30★Alacakaranlık [M]
✦
Uzun bir nefes alırken Yeosang etrafına bakındı. Her yeri dağıtmıştı ama şu anda temizlemek için vakti yoktu.
Seonghwa'nın doğum günüydü ve Yeosang sevgilisinin kutlamasında -ve tabii ardından yalnız kaldıklarında- ona kusursuz görünebilmek için saatlerini banyoda harcamıştı.
Elinden geldiğince düzgün bir şekilde saçlarını ortadan ikiye ayırmıştı ve saç uçlarını hafifçe maşa yapmıştı. Gözlerinin etrafını koyu far çevrelerken dudakları gül rengindeydi. Zamanının çoğunu vücuduna harcamıştı, duş almış ve her yerini traş etmişti ve ardından nemlendiriciyi her yerine boca edip teninin ipeksi olmasını sağlamıştı.
Omuzlarından dökülen siyah bol gömleğinin ilk üç düğmesini açık bırakmış ve Seonghwa için hazırladığı sürprizi bozmamak için geri kalan düğmeleri iliklemişti.
Wooyoung tekrar kapıya vurup işeyeceğini ve artık işini bitirmesini gerektiğini bağırarak söyledi. Son kez aynaya bakarak Yeosang kendisini sırıttı ve kapının kilidini açtı.
"Lanet olsun, donuma yapacağım!" diye bağırdı Wooyoung kapı açılır açılmaz. Yeosang'ın arkasına baktı ve yarattığı dağınıklığı görünce iç çekti. "Daha sonra burayı temizliyorsun!"
"Yarın hallederim, söz. Bu gece evde olmayacağım," dedi Yeosang kocaman sırıtarak ve ardından göz kırpınca Wooyoung yüzünü buruşturdu.
"San çoktan bir taksi çağırdı, ben işer işemez hemen çıkıyoruz!" dedi Wooyoung Yeosang'ı banyodan çıkarırken ve arkasından kapıyı kapattı.
San oturma odasında yanında oturan Jeonghan'la bekliyordu, ikisi de kabarık sarı saçlarıyla ve kusursuz takımlarıyla ve düzelttikleri kravatlarıyla mükemmel görünüyorlardı.
"Oo, bugün birisi piyangoyu vuracak!" San, Yeosang'ı gördüğünde sırıttı. "Ve sadece kendimden bahsetmiyorum tabii!"
"Tamam, hadi, hadi, hadi gidelim!" diye bağırdı Wooyoung banyodan bir hışımla çıkarak.
✦
Bir sürü kızarmış tavuktan ve kadeh tokuşturduktan sonra arkadaş grubu daha da gürültü yapmaya başlamıştı ya da sadece Mingi ve Wooyoung'un aynı mekanda bulunmasında da kaynaklanıyor olabilirdi. Seonghwa doğum günü için Hongdae'de üniversite yıllarında Hongjoong'la sürekli gittikleri kızarmış tavuk restoranı Noona Holdak'ı seçmişti.
Ve işte şimdi hepsi lezzetli yemeklerin olduğu tabakların kapladığı masanın etrafında toplaşmışlardı: Yeosang ve Seonghwa, Yunho, Hongjoong ve hamile olduğu için dışarı çıkmayan eşini evde bırakan Mingi, San ve Joenghan ve Wooyoung ve Yuna, hepsi bir aradaydı.
Hongjoong'un teklifi kabul etmesi biraz uzun sürmüştü ve Yeosang tarafsız kalmak için ne zaman ihtiyacı olursa Hongjoong'u dinlemek için elinden geleni yapmıştı ve sonunda istediği olmuştu. Hongjoong da Seonghwa'yı tıpkı Seonghwa'nın onu özlediği gibi çok özlemişti.
Sıradaki adım Mingi ve Yunho ile konuşmaktı ve ilk olarak Hongjoong'dan yardım istemişti, ardından Seonghwa'yı da işbirlikçi yapmıştı. Yeosang evde beklerken gerginlikten tırnaklarını kemirmişti. Seonghwa sonunda kapısında belirdiğinde yorgun ama yüzündeki gülümsemeyle dikiliyordu.
İki uzun boylu çocuk tüm gece Hongjoong'u soru yağmuruna tutmuştu ama ikisi de bir şekilde Seonghwa'ya bir şans verme konusunda Hongjoong'a güvenmiyorlardı. Seonghwa eski üç arkadaşıyla birçok kez karşılaşmıştı ve artık gözlerindeki o yorgun ifade yerini parıltılı bakışlara bırakmıştı. Bir süre sonra tek bir konudan bahsetmeye başlamışlardı ve o da Mingi'nin Tzuyu'nin yaptıkları için yargılanmasını savunmasıydı. Fakat Seonghwa artık eski eşiyle daha fazla sorun yaşamak ve kızını daha çok üzmek istemiyordu.
Seonghwa, Tzuyu'yi affetmiş değildi, asla da affetmeyecekti sadece Rosie'nin hatırına etrafında olmaya dayanmaya çalışıyordu. Mingi'nin konuyu açmasının üzerinden oldukça uzun bir süre geçmişti ve artık tüm konuşulanları geride bırakmanın vakti gelmişti.
"Uzun zamandır Hongdae'ye gelmemiştim. Tekrar burada olmak harika hissettiriyor!" dedi Yunho, camdan dışarı, caddeye bakarken kocaman gülümsüyordu.
Diğerleri muhabbet ederken Yeosang sandalyesinde kıpırdanıp duruyordu. Seonghwa'ya hazırladığı sürpriz biraz rahatsız edici olmaya başlamıştı ama oldukça inatçıydı ve tenine baskı yapan ve gıdıklayan şeye rağmen düzgünce oturmak için elinden geleni yapıyordu. Kıyafetlerinin altında sırrını saklaması ve bir rüya gibi görünen Seonghwa'nın tam yanında oturması biraz da tahrik ediciydi ve içinde bulunduğu duruma hiç de yardımcı olmuyordu.
Yeosang hafifçe çattığı kaşlarla oturduğu yerde kıpırdanınca Seonghwa ona meraklı gözlerle baktı ama Yeosang ona gülümseyerek durumu geçiştirdi.
"Harika görünüyorsun," diye fısıldadı Seonghwa kulağına ve Yeosang'ın yanaklarının hafifçe kızarmasına neden oldu.
"O zaman biraz daha bekle," diye fısıldadı cevap olarak ve restoranın tam ortasında sevgilisinin kucağına atlamamak için kendisini zor tuttu.
Güneş gökyüzünde batıyordu ve şehir rüyamsı bir ışıkla boyanmıştı; her şey bir rüyadan ibaret gibi görünüyordu. Yeosang'ın yüzü çok fazla gülmekten acıyordu ama her bir saniyesi zevkli olan bir acıydı. Yüksek lisansını yapmak için birkaç ay sonra Yeosei'ye geri dönecekti ve Seonghwa'ya da geri dönmüştü. Sanki başlangıca geri dönmüş gibi hissettiriyordu ve bu sefer bu kez hayatı dolu dolu yaşamaya ve her anının tadını çıkarmaya hazırdı.
✦
Saatler sonra Yeosang ve Seonghwa sonunda Seonghwa'nın evinde ve yalnız başınalardı. Yeosang'ın başı içtiği biradan hafifçe dönüyordu ama aynı zamanda daha da cesaretli yapıyordu ki bu da bu gece için tam da ihtiyacı olan şeydi.
Tökezleyerek yatak odasına daldılar. Dudakları birbirine kilitli ve elleri keşfetmeye hazır haldeydi ama Yeosang sürekli Seonghwa'nın ellerini kendisinden uzaklaştırıyordu. Yatağa ittirildiğinde ve Seonghwa üzerine tırmandığında kolları başının üzerine mıhlandı.
Seonghwa boynunu öperken yavaşça gömleğinin üzerinden vücudunu hissetmeye başlamıştı. Eli Yeosang'ın göğsüne geldiğinde aniden durdu ve meraklı gözlerle Yeosang'a baktı.
"Yeosang," diye fısıldadı Seonghwa ve parmaklarını nazikçe gömleğin altında hissettiğinde dikkatini çeken başka bir kumaşın üzerinde gezdirdi. "Bu ne?"
Ardından Yeosang'ın bileklerini bıraktı ve tam gömleğin düğmelerini çözmek üzereydi ki Yeosang onu durdurdu.
"Küçük bir sürpriz," dedi Yeosang sırıtarak ve yavaşça Seonghwa ittirdi. "Ellerini arkana koy."
Seonghwa bir kaşını kaldırırken gözleri Yeosang'ın göğsüne doğru indi ama verilen emre itaat etti. Yeosang yatağında etrafında dolaştı ve hızla sevgilisinin ellerini yan tarafa fırlattıkları kravatla arkasından bağladı.
Yeosang ileri doğru ittirip Seonghwa'yı yatağın başlığına doğru oturtunca Seonghwa güldü. "Neyin peşindesin?"
Hiçbir şey söylemeden sadece dudaklarındaki hınzır gülümsemeyle Yeosang yataktan indi, çantasını aldı ve banyoya girdi. Kapının arkasından kaybolmadan önce onu meraklı gözlerle ve heyecandan kızarmış yanaklarıyla izleyen Seonghwa'ya baktı.
Yeosang kapıyı kapattı ve hızla soyundu. Aynada kendisine bakarken Seonghwa'nın ince siyah bornozunu duvardan aldı ve yavaşça üzerine geçirdi. Gözleri tekrar yansımasına kayarken en küçük detayın bile kusursuz olduğundan ve Seonghwa'yı mahvetmek için hazır olduğundan emin olmaya çalıştı.
Bu fikrin aklına nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu, daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştı ama Seonghwa'ya sürpriz yapmak istediğini biliyordu ve nasıl olduysa kendisini kadın iç çamaşırı satan bir mağaza dikilirken bulmuştu.
En küçük hareketini takip eden gözleri vücudunu süsleyen dantelin üzeride gezinen parmaklarına çevrildi. İnce braletten küloda ve ardından ayaklarından iç uyluklarına sarmalayan çorabı tutan jartiyere kadar parmaklarıyla takip etti.
Elleriyle göğsünden sıkıca kapattığı bornozla banyodan çıkmadan önce çantasından bir eyeliner ve dudak renklendirici buldu ve makyajını tazeledi.
Seonghwa hala meraklı gözlerle ona bakarken Yeosang çok fazla sürprizi kaçırmadan hızla yatağa ilerledi. Fakat Seonghwa çok daha hızlıydı ve gözleri sevgilisinin bacaklarını sarmalayan ince çoraba doğru inmişti.
"Bebeğim, neler çeviriyorsun?" diye sordu ve dudağını ısırırdı. Gözleri hala Yeosang'ın ona hazırladığı sürprizin ilk parçasındaydı.
Serbest eliyle Yesoang Seonghwa'yı tekrar yatak başlığına doğru ittirdi ve derin gözlerle sevgilisine bakarken eğilip dudaklarını buluşturdu.
"Doğum günün kutlu olsun sevgilim," diye fısıldadı öpüşmelerini bitirdiğinde. Dudaklarının her yeri parlıyordu ve daha fazlası için yalvarıyorlardı.
Ardından Yeosang bacaklarını açıp Seonghwa'nın kucağına oturdu ve yavaşça bornozu tutan elini açıp omzularından aşağıya indirdi. O sırada en küçük hareketini ve Seonghwa'dan gelen tepkileri izliyordu. Seonghwa'nın gözleri şaşkınlıkla kocaman olurken aralanan dudaklarından küçük bir inleme kaçmıştı.
"Aman tanrım..." diye fısıldadı ama sesi çoktan çatallaşmıştı. "Ne kadar fetişçi biri olduğunu neredeyse unutmuşum... Ama bu... Aman tanrım..."
"Beğendin mi?" diye sordu Yeosang dalga geçercesine, parmaklarını baştan çıkarırcasına yumuşak dantelin üzerinde gezdirdi.
"N-ne diyeceğimi bilemiyorum... Çok... güzel görünüyorsun..." diye mırıldandı Seonghwa, önündeki en küçük detayı incelemekle meşguldü. "Sen... sen tüm gece bunu mu giydin? Rahatsız edici değil miydi?"
Seonghwa'nın solukları ağırlaşırken Yeosang'ın elleri bacaklarının arasında duran ellerini okşadığında birkaç küçük inleme de dudaklarından kaçmıştı.
"Aşırı hem de," diye cevapladı Yeosang. "Özellikle bunu gördüğünde bana yapacağın şeyleri düşünerek sertleştiğimde."
"Beni neden bağladın o zaman?"
"Şşş, sessiz ol tatlım. Çok konuşuyorsun." Oyuncu bir gülümsemeyle Yeosang bir parmağını Seonghwa'nın dudaklarının üzerine yerleştirdiğinde sevgilisinin pantolonunda serbest kalmak için yalvaran sert erkekliğinin üzerine doğru yavaşça oturdu.
Seonghwa'nın boğazından derin ve sevgilisine dokunamamanın verdiği öfkeyle sert bir inleme duyuldu. Yeosang ise kontrolü elinde tutmaya bayılmıştı. Yeosang kalçasını her hareket ettirdiğinde duyulan inlemeleri dinlerken Seonghwa'nın boynuna öpücükler konduruyordu.
Gömleğinin düğmelerini teker teker çözerken Yeosang dudaklarıyla aşağıya doğru parmaklarını takip etti, her bir düğme çözülesiye kadar yumuşak cildini yalıyor ve öpüyordu. Ardından yukarı çıktı ve diliyle Seonghwa'nın göğüs uçlarıyla oynamaya başladı.
"Ah.... Yeosang..." Seonghwa şikayet edercesine inlerken vücudundaki her bir kas gerilmeye başlamıştı.
"Sana sessiz durmanı söylemedim mi?" diye fısıldadı Yeosang dişlerini sol göğüs ucuna geçirdiğinde. Çok sert değildi ama şaşırtıcı bir şekilde sevgilisinin boğazından küçük bir çığlığın kaçmasına sebep olacak kadar da sertti. "Ee, eğer düzgünce duramıyorsan..."
Yeosang, Seonghwa'nın kucağından uzaklaştığında bornoz yere düştü. Seonghwa bir kez daha şikayet edecekti ama kendisini tuttu ve sessiz kalabilmek için alt dudağını emdi. Komodinden kayganlaştırıcı şişesini alırken Yeosang hınzır bir şekilde gülümsedi.
Parmaklarına dökülen serinletici, akışkan damlayı yavaşça tüm parmaklarına sıvarken tüm bu süre boyunca derin bakışlarıyla Seonghwa'yı izledi. Yeosang ardından tekrar Seonghwa'nın bacaklarının üzerine oturdu ama bu sefer daha geriye oturup Seonghwa'nın zonklayan sertliğine dokunmadığından emin olmuştu.
Elini aşağıya doğru indirip bacaklarının arasındaki siyah dantelin içine sokarken Seonghwa yalvaran gözler onu izliyordu. Geriye doğru eğildi ve diğer elini yatağa koyup bedenini desteklediğinde her an pantolonunun içine patlayacakmış gibi gözüken Seonghwa'nın önünde kendisiyle oynamaya başladı.
Kendisini parmaklamaya başladığında kalçasını doğru hareket ettirdiğinden ve dudaklarından küçük inlemelerin duyulduğundan emin olmaya çalıştı. Tabii ki o büyük erkekliğiyle Seonghwa'nın içini doldurmasını tercih ederdi ama aynı zamanda onu böylesine baştan çıkarması da çok tahrik ediciydi. Ve Yeosang biliyordu ki eninde sonunda istediği şeyi alacaktı.
Seonghwa alt dudağını ısırırken yanakları kızarmış ve alnından küçük ter damlacıkları süzülmeye başlamıştı ama elinden geldiğince sessiz kalmaya çalışıyordu.
"Şu anda beni ne kadar istiyorsun?" diye sordu Yeosang nefes nefese parmaklarını içine sokup çıkarırken. "Konuşabilirsin."
"Çok... çok fazla..." diye cevapladı Seonghwa yutkunarak. "Asla tahmin edemezsin bebeğim... lütfen..."
Sadece Seonghwa'nın ona bakışıyla bile Yeosang o anda boşalacakmış gibi hissetti ama Yeosang yavaşça parmaklarını çıkarıp Seonghwa'nın erkekliğinin tam önüne oturdu. Seonghwa hızlı ve keskin nefesler alıp verirken Yeosang sonunda kemerini çözüp fermarını indirmeye başlamıştı.
Pantolonu dizlerine doğru çekildikten sonra Yeosang'ın dilinin sert penisinin ucunda hissetmesiyle Seonghwa ağzından çıkan zevk dolu inlemeyle gözlerini kapattı. Yeosang ucunda parlayan zevk suyunu yalarken sevgilisinden gelen inlemelerle gülümsedi ve yavaşça iyice ağzına almaya başladı.
Çok iyi emiyordu, tam Seonghwa'nın sevdiği şekilde yapıyordu. Ve artık iyice ıslandığını hissettiğinde her yerine kayganlaştırıcı sürdü. Yesaong sonunda dantel külodu kenara çekip içine girmesine izin verdiğinde Seonghwa'nın gözleri kocaman oldu ve neredeyse inlemesinde boğulacaktı.
Yeosang, sevgilisinin erkekliğiyle daha da genişlediğini hissederken sıktığı dişlerinin arasından inledi. Yavaş ve dikkatli hareketlerle sevgilisinin büyüklüğüne alıştıktan sonra Yeosang daha fazlasını almaya hazır hale gelmeye başladığını hissetti. Dudaklarını Seonghwa'nınkilere bastırdı, dilini inlerken açtığı ağzına daldırdı ve o anda Seonghwa'nın uzunluğunun tamamının içinde olduğunu hissetti.
"Si-siktir..." diye inledi Seonghwa öpüşmelerini bölüp içine hava çekerek.
Dudakları tekrar buluştu ve dilleri anında birbirlerini buldu. Yeosang yavaşça daha da hızlanmaya başlayıp harika uzunluğunun hepsini içine alırken kollarını Seonghwa'nın boynuna doladı. Önce ucuna kadar kalkıyor ardından tekrar oturuyordu. Seonghwa altında inliyor, sesi her seferinde gittikçe derinleşiyor ve çatallaşıyordu.
"Şu anda seni çözsem ne yapardın?" diye fısıldadı Yeosang kulağına, kulak memesini ısırırken Seonghwa sevimli bir şekilde inledi.
"Seni... hiç olmadığı kadar sert becerirdim..."
Cevap beklediğinden de iyiydi ve Yeosang'ın zihninde her şeyden geriye kalan sadece şehvet ve beklentiydi. Hızla çözmek için kollarını Seonghwa'nın etrafına doladı ve kocaman gülümseyerek siyah ipek kravatı kendi boynuna doladı. Yavaşça bağlarken Seonghwa'nın gözlerinin içine bakıyordu.
"Neyi bekliyorsun o zaman?"
Seonghwa'nın yüzünde kocaman bir sırıtış belirdiğinde Yeosang'ı kalçasından kavradı ve kendisiyle birlikte yatakta ters çevirdi. Yeosang'ın sırtı örtülere yapıştığında aynı zamanda da erkekliği sertçe içine girmişti. Acı ve zevkle birlikte yüksek sesle bir inleme koyverdi.
Seonghwa hırslı sesler çıkarırken elleriyle aniden dantel külodu parçaladı. Geri dalan dantel kumaşın Yeosang'ın tenini süslemesine izin vererek vücudunun her bir noktasını hissetti.
"Özür dilerim," diye mırıldandı ve eğilerek Yesaong'ın şişmiş dudaklarını öptü. "Sana yenilerini alacağım."
Parmakları Yeosang'ın sert göğüs uçlarıyla oynayarak danteli hassas bölgeye sürttü ve Yeosang'ı altında inletti. Ardından sırtını doğrulttu ve Yeosang'ın daha da derinlerine girebilmek için bir bacağını tutup kaldırdı.
Yeosang sevgilisinin adını çığlık atmak istiyordu ama sözleri boğazını tıkayan inlemeler yüzünden engelleniyordu. Seonghwa'nın her içine girişinde başı dönüyordu ve göz kapaklarının altından yıldızları görebiliyordu. Vücutları her seferinde birbirine daha sert çarpıyor ve Yeosang'ı yatakta dağılmış halde bırakıyordu. Sözleriyle daha fazlası için yalvaramıyordu ama Seonghwa'nın ona olan bakışı her şeyi açıklıyordu.
İçinden çıkıp Yeosang'ın vücudunu örtünün üzerinde döndürmeden önce Seonghwa tekrar sırıttı.Dizleriyle dirseklerinin üzerinde durması için belinden kaldırdı ve Seonghwa'nın erkekliği bir seferde tekrar içini doldurduğunda Yeosang'ın sırtı gerildi.
Seonghwa'nın elleri Yeosang'ın kalçalarında, oradan jartiyer kemerine oradan da çoraplarına doğru süzüldü. Parmak uçlarıyla yumuşak naylon çorabın içine doğru girdi ve Yeosang'ı örtülere doğru acımasızca becermesine tezat oluşturarak nazik bir şekilde dantellerle oynadı.
"Bu kadar ateşli olmana inanamıyorum..." dedi Seonghwa nefes nefese arkasından ve tırnaklarını Yeosang'ın kaba kalça etine batırdı.
Fakat Yeosang hala çığlık atarcasına inlemekle meşgulken cevap veremiyor sadece içinde boşalabilmek için yalvarıyordu. Seonghwa'nın erkekleri tam doğru noktaya vurdukça Yeosang kendisinin tehlikeli bir şekilde doruklara ulaştığını hissedebiliyordu.
"S-Seonghwa... Ben..." diye fısıldayabildi sonunda ve sadece birkaç saniye sonra Yeosang bedeninin gerildiğini hissetti.
Zonklayan erkekliğinin etrafını saran Seonghwa'nın eliyle Yeosang ağlarcasına sevgilisinin ismini inleyerek daha önce hiç olmadığı kadar boşaldı. Etrafındaki her şey dönüyordu ve Seonghwa'nın da içine boşaldığını hissetmesiyle neredeyse bayılacaktı.
Her şey sanki göz açıp kapayıncaya kadar olmuş gibiydi ve o anda fark ettiği tek şey Seonghwa'nın vücut sıcaklığının kaybolduğuydu. Yeosang iyice yatağa gömülürken uzaklardan bir kaç ses geldi. Teni en haz verici bir şekilde yanarken yüzünü gömdüğü yastığa doğru gülümsedi.
"Hadi temizlenelim," diye fısıldadı Seonghwa kulağına aniden. "Gel."
Sevgilisi kalkması için yardım etmeye çalıştı ama Yeosang sürünerek yataktan kalkarken nerdeyse kendi ayağına takılıp düşecek olması Seonghwa'nın onu hızla kucağına alıp banyoya taşımasını sağladı.
Seonghwa köpüklü bir küvet hazırlamıştı. Yeosang'ı iç çamaşırının geri kalanından kurtarıp ardından küvetin içine girmesine yardımcı oldu. Kısa süre sonra da kendisi de küvete girip Yeosang'ın arkasına oturdu ve sırtını göğsüne doğru yasladı. Sıcak su sakinleştiriciydi ama Yeosang bir şekilde tekrar uyanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Parmaklarının arasındaki köpüklerle oynarken arkasındaki Seonghwa'nın hafifçe mırıldanmalarını dinliyordu.
"Mükemmelsin," diye mırıldandı Seonghwa saçlarına doğru. "Bana en güzel doğum gününü yaşattın."
"Beğendiğine sevindim," dedi Yeosang kıkırdayarak ve sevgilisinin ellerini kavrayıp parmaklarını birbirine geçirip suyun yüzeyinde tenini okşadı.
"Ama bir sorum var. Bunun daha üstüne nasıl çıkacaksın?" diye sordu ve ellerini kendi kontrolüne alıp ikisinin de kollarıyla birlikte Yeosang'ın göğsünün üzerinden bedenini sardı.
"Belki seneye ben senin üstüne çıkarım?"
"Oldu ya, hiç sanmıyorum."
"Seneye görürüz," dedi Yeosang sırıtarak ve her ne kadar şakalaşıyor olsalar da şimdiden ilgisini çekmeye başlamıştı.
Seonghwa'nın parmak uçları Yeosang'ın tenini okşuyor, hayali çizgiler çiziyor ve sanki hiç ayrı kalmamışlar gibi sevgi sözcükleri fısıldıyordu. Yeosang kendi kendisine gülümsedi ve gözlerinin kenarlarından küçük yaşlar süzülürken Seonghwa yüzünü göremediği için içi rahattı.
Mutluluk gözyaşlarıydı elbette. Yeosang yıllarca aşkı asla hak etmediğine kendisini inandırarak yaşamıştı. Hayatına giren insanlarda hep bir şeyler bulup aşık olmamak için bahane olarak kullanmıştı.
Ama Seonghwa'yla birlikteyken bu asla söz konusu bile olmamıştı. O, en başından beri her şey doğru hissettirmişti. Evren onlara karşı gelse bile işte şu anda hala birlikte ve hala birbirlerine aşıklardı.
"Aslında benim de senin için bir sürprizim var," diye fısıldadı Seonghwa arkasından. "Doğum gününü bekleyecektim ama şu anda duymayı hak ettin bence."
"Hmm?" diye mırıldandı Yeosang, sevgilisinin kucağında nereydese uykuya dalmak üzereydi. "Neymiş sürprizim?"
"Yeosang? Benim'le Paris'e gider misin?"
__________________
Bu yolculuğun başında
İki yabancıydık
Bu yaşacayacaklarımız
Aklımızın ucundan bile geçmezdi
İşte şu an buradayız
Aniden her şeyin başında
Seninle birlikte duruyorum
Richard Marx, Donna Lewis - At the Beginning
SON
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro