Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

27★Neoguri



Ellerindeki ileri geri sallanan sevimli papatyalardan oluşan küçük buketle Yeosang sessizce Seonghwa'nın yanında yürüyordu. Bu gece her ne olursa olsun son bir karar vereceği düşüncesiyle caddede yürürken Seonghwa'nın yanında kalmıştı.

Fakat yıldızlarla dolu gökyüzüne baktığında o kararı vermek zorunda kalmamasını umdu. Yaşanan her şeye rağmen, bu gece öncesinde söylenen her söze rağmen, gözyaşlarına, acıya ve diğer her şeye rağmen sadece son bir şans diliyordu.

Kalbinin tam bir aptal olduğunu biliyordu ve belki de Seonghwa haklıydı, eski hallerine geri dönemezlerdi ama yüzünde o sevimli ifadeye bakınca ümitlenmeden duramıyordu.

Seonghwa'yı içinde oturup çabucak yemek yenilebilen bir bölümü olan en büyük 7/11'lardan birine doğru takip etti. Abur cubur raflarına doğru ilerleyip hazır noodle alırken ikisinin de eli aynı noodle'a gidince Seonghwa'nın gözleri parladı.

"Aman tanrım, yıllardan beri bundan yememiştim!" dedi kocaman gülümseyerek. "Neoguri ramyun! Ah, finallerime çalışırken hep bunlardan yerdim!"

"Evet, hatır- ....aynen, ben de," dedi Yeosang hızla cümlesini düzeltip ardından hafifçe kıkırdadı.

Seonghwa gözlerini kaçırırken yanaklarının kızardığı belli oluyordu. Yeosang ilk başta Seonghwa'nın fikrini garipsemişti ama şimdi aslında ne kadar eğlenceli olduğunu inkar edemiyordu. Güzel ve sevimli bir fikir ve görünüşe göre hayatlarında beraber ya da ayrı devam edebilmek için ihtiyaçları olan şey buydu.

"Bunu yedikten sonra odamın hep ağır koktuğunu hatırlıyorum... Ama yine de güzel zamanlardı..." dedi Seonghwa ardından, gözleri elindeki pakete dikilmişti.

Orada öylece dikilip yüzlerinde salakça gülümseme ve duygu dolu bakışlarla hazır paket noodle'a bakmaları başka insanlara göre muhtemelen aptalca görünüyordu. Fakat Yeosang'a göre hayatında gördüğü en güzel şeydi ve o anda resmen yemeklerini bitirdikten sonra saatlerce deniz ürünü koktuğu Seonghwa'nın yurt odasına ışınlanmıştı.

"Bundan almalıyız," dedi Yeosang dirseğiyle Seonghwa'nın kolunu dürterek. "Ve biraz da haşlanmış yumurta."

Seonghwa heyecan içinde başıyla onayladı ve iki paket noodle alıp ardından buzdolaplarına doğru ilerledi.

"Bu akşam yemekler benden," dedi omzunun üzerinden bakarak. "O yüzden lütfen sen otur, ben geri kalanı hallederim."

Seonghwa kasaya gidip ödemeyi hallederken Yeosang köşede bulduğu yeşil sandalyelere oturdu. Seonghwa'nın duvar önündeki küçük mutfak bölümünde yiyeceklerini ısırtırken izlemesi kalp atışlarını hızlandırmıştı. Yaşanan her şey gerçek dışı gibi hissettiriyordu, çok güzel bir rüyada gibiydi ve Yeosang asla uyanmamayı istiyordu.

"Al bakalım, yemeğimiz hazır," dedi Seonghwa gülümseyerek masaya ilk kaseyi koyup. Dumanı hala üzerinde tütüyordu ve etrafa yayılan kokusuyla Yeosang yine geçmişe gitmişti.

İkisi de oturup yemeklerini yerden Yeosang tekrar gerilmeye başlamıştı. Ayağını yere vururken boğazını temizledi ve Seonghwa'yla ilk gerçek randevusuymuş gibi davranmak için elinden geleni yaptı.

"Ee... Bana kendinden bahsetsene?" dedi sorarcasına ve kendi sorusuna kıkırdadı.

Artık Seonghwa'yla ilgili çok fazla bilmediği şey olduğunu biliyordu, aynısı Seonghwa için de geçerliydi. Ve o yüzden aslında ilk randevuları sayılabilirdi.

"Şey..." Seonghwa hafifçe kaşlarını çatarken elindeki chopsticklerle yemeğini karıştırmaya devam etti. "Umarım seni en başından korkutup kaçırmam. Ama yakın bir zamanda boşandım ve... ve bir kızım var ama annesiyle birlikte yaşıyor. Ayrıca birkaç ay önce işimi değiştirdim. Shinhan Finans Grubu'nda Yuna'yla çalıştığımı zaten biliyorsun ve muhtemelen dünyadaki en sıkıcı iş olabilir..."

Seonghwa konuşurken arada sırada buluşan gözleriyle ikisi de kızaran yanaklarıyla utangaç bir şekilde gülümsemişlerdi.

"Peki ya sen?" diye sordu Seonghwa ardından.

"Ee ben... benimle ilgili pek de ilgi çekici bir şey yok aslında," diye mırıldandı Yeosang. "Bir kreşte çalışıyorum ama gelecek yıl yüksek lisansımı yapmak için okula geri döneceğim. Aşırı gürültücü ve gıcık olan iki arkadaşımla yaşıyorum ama yine de onları seviyorum."

İkisinin de muhabbeti o kadar doğal bir şekilde akıyordu ki kimse geçmişteki kavgalarına ve tartışmalarına inanmazdı.

Markette o kadar uzun süre oturmuşlardı ki artık kasanın arkadaki adam onlara ters ters bakmaya başlamıştı ama umursamamışlardı. Konuşurlarken saatler akıp geçmişti. Fakat Yeosang'ın zihnini doldurmaya başlayan tek bir düşünce vardı: kendi dudaklarında hissetmeyi özlediği Seonghwa'nın dudakları.

Birçok kez gözlerini kaçırıp mental olarak kendi düşüncelerine başını sallarken dünüşünebileceği en saçma şeyleri düşünerek zihnini meşul etmeye çalıştı. Fakat pek de işe yaramıyordu. Seonghwa çok iyi ve güzel görünüyordu ve tüm anıları Yeosang'ın etrafını sıkıca sarmıştı. Ayrıca birkaç bardak soju ve birkaç şişe de bira devirmişlerdi ve alkolün kanına karışmaya başlamasıyla Yeosang kendi davranışlarından biraz korkmaya başlamıştı.

Sonunda kalkmaya karar verdiklerinde saat oldukça geç olmuştu. Yeosang son metroyu kaçırdığı için iç çekti, gece otobüsünü beklemekse neredeyse bir ömür sürüyordu. Eve gitmek için taksi çevirmekle uğraşacaktı mecburen. Dışarıda dondurucu bir rüzgar vardı ve kaşkolunu evinde unuttuğunu daha yeni fark ediyordu, o kadar gergindi ki aklına bile gelmemişti. Soğuktan ürperirken ceketini yakasını çekiştirerek boynunu kapatmaya çalıştı. Başı hafiften dönüyordu ve pişman olacağı bir şey yapmadan önce eve gitmek zorundaydı.

"Al," dedi Seonghwa aniden ve Yeosang'ın boynuna kendi kaşkolunu sardı.

Seonghwa'nın parmakları Yeosang'ın tenine sürtünce Yeosang'ın yanakları saniyesinde kızarmıştı.

"Teşekkürler ama sen ne olacaksın?" diye sordu bir adım geri atarak. Hareketine minnettardı ama ani dokunuşuyla başını daha fazla döndürmüştü.

"Sorun değil, endişelenme," dedi Seonghwa gülümseyerek.

Yavaşça caddede yan yana yürümeye başladıklarında Yeosang sırada neyin olduğunu merak etmeden duramıyordu. Pek de masum olmayan düşünceleriyle ne istediğini biliyordu ama muhtemelen yaşanmaması gereken şeylerdi, ayrıca Seonghwa da öyle bir şey istemiyor olabilirdi.

"Bu gece çok güzel zaman geçirdim, teşekkür ederim," dedi Yeosang sessizce.

"Ben de..." diye cevap verdi Seonghwa ve hafifçe başını çevirdi. "Ee... sana taksi çevirelim mi yoksa..."

Yeosang ya gaipten sesler duyuyordu ya da tamamen alkolün bir oyunuydu ama Seonghwa'nın sesinden Yeosang'ın henüz gitmesini istemediğini ima eden bir şeylerin olduğuna yemin edebilirdi.

Ve o anda aniden Yeosang'ın içinde bir şeyler patladı ve tüm gece boyunca yapmak istediği o tek şeyi yapmasına neden oldu. Seonghwa'nın elinden tuttu ve küçük bir sokağın içine çekip karanlık bir köşeye geçtikleri an Seonghwa'yı duvara doğru itti.

Saniyeler sonrasında dudakları buluşunca Yeosang soğuktan donan ayaklarının ısındığını hissetti. Kollarını sıkıca Seonghwa'nın boyuna sarmıştı ve öpüşmeleri gittikçe derinleşmeye başlamıştı. Kendi dilinde hissettiği Seonghwa'nın dilinin hissi daha önce hissettiklerinden çok daha iyiydi ve Yeosang sadece o hisle bile sanki uçabilirmiş gibi hissediyordu

"Yeosang..." diye fısıldadı Seonghwa öpüşmeleri sona gelince.

Ses tonu Yeosang'ın dönüp kaçmak istemesine neden oldu. Her şeyi mahvetmişti. Ama yapmak zorundaydı, en azından denemeliydi. Yaptığı şey ikisini de artık oldukları ve olmadıkları şeyin gerçekliğini yüzüne vurmuştu.

"Biliyorum... Yapamazsın... Sorun değil," diye fısıldadı ve dönüp uzaklaşmaya hazırlandı. Ama aniden Seonghwa'nın elinin çeketinin kolunu çekiştirdiği hissedince duraksadı.

"Haklısın," dedi Seonghwa. "Bunu yapamam... Çünkü... Seni tekrar kaybetmeyi kaldıramam."

Seonghwa'nın sesi çatlarken Yeosang dönüp ona bakınca kahverengi gözlerinde yaşların parladığını gördü, fark edilmesi zordu ama ara sokağı aydınlatmaya çalışan lambanın ışığından görülebiliyordu. İkisi de aynı anda birbirlerine doğru adım attığında Yeosang, Seonghwa'nın sıcak kucağına doğru çekildiğini hissetti.

"O zaman..." diye fısıldadı Yeosang Seonghwa'nın gözlerine dikkatle bakarak. "Bu sefer beni bırakma."

Dudakları tekrar buluştu ama bu kez Seonghwa, Yeosang'ı duvara itmişti. Öpüşmeleri öncekilerden farklıydı: daha muhtaç, daha çaresizdi ve ikisinin de uzun bir süre boyunca bu anı beklediklerini açıkça gösteriyordu.

Seonghwa'nın dudakları bir kez daha uzaklaştığında Yeosang hafifçe inledi ama Seonghwa hızla kollarını etrafına sarıp sıkıca sarıldı.

"Hala taksi çevirmek istiyor musun?" diye sordu Seonghwa saçlarına doğru kıkırdayarak. "Yoksa oldukça yakınlarda yaşıyorum..."

"Şey, genelde ilk randevudan geceyi başkasıyla geçiren birisi değilim ama..." diye cevap verdi Yeosang dalga geçercesine ve içinde tuttuğu kahkahayla Seonghwa'nın göğsünün hafifçe titrediğini hissetti.

"Gerçekten mi?" diye sordu Seonghwa kıkırdayarak ve bir elini Yeosang'ın yanağının altına koyup başını hafifçe yukarı kaldırdı. Gözleri buluştu ve Yeosang'ın kulağına fısıldamak için eğilirken sırıttı. "Sana güzel şeyler hissettirebileceğimi düşünmüyor musun yani Yeosang?"

__________________________________

Aman aman nerelere geldik gskndks

Diyorum ekran neden bulanıklaştı, ağlıyormuşum 🥹
Sonunda tekrar birlikte olabildiler 😍

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro