iki: jia
ii,
sırlar gün yüzüne çıkıyor
Tarih: 09 Aralık 2016
Saat: 22.48
Mekan: Kim Yujin'in evi
"Ya bu kadar soruyu nasıl yapamıyorsun anlamıyorum, kaç saattir anlatıyorum!"
Kim Yujin oflayarak yanında uyku moduna geçmiş bir şekilde çalışma masasına kafasını koymuş Hwang Hyunjin'in yapamadığı sorulara bakıyordu. Hyunjin'in uyuklamaya başladığını fark edince, masanın üzerindeki siyah kalem kutusunu alıp sinirle çocuğun kafasına geçirmişti. Hyunjin "Ah!" diyerek başını kaldırdığında, Yujin kaşlarını çatmış Hyunjin'e bakıyordu. "Ben iki saattir boşuna mı konuşuyorum burada!"
"Kafama vurmayabilirdin!"
Hyunjin acıyla kafasını tutarken, Yujin yaptığı hatanın farkına varıp, mahçup bir şekilde Hyunjin'e baktı. "Çok mu acıdı?"
Hyunjin başını evet anlamında salladıktan sonra sarı saçlı kız ayağa kalkıp çocuğa arkadan sarıldı. Çenesini çocuğun sağ omzunun üzerine koyup "Özür dilerim..." deyince Hyunjin kızın özrüyle hemen yumuşamıştı fakat kızın ani sarılışı onun kalbinin hızla atmasına sebep olmuştu. Kendini dizginlemeye çalışırken "Önemli değil." deyip kendini kızın kollarından geri çekmişti. Yujin sarı saçlı çocuğun kendini geri çekmesine şaşırırsa da bir şey demeyip "Peki." dedi ve tekrar masasına oturdu.
Hyunjin uzun zamandır kıza olan duygularını bastırmaya çalışıyordu, çünkü asla bunu kabul etmeyeceğinin farkındaydı. Fakat artık duygularını saklamak istemiyordu, yıllardır ona umutsuz bir şekilde aşıktı ve tek isteği Lee Yujin'in ona karşı arkadaşlıktan fazla duygular beslemesini istiyordu.
"Neyse ben devam edeyim, bu dik üçgen olduğu için-"
"Yujin,"
Sarı saçlı kız, kafasını anlattığı sorudan kaldırıp "Efendim?" dedi sorar bir şekilde. "Ne diyeceğim şimdi?" diye geçirdi Hyunjin içinden, çevirmeye çalışmak istese bile başarılı olamazdı bu saatten sonra. Ki Kim Yujin onu çok iyi tanıyordu, yalan söylediğini hemen anlayabilirdi.
"Yujin ben sana aşığım."
Hwang Hyunjin'in birden söylediği kelimelere Kim Yujin ilk başta inanamadı. Elindeki beyaz uçlu kalemi çocuğun çözdüğü testin üzerine koyarken, çocuğun yüzüne baktı. Koyu kahverengi umutsuz bir şekilde bakıyordu Hwang Hyunjin'in, ağzından birden dökülen kelimelere kendisi de ilk başta inanamamıştı.
Fakat artık içinde tutamıyordu, hisleri o kadar büyümüştü ki biraz daha tutsaydı onu boğacak gibiydi.
Yujin hiçbir şeyi algılayamıyordu o an. Ne demesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Sadece midesi bulanıyordu, ayrıca kalbi hızla atmaya başlamıştı.
"Hyunjin-"
"Bir şey demene gerek yok," dedi Hyunjin ve oturduğu sandalyeden kalktı. "Çünkü söyleyeceklerini biliyorum ve bu beni daha da yaralayacak. Artık duygularımın beni daha fazla zehirlemesini istemedim sadece."
Hyunjin daha fazla bir şey söylemek istemediğinden odanın kapısına ilerleyecekken, Yujin ani bir refleskle çocuğun bileğini tutmuştu. Bu yaptığına hem Hyunjin hem de kendisi şaşırsa da yutkundu ve "Bekle," dedi. Hyunjin'in kaşları şaşkınlıktan çatılmıştı, kızın ne istediğini anlayamıyordu.
Yujin stresle yanağının içini dişlerken, çekinerek "Deneyelim." dedi kız. Hyunjin duyduklarına inanamamıştı, şaşkınlığı daha da artarken "Ne?" diyebilmişti sadece. Yujin ise niye böyle bir şey dediğini anlamamış, sadece kalbinin dediğini yapmıştı.
"Deneyelim fakat bunu kimse bilmeyecek, eğer hazır olursak söyleriz. Söz mü?"
Hyunjin kızı daha fazla zorlamak istemediği için kafasını sallayıp, "Söz." demişti.
Ve ilişkileri (!) böyle başlamıştı.
Tarih: 29 Haziran, 2020
Saat: 23.58
Mekan: Blue Night Club
Şüpheli: Kang Jia
Sorgulayan Kişi: Lim Nayeon
"Hoş geldin Jia."
Lim Nayeon Kim Arin'in anlattıklarından sonra, Kang Jia'nın anlatacaklarını oldukça merak etmişti. Şimdi ise yanına gelmiş, siyah sorgu sandalyesine oturmuştu.
"Merhaba."
Nayeon genç kızı biraz süzmüştü. Sapsarı saçları vardı, beyaz teniyle sarı saçları çok uyumluydu. Açık kahverengi gözleri yorgunlukla bakıyordu etrafa, sıkılmıştı ve bunalmıştı. Kirpik dibine sürdüğü siyah eyelinerı gözünden akmıştı. Göz altından, pembe yanaklarına siyah çizgiler halinde halinde akmıştı. Dolgun dudaklarına sürdüğü kırmızı ruju biraz dudak kenarlarına bulaşmıştı.
Kadının gözlerinin içine bakmıyordu, gözleri kahverengi ojeli tırnaklarındaydı. Nayeon bu durumdan şüphelense de yine de tavrını bozmadı ve tekrardan ses kayıt cihazını çalıştırıp, masanın üzerine bıraktı. Ellerini masanın üzerinde birleştirip, "Bana biraz kendinden bahseder misin Jia?" dedi.
Jia burnunu çekip, birbirine bastırdığı dudaklarını yorgunlukla oynatmıştı. "Tabi," dedi ve kurumuş dudaklarını ıslatıp konuşamaya başladı.
"Ben Kang Jia, yirmi üç yaşındayım. Bu sene iç mimarlık bölümünden mezun oldum. Babam dünyanın en başarılı mimarlarından biri, annem de ülkenin en iyi restoranlarından birini işletiyor. Bir kız kardeşim var, bu kadar."
Kız konuşması bitince, buruk bir şekilde gülümseyip Lim Nayeon'a baktı. Nayeon "Teşekkür ederim," dedikten sonra "Niye burada olduğunun farkındasındır." diye ekledi.
O anda kızın yüzündeki buruk gülümseme solmuştu, stresle kadına bakıp "Evet." deyince Nayeon'un kaşları çatılmıştı. Kang Jia gerçekten şüpheli davranıyordu. Ya bir şeyler hakkında fazla bilgisi vardı, ya da Lee Minho'nun katili oydu.
"Jia burada rahat olabilirsin," dedi kadın ve kızın masanın üzerindeki elini güven verircesine tuttu. "Eğer bir şey biliyorsan anlatabilirsin, biz varken kimse sana bir şey yapamaz."
Kız kafasını salladı, "Biliyorum, sadece... Bir yıl içerisinde çok fazla şey oldu ve bunları başlatan bizdik." dedi. Kızın gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı, Nayeon yanındaki peçete paketini Jia'ya uzattı. Jia peçeteyi alıp, gözlerinden akan yaşları silerken "Ben Hyunjin'e olan duygularımı batırabilmeye becerebilseydim, belki de bugün Minho ölmeyecekti ve hepimiz mutlu olacaktık." dedi.
"Bana neler olduğunu anlatır mısın Jia?"
Jia burnunu çekip, "Tabi ki." dedi genç kadına ve olayları anlatmaya başladı.
Tarih: 30 Ekim, 2019
Yer: Okul Kampüsü
Saat: 13.21
"Bir aydır şu zıkkım fotoğraf için uğraştığına inanamıyorum."
Jia tarihiyle oynanmış fotoğrafa bakarken, Minho içtiği sigarasını yere atıp, giydiği siyah botlarıyla ezdi. "Biraz zor oldu fakat hallettim, fotoğrafı düzenleyecek kişi zorluk çıkardı."
İkili okulun çatı katındaki terasında buluşmuşlardı ve bugün yaptıkları planı uygulamaya geçirmeyi düşünmüşlerdi. Her ne kadar basit bir fotoğrafı Minho bir aydır editletemese de, sonunda fotoğraf hazırdı ve birazdan okuldaki herkese atacaklardı.
"Ne zorluğu çıkartmış olabilir ki, bok gibi paran var."
Minho üçüncü sigarasını da dudakların arasına koyarken kızın dediğine gülmüştü. "Başka bir mesele bu, paradan daha fazlası."
Kahverengi saçlı çocuk pembe dudaklarına sıkıştırdığı sigarasının ucunu siyah çakmağıyla tutuşturdu. O sırada Jia, çocuğun dediğine göz devirdi ve "Artık aramızdaki her şeyi biliyoruz, söylemende bir sakınca görmüyorum." dedi. Sonuç olarak bir aydır Kim Arin ve Hwang Hyunjin'i ayırabilmek için plan yapıyorlardı ve birbirleri hakkında bir çok şey öğrenmişlerdi. Hatta neredeyse her şeyi.
Minho gri dumanı hava üfledikten sonra "İyi madem," deyip sigarasını iki parmağının arasına aldı.
"Han Jisung bana aşık, onunla ilgilenmem karşılığında istediğim şeyleri yapıyor denilebilir."
Lee Minho tekrar sigarasını dudaklarına götürürken, Kang Jia'nın ağzı şaşkınlıktan açık kalmıştı. Birincisi, Lee Minho biseksüel miydi? İkincisi, Lee Minho, Kim Arin'e takıntılı değil miydi?
"Nasıl yani, ama sen-"
"Arin'e takıntılıyım değil mi?"
Zehirli duman tekrardan Lee Minho'nun dudakları arasından çıkıp havaya karışırken, Jia bir şey diyememişti. Lee Minho da kendisinin ne durumda olduğunun farkındaydı. Gri duvara yaslanıp, kollarını göğüsünde bağladı Jia, "Biseksüel olduğunu bilmiyordum." dedi. Minho kızın yüzüne bakamyıp omuz silkti, "Çok önemli bir bilgi değildi." deyip terastan görünen manzaraya kafasını çevirdi.
Birkaç dakika ikisi de sessiz kalmışlardı. Jia duvara yaslanmış, sigara içen Minho'yu izlemişti. Minho ise Jia'ya bir kere bile bakmamış, elinde sigarasıyla sadece terastan görünen manzaraya bakmıştı. Lee Minho oldukça etkileyici görünüyordu böyle.
Ekim ayında olmalarına rağmen hava aşırı soğuktu, Jia üstündeki lacivert monta iyice sarılmasına rağmen hala üşüyordu. Fakat Lee Minho'nun üzerinde sadece siyah boğazlı bir kazak vardı, altında da koyu renkte bir kot pantolon vardı. Dudakları ve burnu biraz kızarmıştı, siyah gözleri etrafa bayık bir şekilde bakıyordu. Zaten yorgun gibiydi bugün, Minho hep Jia'ya göre daha konuşkan olurdu.
Minho tekrar sigarasını ayağının altına atıp, iyice ezdi. İkisi birlikte terasın merdivenlerinden aşağıya inerken, Minho kıza baktı ve "Artık atmalıyız." demişti.
O an Jia durdu, ne yapıyordu?
Tamam, Yujin birkaç yıl önce onun sevdiği kişiyle ilişki yaşamıştı fakat şu an ikisinin de farklı ilişkileri vardı. Eğer Hyunjin Jia'yı sevseydi, Yujin'den ayrıldığı zaman onunla bir şekilde iletişime geçmeye çalışırdı.
Minho kızın aklını okumuş gibi "Vicdana geldin galiba?" dediğinde kız kafasını salladı. "Bilmiyorum," dedi Minho'ya bakıp. "Ne olursa olsun, doğru gelmiyor."
Minho alayla güldü daha sonra ise cebinden fotoğrafı atmak için kullanacağı hattı bağladığı telefonu çıkardı. Jia "Ne yapıyor bu?" diye içinden geçirirken, bir yandan da dudaklarını dişliyordu.
Bu işe hiç bulaşmamalıydı.
Minho önceden olduşturduğı toplu mesaj grubuna galerisinden editlenmiş fotoğrafı seçtikten sonra Jia "Minho hayır-" demesine kalmadan, bir saniye bile düşünmeden atmıştı fotoğrafı.
O an dünya durmuştu işte Jia için.
Birazdan en yakın arkadaşları birbirlerine girecek, sevdiği çocuğun ise kalbi kırılacaktı. Chris'ten bahsedemiyordu bile, onun bu olaylarla hiçbir alakası olmamasına rağmen boşu boşuna kalbi kırılacaktı. Belki de Yujin'in yüzüne bakmayacaktı bir daha
Hepsi Kang Jia'nın suçuydu.
O sırada kampüste öğrencilerinin telefonuna aynı anda mesajlar geliyordu. Herkes bu duruma şaşırsa da, merakla telefonlarına gelen mesajı açıyorlardı.
"Size de mi geldi ya?"
Hiçbir şeyden haberi olmayıp yemekhanede yemek yemeye başlamış Hyunjin, merakla sorduğunda Arin kafasını sallamıştı. "Dur bakarım şimdi."
Hyeri merakla telefonunu açarken, bir yandan da önündeki pirinci kaşıklıyordu. Whatsapp'a girip mesaj gönderen kişinin yolladığı fotoğrafı gördüğünde ise heyecanı yok olmuştu birden.
Hyunjin ve Yujin'in öpüştüğü fotoğraftı bu.
Bu fotoğrafı kendisi kamera kayıtlarından çekmişti.
Fakat fotoğraf iki yıl öncesine aitti ve fotoğraf editlenmişti.
Korkuyla gözleri büyürken, Chris'in telefonuna uzandığını gördü. Kalbi hızla atmaya başlamıştı Hyeri'nin, içinden bunların bir şaka olmasını istiyordu. Fakat aynı anda Arin de telefonunu açmıştı.
Ağlamak üzereydi.
O sırada Kim Arin oldukça rahat bir şekilde telefonunu açıp, gelen bildirime tıkladı. Okuldaki herkese atılmış fotoğrafı görünce elindeki çubuklar düşmüştü.
En yakın arkadaşı, sevgilisiyle öpüşüyordu.
Şaka olmasını istedi bir an, inanmak istemedi. Biri dalga geçiyor sandı. Fakat daha geçen ay Hyunjin ve Yujin'in kendi aralarında atışttıkları zaman söyledikleri aklına geldiğinde, anladı her şeyi.
Hwang Hyunjin ve Kim Yujin, iki yıldır kızı ayakta uyutmuşlardı.
Arin ne yapacağını bilememişti, sadece içinde tutmak istemediği bir sinir vardı. İlk Chris'e bakmıştı, fakat Chris şoktan sadece telefonuna bakıyordu. Bir hışımla ayağa kalktığında, masada oturan herkes de onun gibi fotoğrafı açmıştı. Yujin fotoğrafı gördüğü gibi Hyunjin'e bakarken, Hyunjin de ona bakmıştı sadece. İkisi de bir şey diyememişti, sanki Tanrı ceza olarak dillerinin tutulmasını sağlamıştı.
Hyunjin Arin'in ayaklanmasıyla kızın ince bileğini tutarken, "Arin, dinle beni-" demesiyle kız artık dayanamamış ve Hwang Hyunjin'in suratına tokadı geçirmişti. Büyük gözleri göz yaşlarıyla dolarken bir Yujin'e, bir de Hyunjin'e baktı. En güvendiği iki kişiden ihanete uğramıştı.
"Bunu bana yaptığınıza inanamıyorum Yujin."
Arin'in ağzından çıkan kelimelerle Yujin'in canı daha fazla acırken "Arin dinlemen lazım, lütfen." demişti sesinin titremesine engel olamayarak. Arin ise bileğini Hyunjin'in elinden kurtardıktan sonra bir şey demeyip yemekhane çıkışına ilerledi hızlıca. Bundan sonra ikisinin ne yüzlerini görmek istiyor, ne de seslerini duymak istiyordu.
Yujin ayağa kalkıp Arin'in arkasından gitmek için ayaklandığı sırada, Chris de ayaklanmıştı ve sinirle Hwang Hyunjin'in yakasından tutup tüm yemekhanenin ortasında Hyunjin'in elmacık kemiğine yumruk atmıştı.
"Kız arkadaşımla mı yatıyordun orospu çocuğu?!"
Hyunjin yumruğun etkisiyle arkaya sendelerken Yujin "Chris dur!" deyip çocuğu tutmaya çalıştı. Fakat Chris kıza iğrenircesine bakıp, Yujin'in tuttuğu bileğini kurtarmıştı. O an Yujin'in kalbi o kadar acımıştı ki, ne zamandır tuttuğunu bilmediği göz yaşlarını tutacak gücü kalmamıştı. Chris Kızın yüzüne bile bakmadan yemekhaneden ayrılırken, Yujin de "Chris, bekle!" deyip arkasından koşturmaya başlamıştı.
"Sen yaptın değil mi?"
Hyunjin sinirle Hyeri'nin üzerine yürürken, "Hayır..." demişti titreyen sesiyle. Hyunjin histerik bir gülüş attı ve "Nasıl ortaya çıktı o zaman bu fotoğraf!" diye bağırmıştı kızın yüzüne.
Hyeri dudaklarını birbirine bastırdı ve hiçbir şey diyemedi Hyunjin'e. Onun da stresten gözleri dolmuştu ve göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı. "Yemin ederim hiçbir şey-"
"Ben mi attım o zaman bunca kişiye, gerçekten bu yalana inanacak kadar geri zekalı mıyım ben?!"
Hyeri'nin ağzından ufak bir hıçkırık çıkarken, masada oturan Seungmin artık sessizliğini bozmuştu. Bunca olaya susmuştu fakat Hwang Hyunjin her ne kadar çocuğun en yakın arkadaşı olsa da, kız arkadaşını ağlatmaya hakkı yoktu. "Hyunjin, yapmadım diyorsa yapmamıştır."
Hyunjin'in elleri siyah saçlarına gitti ve sinirle çekiştirdi saçlarını. "Ben mi attım herkese o zaman-"
"Kimin attığını bilmiyorum fakat o atsaydı bilirdim, şimdi sakinleşene kadar buraya gelme yoksa Chris hyungun yarım bıraktığı işi ben bitiririm."
Seungmin'in söylediği şeyle Hyunjin sinirle yanağının içini ısırdı. "Sikeyim yapacağınız işi!" diye bağırdıktan sonra, kendisini daha da fazla rezil etmemek için yemekhaneden ayrıldı.
Hyeri'nin sinirleri çok bozulduğu için hala ağlamaya devam ederken, tüm yemekhane onların oturduğu masaya şok içinde bakıyordu. Seungmin yanında oturan kız arkadaşına sarılıyor, Jeongin ise sinirle yemekahnedekilere bakıp "Dönün önünüze, bitti olay falan yemeklerinizi yeyin!" diye bağırmıştı. Ablası zaten kötüydü, bir de aptal insanların onlara bakışını görüp üzülmesini istemiyordu.
Seungmin "Bu o fotoğraf mı?" demişti Hyeri'ye. Hyeri kızarmış burnunu çekti. Erkek arkadaşına baktı ve kafasını sallayıp "Evet ama yemin ederim ben atmadım." dedi. Atan kişinin bu fotoğrafa nereden ulaştığını bile bilmiyordu, sadece bildiği bunu yapan kişinin kendisi olmadığıydı.
"Noona, konuş o zaman onlarla."
Hyeri kafasını sallayıp, peçetelikten aldığı peçeteyle göz yaşlarını silerken "Şu an konuşamam, Yujin Hyunjin'den bile fazla tepki verebilir." deyip başını erkek arkadaşının göğüsüne yaslamıştı. Kendisini bok gibi hissediyordu.
Keşke o gün o fotoğrafı yaksaydı da bunlar yaşanmasaydı.
Olay Gecesi
"Her şey benim suçum."
Kang Jia tekrar göz yaşlarını tutamadı, ağlamamak için kendisini çok zorlamıştı fakat yapamamıştı. Çığlık çığlığa ağlamak istiyordu, son birkaç aydır yaptığı gibi.
Lim Nayeon başını sağ eline yaslarken, düşündü. Bir insan neden böyle bir şey yapmak isterdi, birisi sevmiyorsa olmuyordur. Neden boş veremiyordu insanlar, neden hayatlarına devam etmek yerine saçma yalanlarıyla insanların kalplerini kırıyorlardı?
Yine de, kafası hiç yerinde olmayan kıza düşündüklerini söyleyemezdi. Kız yeterince kötüydü, bir de kendisinin yüklenmesini istemiyordu.
Kang Jia, tekrar eline komiserin uzattığı mendillerden bir tanesini alıp gözlerinde birikmiş yaşlarını sildi. "Çok pişmanım," dedi ve ağzından bir hıçkırık çıktı. "Keşke o gün Minho'yu durdurabilseydim, keşke o gün o arabaya hiç binmeseydim..."
Nayeon'un içi kızın söyledikleriyle iyice darlandığından derin bir nefes alıp, kızın ağlamaktan kızarmış gözlerine baktı. Uzun zamandır konuşmadığından kurumuş dudaklarını ıslatıp, "Şu an bu olayın suçlusunu aramıyoruz Jia," dedi ve oturduğu sandalyede doğruldu. "Biz şu an bir katili arıyoruz ve senin de şüphelendiğin birinin illa ki olduğunu düşünüyorum."
Sarı saçlı kız aralı dudaklarını birbirine bastırdı ve yutkundu. Katilin kim olduğunun farkındaydı fakat bunu söyleyemeyecek kadar cesaretsizdi. Asla söyleyemezdi Minho'yu öldüreni, korkağın tekiydi çünkü.
Konuşmak için kırmızı rujlu dudaklarını araladı, birazdan söyleyeceği isim için kendinden nefret etti. En iyi yaptığı şey olan yalan söylemeyi tercih etmişti yine.
"Yujin," dedi kadının gözlerinin içine baktı ve kendinden emin bir şekilde "Şüphelendiğim kişi Kim Yujin." diye tekrar etti.
"Ama birileri seni tuvaletlere giderken görmüş?"
Kız güldü ve kafasını aşağı yukarı salladı, "Tuvalete gittim fakat Minho öldürülmeden önce tuvalete gittim. Eğer cesedi görseydim direkt polisi arardım, cesedi ilk gören Arin'di." dedi. Nayeon'un iyice kafası karışmıştı o anda, o zaman neden Kim Arin'i suçlamıyordu?
"Peki neden Kim Arin'i suçlamak varken Kim Yujin'i suçluyorsun?"
Kang Jia tekrar güldü ama bu sefer alayla gülmüştü. Sonra ise yüzündeki gülümseme aniden solmuştu, "Sizce bunları öğrendikten sonra Yujin rahat durmuş olabilir mi?" dedi sinirle.
Komiser Lim kızın bu halinden tırsmıştı; sinirden büyümüş gözleri, akmış makyajı ve ani duygu değişimleriyle Kang Jia'nın şu an psikolojisinin ne kadar kötü olduğunu anlamıştı.
Sarı saçlı kız, ellerini yumruk yaparken "Minho ve beni rezil ettiği anda, bize öyle bir bakış attı ki, anladım o an ne kadar sinirli olduğunu." deyip arkasındaki sandalyesine yaslandı.
"Ve Kim Yujin bir işi tam yapmadan asla bırakmaz Bayan Lim."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro