28★Gün Doğumu [M]
Yumuşak öpücükler, derin inlemeler ve nazik eller, hepsi birbirine karışmış ve Yoesang'ın hayatındaki en güzel an haline gelmişlerdi.
Sonu iyi bitmeyen o son kez birlikte oldukları geceye göre her şey çok farklı hissettiriyordu. Çektiği tüm acı birbirlerine aynı ritimle hareket eden vücutlarıyla silinmişti.
Yeosang dudaklarını Seonghwa'nın dudaklarından ayırmamaya çalışsa da en derinlerine ulaştığı her seferde hissettiği hazla birlikte çabası fayda etmiyordu. Bacakları Seonghwa'nın beline dolanmıştı ve Seonghwa'ın güçlü kollarıyla vücudunun üst kısmı sarmalanmıştı.
Hayatında ilk kez acıyı hissetmesine ihtiyacı olmadığını fark etmişti. Tenine vurulmasına, ısırılmasına ihtiyacı yoktu. Sadece bu an, Seonghwa üzerindeyken her yerine dokunan elleriyle en derinlerinde onu hissetmesi yeterliydi.
"Seni seviyorum," diye fısıldadı Seonghwa aniden ve ardından dudaklarını Yeosang'ınkilere bastırdı.
Sözleri yumuşacıktı ve Yeosang'ın kulaklarında yankılanırken Seonghwa'nın dudaklarına doğru gülümsedi. Seonghwa'nın o sözleri söylemesiyle kalbi saf mutlulukla dolmuştu. O sözlere verebileceği tek doğru cevabı dilinin ucunda, sözlere dökülmek için öpüşmenin bitmesini bekliyordu.
Fakat Seonghwa öpüşmelerini böldüğü anda vücudu gerildi ve neredeyse kollarının arasındaki Yeosang'ı yatağa düşürecekti. Yeosang altından ona parlayan gözleriyle bakarken Seonghwa'nın koyu sarı saç tutamları Yeosang'ın yüzüne değiyordu.
"Ah.... siktir..." Seonghwa inlerken alnını Yeosang'ın alnına dayadı. "Özür dilerim... Biraz... biraz uzun bir zaman oldu da..."
Yanakları utançla kızarmıştı ama Yeosang hafifçe gülerken ellerini Seonghwa'nın dağılmış saçlarına daldırdı.
"Sorun değil," diye fısıldadı Seonghwa'nın burnunu öperken.
"Çok utanıyorum..." diye mırıldandı Seonghwa yavaşça içinden çıkarken. "Şu-şundan bir kurtulayım seninle ilgileneceğim, tamam mı?"
Seonghwa yataktan inip banyoda gözden kaybolmuştu ama daha birkaç saniye geçmişti ki geri gelmişti. Dudakları tekrar Yeosang'ın dudaklarını bulurken dilleri ihtiraslı bir dansa başlamıştı. Yeosang, Soenghwa'nın elini bacağının iç tarafında hissedince hafifçe inledi.
Seonghwa dudaklarını aşağıya doğru indirip Yeosang'ın boynunu, köprücük kemiklerini, geniş göğsünü ve karnını öpücüklerle boyadı.
"Seonghwa..." Yeosang erkekliğinin etrafında Seonghwa'nın ıslak dudaklarını hissettiğinde derin sesiyle inledi. Seonghwa onu ağzının derinlerine doğru alırken Yeosang'ın bedeni iyice gerildi ve altındaki çarşafı yumruklarıyla kavradı.
Seonghwa nazikçe bir parmağını, ardından bir diğerini içine sokarken hissettiği haz binlerce katına çıkıyordu. Yeosang kendi inlemeleri içinde boğulurken Seonghwa'nın parmağını her ittirmesiyle inlemeleri daha da yükseliyordu.
Parmaklarının yanına dili de eklendiğinde Yeosang artık çıldırmak üzereydi ve üç parmağı ve diliyle birlikte doruğa ulaşması çok vaktini almadı.
Parmaklarını Seonghwa'nın saçlarına daldırdığında son bir inlemeyle odanın içinde yankılanan ismiyle ağzına boşalmıştı bile.
✦
Güneş doğmaya başlamıştı ama Yeosang ve Seonghwa hala uyanıklardı. Seonghwa sırtını yatak başlığına yaslamış halde oturuyor, Yeosang ise yanında kıvrılıp göğsünde yatmıştı.
"Sana... sana söylemem lazım," dedi Seonghwa aniden ve yüz ifadesi ciddileşti. "Tzuyu ile hiç birlikte olmadım. Yani... seninle beraber değilken bile. Boşanma kağıtlarını verdiğimde bana itiraf etti. Sarhoştum ve sızmıştım, o da sanki birlikte olmuşuz gibi gösterdi her şeyi. Ben... ben Rosie'nin biyolojik babası değilim ama... onun bildiği tek babasıyım, o yüzden..."
Seonghwa'nın sesi tereddütlü ve titrek bir şekilde çıkıyordu ve göz temasından kaçınmak için başını ters tarafa çevirmişti.
"Ben... ben her şeyi mahvettim. Özür dilerim. O zaman ve tekrar karşılaştığımız zaman seni incittiğim için özür dilerim," dedi, sesi gittikçe kısılıyordu. "Sana korkunç şeyler söylediğim için ve bok gibi davrandığım için özür dilerim... Her ne kadar hak etmesem de umarım bir gün beni affedebilirsin. Ben..." Seonghwa aniden bakışlarını Yeosang'a çevirdi ve yavaşça oturduğu yerde kayıp yanına uzandı.
Burunlarını birbirine sürtüp birbirlerinin gözlerinin derinliklerinde kaybolurken Seonghwa uzun kirpiklerinde biriken yaşlarla sözlerini fısıldadı. "Seni çok seviyorum Yeosang. Her zaman sevdim ve hala da seviyorum. Hayatımın aşkı sensin ve her zaman da sen olacaksın."
Seonghwa gözlerindeki hem aşk hem de acıyla Yeosang'a bakıyordu ve her ne kadar zamanında aralarında yaşanan şeylerden dolayı canları yanmış olsa da şu anda hiçbirinin önemi yoktu.
"Seonghwa..." Yeosang nazikçe Seonghwa'nın yanağından süzülen ilk göz yaşını sildi. "Ben de seni seviyorum. Ve artık yaşanan şeylerin hiç biri umurumda değil. Benim için önemli olan tek şey şimdiki zaman ve şu anda olduğumuz gibi olmamız."
"...aşık," diye ekledi Seonghwa dudaklarına gülümseme yerleşirken.
Yeosang derin bir öpücüğe doğru çekildikten sonra başını tekrar Seonghwa'nın göğsüne yasladı. Tamamlanmış hissediyordu ve kimse ve hiçbir şey artık aralarına giremeyecekti.
Güneş ışınları perdeden içeri sızarken Yeosang'ın dudaklarından küçük bir esneme kaçtı ama uyumak istemiyordu, sonunda Seonghwa'nın kollarının arasındayken uyuyamazdı.
"Neden işini değiştirdin?" diye sordu Yeosang merakla birkaç dakika sonra, Seonghwa'nın çıplak tenine küçük daireler çiziyordu.
"Geçmişi umursamadığını söylemiştin sanki? Ama sorun değil... Resmi nedenini mi istiyorsun yoksa gerçek sebebini mi?" diye sordu Seonghwa ama Yeosang ona kocaman gözlerle baktığında kıkırdadı. "Tamam, peki... Biraz utanç verici... ama Lucas'ın seni aşamadığını biliyordum ve o adam senin önüne dünyaları serebilirdi. Onun gibi birisiyle asla boy ölçüşemezdim. Ve eğer olur da tekrar birlikte olursanız bunun beni mahvedeceğini biliyordum. O yüzden ne olur ne olmaz diye gitmek zorundaydım..."
"Seonghwa," dedi Yeosang gülümseyerek. "Ben dünyaları istemiyorum ki... sadece seni istiyorum."
Seonghwa aniden kahkahalara boğulunca Yeosang kaslarını çatarak baktı.
"Bu kadar komik olan ne?" diye homurdandı, Seonghwa'nın yanaklarını sıktırması hiç de yardımcı olmuyordu.
"Özür dilerim," dedi Seonghwa gülerek. "Ama senin böyle klişe tavlama sözlerine asla alışamayacağım sanırım."
"İyi be!" dedi Yeosang kızarak. "Bir daha söylemem ben de o zaman!"
Kaşlarını çatmaya çalışsa da Seonghwa onu daha da yakınına çekip sımsıkı sarılınca tekrar gülmesine engel olamamıştı.
"Hala arsızın birisin," dedi Seonghwa gülerek. Ardından tekrar doğrularak yatakta oturdu ve kaşlarını çattı, ama dudaklarında hala hınzır bir gülümseme vardı. "Madem birbirimize sorular soruyoruz benim de senin için bir sorum var."
"Pekala?"
"Nasıl oldu da Hwang Hyunjin ile çıkmaya başladın?"
Hyunjin'in ismini duyar duymaz Yeosang yüzünü buruşturdu ve hızla örtüyü kavrayıp altına saklanmaya çalıştı. Ama Seonghwa'nın hem hızlı hem de güçlü olmasıyla örtüyü kaldırarak saklanmasına izin vermedi.
"Herkes nereden biliyor bunu?" dedi Yeosang somurtarak.
"Bilmem? Bir gün ikinizi tesadüfen görmüştüm... Çifte kumrular gibi görünüyordunuz!" Seonghwa dalga geçerken Yeosang mızmızlanarak inledi.
"Aman tanrım!" diye mırıldandı elleriyle yüzünü gizleyerek. "Bilmiyorum, hayatımın en karanlık dönemiydi, tamam mı? İçimdeki psikopat çıldırmıştı!"
"Eh, o zaman artık benim psikopatım olduğun için mutluyum."
Bir kaşını hafifçe kaldırarak Yeosang karşısındaki adama baktı. Fakat ağzından dökülen sözleri algıladığı an kalp atışları hızlanmıştı. Yine de Seonghwa'ya sataşmasını engelleyememişti.
"Senin olduğumu kim söyledi?" diye sordu o da doğrulup otururken.
"Şimdi ben söyledim," diye cevap verdi Seonghwa basitçe, gözlerindeki bakış kararlı ve aşk doluydu ve Yeosang'ın içindeki her şeyin bir fırtınaya tutulmasına neden oluyordu. Ama Seonghwa anında kızarıp alt dudağını ısırırken söylediğinden utanmıştı. "Ne var? Benim olmak istemiyor musun? Çok mu hızlı oldu?"
"Beş yıl boyunca bekledim ben Seonghwa... daha ne kadar hızlı olabilirsin!" Sözler dudaklarından dökülürken gülümsüyor ve bir elini Seonghwa'nın çıplak göğsünden aşağı doğru indiriyordu. "Şey... o hariç tabii..."
Yeosang başıyla aşağı doğru işaret edince Seonghwa hızla üzerine eğilip poposuna hafifçe bir şaplak attı.
"Çok kabasın," dedi Seonghwa kahkaha atarak. "Bana sadece yirmi dakika ver, tekrar hazır hale gelirim!"
"Ne? Yirmi dakika önce de aynı şeyi söyledin!"
Bu sefer yüzünü buruşturma sırası Seonghwa'daydı. Gözlerini devirirken örtüyü çenesine kadar üzerine çekti. "Yaşlanıyorum demekki, beni yalnız bırak!"
Daha saniyeler geçmişti ki Seonghwa gözlerini açık tutmakta zorlanmaya başladığını fark etti. Göz kapakları kapanırken her seferinde tekrar açmak daha uzun sürüyordu. Yeosang da yanına uzanıp ona sokuldu ve parmak uçlarıyla Seonghwa'nın yanağını okşarken kulağına fısıldı. "Hadi dinlen biraz büyükbaba. Yarın konuşuruz."
Seonghwa ise muhtemelen büyükbaba olmadığına dair bir şeyler mırıldandı ve kolunu havaya doğru kaldırdı, ardından tekrar yatağa doğru düştü ve parmaklarını Yeosang'ın parmaklarına geçirdi. Beş saniye sonra uykuya dalmıştı. Yeosang, Seonghwa'nın göğsüne hafif bir öpücük kondurdu ve ardından o da gözlerinin kapattı.
✦
Yeosang kapının kilidini henüz açmıştı ki kapı aniden içerinden açıldı ve Wooyoung ve San kocaman açtıklarını gözleriyle koridorda dikiliyordu.
"Ne var?" diye sordu Yeosang içeri girerken, ensesinde hissettiği meraklı gözleri görmezden geliyordu.
"Ne demek ne var? Neredeydin? Randevu nasıl geçti? Aman tanrım, dün gece Seonghwa'yla mıydın? Hayır, öyle bir şey yapmamışsındır, yapmadın değil mi? Ta ki..."
Wooyoung kendi kendisine konuşurken Yeosang odasına kaçmaya çalışıyordu. Evde olmamalarını ummuştu, böylece birkaç parça kıyafet alacak ve tekrar Seonghwa'nın evine dönebilecekti. Ama her şey umduğu gibi gitmiyordu.
"Aman tanrım, neler oldu anlat hadi!" diye bağırdı Wooyoung birden, sanki kendi kendisine konuşurken sinirlenmiş gibiydi.
"Şey... Onun Seonghwa olduğu fark ettiğimde bir hışımla restorandan çıktım," diye cevap verdi Yeosang ve sanki çok da önemli bir olay değilmiş gibi omuzlarını silkti.
Seonghwa'yla ilişkilerini henüz kimseye söylememeye karar vermişlerdi ve bunun için iki sebepleri vardı. Birincisi kimseden baskı görmemek için zamana bırakmak istiyorlardı. İkincisi ise ondan bir şey gizlendiğinde Wooyoung'un sinir olduğunu biliyordu ve Yeosang birazcık onunla eğlenmek istiyordu.
"Neredeydin o zaman?" diye sordu bu sefer San.
"Birisiyle takıldım işte..."
İki sarışın arkadaş kapıda dikilirken Yeosang odasının içinde adımlıyor ve ihtiyacı olan şeylere bakınıyordu.
"Ne? Tamamen yabancı biriyle mi birlikteydin yani?" diye sordu Wooyoung.
"Bir yabancıyla bana randevu ayarlayan sendin!" Yeosang da ona cevabı yapıştırırken omuzunun üzerinden gözlerini devirerek baktı ama içinden kahkahalar atıyordu.
"Ha-hayır, ben değildim!" diye itiraz etti Wooyoung aniden. "Seonghwa'ydı!"
"Ama o olduğunu bilmiyordun sonuçta!" diye ekledi Yeosang ve Wooyoung haklı olduğunu bildiği için sadece gözlerini devirebildi.
Arkadaşlarının onu kısa süre içinde rahat bırakmayacağını fark ettiğinde Yeosang telefonunu çıkarıp gizlice Seonghwa'ya tahmin ettiği kadar çabuk geri dönemeyeceğini yazdığı bir özür mesajı gönderdi.
Fakat sarışınların başka bir şeyle meşgul olmaya başladıkları saniyede hayatı pahasına koşup evden kaçacaktı. Seonghwa'nın evinden ayrılalı daha kırk dakika olmuştu ama şimdiden çok özlemişti onu. Ve neredeyse beş yıl boyunca onsuz nasıl hayatta kaldığını gerçekten merak ediyordu...
✦
___________________________________
Of bu bölüm çok güzel değil miydi 🥹
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro