dört: hyeri
iv,
ateşe atlayan iki aptal
Tarih: 30 Haziran, 2020
Saat: 00.17
Mekan: Blue Night Club
Şüpheli: Yang Hyeri
Sorgulayan: Lim Nayeon
Seungmin ile birlikte dans pistinin tam karşısındaki locadan da Kang Jia çıkmıştı. Seungmin kızı görünce göz devirdi, Jia'nın ağzını tutmayacağını düşünüyordu çünkü. İkisi göz göze geldiğinde birkaç saniye bakıştılar.
Jia birine artık içindekileri dökmek istiyordu çünkü çok yorulmuştu tüm gün boyunca. Hayatında hiç bu kadar yorulmamıştı ruhen, ayrıca ilk defa kendinden bu kadar nefret etmişti.
Jia tam ağzını açacağı sırada Seungmin gözlerini kızın üzerinden çekmişti ve locanın koltuklarına hızla ilerlemeye başlamıştı. Kang Jia'nın sesini duymak istemiyordu, kızın sesi bile midesinin bulanmasına yetiyordu. Onun bencilliği yüzünden olaylar bu raddeye kadar gelmişti, Kang Jia'dan da Lee Minho kadar nefret ediyordu.
Jia'nın gözleri dolmuştu, eskiden Seungminle çok iyi anlaşırlardı. Şimdi ise aylardır kızın yüzüne bile bakmaması onu çok kırıyordu. Konuşacağı tek bir kişi bile kalmamıştı.
Dudakları titremeye başladı fakat ağlamak istemiyordu şu an oraya güçlü çıkmalıydı. Dolu gözlerini tüm ışıkları açılmış gece kulübünde nasıl saklayacağını bilmiyordu fakat onu ağlayarak görmelerini istemiyordu.
Yujin kafasını Chris'in omzuna koymuş etrafa baygın baygın bakarken Jia'nın görüş açısına girmesiyle kan beynine sıçradı. Kafasını Chris'in omzundan kaldırıp, "Eğer bir şey anlattıysa onun ağzına sıçacağım." dedi ve bir hışımla kızın yanına yürümeye başladı.
Jia karşısında Yujin'i görmesiyle korkudan kalbi atmaya başlamıştı. Kim bilir ne yapacak diye geçirdi içinden, Kim Yujin'in sağı solu belli olmazdı. Özellikle de öfkeden delirmiş olan Kim Yujin, her şeyi yapabilirdi.
Yujin kızın kolunu sertçe kavrarken "Onun hakkında bir şey söyledin mi?" dedi dişlerinin arasından. Şiş ve kızarmış gözleri, ateş saçıyordu ve Jia iyice tırsmıştı.
Jia bugün yeterince şey olduğundan kendisini daha fazla tutamadı, gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve kafasını iki yana salladı. "Hayır, söylemedim."
Yujin sinirle güldü, "Doğruyu söyle." diye fısıldadı kıza. Ona asla güvenmiyordu, şimdi de kendisini acındırmaya çalıştığını düşünüyordu.
Chris ayağa kalkıp Yujin'in ince bileğini nazikçe kavrarken "Jin kız çok kötü zaten, bırak dinlensin." dediğinde kızıl saçlı kız Chris'e döndü. "Ciddi olamazsın," dedi ve Chris'e şaşkınlıkla bakmaya devam etti. Chris Yujin'i kendisine çekti ve yalvarırcasına kıza bakıp, "Lütfen Yujin, herkes çok kötü zaten." dedi.
Kızıl saçlı kız, Jia'ya iğrenircesine baktı, onu şurada güzelce yerin dibine sokmak istiyordu. Chris'in buna izin vermeyeceğini bildiğindem kolunu sertçe bırakıp, "Tanrı sana bulduğunu veriyor, her şeyi hak ediyorsun." dedikten sonra Chrisle birlikte oturdukları yere tekrardan oturdu.
Jia'nın burnunun direği sızladı, çenesi tekrar titremeye başlamıştı. Hem sinirden hem de aşırı baskıdan. Göz yaşları yanaklarından süzülürken Hyeri'ye döndü ve "Sıra sende." dedi kıza. Hyeri bile o gün aşırı durgundu, ilk başta kızın dediklerini kavrayamamıştı hatta. Birkaç saniye oturduğu yerde öylece durduktan sonra kafasını salladı. Ayağa kalktı ve dans pistinin karşısındaki locaya doğru ilerlemeye başladı.
Lim Nayeon, Yang Hyeri gelene kadar Park Jinyoung'a kısaca rapor vermişti. Jia'nın anlattıklarını özetleyerek anlatmışı genç adama, zaten birkaç dakika sonra da Hyeri locaya gelmişti.
Genç kadın gülümseyerek "Hoş geldin Hyeri." dedi karşısındaki kıza. O sırada cam masanın üzerinde duran ses kayıt cihazının kaydet düğmesine basmtı. Hyeri burukça gülümsedi, "Hoş buldum." dedi ve siyah sandalyeye oturdu. Gerginliği sandalyeye oturmasıyla daha da artmıştı.
Lim Nayeon'un gördüğü diğer kızlar kadar dağılmış görünüyordu Yang Hyeri de. Düz siyah saçlarına çektiği fön bozulmuş, kahkülleri bir sağa bir sola dağılmış, saçlarının arkası gittikçe dalgalanıyordu. Sade bir makyaj yapmıştı fakat göz altlarına sürdüğü rimel akmıştı, sürdüğü kahverengi rujun ortaları açılmıştı. Rujunun silinmesi yüzünden dudaklarının doğal rengi belli oluyordu. Üstünde krem rengi, parlak kumaşlı, askılı ve kısa bir elbise giymişti ve kız her ne kadar kötü görünse de vücudu güzel olduğundan elbiseyi hala mükemmel bir şekilde taşıyabiliyordu. Bunu düşünmeden edememişti genç kadın.
"Bana kendinden bahseder misin Hyeri?"
Genç kız kafasını sallayıp derin bir nefes aldı. Aldığı nefes her ne kadar kendini sakinleştirmeye yetmese de yapacak bir şey yoktu. Karşısındaki kadını daha fazla bekletmemek için "Ben Yang Hyeri," diye başladı kız. "Yirmi iki yaşındayım. Güzel sanatlar fakültesi resim bölümü öğrencisiyim, dördüncü sınıfa geçeceğim. Annem ünlü bir ressam, ondan resim yeteneğimi almışım. Babam ise holding sahibi. Benden bir yaş küçük bir erkek kardeşim var, Jeongin. O da yirmi bir yaşında, konservatuar okuyor, müzik bölümünde. Bu kadar."
Nayeon kafasını salladı, "Annen gibi resimle uğraşman ne kadar güzel." dedi kıza samimi bir şekilde. Kız gözlerini kaçırdı kadından, "Teşekkürler." dedi sadece. Daha fazla konuşmak istemiyordu, bir an önce buradan gitmek istiyordu.
Kadın kızın dediklerini hissetmiş gibi, "Peki, seni fazla sıkmayacağım." deyip kızın gözlerinin içine baktı. "Bana olanları anlatabilir misin Haera?"
Kız sertçe yutkundu, heyecandan titremeye başlamıştı. Sesinin kekelememesine özen gösterdi ve "Tabi." dedi zar zor.
Ve Kim Seungmin'in komiser Park'a anlattığı olayı, en başından anlatmaya başladı.
Tarih: 5 Kasım, 2019
Saat: 15.46
Mekan: Kim Yujin'in evi
Yujin olanlar yüzünden günlerdir okula gidemiyordu. Kendisiyle aynı bölümde olan bir kıza para karşılığında imza attırıyordu. Bir de devamsızlıktan kalıp, tekrar yapmak istemiyordu.
Yujin olanlar karşısında Hyunjin'den daha da fazla yıkılmıştı, hem en yakın arkadaşını hem de her şeyden daha çok sevdiği sevgilisini kaybetmişti. Hyunjin'in yaptığını herkes birkaç günde unutsa da Yujin'i hala konuşuyorlardı, okuldaki bazı erkekler ise Yujin'e sürekli saçma sapan mesajlar atıyorlardı. Bir kere okula gitmişti, on dakika olmadan eve geri dönmüştü çünkü insanlar kıza insan öldürmüş gibi bakıyorlardı.
"Bence olanları abartıyorsun."
Hwang Hyunjin kızın çalışma masasındaki sandalyesine oturmuş, daha yeni hazırlanmaya başlamış kızı teselli ediyordu. Tabi dediklerine teselli denilebilirse.
Yujin vişne çürüğü nemlendiricisini dudağına sürerken Hyunjin'in dedikleriyle kan beynine sıçramıştı. Elindeki nemlendiriciyi tuvalet masasının üzerine atarken, çocuğa "Abartıyor muyum bu olayı?!" diye bağırmıştı. Hyunjin kızın bu tepkisiyle şaşkınlıkla ağzı aralanırken, kızın son bir kaç gündür olduğu gibi gözleri dolmuştu. Hyunjin'i vereceği güya destek için eve almıştı ve her zamanki gibi hata yapmıştı.
"Sen rahat rahat okula gidip gelebiliyorsun fakat ben "Acaba bugün okuldaki hangi piç benimle sevişmek istediği için mesaj atıyor?" diye telefonlarıma bile bakamıyorum!"
Hyunjin içinden kendine küfürler ederken, "Yujin, özür dilerim-" diyecekken kız lafını böldü. Histerik bir şekildr güldü Yujin, "Keşke hiç kabul etmeseydim teklifini," dedi siyah saçlı çocuğa. Pişmanlıkla çocuğun yüzüne bakarken "Belki de bunlar yaşanmayacaktı ve mutlu olacaktık." diye eklemişti.
Hyunjin'in her zamanki gibi kalbi kırılmıştı. Bu hafta yaşadığı kaçıncı kalp kırığıydı artık sayamıyordu. Ama her ne kadar kalbini kırsa da, kız ne kadar bencilce davransa da Yujin'den ayrılamıyordu işte. Onu unutamıyordu, ondan kopmak istemiyordu.
"Yine başladık."
Hyunjin acısını belli etmemek için gülüp, ayağa kalktı. O saklamaya çalışsa bile Yujin onun kalbinin kırıldığını biliyordu. Yine de bir şey söylemedi Hyunjin, kızıl saçlı kız ise "Dinlemek istemiyorsan gidebilirsin. Seni zorla tutmuyorum." dedi yanaklarından akan göz yaşlarını silerken.
Hyunjin kafasını salladı, "Evet haklısın, benim gurursuzluğum işte." dedi kızın kapısına ilerlerken. Yujin bir şey demedi, sadece kapıdan çıkmak üzere olan siyah saçlı çocuğa bakıyordu.
Çocuk kapıdan çıkmadan hemen önce, ona bakan kıza döndü ve "Sen her zaman bencildin Yujin, ben de gurursuzdum. Aramızdaki her şey ortaya çıkmasına rağmen hala yanına gelebiliyorum; sen ise sadece kendini umursuyorsun," dedi ve güldü.
"Evet keşke kabul etmeseydin, böylece ikimiz de daha az acı çekerdik."
Yujin gözlerini bir şey demedi Hyunjin'e, arkasına döndü ve dolabına ilerledi. Şu an gerçekten Hyunjin'i umursayacak durumda değildi, günlerdir yaşanan her şeyi için oğlanı suçluyordu.
Hyunjin ise daha fazla bir şey demedi, kızın evinden gitmişti. Zaten yeterince incinmişti; gururu, duyguları, her şeyi...
Kim Yujin kendisin bencil olduğunu biliyordu, tam anlamıyla annesine benziyordu. Hiçbir zaman onun gibi olmak istemese bile en sonunda onun gibi olmuştu, en çok kınadığı şeyler başına geliyordu. Sadece Chris'e karşı bencil değildi, ona her zaman fedakar davranmıştı. Belki de bundan ona çok bağlandı çocuğa.
Aklına Chris gelince istemsiz gülümsedi kız, gözleri yine dolmuştu. "Sikeyim." dedi sinirle, kafasına doluşan düşüncelerden kurtulmak için kulaklığını takmıştı kulaklarına. Kulaklığı telefona bağladıktan sonra, telefonundaki müzik uygulamasını açtı ve rastgele bir şarkıya bastı. Düşünmeye başlarsa yine kriz geçirecekti ve bunu istemiyordu, zaten Jia'yı yeterince bekletmişti.
Siyah montunu hızlıca üstüne geçirip, küçük siyah sırt çantasını da omzuna astı ve aceleyle odasından çıktı. Merdivenlerden de hızlıca indikten sonra, ayakkabılıktan siyah Vanslerini çıkardı. Ayakkabılarını hemen ayaklarına geçirdi, evde kimse olmadığı için çıkarken haber vermesi gereken kimse yoktu. Bununla birlikte içi acımıştı, yine yalnız kalmıştı.
Her zaman olduğu gibi.
Kapının üzerindeki anahtarı alıp hızlıca evden çıktı kız. Çağırdığı taksinin geldiğini gördü, kapının önünde onu bekliyordu. Hızlı adımlarla sarı taksiye ilerledikten sonra, kapıyı açıp kendisini arabanın içine attı. Taksici, taksimetreyi çalıştırdıktan sonra genç kıza dikiz aynasından bakıp "Nereye?" diye sorduğunda Yujin adama bakıp "Caddedeki Strarbucks'a." deyip gülümsemişti. Adam kafasını salladıktan sonra Yujin gözlerini dikiz aynasından çekti ve başını cama yaslayıp, kulağındaki şarkıyla birlikte dışarıyı izlemeye başladı.
Kendisine kalsa evden dışarı adımını bile atmazdı ama Jia günlerdir buluşmak için yalvardığı için en sonunda pes etmiş ve susması için bir saatliğine buluşmayı kabul etmişti. Normalde Jia'yla arkadaş olsalar bile bu kadar yakın değildi, kesin bir şey isteyecekti. Jia'yı Jia'dan daha iyi tanıyordu, kolay kolay bir şey için ısrar etmezdi o kimseyi.
Kısa yolculuğun ardından, buluşacakları yere gelmişti genç kız. Taksiciye parasını verdikten sonra, taksiden inmiş ve birkaç adım ötesindeki Starbucks'a ilerlemişti. Kasım ayına girdikleri için hava oldukça soğumuştu, üstünde Chris'in siyah hoodiesi ve ince siyah bir tayt vardı. Montu onu ısıtacak kadar kalın değildi. Bu yüzden içeri girmesiyle yüzüne çarpan sıcak havayla mayışmış hissetmişti kız.
Etrafa biraz bakındı, cumartesi olmasına rağmen bomboştu. Eğer kafe çok kalabalık olsaydı, buz bile tutsa Jia'yı sürükleyerek dışarı oturturdu. Kalabalığı ve insanları nefret eden kız, bir haftada onlardan nefret eder olmuştu. Dengesizliği de her zamanki gibi üzerindeydi.
Kafe kalabalık olmadığı için Jia'yı kolaylıkla görmüştü. Jia birisiyle mesajlaştığı için Yujin'i fark etmemişti, kızıl saçlı kız buna göz devirdi.
"Jia, bak ben geldim."
Jia Minho'yla mesajlaştığı için kız ona seslenene kadar duymamış, duyunca ise aceleyle telefonunun tuş kilidine basmaya çalışmıştı fakat telefonu kapanmadı. Hala mesajları görünüyordu.
Yujin göz ucuyla kızın kimle bu kadar konuştuğuna bakarken Jia "Yujin, hayatım! Seni çok özledim!" diye boynuna sarılmıştı. Yujin göz devirdi tekrardan, "Samimiyetsiz." diye geçirdi içinden. O sırada tekrar Jia'nın masanın üzerindeki telefonundan kiminle mesajlaştığını görebildi ve gördüğü isimle şok oldu.
Kaşlarını çattı, Kang Jia'nın Lee Minho'yla ne işi vardı?
"Ben de özledim ya, ne demezsin..."
Sarı saçlı kız, sahte gülüşlerinden birini yerleştirdi suratına. Tabii ki Kim Yujin'i çok sevdiğinden buluşmak istememişti, ağzından laf almaya çalışacaktı. Ama atladığı küçük bir detay vardı, Kim Yujin ondan daha zekiydi. Ya da Kim Seungmin'in tabiriyle sinsi ve kurnaz.
İkili bu samimi (!) kucaklaşmanın ardından, tahta sandalyelerine oturmuşlardı. O sırada Jia'nın telefonuna sürekli Minho'dan mesaj geliyordu. Bildirimleri gizli olduğu için mesajları okuyamamıştı Kim Yujin. İçinde kötü bir his vardı, o mesajların kendisiyle alakalı olduğunu söylüyordu içindeki ses.
Jia sahte bir endişeyle Yujin'e "Ya kaç gündür haber alamıyorum senden kızım, meraktan öldüm!" dedi, sürekli Minho'dan bildirim geldiği için telefonunu ters çevirdi. Bir yandan da içinden Minho'ya küfürler ediyor, Yujin'in mesajların kimden geldiğini görmemesi için dua ediyordu.
Yujin tebessüm etti, "Merak etme yaşıyorum." dedi sadece kıza. Bu konuşma bile yetmişti ona, Jia hiç samimi gelmiyordu Kim Yujin'e.
Buluşmalarının ilk yarım saatinde Jia okulda olan saçma dedikodulardan bahsetti ve Yujin şaşırmış gibi tepkiler vermişti. O kadar sahte davranıyordu ki Jia'ya, kendi sahteliği yüzünden kusası geldi bir ara.
Diğer yarım saatinde ise Jia kızın ağzından laf almaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Bu Jia'yı biraz sinirlendirmişti, neden bir şey söylemiyordu anlamadı. Yanında kalan tek kişi Jia'ydı ve ona güvenmesi lazımdı.
İkili arasında birkaç dakika sessizlik oldu, o sırada Starbucks'ın kapısından içeri giren kür siyah saçlı bir kız Jia'ya el salladı. Yujin kızı tanımıyordu, büyük ihtimalle Jia'nın öve öve bitiremediği lise arkadaşlarındandı. Jia mahçup olmuş bir şekilde karşısında oturan kızıl saçlı kıza baktı, "Uzun zamandır görüşmemiştim, hemen gidip geleceğim." dedi.
Kim Yujin'in aklına gelen şeytani fikirle, yüzünde bugün ilk defa gerçek bir gülümseme oluştu. Önündeki soğuk americanosundan bir yudum almadan önce ayaklanmış sarışın kıza "Sorun yok aşkım ya, gidebilirsin." dedi. Jia içinden şükür diye geçirdikten sonra "Geleceğim hemen." dedi ve ayağa kalkıp, onu bekleyen arkadaşının yanına gitti.
Ve Kang Jia o gün hayatının hatasını yapıp, arkadaşının yanına giderken telefonunu yanına almayı unuttu.
Yujin kızın aptallığına güldü içinden, kendisi böyle bir iş yapsa asla telefonunu yanından ayırmazdı. Jia küt saçlı kıza sarılırken, onun görmeyeceğine emin olduğunda masanın üzerindeki altın rengindeki Iphone 11 Pro'yu giydiği siyah hoodienin cebine hızla attı. Yaptığıyla kalbi hızla atmaya başladı, daha önce çok fazla gizli kapaklı iş yapsa da kimsenin bir eşyasını çalmamıştı.
Daha doğrusu, izinsiz ödünç almamıştı. Bu çalmak sayılmaz, diye düşündü.
Ne yapsam diye düşünürken Jia kıza veda ediyordu, "Hay sikeyim." diye geçirdi Yujin. Fakat tanrı yüzüne güldü kızın, Jia kızın yanına gitmeden "Ben bir tuvalete gidip geliyorum, çantama bakarsan sevinirim." dediğinde Yujin derin bir oh çekti. Kafasını salladı, "Tamamdır." dedi ve tekrar önündeki kahvesinden bir yudum aldı. Yujin streslendiğinde her zaman bir şeyler içerdi.
Kızın yukarı çıktığına emin olduktan sonra, cebine attığı Iphone 11 Pro'yu aldı eline. Telefon yüzünü okumayınca sarı saçlı kız bir ara şifresini girmek zorunda kalmıştı. Yujin'in hatırladığı kadarıyla şifresi Hyunjin'in doğum tarihi olduğunu görmüştü. Kızın yüzüne "İlkokulda mısın geri zekalı?" demek istede de kendini tutmuştu o anda.
Hızlıca kızın telefonuna girdikten sonra, Whatsapp'ın zaten açık olduğunı görünce güldü Yujin. Zafer kazanmış gibi bir sima oluştu yüzünde. Hızlıca Minho'yla olan mesajlara girdiğinde kalbi ağzında atıyordu, eğer yakalanırsa neler olabileceğini aklına bile getirmek istemedi.
En üstteki mesajlara çıkarken gözüne birden bir fotoğraf çarpmıştı. Kaşları çatıldı kızın, bu fotoğraf çok tanıdıktı.
Çok yukarı çıktığı için biraz aşağıya indi, en sonunda fotoğraf görüş açısına girdiğinde beyninden vurulmuşa döndü.
Hyunjinle öpüştüğü fotoğrafın orijinal haliydi bu.
O an ne yapacağını bilemedi, dona kalmıştı. Sinirden alt dudağını dişledi, ağzına kan tadı gelse de umursamamıştı. Dudağını kanatmak, tuvalete gidip kızın boğazına yapışmaktan daha iyiydi.
Başından beridir olayların başında Kang Jia ve Lee Minho vardı.
Yujin'in en yakın arkadaşlarından olan Kang Jia, onu Hwang Hyunjin için okula rezil etmişti.
Olay Gecesi
"Sonra Yujin, Jia gelmeden tüm mesajların ekran görüntülerini almış."
Lim Nayeon artık şaşırmıyordu, neye şaşırabilirdi ki? Jia'nın yaptığı hiç masum değildi, başına ne geldiyse gerçekten hak etmiş olmalıydı.
Hyeri en sonunda cümlelerini bitirdi ve kadına baktı. Stresten avuç içlerini tırnakladığı için, elleri çok acıyordu. Titremesi hala geçmemişti, ilk andaki gibi heyecandan titriyordu.
"Kötü hissettiğinin farkındayım Hyeri ama şüphelendiğin birisi varsa bize söylemen lazım."
Kadının dedikleriyle Hyeri düşüncelerinden çıktı, kafasını salladı ve çenesini eline yasladı. "Bilmiyorum..." dedi kız düşünmeye devam etti ama aklına kimse gelmiyordu. "Bilmiyorum, gerçekten kimseyi görmedim tuvaletin yakınlarında."
"Şüphelendiğin birisi de mi yok?"
Kız yine kafasını salladı, birinin böyle bir şey yapabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. "Hayır, kimsenin bunu yapabileceğini düşünmüyorum."
Kadın istediği cevabı alamadığı için üzülse de, "Peki Hyeri, başka söylemek istediğin bir şey yoksa gidebilirsin." demişti.
O gün Yang Hyeri, hayatında ilk defa birisine büyük bir yalan söylemişti. Bunun yaptığıyla nasıl yaşayacağını düşünmeye başlamıştı şimdiden.
Olmak istemediği kişiye dönüşüyordu, tıpkı bu gece herkesin olmak istemediği kişiye dönüştüğü gibi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro