9★Boşluk
✦
"Bok gibi görünüyorsun, iyi misin?" diye sordu Wooyoung omzunun üzerinden oturma odasına giren Yeosang'a bakarak.
Bazen insanlar Wooyoung'un sözlerini ciddiye alıyordu fakat kendisi ciddi olmadığını biliyordu. Düşünmeden konuşuyor gibi görünebilirdi ama ne söylerse söylesin kalbinden gelerek söylüyordu ve Yeosang dürüstlüğünü her zaman sevmişti.
"Sana da günaydın," diye homurdandı Yeosang, son zamanlarda dış görünüşü umursadığı en son şeydi.
Wooyoung bir önceki geceki buluştuğu kişiyi anlatırken Yeosang yarısı boş buzdolabında yenilebilir bir şeyler aramakla meşguldü. Aslında aç bile değildi, sadece kendisini gerçekliğinden uzak tutarken zihnini meşgul etmeye çalışıyordu.
Odasında, yer henüz göndermediği iş başvurularıyla doluydu; çok basit fakat bir o kadar da çok zor bir şeydi. Bir işe girmek evden çıkmak zorunda kalması demekti ve ne zaman dışarı çıksa boğulacakmış gibi hissediyordu.
Yeosang kendi içinde kapana kısılmış gibi hissediyordu ve ne zaman gerçek dünyaya çıksa o his yoğunlaşıyordu. Ve Lucas'la birlikteyken ruhunu teslim edebilirdi. Seonghwa'yla yattığından beri, sevgilisini aldattığından beri haftalar geçmişti fakat Seonghwa'nın adını inlemesinden ve teninde hissettiği ellerinden kurtulamıyordu. Nefret ediyordu, yaptığı şeyden, duyduğu utançtan, her şeyden, en çok da kendi benliğinden nefret ediyordu.
"Neyse, ben gidiyorum, sonra görüşürüz ezikler!" dedi Wooyoung sırıtarak ve kahverengi deri çantasını omzuna astı. Daireden çıkar çıkmaz geriye sadece sessizlik kalmıştı.
Daha doğrusu buzdolabının yanında dikilen Yeosang'la yemek masasında oturup iç tasarım dergilerini okuyan San kalmıştı. San bakışlarını kaldırıp tekrar önündeki renkli sayfalara dönmeden önce Yeosang'a baktı.
"Biliyor musun," dedi San aniden tam Yeosang gitmek üzereyken. "...saçını tarasan ölmezsin."
"Kafana yiyeceğin tava seni öldürür ama," dedi Yeosang sessizce, göğsünde bağladığı kollarıyla geriye yaslanan San'a gözlerini kısarak bakarken San da Yeosang'a kısık gözleriyle bakıyordu.
"Ne dedin?" diye sordu San, yüzü tıpkı sesi gibi duygusuzdu.
"Hiç. Odamda olacağım."
Yeosang odasına ilerlerken San bir şeyler mırıldandı ama umursamadı. Cehennemdeki sıradan bir gündü.
✦
Günler geçerken kendi teninde hissettiği Seonghwa'nın vücudu silikleşiyor ama aldatmış olmanın verdiği suçluluk duygusu hala ilk günkü gibi tazeliğini koruyordu. Nadir de olsa Lucas'ın ofisinde karşılaştıklarında Seonghwa'nın gözlerindeki ifade daha önce birlikte oldukları gerçeğine şüphe düşürür cinstendi.
Fakat Lucas'ın tenine dokunuşu hala yakıcı, öpücükleri boğucuydu. Yeosang yatağa her mıhlandığında kaçıp gitmek istiyordu ama cesaret edemiyordu. Lucas onu nasıl hissettireceğini iyi biliyordu fakat zihnindeki sesler onu yalnız bırakmıyor, eskisi gibi zevk almasına izin vermiyorlardı.
Zamanla Yeosang, Lucas'ın da garip davrandığını fark etti ve içten içe ne kadar yanlış olursa olsun genç adamın da yanlış bir şeyler yapmış olmasını diledi. Aniden aralarında garip bir soğukluk girmişti ama Yeosang ne yapacağını ya da söyleyeceğini bilememişti.
Ekim ayının sonlarına doğru bir Cumartesi gecesi, Yeosang kendisini Seonghwa dahil Lucas'ın iş arkadaşlarıyla dolu bir mekanda bulmuştu.
Akşam yemeğinde yedikleri yemek harikaydı fakat tıpkı tadı olmayan şarap gibi Yeosang için yemeklerin de tatları yoktu. Tüm gece boyunca Seonghwa bir saniye bile gözlerini ona değdirmeden onu görmezden gelerek Yeosang'a acı veriyordu. Fakat kısa süre içinde ikisinin de dikkati başka bir şeye çevrilecekti.
"Bir saniye dikkatinizi rica edebilir miyim lütfen?" dedi Lucas, sandalyesinden kalkmış ve elindeki çatalla şarap kadehine vuruyordu. "Herkese buraya geldiğiniz için teşekkür ederim. Bugün normal bir akşam yemeği yemiyoruz. Bu akşam benim için uzun, çok uzun zamandır hazırlandığım özel bir akşam. Ah... neden bir anda bu kadar gerildiğimi bilmiyorum. Hepiniz beni tanırsınız, çok kolay etkilenen birisi değilim ama..."
Lucas'ın konuşması devam ederken Yeosang midesinin burulduğunu hissetti. Bir şeyler yolunda değildi. Yakışıklı adamın söylemek üzere olduğu şeyin korkusu bir el gibi Yeosang'ın boynunun etrafına sarılmıştı ve boş bir ifadeyle önündeki yemek tabağına bakıyordu.
"Ama yanımdaki bu adam, beni feci etkiledi. Hatta tüm dünyamı etkiledi. Üç yıl önce tanıştık ve daha önce hiç kimsenin beni böylesine etkilemediğini itiraf etmem gerek. Yeosang'ı farklı kılan, onu bu kadar sevmeme neden olan şey bu. Onunla hayatımın geri kalanını geçirmek istememe sebep olan şey bu."
Yeosang boğazındaki yumruyu hissederken ağlamak üzere mi yoksa tüm gücüyle çığlık atmak üzere mi olduğunu bilmiyordu. Ya da ikisini de yapmak istiyordu. Masanın altındaki ellerini sıkarken soğuk bir ürperti tüm vücudunu kaplamıştı ve kalbi kulaklarında atıyordu.
"Kang Yeosang. Benimle evlenir misin?"
Lucas ellerindeki yüzükle yanındaki Yeosang'a bakarken dizlerinin üzerine çöktü. Önündeki manzara rüya gibiydi fakat Yeosang için en kötü kabus gibi hissettiriyordu.
İçindeki suçluluk ona değersiz olduğunu söylerken kendisini başka düşüncelere boğulmuş halde buldu: kafedeyken Jun'un kulağına fısıldadığı sözler. Yeosang aldatmamış olsaydı bile gerçekten mutlu olur muydu? Evlilik onun gibi birisi için doğru muydu? Yoksa hayatının geri kalanı boyunca baskılanıp, birisine bağlı olarak yaşamasına mı neden olacaktı?
"N-ne..." Lucas'a bakarken dudağından çıkan fısıltıyı kendisi bile zor duymuştu.
"Seni seviyorum bebeğim, seni çok seviyorum," diye fısıldadı Lucas, sesi Yeosang'ın sesinin aksine yumuşacıktı.
Herkesin bakışları üzerlerindeydi, Seonghwa bile pes etmiş ve bir şahin gibi Yeosang'ı izliyordu. Kısa bir anlığına bakışları buluştu fakat aynı saniye Seonghwa hızla gözlerini kaçırdı.
"Be-benim... benim buradan çıkmam gerek. Affedersiniz." Yeosang sandalyesinden kalkıp hızla odadan çıkarken arkasındaki herkesi şaşkınlık içinde bırakmıştı.
Koridorda koşarak ilerlerken dışarıya açılan kapıdan bir hışımla çıktı. Soğuk sonbahar havası onu sarmalarken sakinleştirmeye çalışıyordu. Göğsünde çarpan kalbiyle ve kontrolden çıkan nefesleriyle Yeosang tökezledi ve hızla restoranın duvarından destek alarak kendisini düşmekten kurtardı.
"Bebeğim..." Lucas'ın ona seslendiğini duyunca Yeosang gözlerini sımsıkı kapatıp sadece uzaklaşıp gitmesini diledi. "Yeosang. Neler oluyor?"
Lucas kollarını etrafına sardığı anda yaşlar Yeosang'ın gözlerinden süzülmeye başladı. Sert göğsüne karşı hıçkırıklara boğulurken tek dilediği zamanda geriye gitmekti, Seonghwa'yla asla yatmamış olmak, hatta o ilk gün onun olduğu tarafa bakmamış olmaktı.
"Ne oldu?" diye mırıldandı Lucas saçlarına doğru, hafifçe öperken kendi hatası yüzünden Yeosang'ın kalbi paramparça oluyordu. "Yanlış bir şey mi yaptım?"
"L-Lucas... ben..." Yeosang hıçkırırken kendisini Lucas'ın kollarından kurtarmaya çalıştı, o kolların onu son kez böyle saracağından adı kadar emindi.
"Özür dilerim... mutlu olursun sanmıştım..."
"Lucas ben... ben birisiyle yattım." O kelimelerin, o acımasız sözlerin dudaklarından döküldüğü saniye etraflarındaki her şey donmuş gibiydi.
Aralarına sağır edici bir sessizlik çökmüştü ve Yeosang, Lucas'a bakmaya cesaret bile edemiyordu. Elleri yumruk halini alırken acı, içinde tsunami dalgaları gibi büyüyordu.
"Ne? Sen ciddi misin?" Lucas'ın ses tonundan şaşırdığı belli oluyordu, sevgilisinin itirafına inanamıyordu. Fakat saniyeler için ses tonu değişti, Yeosang'ın bacaklarını titretecek kadar derin bir hırıltıya dönüşmüştü. "Kimdi? Yeosang eğer Jun'sa yemin ederim..."
"Ha-hayır... O değildi. Sadece... öylesine biriydi... Sarhoştum ve ne... ne yaptığımı bilmiyordum."
"Öylesine biri mi?" Lucas alay edercesine sorarken bir adım öne atınca Yeosang irkildi. "Benim sevgilim beni aldatıyor, başka bir erkeği beceriyor ve şimdi gelmiş bana öylesine biri olduğunu mu söylüyor?"
"E-evet..."
Yeosang sertçe duvara doğru ittirildiğinde dudaklarından küçük bir inleme kaçtı, Lucas'ın elleri sertçe iki omzunu da kavrarken hareket etmesine izin vermiyordu. Kahverengi gözleri koyulaşmış ve Yeosang'ın alt dudağını titretecek kadar gözlerine delici bir ifadeyle bakıyordu.
Yeosang, Lucas'ın öfke kontrolü problemi olduğunu biliyordu ve böyle bir şeyi öğrenmek onu kesinlikle öfkeden kudurtacaktı. Daha önce öfkeli hallerini görmüştü ama hiçbiri kendisine karşı değildi ve onu hiç böyle görmemişti.
"Ben... ben çok üzgünüm Lucas... ben..."
"Üzgün müsün?" Lucas gülerken Yeosang'ın asla işe yaramayacağını bildiği özre gözlerini devirdi. "Senin gibi lanet bir sürtük için üç yılımı harcadım. Ve senin tek söyleyebildiğin üzgün olduğun mu?"
Omuzlarındaki elleri canını yakmaya başlayınca Yeosang acıyla inledi. Gözlerinden akan sonu gelmeyen yaşlar yüzünden görüşü hala bulanıktı ve iç çekişleri her seferinde vücudunu sarsıyordu.
"Sakın yanıma yaklaşayım deme, yoksa anında polisleri çağırırım."
Lucas'ın son sözleri kalbini bıçak gibi keserken omuzlarının tekrar sertçe ittirilmesiyle sırtı arkasındaki soğuk duvara çarptı.
Ve öylece Yeosang dışarıda acı içinde ağlayarak tek başına kalmıştı ama her şeyi hak ettiğini biliyordu. Hissettiği tek şey acıydı. Acı, hak ettiği tek şeydi.
✦
Odasındaki duvarlardan Wooyoung ve San'ın mutfakta yaptıkları tartışmayı duyabiliyordu. Wooyoung'un yüksek sesi nerede olduğunu her zaman belli ediyordu ama bu sefer biraz daha alçak sesle konuşuyor gibiydi. Yine de Yeosang neyle ilgili konuştuklarının gayet farkındaydı.
Lucas'la ayrıldığından beri, Yeosang bir önceki haftaya göre daha kötü bir hal almıştı. O sokakta ağlarken tek başına kaldığından beri, hayatının en kötü itirafını yaptığından beri sadece bir hafta geçmişti ve bu hafta Wooyoung ilk kez evde kalmayacaktı.
San'ın hiç içinden gelmese de Wooyoung ondan Yeosang'la kalmasını istemişti. Yeosang'ın da istediği meçhuldü tabii.
"Sangie, buraya gelebilir misin lütfen?" diye sordu Wooyoung başını kapıdan odasına doğru sokarak.
Gözlerindeki endişe kendisini belli ederken Yeosang isteksiz bir şekilde Wooyoung'u oturma odasına doğru takip etti.
"Pekala çocuklar! Umarım bu gece beraber eğlenirsiniz!" dedi Wooyoung, Yeosang ve San'ın omuzlarına hafifçe vurarak. "Muhtemelen yarına kadar dönmem, şu kız vahşi bir gece için oldukça istekli gibi görünüyor, o yüzden..."
Yeosang yavaşça başıyla onayladı. San gözlerini devirirken Yeosang geceyi San'la geçireceği için buruşturduğu yüzünü gizlemeye çalıştı.
Koltuğa çökmek için ilerledikten sonra Yeosang kumandayı kaptı ve kanallarda gezinmeye başladı. San'la takılması için Wooyoung'un ısrarlarına rağmen ikisinin de öyle bir şey yapmayacağını biliyordu ve Wooyoung gittiği anda ikisi de kendi odalarına döneceklerdi.
"Kaşkol tak, hava gittikçe soğuyor!" dedi San, Wooyoung'un gece için giydiği kombinine bakarken kaşlarını çattı.
"Ee... nereye koyduğumu bilmiyorum."
"Benimkini alabilirsin," dedi San anında, odasına girip gözden kayboldu ve aynı dakika içinde gri renkteki örgü kaşkolla geri döndü. San kaşkolu Wooyoung'un boynuna sararken Yeosang onları oturduğu koltuktan izliyordu. Birbirlerine karşı olan davranışlarına daha önce hiç dikkat etmemişti ama aniden aslında gün gibi ortada olduğunu fark etti.
Dışarı çıktığında üşümemesi için Wooyoung'un boynuna kaşkolu sararken San'ın bakışlarını ve Wooyoung arkasına dönüp evden çıktığı an yüzündeki gülümsemenin kayboluşunu izledi.
Yeosang o bakışların ardında yatan duyguları çok iyi biliyordu. Seni sevmeyen birisine olan aşkın hissi... Dört yıl önce başlayan arkadaşlıklarını düşündüğünde San'ın Wooyoung'a her zaman öyle baktığını fark etti.
"Sen... sen Wooyoung'a aşıksın..."
San hızla arkasına döndü, gözleri normalinden iki kat büyürken Yeosang'a şaşkınlık içinde bakıyordu.
"N-ne?"
______________________________________________
San: 👁️👄👁️
Bu hikayede yanan Lucas oldu ☹️
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro