on iki: final ✔️
xi,
üç saniyede değişen hayatlar
Tarih: 30 Haziran, 2020
Saat: 22.37
Mekan: Blue Night Club
Kızıl saçlı kız artık emindi, Lee Minho onu acımadan öldürecekti.
Çaresiz bir şekilde gözlerini kapattı, artık nefes almaya çalışmak için bile gücü kalmamıştı. Çırpınmayı bıraktığında Lee Minho gülmüştü sadece, Lee Yujin acınasıydı. Onu ilk gördüğü günkü gibi acınası görünüyordu, canı için yalvarmayı bırakmış ve en sonunda ona boyun eğmişti.
Lee Minho, oyununu kazanmıştı.
Fakat birden tuvaletin işlemeli kapısının açılmasıyla birlikte, Minho'nun tüm planları suya düşmüştü.
Korkuyla kafasını çevirdi Lee Minho, gördüğü tanıdık bedenle yutkunmuştu. Çünkü karşısında gördüğü kişi her zamankinden oldukça farklıydı. Gözleri farklı bakıyordu, sanki o değilmiş gibiydi.
Minho'nun Yujin'in boynunu saran eli gevşemişti, adrenalini vücudunun her köşesinde hissediyordu. O sırada Yujin ciğerlerine dolan temiz hava ile güçlü bir şekilde öksürmeye başlamış, gelen davetsiz misafir ise "Sen..." diye mırıldandı Lee Minho'ya bakarak.
"Sen, onu öldürmeye çalışıyordun."
Konuştukça irisleri daha da koyulaşan uzun saçlı çocuk, eline kırık şapmanya şişesini almış ve karşısında ürkek bir şekilde ona bakan Lee Minho'ya doğru ilerliyordu. Minho ise dilini yutmuş gibiydi, tek bir kelime bile edemiyordu.
"Sen, benim en değer verdiğim kişiyi öldürmeye mi çalışıyordun?!"
Uzun saçlı çocuk adeta kükrerken, Yujin daha yeni yeni ayılabildiğinden zar zor ayağa kalkmıştı. Karşısında elinde kırık şampanya şişesiyle Lee Minho'nun üzerine yürüyen oğlanı gördüğünde ise, tekrardan olduğu yerde donmuştu.
Hwang Hyunjin, kriz geçiriyordu.
1,
Kızıl saçlı kız korkuyla öfkeden köpüren çocuğu durdurmaya çalışacağı sırada, Hwang Hyunjin şampanya şişesini Lee Minho'nun göğsüne doğru konumlandırmıştı.
2,
Yujin, Hwang Hyunjin'i engellemek için "Hyunjin, yapma..." diye fısıldamasına rağmen oğlan onu dinlememiş ve kırık şişenin bıçak gibi sivri kısmını Lee Minho'nun göğsüne sertçe bastırmıştı.
3.
Hayatımızdaki bazı önemli kararları vermek, hayatımızı değiştirecek düşünceleri harekete geçirmek üç saniye sürer bazen. Belki daha uzun, belki daha kısa fakat üç saniye içinde hayatımız kökünden değişebiliyordu.
Mesela; Lee Minho üç saniye önce bir suçlu iken, üç saniye sonra ise bir cinayetin kurbanı olmuştu.
Kim Yujin üç saniye önce bir kurban iken, üç saniye sonra bir cinayet tanığı olmuştu.
Hwang Hyunjin ise, üç saniye önce alelade bir insan iken üç saniye sonra Lee Minho'nun katili olmuştu.
Hyunjin'in daha yeni kendisine gelirken, neye sebep olduğunu şimdi farkına varıyordu.
Lee Minho'nun katili olmuştu.
Hem de üç saniye içerisinde.
Göğsünden bıçaklanan oğlanın bilinci kapanıyordu, ayakları artık onu taşıyamıyordu. Hızla dizlerinin üzerine düşerken, büyümüş göz bebekleri ile Hwang Hyunjin'e bakıyordu.
Lee Minho kendi oyununda yenilmişti, hem de en büyük düşmanı tarafından.
Minho'nun bedeni hızla lavabonun fayanslarıyla buluşurken, Hwang Hyunjin'in elindeki şişe yere düştü. Şişe yuvarlanarak yere düşen ölü bedenin yanına usulca yuvarlanırken, uzun saçlı çocuk titreyen ellerine baktı. Daha sonra kafasını lavabonun aynısına çevirdiğinde sırf ellerinin değil, aciz bedeninin de titrediğini gördü.
O, artık bir katildi.
"Hyunjin... Ne yaptın sen..?"
Yujin kekelemesine engel olamayarak konuştuğunda, Hwang Hyunjin utancından kıza bakamamıştı bile. Gözlerini aynadan çekip, Minho'nun fayansları kanla boyayan bedenine baktı.
Bu, kendisinin eseriydi.
"Ben ne yaptım?"
Karşısında ona bakan kıza zorla çevirdi bakışlarını, Yujin stresle dudaklarını dişledi ve gözlerini sıkıca kapattı. "İlaçlarını almadın mı Hyunjin?"
"Yujin, ben-"
"Hyunjin sana tek bir soru sordum, ilaçlarını aldın mı?"
Oğlanın gözleri dolmaya başlarken sertçe yutkundu, "Krizlerimin azaldığını düşündüm..." diye fısıldadı. Göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlarken, titreyen bacakları artık onu tutmadığı için lavabonun köşesine sindi.
Bir katil olmuştu.
Yujin ağlamamak için kendisini zor tutarken bir yandan da "Hayır..." diye mırıldanıp burnunu çekti. "Seni bu işten kurtaracağım."
"Nasıl kurtaracaksın Yujin, yine mi başını belaya sokayım?!"
Oğlan dayanamayıp bağırmaya başladığında, Yujin "Şşt!" dedi sert bir tonda. "Tüm mekanı başımıza mı toplayalım istiyorsun?"
Kızın uyarısıyla birlikte Hyunjin dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını duvara yasladı. Yujin ne bok yiyecekti bilmiyordu fakat bu Yujin'di. Her olaydan tereyağından kıl çeker gibi kurtulan birisiydi, şimdi kafasında dönüp duran kızıl tilkiler ona neler fısıldıyordu Tanrı bilir.
O sırada Kim Yujin siyah çantasını açıp, birkaç parça tuvalet kağıdıyla birlikte kırık şişeyi kavradı ve hızlıca çantasına attı. Peçetelerin üstüne kan bulaşmadığına emin olduktan sonra çöp kutusuna attı. Köşeye sinmiş oğlanın yanına ilerledi ve kolundan çekiştirip "Kalk hadi." dedi. Her ne kadar soğukkanlı görünse de kafayı yemesine oldukça az kalmıştı, Hyunjin'in durumunun ondan daha felaket olduğunu bildiğinden ağırdan almaya çalışıyordu.
Fakat bu iş bittiğinde, eve gidip kendisine bol köpüklü bir banyo hazırlayacak ve bir şişe Chivas Regal içecekti, başka türlü bu olanları nasıl atlatacaktı hiçbir fikri yoktu.
Yere çömelip gergince yerde yatan cesede bakan Hwang Hyunjin, titreyen bedenini zor da olsa ayağa kaldırdı. Titrek bir nefes verdi dolgun dudaklarının arasından, kızıl saçlı kızın uzattığı elini gördüğünde ise ince elini tutarak ayağa kalktı.
Az önce öldürülmeye çalışan Kim Yujin'in bu soğukkanlılığına hayran kaldı Hyunjin, yüzünde tek bir mimik bile oynamıyordu ve bu oldukça şaşırtmıştı kendisini. Bir şeyler düşündüğüne emindi.
Yujin ile birlikte kızlar tuvaletinden çıkıp dikkat çekmeden locaya yürümeye başladılar. Karartma anı hala devam ediyordu, bu kadar uzun sürmesi garipti çünkü en fazla on beş dakika sürecekti fakat hala bitmemişti şu lanet karartma. Eğer güçsüz bir şekilde ortama ışık vermeye çalışan mavi-kırmızı neon ışıklar olmasaydı önlerini bile göremeyecek haldelerdi.
Fakat Yujin karartmanın bitmemesinden dolayı memnundu, eğer birkaç dakika daha devam ederse planı sayesinde bu işten kolayca sıvışabilirlerdi
Birbirleriyle yiyişen insanlara umursamadan onlar için ayrılan locaya gitmişti ikili. O sırada onları bekleyen Jisung, Arin ve Chris ikiliyi görünce rahatlamışlardı.
Bilmiyorlardı dabi rahatlamak için daha çok erken olduğunu.
"Ne yaptı sana?"
Chris endişeyle kız arkadaşına baktığında, Yujin ürkütücü ifadesizliğini bozmadan Chris'e çevirdi bakışlarını, dudakları hafifçe yukarıya kıvrıldı. "Boğuyordu beni," dedi, sesi her ne kadar sağır edici gürültünün yanında fısıldar gibi çıksa da ne dediğini oradaki herkes anlamıştı.
Siyah saçlı kız "Ne?" dedi şaşkınlığına yenik düşerek. Gözleri arkadaşının morarmış boynunu bulduğunda korkuyla elini ağzına kapattı, Minho Yujin'i az kalsın öldürecekti. Aynı günlüğünde yazdığı gibi.
"Peki o nerde?"
Jisung endişeyle etrafına bakınırken, Hyunjin histerik bir şekilde gülmüştü, o sırada locanın koltuğunda oturan Hyeri ve Seungmin, mesaisini bitirmiş erkek arkadaşıyla birlikte koltukta oturan Felix ve Changbin de bir şeylerin döndüğünden şüphelenerek konuşan küçük grubun yanına ilerlediler.
Ama duyduklarıyla ağızları açık kalmıştı.
"Kriz geçirip Minho'yu öldürdüğüm için kendisi şu an bize eşlik edemiyor."
1, 2, 3.
Üç saniyede bir katil olduğunu itiraf etmişti Hyunjin.
Ve üç saniyede, orada bulunan herkes artık cinayetin tanığı olmuştu.
Jisung beyninden vurulmuşa dönmüştü, ortamdaki herkes gibi kanı çekilmiş gibi olsa da daha da derindi acısı. Gürültülü müziğin yerine sağır edici bir sessizlikle dolmuştu zihni, düşündüğü tek şey Minho'ydu.
Lee Minho, aşık olduğu adam, öldürülmüştü.
Hem de kendisi yüzünden.
"Ne krizi?"
Hyeri korkuyla Hyunjin'e sorusunu sorduktan sonra iyice Seungmin'in yanına sinmişti. Uzun saçlı oğlan korkan kızın sorusuyla kıkırdadı, şu an tek sorduğu sorunun bu olması gerçekten komikti. Herkes şaşkın bakışlarını Yujin'e çevirdiğinde, "Hyunjin sinir hastası." dedi kısaca.
"İlaçlarını bırakmış, beni öyle görünce de krizi tuttu."
Kimse ne diyeceğini bilemiyordu sadece orada bulunan dokuz kişi, birbirlerine bakıyorlardı. Kafalarından tek bir düşünce dahi geçmiyordu, herkes sadece korkuyor ve şaşkındı.
Sessizliği bozan kişi Jisung olmuştu, histerik bir şekilde kahkaha attı ve ağlamak üzere olan oğlana baktı. "Chris Minho'yu gebertir diye ona haber vermeyip bir sinir hastasına haber vermişim, gerçekten inanamıyorum kendime."
Hyunjin suçlulukla başını öne eğdi, arkadaşlarını da bu işe bulaştırdığı için kendisinden nefret ediyordu, özellikle de Yujin'i. Keşke onu oradan çıkartsaydı o an ve bunların hiçbirisini görmeseydi diye düşündü çünkü Lee Yujin onun yüzünden tekrar başına bir bela almıştı.
Onu bir daha belaya bulaştırmayacağına söz vermişti.
"Ne yapacağız peki?"
Changbin kollarını göğsünde bağlayıp Yujin'e baktığında, kızıl saçlı kız arkadaşlarına döndü. "Aklımda bir plan var fakat düzgün uygulayamazsak hepimiz sıçarız."
Chris strestli bir şekilde üst dudağını kemirirken, Seungmin sakin olmaya çalışarak Yujin'e döndü. "Benim de aklımda bir şey var fakat bunu yapabilmek için karatmanın uzun sürmesi gerek." dedi. Seungmin'in söylediğiyle Jisung hızla ona döndü, "Minho içeri girmeden ışıkları kapatan adama en az yarım saat kapalı kalmasını söylemiş, olur ki işi bitmezse diye." dedi.
Şans ayaklarına gelmişti resmen.
"Tamam o zaman," dedi Seungmin içindeki heyecanı bastırmaya çalıştı ve Yujin'e baktı. "Kafandaki planı hemen anlat, ben de kendiminkini anlatacağım."
Kızıl saçlı kız hızlıca kafasını sallayıp, "Pekala, şöyle yapacağız." dedi arkadaşlarının hepsine umutla bakarken.
"Minho intihar etmiş gibi göstereceğiz."
Kızın dediğiyle Arin gerilen sinirleri yüzünden istemsizce güldü, "Nasıl becereceğiz onu?" dedi hafif agresif bir ses tonuyla. Yujin zaten gördüklerinden ötürü aşırı kötüydü, Arin'in lafını kesmesi ile öfkeyle ona baktı ve "Bir dinlersen açıklayacağım, lafımı kesmeyin. Zaten çıldırmak üzereyim, sinirimi kimseden çıkarmak istemiyorum." dedi tehditkar sesiyle. Siyah saçlı kız ise yorgunlukla oflayıp, elini alnına baskı yapacak şekilde yerleştirdi. Olanlar başını ağrıtmıştı. Diğerleri ise Yujin'in bu halinden oldukça ürkmüşlerdi, bu yüzden çenelerini sıkıca kapatıp kızın dediklerini dikkatle dinlemeye başladılar.
"Hepimiz birbirimizi suçlayacağız ama kimse Hyunjin'in adını vermeyecek. Karartmadan önce en son ben ve Minho görüldüm, doğal olarak herkes beni suçlayacaktır."
Yujin hızlıca siyah çantasını açtı, içindeki kırık şampanya şişesini çantasından çıkarmadan ona merakla bakan arkadaşlarına gösterirken "Şişenin ucu bende. İntihar gibi göstersek de elbette parmak izlerine bakacaklarından şişeye hepimizin dokunması lazım ki gerçekçi olsun. Minho, Hyunjin, Arin ve Felix dokunmuşlardı zaten, dokunmayan bir tek biz kaldık."
Şişeyi şüphe çekmeden kavrayıp, parmak izlerini bırakacak şekilde hemen yanında duran Chris'in eline dikkatle bir şekilde bıraktı Yujin. Aynı şekilde teker teker elledi herkes şişeyi, bir şey anlaşılmaması ve kırılmış şişenin ucunun ellerine batmamasına özen gösterdiklerinden ortamdaki kasvetli hava daha da kasvetlenmişti. O an herkesin tek ümidi bir an önce buradan çıkabilmekti.
En sonda duran Seungmin de parmak izini şişeye bıraktıktan sonra şişeyi Yujin'e uzatmak için yanına ilerledi. "Güzel fakat eksik var planda, böyle kimseyi inandıramayız." dedi ve Yujin'in açtığı siyah çantanın içine dikkatlice şişeyi yerleştirdi.
"Tam anlamıyla inanmazlar buna, akıllarındaki şüphe dinmez ve derinlemesine araştırırlar. Hyunjin'den şüphelenmeseler bile Minho seni öldürmeye çalışırken, senin yanlışlıkla ya da bilerek bir şey yaptığını düşünürler. Tüm kanıtlar doğrudan seni gösteriyor, kameralar da kapalı bir bok bulamayacaklarından seni içeri atarlar."
"O zaman ne yapacağız Sherlock?"
Chris bitkin bir şekilde karşısında dil döken Seungmin'e bakarken, Seungmin Chris'in bu kötü esprisine göz devirdi. Sol koluna taktığı saate göz gezdirdi, "Karartmanın bitmesine on dakika kaldı, hala zamanımız var." dedi ve hızlıca Arin'e döndü. "Şişeyi Minho'nun yanına bırakacaksın, daha sonra da hızlıca ailesine bir intihar mesajı atıp telefonunu kapatacaksın. Daha sonra ise tuvaletten çıkıp yardım çağıracaksın, tabi oyunculuğunu konuşturman lazım."
Arin şok olmuş bir şekilde gözlerini büyülttü, "B-ben yapamam bunu!" dedi hafif bağırarak. Minho'yu öyle görmeye hazır değildi, eğer görürse şoka girip kilitleneceğinden korkuyordu doğal olarak.
Ama bunu yapmazsa, başları beladan eksilmezdi.
Yujin Arin'i kendisine çekti hızlıca, "Arin bunu yapmazsan sevgilin hapse girecek." dedi ağlamaklı sesiyle. Arin'in oraya gitmesi için şu an her şeyi yapabilecek durumdaydı, Hyunjin'e bir şey olmasını istemiyordu çünkü.
Seungmin derin nefes verdi ve "Arin," dedi tok ses tonuyla. "Bunu senin yapman lazım. Yujin yaparsa dikkat çeker, Hyeri ise kan görünce bayılıyor. Tesadüf gibi görüp haber vermemiz lazım ve doğal olarak biz kızlar tuvaletine giremeyiz."
Arin sertçe yutkundu, göz ucuyla koltukta oturmuş Hyunjin'e baktı. Yalvaran gözlerle bakıyordu kıza Hwang Hyunjin, ilk defa böyle görüyordu onu. En gerçek duygularıyla bakması kızın içini acıtmıştı, çenesini sıkıca sıktı. "Tamam, yapacağım."
Herkes derin bir nefes verdi, Hyunjin ise mutluluktan ağlamak üzereydi. Bu kadar yaptığı şeye rağmen Arin'in ona böyle bir iyilikte bulunmasına inanamamıştı.
Arin Yujin'in uzattığı siyah çantayı omzuna asarken Jisung "Minho'nun şifresi 2746, yani senin adın aslında." dedi. Arin gözlerini büyültüp "Yok artık..." diye mırıldanırken, Yujin yüzünü buruşturdu. "İçinde başka bir kişilik olduğuna ve kişiliğin ortaokula giden Arin'e takıntılı bir manyak olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam."
"Boş verin şimdi şifreyi, zamanımız azalıyor. Felix elindeki eldiveni Arin'e ver."
Seungmin otoriter bir şekilde Felix'e seslendiğinde Felix elindeki siyah plastik eldiveni hızlıca çıkartıp Arin'e uzattı. Arin eldivenleri çantanın içine atarken, "Takmayı ve işin bitince çıkarmayı sakın unutma." dedi Chris endişeli bir sesle. Arin ise kafasını salladı, gitmeden son bir kez daha arkadaşlarına baktı ve tuttuğu nefesini üfleyip hızlı adımlarla locadan ayrıldı.
Tuvaletin önüne geldiğinde karartmanın bitmesine yedi dakika kalmıştı. Hızlı bir şekilde kapıyı açtı ve sıkıca gözlerini yumdu. Kendisini içeri atıp kapıyı yavaşça kapattıktan sonra ise, yumduğu gözlerini açıp görmekten korktuğu cansız beden görüş açısına girmişti. Çığlık atmamak için kendisini zor tuttu genç kız, sağ eliyle sıkıca ağzını kapattı, vücudunda derin bir acı hissetti.
Minho'nun bedeni giderek beyazlamış, pembe dudakları ise morarmaya başlamıştı. Göğsünden akan kırmızı sıvı beyaz fayansları iyice boyamış, Minho'nun çevresi küçük bir kan gölüne dönmüştü. Burnuna ise buram buram kan kokusu geliyordu kızın, doğal olarak.
Kolundaki siyah çantayı dikkatlice yere koyup yere oturdu kız, çocuğu çevreleyen kan gölüne sürülmemek için çaba gösteriyordu. Kafasındaki düşünceleri susmak bilmiyordu ama yine de işine odaklanmaya çalıştı ve çantanın içindeki eldivenleri çıkarttı. Hızlıca ellerine eldivenleri geçirdikten sonra, kırık şişeyi eline aldı. Minho'nun buz gibi olmuş sağ eline koydu şişenin ucunu ve ölü oğlanın avcunu kapattı.
Bunu yaparken ömründen ömür gitmişti, ölü bir insana dokunmak bile ölümün nasıl olduğunu hissettirebiliyordu.
Ağlamamak için zor duruyordu fakat "Dayan..." diye mırıldandı kendi kendine kız, dayanması lazımdı. Duygularını birkaç dakika daha bastırdı içinde, derin bir nefes aldı ve Minho'nun ön cebinde ona göz kırpan telefonunu dikkatlice eline aldı. Ekranı yukarı doğru kaydırıp, adının harflerine denk gelen sayıları hızlıca girdi ve telefon açıldı. Telefonun açılmasıyla hızla atan kalbi daha da hızlı atmaya başlamıştı, elleri titriyordu. Whatsapp'ı açarken bir yandan da Tanrı'ya dua ediyordu, eğer şu an yakalanırsa hiçbir şekilde kurtuluşu yoktu.
Bile bile ateşe atmıştı kendisini.
En üstteki mesajlardan Chaerin Annem yazısını görünce kızın içi acıdı. Lee Chaerin Arin'i çok severdi, kendi kızı gibi görmüştü yıllarca. Minho'dan ayrılmaması için saatlerce dil döktüğünü hatırladı kız, canı daha çok acıdı.
Bu kadar iyi bir kadına nasıl bunu yapacaktı, aklı almıyordu.
Mesajların üstüne tıklayıp, kısaca "Hoşça kal anne, kendine ve Sandra anneme iyi bak." diye bir mesaj gönderdikten sonra hızlıca telefonu kapattı ve zangır zangır titreyen elleriyle Minho'nun ön cebine geri koydu.
Her şey bitmişti.
Ve daha karartmanın bitmesine beş dakika vardı.
Göz yaşlarını en sonunda salmıştı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı kız. Elindeki eldivenleri çıkarırken "Neden..?" diye fısıldadı cansız bedene, aynı anda ayağa kalkmaya çalıştı. Hıçkırıklarının arasından "Tedavine devam etseydin, belki de bunlar yaşanmayacaktı!" diye sitem etti göz yaşlarının arasından.
"Ben seni çok sevdim Minho, Hyunjin'den bile çok sevdim ve lanet olsun ki kimse bana senin gibi hissettirmedi!"
Çığlık atmak istese bile yapamamıştı kız, tekrar elini ağzına bastırdı. Cansız bedeni görmesiyle uzun zamandır bastırdığı duyguları tekrar ortaya çıkmıştı, nefret etti bu yüzden kendinden. Belki tedavisine devam ettirmenin bir yolunu bulsaydı bunlar yaşanmayacaktı.
Burnunu çekti Kim Arin, yanaklarını ıslatan göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ve son kez cesede baktı. Dolgun dudaklarını dişledi sertçe, "Özür dilerim, Minho." dedi pişman bir şekilde. "Çok özür dilerim..."
O sırada gece kulübündeki herkes, kızlar tuvaletinden güçlü bir kız çığlık duyulmuştu.
Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken, DJ müziği kapatmış ve kulüpteki mezuniyet öğrencileri gibi sesin geldiği yöne doğru bakmaya başladı. Kızlar tuvaletinin içinden çıldırmış şekilde çıkan Kim Arin'e herkes şaşkınlıkla bakarken, kız hıçkırıklarının arasından "M-Minho!" diyebildi zorlukla.
1,
2,
3.
"Minho, yerde bıçaklanmış şekilde yatıyor!"
Ve o korkunç gece, böyle başlamıştı.
İnsanlar panikten kafayı yemişlerdi, Arin de locaya geçip zar zor polisi aramıştı o arada. Polisler olay yerine hemen geleceklerini bildirdikten sonra ise telefonu kapatmış ve siyah koltukta arkasına yaslanmıştı.
Olay yerine ilk Nayeon'un ekibi gelmişti, kulüpteki herkesle tek tek konuşurken Kang Jia locada oturan Minho'nun biricik arkadaşlarında bir şeyler olduğunu rahatça sezmişti. Kibirli bir şekilde onların yanına gitti, yüzünde en gıcık ifadesiyle uzun koltukta oturmuş birbirleriyle konuşmaya çalışan arkadaş grubuna baktı.
"Ne haltlar çevirdiğinizin farkındayım."
Yujin'in endişeli gözleri Jia'nınkileri bulurken, sarışın kız Yujin'e küçümser bir şekilde baktı ve "Sen yaptın değil mi?" dedi nefretle. "Arin'den önce en son sen tuvaletten çıktın, Arin bunu yapacak kadar kinli değil ona."
Yujin gözlerini kızın iğrendiği suratından çekerken, Jia keyifle gülümsedi. Elinde mükemmel bir koz vardı ve çok güzel bir şekilde oynayacaktı Kim Yujin ile.
"Seni sürüm sürüm süründürteceğim Kim Yujin, olayı kapatmaya çalışsan bile bundan yararlana-"
"Eğer gerçek katili ispikleyeceksen, benim adımı ver, Jia."
1,
2,
3.
Kang Jia da artık bir tanıktı.
Hyunjin'in ağzından duygusuzca çıkan kelimeler kibirli kızın kafasına bir ok gibi saplanırken, Jia'nın yüzündeki gülümseme soldu. Kafasını iki yana salladı, "Hayır," dedi ve histerik bir şekilde güldü. "Sen yapmazsın."
Hyunjin sırıttı, içinden aptal diye geçirdi. "Katil benim Jia, Minho Yujin'i öldürecekken benim gözüm döndü ve o orospu çocuğunu geberttim. Hadi git şimdi söyle bunları polislere."
Seungmin sinirle Hyunjin'e döndü ve "Ne yapıyorsun sen geri zekalı!" diye bağırdı hafifçe, fakat Hyunjin onu umursamadı. Jia'nın hala ona aşık olduğunu ve sırf bu yüzden bile söylemeyecek kadar aptal olduğunun farkındaydı.
Jia sertçe yutkunup ona ciddi ciddi bakan Hyunjin'e bakmaya devam etti. Hyunjin, gerçekten de Minho'yu öldürmüştü.
Sevdiği adam bir katildi.
Yujin, sinirle ayağa kalktı ve tehditkar bir şekilde "Eğer birine bir şey söylersen bu sefer mezardaki sen olursun Kang Jia." dedi öfkeyle. Jia Yujin'in dediği hiçbir şeyi umursamadı o an, beyninde sevdiği adamın bir katil olduğu düşüncesi yankılanırken kızın ölüm tehdidini bile umursayamayacak haldeydi.
Chris, "Yujin, lütfen." diyerek onu oturtmaya çalışırken kızıl saçlı kız "Anladın mı beni?" diye tısladı dişlerinin arasından. Jia ise korkuyla başını salladı, "T-tamam." diye mırıldandı yavaşça. Yujin ise son kez kıza iğrenir bir şekilde baktı ve daha sonra onu çekiştiren Chris'in yanına oturdu.
Daha sonrası ise hepinizin bildiği gibi gelişti, komiser Park da olay yerine gelmiş ve Lim Nayeon ile birlikte çocukları sorgulamışlardı. En sonunda yardımcısı sayesinde açtırdığı Lee Minho'nun telefonundaki mesaj ve Hwang Hyunjin'in dedikleriyle bunun bir cinayet değil, intihar olduğu açığa çıkmıştı.
Güya.
Herkesin şüpheli cevap vermesi ve laboratuvar sonuçlarından çıkan parmak izlerinden de bir şey çıkmamasıyla Lee Minho'nun intihar ettiği gerçeği cinayet dosyasına yazılmıştı
Uzun gecenin ardından saat sabah altıya gelirken dosya sonuçlandığı için herkes olay yerinden ayrılmaya başladı. Minho'nun biricik arkadaşları olaydan sıyrıldıkları için mutluluktan ağlamak üzerelerdi.
Yujin kelimenin tam anlamıyla bayılmak üzereydi. Eve gidip üzerini bile değiştirmeden üç gün boyunca uyumak istiyordu, başka bir şey yapacak hali kalmamıştı. Biricik erkek arkadaşı da onun gibi olduğundan, bir taksi çağırmış ve direkt Chris'in evine geçmişlerdi.
Seungmin, Hyeri ve hiçbir şeyden haberi olmayan Jeongin de aynı şekilde bir taksiye binip Yang Malikhanesi'ne doğru yola çıkmışlardı, eve gidene kadar bu konu konuşulmamıştı.
Changbin ve Felix mental açıdan biraz iyi hissedene kadar bekleyip, daha sonra ise yürüyerek caddedeki bir otele gitmişlerdi. Eve gidecek halleri yoktu, birkaç saatliğine bir yerlerde uyuyup evlerine öyle geçmeyi düşünmüşlerdi.
Jia'yı babası almıştı ve arabada zar zor açık tutabildiği gözlerini kapatıp, uyuya kalmıştı. Fazla bir şey düşünmek istemediğinden eve gidince uyku hapı almıi ve direkt yatağına yatmıştı.
Jisung'u sormayın bile, gece kulübünden çıkarken bu kadar fazla olaya ve sakinleştiriciye narin bünyesi dayanamadığı için bayılmıştı, şu an hastanedeydi.
Arin ve Hyunjin ise oldukça sessizlerdi. Bu durum Hyunjin'i oldukça rahatsız etse de kızı irdelemek istemiyordu.
"Hyunjin, konuşabilir miyiz biraz?"
Arin kafasını kaldırıp Hyunjin'in yorgun gözlerine bakarken, oğlan ise stresle kafasını salladı. Neler olacağını az çok tahmin edebiliyordu bu ciddi ses tonundan, en kötüye ayarladı şimdiden kendisini.
Arin dudaklarını ıslatıp direkt olarak konuya girdi, "Ayrılmamızın ikimiz için daha iyi olacağını düşünüyorum." dedi lafı uzatmadan. Hyunjin kızdan beklediği şeyi duyduğu için şaşırmamıştı, "Haklısın, sonuçta ben de istemezdim bir k-" diyecekken Arin oğlanın lafını böldü. "Bu konuyla alakası yok ayrılmak istememin."
"Başka neden olabilir ki?"
Oğlanın söylediği kelimelerle alayla güldü kız, "Sence?" dedi hafif agresif bir şekilde. "Sen hala Yujin'i bu denli severken, beni harcaman haksızlık değil mi?"
"Arin bak-"
"Hyunjin, ben her şeyin farkındayım."
Arin'in sert çıkışıyla tekrar Hyunjin'in lafı bölünse de umursamamıştı kız, artık sabrı taşıyordu çünkü. Sakinleşmek için birkaç saniye bekledi, daha sonra ise "Bana ona baktığın gibi bakmıyorsun, ki bu en basiti." dedi. Sesi asla öfkeli değildi, sadece içinde biriktirdiği duyguların acısından dolayı sitemkardı ki sitem etmekte oldukça haklıydı.
"Sen onun için birini öldürdün Hyunjin..."
Arin'in sesi sonlara doğru fısıldarcasına çıkmıştı, canı acımıştı Hyunjin'in. Onu bu kadar yaraladığını fark etmemişti, tekrar nefret etti kendinden. İnsanlara bok gibi davranıyordu ve artık bundan bıkmıştı.
Kız ona bir şey demeyip utançla başını yere eğen oğlanın omzuna elini yerleştirdi ve "Üzgünüm ama bitti." dedi.
1,
2,
3.
Üç saniyede tüm ilişkisi bitmişti Hwang Hyunjin'in.
Buruk bir şekilde gülümsedi, "Peki..." diye mırıldandı sadece. "Tek diyebileceğim, yaşattıklarım için senden özür dilemek."
"Benim ise diyeceğim tek şey, hayatına devam etmek Hyunjin. Her şeyi unut ve sıfırdan başla. Bari son kez bunu yap, benim için."
"Deneyeceğim Arin, deneyeceğim."
Aralarında kısa bir sessizlik geçti birkaç saniye, ikisi de vedalaşmak istemiyorlardı. Bu kadar yaşanmışlığı nasıl silip atacaklardı bir fikirleri yoktu. Ama ilk adımı Hyunjin atmaya cesaret etti ve gamzelerini göstererek gülümsedi kıza. "Hoşça kal, Arin."
"Hoşça kal, Hwang Hyunjin ve yeni hayatında başarılar."
s o n .
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro