birbirlerini ne kadar sevdikleri kırk kilometre öteden bile belli oluyordu.
"Olay çıkaracak bir şey yapma, sadece bana uy."
Yujin arabadan inerken, söylediği cümleye gülmemek için zar zor tutmuştu kendisini. Hyunjin'e olay çıkarmamasını söylemişti çünkü olayı çıkaracak kişi Kim Yujin olmalıydı. Tüm her şeyi anlattıktan sonra ortamda dönecek kargaşayı izlerken bir yandan da kırmızı şarabını keyifle yudumlayacaktı ve Lee Minho ile Kang Jia'nın yüzünde oluşan o acınası ifadeyi görecekti. Sırf o ikilinin yüzündeki ifadeyi görmek için katılacaktı o lanet yemeğe, yıkılışlarını ve suratlarındaki acizliği görmezse asla keyif almazdı bundan Lee Yujin.
İkisinin yıkılışı aynı planladığı gibi mükemmel olacaktı.
O sırada Yang Malikanesi'ne gelmesi beklenilen tüm konuklar gelmişti. Arin her ne kadar Minho'nun burada olmasından rahatsız olsa da Hwang Hyunjin'in yüzünü görmekten iyidir diye düşündü. Ayrıca Minho son iki ayda oldukça değişmiş ve Arin'i rahatsız etmiyor, aksine onu mutlu ediyordu. Hwang Hyunjin'in açtığı o boşluğu Minho'yla doldurmaya çalışıyordu kız, fakat her ne kadar inkar etse de dolmuyordu. O boşluğu sadece Hwang Hyunjin doldurabilirdi.
Chris de Kim Arin kadar rahatsızdı, sonuç olarak eski sevgilisinin en yakın arkadaşlarıyla aynı masaya oturuyordu. Kim Yujin'in en yakın arkadaşlarını görmesi bile kızı hatırlamasına ve kalbinin sızlamasına yetiyor ve artıyordu, Felix zorlamasaydı yemeğe katılmazdı zaten.
Kang Jia sarı saçlarını savururken samimiyetsiz bir gülümseme ile karşısında oturan Hyeri'ye baktı, "Ee, başlamıyor muyuz yemeğe?" dedi. Seungmin kızın bu samimiyetsiz tavırları karşısında kusmak istedi, "İki misafirimiz daha var Jia, sabret." dedi agresif bir şekilde. Yujin'i hala sevmese bile Kang Jia'ya göre çok daha samimiydi ve sarışın kızın Lee Minho'yla yediği haltların bir an önce ortaya çıkmasını da istiyordu tabi ki. Ne olursa olsun Hyunjin onun en yakın arkadaşıydı ve ona iftira atmaları aptalcaydı, hem de aşk uğruna.
Jia, Seungmin'in agresif tavrıyla bozulmuş; ayrıca bir şeylerden şüphelenmişti. Yanında oturan Han Jisung'un kulağına eğildi yavaşça, "Bir şeyler dönüyor Ji, hissediyor musun?" diye fısıldadı. Jisung ise sırıttı ve kadehindeki şaraptan bir yudum aldı, "Niye böyle hissettin ki, oturuyoruz güzel güzel işte." dedi sakin ve kısık bir ses tonuyla. Bu olaydan Kim Yujin kadar zevk alacak birisi daha varsa Han Jisung'tu, bir an önce Minho ve Jia ikilisinin yüzündeki hayal kırıklığını görmek istiyordu. Özellikle de Lee Minho'nunkini.
"Herkese iyi akşamlar, özlediniz mi bakalım bizi?"
Jim Yujin, Yang kardeşlerinin salonuna büyük bir ihtişam ve yüzündeki büyük gülümsemeyle içeri girerken herkes şaşkınlıkla kızıl saçlı kıza ve yanındaki burada bulunmaktan pek hoşlandığı söylenemeyen Hwang Hyunjin'e bakıyordu. Doğal olarak gelmelerini kimse beklemiyordu.
Minho'nun şaşkınlıktan gözleri büyürken Jia da ondam farksızdı, zaten direkt birbirlerine bakmışlardı. İkisinin de içinde bir korku oluşmuştu, çünkü Kim Yujin'in yüzündeki gülümsemenin sinsi bir sırıtış olduğunu anlamaları uzun sürmemişti.
Siyah saçlı kız, Yujin'in yanındaki eski sevgilisini görünce istemsizce kalbi hızlıca çarpmaya başlamıştı. Hyunjin ve Arin'in gözleri buluşurken, uzun saçlı oğlan kızı ne kadar özlediğini fark etmişti o an. Sıkıca sarılmak istiyordu kıza, doya doya öpmek istiyordu fakat eğer bunları yaparsa Arin'den tekme yiyeceğini biliyordu.
Chris'in Yujin'e karşı olan özlemi aylar sonra ilk defa sinirinden daha fazla ağır basmıştı. Yine de içindeki özlem dolu tarafı kızıl saçlının yanındaki Hwang Hyunjin'i görene kadardı. İkisini birlikte görünce, kan beynine sıçramıştı tekrardan.
"Burada ne işiniz var?"
İlk konuşan kişi şaşkınlıktan ve sinirden kaşları çatılmış olan Kim Arin'di, Yujin okula iki aydır geldiği yoktu fakat nedense buraya teşrif etmişti.
Yujin'in yüzündeki sinsi sırıtış silinmeden, kendisi için hazırlanan masanın baş köşesine doğru ilerlerken "Hyeri senin arkadaşınsa, benim de arkadaşım Arin. Ayrıca Seungmin ve Hyunjin'in de ne kadar yakın olduğunu benden daha iyi biliyorsun." dedi. Arin aldığı cevapla sinirle Hyeri'ye döndü ve "Sen mi çağırdın bunları?" dedi dişlerinin arasından. Hyeri'nin cevap vermesine kalmadan Seungmin "Evet, çağırdık çünkü bu gün herkes olan biteni öğrenecek." dedi sert bir ses tonuyla. Artık şu olanlar bir an önce bitsin istiyordu.
Chris sinirden gülmeye başladı ve ayağa kalktı, "İnanın bana, bu ikisinin saçmalıkları dinleyecek halim yok. Size iyi yıllar." dediği anda sandalyesine yerleşmiş olan Yujin, yumruk yaptığı elini sert bir şekilde masaya vurdu. Kimse bunu beklemediği için şaşkınlıkla tüm gözler kızıl olana çevrilirken, "Kimse bir yere gitmiyor." dedi düz ve korkutucu bir sesle. Koyu kahverengi irisleri siyaha bürünürken masadaki şaşkın gözlerin içine teker teker baktı. "Masadan tek bir kişi dahi kalkmayacak. Bugün sadece beni dinleyeceksiniz ve önünüzdekileri yiyeceksiniz. Sözüm bittiğinizde ise ne bok yerseniz yiyin, anladınız mı beni?"
Kim Yujin'in sinirlendiğinde neler yapabileceğini biliyordu herkes, bu masada oturanlar bunu çok daha iyi biliyordu. Arin her ne kadar çekip gitmek istese de Yujin'in ne kadar dolu olduğunun farkındaydı, oturmayı tercih etti o yüzden. Chris ise öfkeyle kalktığı sandalyesine geri oturdu, sessizce yemeğine bakmaya başladı.
Han Jisung keyifle önündeki hindi etini keserken, Minho çocuğun bu rahatlığından dolayı daha da huzursuzlanmaya başlamıştı. Jisung ona kör kütük aşıktı, onu ispiyonlayacak son kişiydi. "Yapamaz." diye geçirdi içinden ama yine de asla rahatlamadı içi. Uzun süre sonra bir şeyden korkmaya başlamıştı Lee Minho.
Yujin'in ciddi yüzü anında içeri girdiği gibi otuz iki diş gülümseyen haline bürünmüştü, Jia "Sıçtık." diye geçiriyordu içinden. Titreyen elleriyle kadehine uzanırken Yujin neşeli bir şekilde "Anlatmaya başlıyorum o zaman!" dedi ve yanındaki şarap şişesinden kendi kadehine şarap doldurdu.
"Öncelikle şu Hyunjin ile olan fotoğraf zırvalığından başlarsak,"
Genç kız şarabından bir yudum alırken, Hyunjin ise dikkatle Yujin'i izliyordu. Bu gün kesinlikle kan çıkacak diye geçirdi içinden, stresle tırnaklarıyla oynamaya başladı.
"Hyunjin ile o fotoğrafta yaşadığımız her şey doğru, bunu inkar etmeyeceğim. Fakat bu fotoğraf, üç yıl öncesinden kalma."
Siyah saçlı kız histerik bir şekilde gülerken "Tarihi görmesem inanacağım." dediğinde Yujin de Arin'in dediğiyle kahkaha attı. "Arin, hiç shop diye bir şey duymadın mı acaba? Bu fotoğrafın öylesine mi ortaya çıktığını düşünüyorsun-"
"Kanıt göster."
Chris en sonunda kafasını tabağından kaldırıp Yujin'e döndüğünde, umutla baktı Yujin'e. Arin göz devirip "Tanrım, ciddi olamazsın Chris!" diye bağırıp sinirle siyah saçlarını düzeltti. Yujin ise ona şu anlık inanmayan Arin'e bir şey demeden cebinden telefonunu çıkardı, galerisinden iki tane video seçti ve hem Arin'e hem de Chris'e videoları attı. "Açın bakın bakalım, sahte mi değil mi diye."
Arin masanın üzerine koyduğu telefonuna uzanıp, Yujin'in attığı videolardan ilkine tıkladı. İlk videonun tarihi tam üç sene öncesini gösteriyor, ayrıca atılan siyah beyaz fotoğrafa göre renkli bir videoydu. Önde öpüşen Yujin ve Hyunjin vardı, fakat fotoğrafta ikisinin de koyu görünen saçları, videoda sapsarıydı. Hyunjin sarı saçlarını Arin ile çıkmaya başladıklarında boyatmış, Yujin ise annesinin evleneceği gün gidip saçlarını koyu kahverengi yapmıştı ve kestirmişti.
Bir şeyler oturuyor gibiydi.
"Bir ilişkimiz hiçbir zaman olmadı. Birkaç kere yattık sadece, Arin bana gelip Hyunjin'i sevdiğini söylediğinde ise soğudum Hyunjin'den. Daha sonra annem ve babası evlilik kararı aldı, ikimiz de bitirdik bu boktan ilişkiyi."
Yujin hindi etinden bir parça ağzına atarken, Arin ise dudaklarını dişledi. İçindeki sinir bir nebze olsa da azalmıştı ama şu anda da sanki Yujin ve Hyunjin'in arasına girmiş gibi hissediyordu. Chris bir şey demeden ikinci videoya tıklarken Yujin ağzındaki lokmasını yutup, konuşmasına devam etti. "İkinci videoda ise garip ilişkimizi sonlandırdığımız gün, annemler evlilik kararı aldı ve ikimiz de bitirmeye karar verdik."
Aynen de öyle olmuştu. Video Yujin'in anlattıklarını doğruluyordu, diğer videodan iki ay sonra çekilmiş bir kamera kaydıydı bu da. İkisinin de saçları sarıydı, Yujin şu anki kilosuna göre daha kiloluydu. Buradan da anlaşılıyordu videonun eski olduğu, yani ortada aldatma gibi bir şey söz konusu değildi.
"Peki neden söylemediniz ilişkiniz olduğunu?"
Chris telefonunu kilitleyip, masanın üzerine koyduğunda Hyunjin "Ben istedim." dedi Yujin'in konuşmasına izin vermeden. "Ben istedim çünkü Arin'in vereceği tepkiden korktum, söylememesi için de Yujin'i zorladım. O hep size söyleme taraftarıydı."
Chris anladım diye mırıldanıp kafasını sallamış, Arin ise pişmanlıkla Yujin'e bakıyordu. Belki de ilk başta onu dinleseydi bunlar yaşanmayacaktı, Yujin'e iki aydır yapılanları biliyordu çünkü. Kızın her gün iğrenç mesajlar aldığını, okula gittiği gün ona yapılan ithamları, sırf bu yüzden iki aydır okula adım atamamasını...
"Her neyse,"
Hyeri tüm gece boyunca ilk defa ağzını açıp, Kang Jia'ya baktı. Kurumuş dudaklarını ıslattıktan sonra "Bunların yapılmasının elbette ki bir sebebi var." dedi gözlerini Jia'nınkilerden ayırmadan. Jia stresle tırnaklarını avcunun içine geçirirken Yujin kıkırdadı ve masanın sol tarafında oturmuş Minho ve Jia ikilisine baktı. Minho, kızın gözündeki intikam ateşini görmesiyle Jisung'a bakarken, kahverengi saçlı oğlan "Hak ettin." dedi.
Ve o an, anladı Minho olacakları.
Jia'ya baktı korkuyla, bittik diye geçirdi içinden. Sarışın kızın korkudan çenesi titremeye başlarken Yujin yüzünden o sinsi sırıtışını eksik etmeden "Eğer bu olayı yayan ikili yaptıklarını itiraf ederse, sadece masadan kalkıp gideceğim." dedi. Kang Jia, kızıl kızın dediğiyle tam ağzını açacaktı ki Minho onu susması için dürttü, o sırada masada oturan Felix ise kendini tutamayıp gülmüştü.
Yujin, bazı şeyleri ortaya dökmeden bu lanet masadan asla kalkmazdı.
Kırmızıya boyanmış dudaklarını büzdü kız, "İyi o zaman," deyip sol köşede oturan ikiliye "Bu zıkkımı niye yaptığınızı açıklar mısınız sevgili Kang Jia ve Lee Minho?" dedi.
Masada bir ölüm sessizliği oluştu o an, nefes dahi alamıyordu kimse.
Arin'in gözleri şoktan açılırken, Hyunjin Minho'nun ismini duyduğu anda yumruğunu sıkmış, Chris'in kaşları çatılmıştı ve ağzı hafifçe aralanmıştı. Onlar dışında masadaki herkes olup bitenleri biliyordu zaten.
Minho'nun gözleri nefretle Han Jisung'a bakarken, "Seni şerefsiz..." diye mırıldandığında Jisung göz devirdi. "Evet şerefsiz benim değil mi," deyip gülümsedi. "Bunu Arin'i tekrar elde etmek için beni kullanan bir orospu çocuğunun söylemesi ve boşuna ortalığı karıştırması... Aşırı komik."
Uzun saçlı çocuk, sevgilisinin adını duyduğu an ayaklanırken Yujin sertçe "Daha sözüm bitmedi Hyunjin, siktiğimin yerine otur!" diye bağırmıştı. Yujin kadehini hızla kafasında dikerken "Birisi Hyunjin'e aşık olduğu, diğeri de Arin'e saplantılı olduğu için beni tüm okula sürtük gibi gösterdiler, inanabiliyor musunuz?"
Sarışın kız, sinirle yutkunup "Elinde kanıt olmadan böyle konuşamazsın." dedi. O kadar aptalca bir şey söylemişti ki Minho "Sence elinde kanıt olsa böyle bir şey söyler mi geri zekalı!" diye bağırmak istemişti. Yujin ise Jia'nın söylediğiyle kahkaha atıp, "Telefonunu masanın üzerinde unutup, arkadaşınla beş dakika konuştun. Bir de üstüne tuvalete gittin Jia, sence yeterince kanıt yok mu elimde?" dedi ve galerisindeki bir ay önce ekran kaydına aldığı mesajları gösterdi. "En yakın arkadaşlarınız sizi nasıl aptal gibi görüyor, okuyun bakalım."
Yujin mesajları tüm okul gruplarına atarken, Jia dayanamayıp ayağa kalkmıştı. "Yeter, sus artık sus!" diye bağırıp kızın elinden telefonunu almaya çalışırken, Arin ayağa kalktı ve Kang Jia'nın suratına en sertinden bir tokat geçirdi. Jia acıyan ve kızaran yanağını tutarken "Sevgilime mi sulanıyordun!" diye bağırmıştı Arin.
İşte Kim Yujin'in istediği kaos başlamıştı.
"O da ne ki,"
Kızıl saçlı tekrar konuşmaya başladığında bu sefer ona nefretle bakan Lee Minho'ya baktı ve "Minho, o gizli dosyaların içinde ne olduğunu söylemek ister misin?" dedi keyifle. Kim Arin, Jia'yı bırakıp tekrardan Yujin'e döndüğünde Minho "Sakın söyleme bunu." dedi dişlerinin arasından. Kızın ağzından çıkacak olan kelimeler, çocuğun hayatını bitirecekti çünkü.
Yujin "Niye, öldürür müsün beni yoksa?" dediğinde Hyunjin, Minho'nun ağzını açmasına izin vermeyip sabırsızca "Söyle şunu Yujin!" diye bağırdı. Yujin küçümseyen bakışlarla, sinirden kıpkırmızı kesilmiş oğlana "Ben de senin o fotoğrafı yaymanı istemedim Minho. Hayat hiç de adil değil, değil mi?" deyip derin bir nefes aldı. Bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu çünkü çocuğun yaptığı gerçekten aşırı ürkütücüydü.
"Arin, evindeki her odada gizli küçük bir kamera olduğunu biliyor muydun?"
Kim Arin'in beti benzi attı o anda, "Ne?" dedi sessizce. Kızıl saçlı, kızın şaşkınlığını yaşamasına izin vermeden "Arin için özel bir klasörü var ve Arin ile alakalı her şey orada. Evdeki kayıtlar, çıplak fotoğrafları gibi." dedi ve "Ayrıca sadece Arin'in fotoğrafları yok. Hepimizi takip edip, fotoğraflarımızı çekmiş, aynı şekilde. Arin'i kendisine geri döndürmek için kullanacaktı fotoğrafları, o istemezse fotoğraflar yayılacaktı. Eğer bizden birisi öğrenseydi de, susmamız için aynı fotoğraflar kullanılacaktı." diye ekleyip, derin bir nefes aldı. Tek nefeste anlatmıştı her şeyi, başka türlü de anlatamazdı.
Ne zaman ayağa kalktığını fark etmediği Hyunjin, Minho'nun giydiği gömleklerin yakasından tutup, kahverengi saçlının sırtını sertçe beyaz duvara yasladı. "Orospu çocuğu!" diye bağırdı Minho'ya, sonra da bir yumruk attı çocuğun elmacık kemiğine. Arin "Hyunjin!" diye bağırıp ikiliyi arasına girse de nafileydi çünkü fotoğraflardan habersiz olan Kim Seungmin, Hyunjin'i kenara itip Lee Minho'nun karnına tekmeyi geçirmişti. "Seni öldürmemem için bir sebep söyle manyak herif!" diye bağırmıştı Seungmin, daha kendisi Hyeri'ye dokunmaya kıyamazken Minho'nun onun fotoğraflarını çekmesi onu iyice dellendirmişti.
Herkes Minho'ya saldıran Hyunjin ve Seungmin üçlüsünü ayırmaya çalışırken, Kim Yujin ise şarabını yudumluyordu. İki aydır aklında dönüp duran tablo, şu an gerçek olmuştu. Minho hiç olmadığı kadar savunmasızdı Hwang Hyunjin ve Kim Seungmin'in yanında, onun savunmasız oluşu içten içe mutlu ediyordu. Yaşadıklarının bin katını çektirecekti ona, her şeyi herkese yayacaktı.
Ortamdaki kaos hala devam ederken, Yujin kadehini masaya bırakıp ayağa kalktı. Sandalyenin üzerine astığı beyaz çantasını omzuna atarken "Ortam da baydı," dedi kargaşaya doğru ama doğal olarak onu dinleyen kimse yoktu. Arin ve Hyeri, Seungmin ve Hyunjin'i tutmaya çalışırken olaya bir anda Chris de dahil olduğu için Felix ve Jisung da şu an Chris'i tutmaya çalışıyorlardı, kızıl saçlıyı dinleyemeyecek kadar meşgullerdi.
"Hepinize iyi yıllar, umarım 2020 size yenilik ve mutluluk getirir!"
Yujin'in gülerek Lee Minho'nun yüzüne söylediği şeyle, savunmasız çocuk "Sen benden daha da manyaksın Kim Yujin!" diye kükremişti adeta. Yujin ise yüzündeki gülümsemesini silmeden "İyi yıllar Minho ve diğerleri!" diyerek Yang kardeşlerin evinden çıkmıştı.
Aslında tüm her şey, böyle başlamıştı. Lee Yujin, Kang Jia ve Lee Minho için her ne kadar kendi kendilerini ateşe atan iki aptal dese de, aynı şeyi kendisi de yapmıştı. Minho zaten ateşteydi, ateşin içinde olmaya alışmıştı. Fakat Yujin ateşte olmaya hiç yakın değildi ve kendi hırsları yüzünden kendisini ateşin tam ortasına atlamıştı. Yavaş yavaş yanacaktı vücudu, o farkında olmayacaktı ama yine de fazlasıyla acı verecekti.
Olay Gecesi
Yang Jeongin'in anlattıklarından sonra kadın tepki veremiyordu, nutku tutulmuştu. Daha ne olabilir ki? diye düşünmesine rağmen bunu asla düşünmemişti.
Kim Yujin, düşündüğünden daha da tehlikeliydi.
"O gece,"
Jeongin yutkunup, kadından gözlerini kaçırarak tekrar konuşmaya başladı "O gün Seungmin hyung, Minho'ya "Bu iş daha bitmedi!" diye bağırmıştı." dedi ve korkuyla kadına baktı. "Seungmin hyungu tuvalet civarında görmedim ama ablam... Ablamla sürekli fısıldaştılar Bayan Lim."
Çocuk artık ağlamak üzereydi, ablasını ve sevgilisini suçluyordu istemese de. Yapmak istememişti bunu, onların masum olduğuna inanıyordu ama gördükleri sayesinde buna inanası gelmiyordu.
Komiser Lim çocuğun daha fazla bir şey demesine izin vermedi, zaten çok kötü olmuştu. "Teşekkür ederim söylediklerin için Jeongin, çıkabilirsin."
Jeongin zar zor gülümseyerek ayaklandı ve locanın çıkışına ilerledi. Çıktığı anda göz yaşları yanaklarını ıslatmaya başlarken, artık ablasının yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro