Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

4★Yabancılar


"Sen de mi Finans bölümündesin?" diye sordu Seonghwa, Wooyoung'un sorusunu cevapladıktan sonra Yeosang'a doğru döndü.

"Hayır." Yeosang yere bakmaya devam ederken, kaba görünmemeye çalışıyordu ama aslında önünde dikilen geç adam karşısında büyülenişini gizlemeye çalışıyordu.

Üçüncü sınıf Finans öğrencisi Park Seonghwa denilen çocuk Yeosang'ın hayatında gördüğü en göz kamaştırıcı kişi olabilirdi. Yeosang elleri ceplerinde ayaklarını hareket ettirirken dışarı çıkacakmış gibi atan kalbini sakinleştirmek için olabildiğince sakin görünmeye çalışıyordu.

Wooyoung konuşmaya devam ederken Seonghwa'nın gözlerinin üzerine döndüğünü hissetti ve Yeosang kızaran yanaklarının onu ele vermemesini umdu.

Yeosang daha önce çok güzel erkekler görmüştü ve kimi isterse elde etme ve ardından onları unutma konusunda hiç zorlanmamıştı. Ama bu çok farklıydı. Seonghwa'da Yeosang'ın açıklayamadığı bir şey, daha önce hiç olmadığı kadar Yesaong'ı utandıran bir şey vardı.

Seonghwa gittiğinde Yeosang koyu sarı saçlı çocuğu son kez görebilmek için omzunun üzerinden hızla arkasına baktı ve kalbi tekledi.

Park Seonghwa, asla unutamayacağı o isim.

☆☆☆

"Merhaba, ben Park Seonghwa. Tanıştığımıza memnun oldum," diye selamladı Seonghwa nazikçe ama sesinde garip bir şekilde tereddüt hissi vardı fakat birbirilerini tanıdıklarına dair hiçbir belirti göstermiyordu.

Eskiden tanıdıklarını.

Gözlerindeki soğuk ve duygusuz ifade Yeosang'da kurşun etkisi yaratmıştı. Dört yıl geçmiş olabilirdi ama Seonghwa hiç de yaş almış gibi görünmüyordu; hala tıpa tıp aynı gözüküyordu, tek fark saçları artık siyahtı. Ve giyinişi. Elbette etkinlik moda etkinliğiydi ama Yeosang günlük kıyafetlerle bile Seonghwa'nın her zaman mükemmel ve çok daha rahat göründüğünü düşünürdü. O zamanlar tabii ki.

"Seonghwa, seni hayatımdaki en önemli kişiyle tanıştırmak isterim," dedi Lucas gururla, bir kolu Yeosang'ın beline sarılmıştı.

"Ben de tanıştığıma memnun oldum. Ben... ben Kang Yeosang," dedi Yeosang sonunda kendisini cevaplamak için zorlayarak. Sesi cümlesinin ortasına doğru çatlamış ve sona doğru fısıltıya dönüşmüştü.

Önünde, siyah takımın içinde kusursuz bir rüya gibi görünen Seonghwa hariç diğer her yere bakmaya çalışarak etrafına bakındı. Yeni halinin mavi kot pantolon ve bol bir tişört giyen haliyle alakası yoktu. Seonghwa ve Lucas muhabbetlerine devam ederlerken Yeosang ölüyormuş gibi hissediyordu. Oradan kaçmak istiyordu.

Fakat durum daha da kötüleşmek üzereydi.

"Ah, işte karım Tzuyu," dedi Seonghwa ve yanına gelip dikilen kadını tanıştırdı.

Yeosang onu tanıyordu. Daha önce birbirleriyle hiç konuşmamışlardı ve muhtemelen Tzuyu'nin Yeosang'ın kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama kendisi onu ve Seonghwa'yı nasıl çaldığını asla unutmayacaktı.

Lucas yanındaki iş arkadaşlarıyla muhabbet ederken Yeosang barda oturmuş şampanyasını yudumluyordu. Canı ne kadar yanarsa yansın gece boyunca göz ucuyla da olsa Seonghwa'ya bakmasına engel olamamıştı.

Tüm gece Seonghwa'nın yanından ayrılmayan Tzuyu, onları ne zaman görse Yeosang'ın kusmak istemesine neden olmuştu. Aslında içinde bulunduğu tüm bu durum midesini bulandırıyordu. Asla uyanamadığı sonsuz bir kabus gibiydi. Ve aksi gibi orada oturup sahip olabileceği hayatı izlemek zorundaydı.

Bir bardağının daha dibine geldiğinde Yeosang artık düşüncelerini ve duygularını kontrol edemez hale gelmişti ve Seonghwa onu selamladığında içinde beliren acı yayılıp zihnini de ele geçirmişti. Orada, tam önünde dikilen, Seonghwa'yı uğruna terk ettiği kadınla görmek dört yıl önce yaptıkları aptal kavgalardan daha çok yakıyordu canını. Yeosang'ın zihninde milyonlarca kez tekrar tekrar yaşadığı parktaki vedalarından bile daha çok yakıyordu.

Her şeyin daha farklı olabileceğini zanneden tüm o umutlar, hisler, dilekler, hepsi vakit kaybıydı. Seonghwa'yı çok özlediği için ağladığı ve sarhoş olup masaj atmasına ramak kalan tüm o geceler... Hepsi boşaydı.

Ayrılmalarına rağmen Yeosang'ı kendinde tutan şey Seonghwa'nın o kadınla evli kalmayacağına dair olan o acımasız umuttu. Ama o umut gözlerinin önünde dayanamayacağı kadar canını yakarak yanıp kül oluyordu.

Lucas hala konuşmakla meşgulken Yeosang hızla izin isteyip tuvaletlere doğru ilerledi. Kabinlerde kimsenin olmadığına emin olduktan sonra öfkeyle bağırdı. İçindeki her bir duygu birbiriyle birleşiyordu ve vücudu büyük bir gürültüyle patlamak üzereydi.

Ellerini önündeki lavabonun kenarına dayadı ve nefesini kontrol altına almaya çalışarak öne eğildi. Başını aşağıda tutarken yanaklarından süzülen yaşlarla kendisine bakmaya cesaret edemiyordu.

"Bu gerçek değil, gerçek değil..." Kendi kendisine mırıldanırken alt dudağını ısırdı.

Koluyla göz yaşlarını sildikten sonra derin bir nefes aldı ve sonunda gözleri aynadaki yansımasıyla buluştu. Birkaç dakika boyunca öylece kendisine baktı, verdiği tepki yüzünden kendine sövdü. Artık Lucas'la birlikteydi. Onun için dünyadaki her şeyi yapabilecek Lucas ile. Eski sevgilisiyle karşılaşması onu neden bu kadar etkilemişti ki?

Aniden tuvaletin kapısı açıldı ve gecesi yeterince berbat olmamış gibi içeri Park Seonghwa'nın ta kendisi girdi. Yeosang yan gözle ona baktı ama ikisi de birbirlerine tek kelime etmedi.

Seonghwa aynada kendisine bakmak için ilerleyince Yeosang o anda oradan ayrılıp ayrılmamak arasında gidip gelmişti. Ağır bir sessizlik ortamı doldururken aralarına bir duvar örmüştü.

Yeosang konuşmak istiyordu ama ne diyeceğini bilmiyordu. Bir süre sonra pes etti ve varlığını bir gram olsun umursamayan Seonghwa'ya bakıp son bir derin nefes aldı.

"Sana ne oldu?" Kelimeler aniden dudaklarından dökülürken kendini tutamadığı için gözlerini sımsıkı kapattı. Gitmek için hazır bir halde eli kapının kolundaydı. "Burası, bu hayat. Bu... sen değilsin."

"Dört yıl geçti Yeosang," diye cevapladı Seonghwa hemen ve arkasına döndü. "Beni artık tanımıyorsun."

Gözleri buluştu ve o anda Yeosang göz yaşlarının akmaması için kendisiyle savaşmak zorunda kaldı. Seonghwa'nın adını soğuk, kalpsiz bir ifadeyle söyleyişini duymak canını yakmıştı.

"Sen kendini tanıyor musun Seonghwa? Nefret ettiğin her şey olmuşsun resmen. Ne için? O kadın için mi?" Kalbi boğazında atarken gerçekten öğrenmek istememesine rağmen Yeosang Seonghwa'nın cevabını bekledi. Seonghwa'nın o sözleri telaffuz etmesini istemiyordu. O yüzden kendisi söyledi. "Onu gerçekten seviyorsun demek ki."

Yeosang son sözlerinden hemen sonra oradan çıkıp hızlı adımlarla uzaklaştı ve bu sefer omzundan arkasına bakma gibi bir niyeti yoktu.

Direkt Lucas'u bulmak yerine bardan bir Manhattan söyledi ve kokteylini alır almaz etkinlik alanından ayrıldı. Uzun koridorda kendisini toparlamak için sessiz bir yer bulasıya kadar ilerledi.

Kokteylini yudumlarken karanlık içinde cam kenarında oturuyordu. Az önce yaşadığı şey hala gerçek gibi gelmiyordu. Seonghwa'yla tekrar karşılaşmalarının nasıl olacağıyla ilgili kurduğu hayalleri bugün paramparça olmuştu.

Seonghwa'nın ona karşı olan davranışı itiraf etmek istediğinden çok daha fazla canını yakmıştı. Yeosang olur da bir gün tekrar karşılaşırsa diye her zaman arkadaş kalabileceklerini ya da en azından birbirlerini tanıyor olduklarını gösterebileceklerini düşünmüştü.

Çığlık atmak, ağlamak, koşmak ve asla durmamak istiyordu. Kalp atışları gittikçe hızlanmıştı ve aniden o anda hissettiği tüm hisler bir fırtına gibi her yeri yıkmaya başlamıştı. Boğuluyormuş gibi hissederken nefes almasını kolaylaştırmasını umarak gömleğinin ilk üç düğmesini çözdü.

"Kendine gel Yeosang," diye mırıldandı kendisine öfkeyle.

Kokteylini bitirdikten ve kendisine küçük bir cesaretlendirme konuşması yaptıktan sonra Yeosang diğerlerinin yanına doğru ilerledi. Seonghwa ona karşı duygularını belli etmemek için daha çok uğraşması gerektiğini bilmeliydi. Hiçbir şey olmamış gibi davranabilecek bir kişi varsa onun Yeosang olduğunu bilmeliydi.

Kısa süre içinde masaların birinde Lucas'ı hala Seonghwa ve Tzuyu ile konuşurken buldu. Derin bir nefes aldı ve yanlarına gitmeden önce duygusuz yüz ifadesini takındı. Bir saniye bile Seonghwa'ya bakmadan ellerini Lucas'ın geniş omzuna koyarak yanına doğru eğildi.

"Yorgunum, ben gidiyorum. Ama biliyorsun sensiz soğuk yatağa girmeyi hiç sevmiyorum," diye fısıldadı Yeosang Lucas'ın kulağına kışkırtıcı bir şekilde ve Lucas anında ne istediğini anladı.

"Ah, tabii ki bebeğim. Zaten geç oldu ve jetlag de iyice kendisini belli etmeye başladı. Önce gidip veda edeyim sonra beraber gideriz, olur mu?" diye sordu Lucas ona gülümseyerek. Diğerlerine dönmeden önce Yeosang başıyla onayladı.

"Sizinle tanışmak güzeldi Bay ve Bayan Park. Umarım gecenin geri kalan vaktinde eğlenirsiniz. Ayrıca eminim gelecekte daha sık karşılaşacağız," dedi yüzündeki en sahte gülümsemeyle ve ellerini sıkmak için öne doğru eğildi.

Seonghwa'ya veda ederken biraz fazla eğilmiş olmalıydı. Üst kısmı hala açık olan gömleğinin köprücük kemiklerini ortaya çıkaracak kadar eğilmişti. Seonghwa artık Yeosang'ı tanımıyormuş gibi davranabilirdi ama yaptığı bu hareket Yeosang'ın tam istediği şeyi görmesi için işe yaramıştı.

Seonghwa veda ederken Yeosang'ın elini sıkıyor olabilirdi ama gözleri açıktaki teniyle gözleri arasında gidip geliyordu. Son birkaç yıl içinde bir çok şey yaşanmıştı ama konu Yeosang'ın vücudu olduğunda Seonghwa hala en büyük zayıf noktasının karşısında eriyor gibi gözüküyordu ve Yeosang karşısındaki tepkiyle memnun bir ifadeyle sırıttı.

Güneş ışınları perdenin arasından içeri sızıp dağınık odayı aydınlatıyordu. Lucas bu sabah işe gitmek için erkenden çıkmıştı ama düşünceli bir erkek arkadaş olduğu için şu anda süitin yemek odasında, masada Yeosang'ı bekleyen kahvaltıyı sipariş etmişti.

Pankekler, çilekler, börekler, yumurtalar, kahve, şampanya ve Yeosang'ın tek başına yiyebileceğinden çok daha fazlası vardı. Lucas bir çok şey biliyor olabilirdi ama normal insanların nasıl yaşadığı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Yeosang bir bardak şampanya alıp yavaşça yudumlarken Lucas'ın onun için masanın üzerine bıraktığı küçük kartı okudu.

"Üzgünüm erken çıkmak zorundayım.
Birkaç saatliğine de olsa seni bırakmak beni öldürüyor.
Akşam yemeği için seni alacağım. Sabırsızlanıyorum.
Seni seviyorum.
Sevgilin Lucas"

Notu okurken Yeosang'ın dudaklarında gülümseme belirdi. Lucas her zaman romantik ve espritüel biri olmuştu. Bazen aşırı ciddiyken bu tarz şeyler yaptığını gören insanlar şaka yaptığını sanıyordu. Yeosang, Lucas'ın onu çok, hem de çok sevdiğini biliyordu ve Yeosang da onu seviyordu. Ama sevgisini göstermek onun için pek kolay değildi.

"İstesen sana dünyaları veririm," diyordu Lucas ona her fırsatta.

Elindeki şampanya bardağıyla Yeosang büyük süitin içinde ilerledi ve tavandan yere kadar cam olan pencereden şehre baktı. Lucas her ne kadar onu alıştırmaya çalışsa da böyle bir hayata hiçbir zaman adapte olamayacaktı. Fakat hayatında ilk kez giydiği ipek bornozun içinde sabah saat ondan önce şampanya içerek beş yıldız bir otel süitinde kalmaktan da şikayetçi değildi.

Ama yine de... Bu tarz bir yaşam asla onun günlük yaşamı olamazdı. Artık bir nevi kendi evi olan Wooyoung'un evine geri gitmek için hazırlanması gerekiyordu.

Kapının çalması Yeosang'ın huzurlu sabahını böldü ve kimin gelmiş olabileceğini tahmin etmeye çalışırken kapıya doğru yürüdü.

"Burada ne işin var?" dedi Yeosang iç çekerek, kapıyı açtığı an pişman olmuştu.

"Lucas'ı almaya geldim. Bura-" Gözleri Yeosang'ın bornozunun kapatamadığı göğsüne kaydığı an Seonghwa'nın cümlesi yarıda kesildi.

"Lucas çoktan çıktı." Yeosang kollarını önünde bağlayarak kapı çerçevesine doğru yaslandı. Açıktaki teniyle karşısında dikilmekten utanması gerekiyor olabilirdi ama hiçbir şekilde utanmıyordu.

Seonghwa bakışlarına engel olamıyordu ve Yeosang nedenini çok iyi biliyordu. Dün gece Yeosang'ın cezalandırılmak için duyduğu doyumsuz açlığından dolayı Lucas'la oldukça vahşi bir gece yaşamışlardı. Ve Lucas kendisinin olan şeyi işaretlemeye bayılıyordu.

Seonghwa cevap olarak mırıldandı ve uzaklaşmak için arkasına döndü. Fakat Yeosang kapıyı kapatmak üzereyken Seonghwa duraksadı ve tekrar ona baktı.

"Lucas'a bizden bahsetmedin, değil mi?"

"Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyoruz sanmıştım?" dedi Yeosang, sesindeki iğneleyici tonu gizlemekle uğraşmamıştı bile. "Ama hayır. Ona anlatmadım."

"Güzel. Ben de bilsin istemiyorum. Birer yabancı olarak kalmayı tercih ederim." Seonghwa boğazını temizledi ve hızlı adımlarla uzaklaştı.

"Yabancı, öyle olsun," diye mırıldadı Yeosang kendi kendisine ve ardından kapıyı kapattı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro