8★Günah [M]
✦
Dört yıl geçmişti fakat Yeosang, Seonghwa'nın tenini kendi teninde hissederken her şey sanki daha dün yaşanmış gibiydi. Ya da doğrunun hissettirdiği şey buydu.
Ama o düşüncenin zihnini ele geçirmeye çalışmasına rağmen ve Seonghwa'nın dili kendi dilinin etrafında dönerken Yeosang suçlu hissetmesi gerektiğini biliyordu. Şu anda yaptığı şeyin doğruyla hiçbir alakası olmadığını biliyordu. Ama duramıyordu.
Bulabildikleri ilk oteldeki yatak, Seonghwa hızını artırıp Yeosang'la ilk kez birlikte oldukları gecenin anıların içinde boğulmak üzereyken gıcırdıyordu. Bu gece de aynıydı, hatta beki de yıllarca ayrı kaldıktan sonra çok daha iyi hissettiriyordu ve Yeosang, Seonghwa'nın adını çığlık atmamak için alt dudağını ısırıyordu.
Gözleri kapalı bir halde Yeosang sonunda pes etti ve ismi dudaklarının arasından dökülürken karşılığında onu yiyip bitirecek açlıktaki dudaklarla buluştu. Seonghwa tüm uzunluğunu doğru noktayı bulabilmek için ittirdiğinde Yeosang'ın ağzının derinliklerine doğru inledi.
"Yeosang..." diye fısıldadı, dudakları Yeosang'ın boynundan aşağı doğru iniyordu, "...tıpkı hatırladığım gibi harika hissettiriyorsun."
Seonghwa bir kez daha dudaklarını Yeosang'ınkilere bastırdığında dilleri birbirleriyle dans etmeye başladı ve Seonghwa daha derinlere girerken Yeosang'ın inlemeleri öpüşmelerinin arasından boğuldu.
Parmaklarını Seonghwa'nın koyu saçlarına daldırdı ve sanki hayatı onlara bağlıymış gibi tüm gücüyle saç tellerine asıldı. Seonghwa'nın elleri belindeydi, alt gövdesini yukarda tutuyor ve içine her girişinde kendisine doğru çekiyordu.
Evet, Seonghwa önceden de oldukça ateşliydi ama onu şu anda görmek ve hissetmek bir hayal gibiydi. Daha da kalıplanan bedeni sporda uzun zaman geçirdiğini belli ediyordu. Kolları daha güçlüydü ve Yeosang'ı tam istediği gibi çevirip yatağa atabiliyordu.
"Daha sert... lütfen..." diye inledi Yeosang dudakları birbirlerinden ayrıldığı an.
Seonghwa'nın yüzünde yamuk bir sırıtış belirirken tamamen içinden çıktı ve saniyeler içinde Yeosang'ı karnının üzerine uzanması için çevirdi.
"Dizlerinin üzerine kalk," diye emir verdi ve kendisi yataktan indi. Yeosang denildiği gibi yaptı, vücudu çoktan Seonghwa'nın dokunuşlarını özlemişti.
Yerde dikilerek Seonghwa, Yeosang'ı kendisine çekti ve tekrar arkasından içine girdi. En derinlerine girdiğini hissederken Yeosang derin nefesler alıp veriyordu ve bu sefer kendisini hazırlama vakti olmadığı için resmen yatağın içine gömüldüğünü hissetti.
Bacakları altında titriyor, görüşü bulanıklaşmış ve sürekli Seonghwa'nın adını inlemekten boğazı kurumuştu. Seonghwa'yla yaşadığı seks eşi benzeri olmayan bir şeydi ve Yeosang nedenini çok iyi biliyordu.
Çünkü onu seviyordu.
✦
Perdenin arasından sızan güneş ışığı Seonghwa'nın uyuyan yüzünü aydınlatıyordu. Yeosang henüz uyanmıştı ve ne kadar uyuduğundan emin değildi. Seonghwa'nın yüzüne düşen koyu saç tutamlarını Yeosang dikkatlice kenara doğru çekti.
Şimdi ona bakarken Yeosang o yüzü ne kadar çok özlediğini inkar edemiyordu. O anı düşündüğünde Seonghwa'yı ilk gördüğü anda ona aşık olduğuna inanmaya başlamıştı. O zamanlar aşkın kendisi gibi birisi için var olmadığını düşünüyordu. Fakat kalbinin derinlerinde gerçeği kendisine itiraf etmekten çok korkuyordu; Park Seonghwa her zaman hayatının aşkı olmuştu ve her zaman da öyle kalacaktı.
Fakat Seonghwa uyanır uyanmaz Yeosang gerçekliğe geri çekilmişti. Genç adam yatakta doğruldu, sanki hiçbir şey hatırlamıyormuş gibi şaşkınlıkla etrafına bakınıyordu. Gözleri Yeosang'la odanın içindeki kıyafetler arasında gidip geliyordu. Sürekli boğazını temizlerken ortam gittikçe garipleşiyordu. Bir süre sonra bacaklarını yataktan sallandırdı ve ellerini saçlarının içinden geçirip ardından elleriyle yüzünü kapattı.
"Bu... bu yaşanmamalıydı..." diye mırıldandı ellerinin içine doğru. "Yaptığımız şey... yanlıştı."
Yeosang sessiz kaldı, aslında hiç şaşırmamıştı ama bu hayal kırıklığına uğramadığı anlamına da gelmiyordu. Sözleri acıtmıştı ama Yeosang belli etmedi. Onun yerine yataktan kalktı ve yere rastgele fırlatılmış kıyafetlerini toplamaya başladı.
"Yeosang."
Seonghwa'nın ismini yumuşak bir şekilde telaffuz etmesine alışmaya çalışırken o anda hepsi gitmişti. Sesi soğuk ve duygusuzdu, can yakıcıydı.
"Lucas'a anlatacak mısın?" diye sordu Seonghwa ardından, sesindeki tek duygu endişeydi, kendisi için endişeleniyordu tabii. Yeosang ona kısa bir göz attı ve ayakkabılarını giymek için eğilmeden önce başını salladı.
"Hayır, merak etme," diye mırıldandı, her sözünde ciddiydi.
Hızlı adımlarla otelden ayrılırken dışarı çıktığı an göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Kalbi tekrar milyonlarca parçaya bölünmüştü. İlk seferinde canını yakmış olabilirdi fakat bu sefer çok daha kötü hissettiriyordu çünkü bu sefer bir öncekinde olmayan bir şeyi hissetmişti, umudu.
✦
Eve geldiğinde Yeosang her bir çekmecenin ve açılmamış kutunun içine bakmaya başlamıştı, ta ki aradığı şeyi bulasıya kadar. Seonghwa'nın parkta ona verdiği mektup. İçinde yazanlardan korktuğu için açmasının aylar sürdüğü o mektup.
Yavaşça parmaklarını kağıdın üzerindeki el yazısında gezdirirken Seonghwa'yla olan tüm mutlu anıları tekrar yaşıyordu. Fakat o anılar içini mahveden koyu karanlık anılara dönüşmüştü.
Elinde mektupla banyoya doğru ilerledi ve yakınlarındaki çakmağı alıp banyonun kapısını sertçe kapattı. Öğrendiği tek bir şey varsa o da aşkın insanı aptallaştırdığıydı. Aşık olduğu için zaten tam bir aptaldı ve ilk fırsatında kendisini Seonghwa'nın kollarına atması çok daha büyük bir aptallıktı. Onun gibi birisini, aralarında beraber kurdukları her şeyi bu kadar kolay yıkabilen birisini sevdiği için Lucas da aptaldı. Seonghwa ise yaşanan her şeye rağmen sonsuza dek süreceğini düşündüğü aşktan gözü kör olmuşçasına bu mektubu yazdığı için aptaldı.
Kağıtta yazılan sözlerin hiçbir anlamı kalmamıştı artık ve onlara tutunmaya çalışmak aptallıktan başka bir şey olamazdı.
Yeosang narin kağıdın alevler içinde yanışını sessizce izlerken Seonghwa'nın onun olacağına dair son umudu da küle dönüşüyordu. O sözlerin tıpkı hissettiği gibi bomboş olduğunu kendisine itiraf ettiğinde gözlerindeki yaşlar içindeki acı hissini yansıtıyordu.
"Sevgili Yeosang,
Ne olursa olsun her zaman kendin ol.
Çünkü ben seni öyle sevdim ve seni her zaman öyle hatırlayacağım.
Üzgünüm.
-Seonghwa."
✦
"Banyodaki garip koku ne?" diye homurdandı San mutfağa girerken.
"Bilmem. Sen orada olduğun için olabilir mi?" diye cevap verdi Yeosang, sarışın adamın yüzüne bile bakmadı. Onun yerine ağzını şapırdatarak elmasını yerken gözlerini telefondan ayırmamıştı.
"Yanık kokusunu diyordum ama her neyse," dedi San gözlerini devirerek. "Wooyoung'un ne zaman döneceğini biliyor musun?"
Yeosang sadece omuzlarını silkti ve San'ın uzunca iç çekişini duyduğunda tekrar baş başa kaldıkları için moralinin bozulduğunu anladı. San dolaptan abur cubur alıp odasının içinde gözden kaybolup muhtemelen günün geri kalanında olabildiğince Yeosang'ı görmezden gelmeye çalışacaktı.
Görüş alanından çıktığı an Yeosang telefonunu kapattı. Gözlerini boşluğa diktiğinde kusacakmış gibi hissetti. Teninde Seonghwa'nın dokunuşlarını hala hissedebiliyordu, boynuna çarpan sıcak nefesini, dudaklarının üzerindeki dudaklarını hala hissedebiliyordu ve o hisler kendisini tüm dünyadaki en kötü insan gibi hissetmesine sebep oluyordu.
✦
Her gün içindeki suçluluk büyüyordu ve Yeosang içini yiyip bitiren suçluluk yüzünden boğuluyormuş gibi hissediyordu. Ne zaman Lucas'la birlikte olsa kendisinden iğreniyor ve ona dokunmasına izin vermek istemiyordu. Fakat onu sürekli engellemeye çalışmak daha şüpheli görüneceğinden istediğini yapmasına izin veriyordu.
Lucas, Jun'la olan akşam yemeğine dair hiçbir şey söylememişti, en azından onun için endişelenmek zorunda kalmamıştı. Gerçi her ne yaparsa yapsın zihnini kaplayan utançtan onu düşünmeye yer kalmamıştı. Lucas'a söylemeli ya da en azından ilişkilerini bitirmeliydi ama sürekli birisiyle olmaya çok alışmıştı ve çaresizce onun varlığına tutunmak istiyordu.
Farkında bile olmadan Lucas'ın ilgisi için kıvranmaya başlamıştı, hatta süslü mesajlar bile attığı oluyordu. Hayatıyla ne yapacağını düşünmeyi sürekli erteliyor ve daha önce hiç yapmadığı şeyi, Lucas ne zaman isterse onunla görüşmesine izin veriyordu.
Fakat kendisini suçluluğuna öyle bir kaptırmıştı ki Yeosang değişimleri fark etmemişti. Ta ki bu akşam üzerine kadar...
Yeosang, Lucas'ın ofis binasının yakınlarında bir kafede oturuyor ve Lucas'ın uzayan toplantısının bitmesini bekliyordu. Tekrar San'la birlikte evde oturmaktansa dışarda saatlerce tek başına oturmayı tercih etmişti.
Dudaklarını kahve bardağının kenarına dayadığında garip bir hissin vücuduna yayıldığını hissetti ve gözlerini yukarı kaldırdığında o anda asla görmek istemediği buz mavisi gözlerle karşılaştı.
"Vay canına, bu bir ilk olmalı," dedi Jun sırıtarak. Yeosang'a göz kırparken başını hafifçe yana yatırmıştı.
"Neyden bahsediyorsun?" diye mırıldandı Yeosng, gergin bir şekilde bardağını masaya koydu ve sandalyesinde arkaya yaslandı, duruşuyla asıl hissettiklerinin tam tersini göstermeye çalışıyordu.
"Kang Yeosang, bir erkeği bekliyor. Kendi gözlerimle göreceğimi asla düşünmezdim."
Yeosang karşı çıkmak isteyerek dudaklarını araladı ama aynı hızla kapatarak sertçe birbirine bastırdı. Gerçek yüzüne çarparken karşılık verecek bir cevap bulamamıştı.
"Be-ben... neyden bahsettiğni bilmiyorum..." dedi basitçe ama yalan söylediği apaçık ortadaydı.
"Hadi ama Yeosang... Daha önce buradan geçerken burada oturduğunu görmüştüm. Lucas'ı bekliyorsun, değil mi?" dedi Jun küçük bir kahkaha atarak, uzun, drapeli ceketi Yeosang'ın yanındaki boş masaya ilerleyip eğilirken neredeyse yere sürünüyordu.
Hızla omuz silkmekten başka verecek bir cevap bulamayınca Yeosang gözlerini içinde kaybolmayı umduğu yarı boş bardağına indirdi. Jun yakınlaşıp yanına eğilince etrafını saran tanıdık kokusuna rağmen gözlerini bardağından ayırmadı.
"Damarlarından akan vahşilik onun gibi birisinin uysallaştırabileceği bir vahşilik değil. İstediğin kadar numara yapabilirsin güzelim," diye fısıldadı Jun, yumuşak dudakları Yeosang'ın kulaklarına sürtünüyordu. "Fakat olur da zenginlik abidesi sevgilinden sıkılırsan, beni ara..."
______________________________________________
Seonghwa'nın böyle bi piçlik yapıcağını biliyordum 🤬
Bi rahat bırakın şu çocuğu artık kim ne tarafa çekse o tarafa gidiyo ben yoruldum 🙄
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro