22★Kefaret
✦
Alkolle birlikte damarlarına nüfuz ederken gerginlik ve şaşkınlık, parti için oldukça şık giyinen kalabalığın içinden çıkarken Yeosang'ın tökezlemesine sebep oldu. Lucas önden yürüyordu ve her adımla önündeki insanları Musa ve Kızıl Deniz gibi ikiye bölüyordu. Yeosang başını eğerek onu takip ederken üzerindeki meraklı gözleri görmezden gelmeye çalışıyordu; ikisinin tekrar bir araya geldiğiyle ilgili dedikodularının çıkmamasını ümit ediyordu.
Lucas büyük balkona çıktı ve sigara için dikilen birkaç davetlinin yanından geçtiler. Kimsenin olmadığı sağ köşeye doğru ilerlediklerinde Yeosang yavaşça beyaz renk banka oturdu, elleri yanıyor, gerginlikten ensesinde ter damlacıkları birikiyordu.
"Çok gergin görünüyorsun tatlım?" Lucas da yanına otururken kıkırdadı.
Derin sesindeki alaycı tını ve kahverengi gözlerinde aniden beliren kıvılcım Yeosang'a söyleyeceği ya da yapacağı şeyleri tamamen unutturdu. Lucas bunu fark etmiş olmalıydı ki boğazını temizlerken bakışlarını diktiği Yeosang'ın şaşkınlıkla açılmış kocaman gözlerini serbest bıraktı.
"Ee... Benimle ne konuşmak istiyorsun?" diye sordu Yeosang ama kelimeler dudaklarına kadar tırmandığında ağzından sadece fısıltı gibi dökülmüştü.
Lucas başını çevirerek tekrar gözlerine baktığında Yeosang'ın zihninde beraber geçirdiği anlar bir yıldırım gibi çakarken kalp atışları teklemişti. Lucas'ın dudaklarında hafif bir gülümseme belirirken o kadifemsi yumuşak dudaklarının hissini kendi dudaklarının üzerinde hissetmişti.
"Yeni sevgilinle nasıl gidiyor?" diye sordu Lucas, ani ve beklenmedik sorusu Yeosang'ın irkilmesine neden olmuştu.
"N-ne? Sen nerden..." diye mırıldandı.
Alt dudağını emerken Yeosang başını diğer tarafa çevirdi, ardından söylenecek şeyden korkuyordu. Hyunjin'le olan ilişkisi çok uzun sürmese de onu bu kadar çabuk unutup sevgili yapmış gibi göründüğü için Lucas çok sinirli olmalıydı.
Sessizlik rüzgarla birlikte aralarında dans ediyordu. Yeosang gömleğinin kollarıyla oynarken kendi kendisine gülümsemesine engel olamamıştı. Eğer hala bir çift olsalardı markasız bir gömlek ve özel dikim bir ceket olmadan Lucas onun lüks bir partiye katılmasına asla izin vermezdi. Bu kadar saçma bir şey için kaç kere tartıştıklarını hala hatırlıyordu ama Yeosang, en azından böyle durumlarda Lucas'ın haklı olduğunu biliyordu ama gururundan kabul etmiyordu.
Lucas'ın statüsündeki biri için imaj her şeydi ve her ne kadar Yeosang tasarım markalarının ne kadar aptalca olduğunu düşünse de partneri olarak aynı standartlarda yaşamayı bilmeliydi. Fakat elinden gelen tek şey kendi hayat tarzına daha iyi ayak uyduracak birini bulması için umut etmekti.
"Birçok şeyi biliyorum Yeosang," dedi Lucas bir süre sonra. "Çevremdeki insanlar haberlere çıktığı an gazetecilerin güzel bir kurgu için adını her yere yayacağının an meselesi olduğunu iyi bilirim."
Yeosang yavaşça başıyla onayladı, Lucas'ın anlattıklarına nasıl tepki vereceğini düşünürken balkonun fayanslarına dalgın bir şekilde bakıyor, aralarındaki çizgileri gözleriyle takip ediyordu. Lucas'ın sesi çok sakindi ama nedense bu Yeosang'ı daha çok geriyordu. Son konuşmaları korkunç şekilde sonuçlanmıştı ve şimdi sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi oturup konuşuyorlardı.
"Sessiz kalmaları için onlara para verdin..." diye fısıldadı güçsüzce, kafasında kocaman bir neden sorusu dönüyordu.
Gözünün kenarıyla Lucas'ın onayladığını gördü. Daha önce beraberlerken birçok kez yaptığı bir şeydi. Moda dünyasındaki oldukça etkili birisiyle beraber olmanın getirdiği tüm o ilgi ve sahne ışığından nefret etmişti ve bunu Lucas'a belli etmekten ve söylemekten asla çekinmemişti.
"Neden? Benden nefret ettiğini düşünmüştüm. Yani..."
"Gizliliğe önem verdiğini biliyorum," diye cevap verdi hızla, sanki çok büyük bir olay değilmiş gibi geniş omuzlarını silkti.
Ama bir çok yönden önemli olduğunu Yeosang biliyordu. Lucas için oldukça yüksek bir miktara mal olmuş olmalıydı ve Yeosang'ın ona yaptıklarından sonra Lucas'ın ona borçlu olduğu hiçbir şey yoktu, özellikle de adının kirlemesine engel olması konusunda.
"Biliyorsun..." Lucas eğildi, dirseklerini bacaklarının üzerinde dayayıp ellerini önünde birleştirdi ve kasvetli gökyüzüne baktı. "Nerede yanlış yaptığımı merak ederek gündüzlerimi ve gecelerimi harcadım. Ve bazen Kore'ye taşınarak hata yaptığıma inandım. Babanı ve eski arkadaşlarını görürsen mutlu olursun sanmıştım ama buraya geldikten sonra değiştiğini hissettim. Taşınmamızdan pişman olduğum zamanlar oldu. Eğer taşınmasaydık belki hala birlikte olurduk."
Lucas'ı dinlerken kelimeler Yeosang'ın boğazına dizilmişti, doğruları söylediğini inkar edemezdi. Geri geldiğinde değiştiğini ve neden olduğunu kendisi de biliyordu ama her zaman sert ve kendinden emin olan o derin sesin artık savunmasız çıkması kalbini parçalara ayırıyordu.
"...ama değiliz. Ve bunu kabullendim. Umarım şu anda mutlusundur Yeosang. Ve... umarım sana iyi davranıyordur." Lucas son sözlerini söylerken bakışlarını kısa bir anlığına Yeosang'a çevirdi ve ardından tekrar yere indirdi.
"Ayrıldık," dedi Yeosang sessizce ve duyduğu ani haberle Lucas'ın fazla tepki vermemek için kendisini nasıl tuttuğunu fark etti. "Daha birkaç gün oldu ama böylesi ikimiz için de daha iyi oldu. Birbirimiz için doğru kişiler değildik."
Birkaç hafta öncesini düşündüğünde Yeosang, Hyunjin gibi birisine neden geri döndüğünü hatırlayamamıştı. Gerçek olan kendi sözleriydi; birbirleri için doğru kişiler değillerdi, asla da olmamışlardı. Yıkıcı doğaları ikisi için de her şeyi mahvetmişti ama kendisine itiraf etmesi en zor olan şey, kendisinin ikisi arasından en kötüsü olduğuydu.
Yıllarca asıl akıl hastası olanın Hyunjin olduğunu düşünmüştü ve bir şekilde Hyunjin'in ona korkan gözlerle bakmasını sağlamıştı. Her ne kadar o zamanlar farkına varmasa da Yeosang şimdilerde onun aslında ihtiyacı olduğu bir uyarı olduğunu biliyordu.
Onca sene Yeosang'la olabilmek için uğraştıktan sonra Hyunjin'in ilişkilerini kurtarmak için çabalamayıp onlar için gerçek hayat olduğunu düşündüğü o karanlıkta saklanmayı seçmesi Yeosang'ın zihninde kayaları yerinden oynatmıştı. Muhtemelen Hyunjin de aynı şekilde hissetmişti.
Karanlığa doğmamışlardı, o karanlığı kendileri yaratmışlardı ve daha iyisini hak etmediklerini düşündükleri için kendilerini o karanlığa hapsetmişlerdi. Yeosang hayatta istediği şeyler için çabalamaya çok alışmıştı, öyle ki kendi önüne dizdiği engelleri ve kötü şeyleri görememişti. Eğer istediği şeye ulaşmış olsaydı bile yine de kendisini cezalandırırdı.
San öfkeyle Yeosang'a bağırıp elindekilerle asla mutlu olmayacağını, her zaman daha fazlasına sahip olmaya çalışacağını söylerken her bir kelimesinde haklıydı. Haklıydı ama yanlış bir şekilde ifade etmişti.
Yeosang kendisine mutlu olma şansını tanımadan sahip olduklarıyla asla yetinemiyordu.
Lucas'ın derin koyu kahve gözlerine bakarken Yeosang her şeye sahip olmaya çok yakın olduğunu biliyordu, o kadar yakındı ki neredeyse kendisini hak ettiğine inandıracaktı. Fakat Lucas gibi her şeye sahip ve her şeyi verebilecek birinin bile Yeosang'ın kafasının içindeki mutluluğunu acıya çevirerek beslenen o ses karşısında şansı yoktu.
"Hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimi biliyorum ama... sana yaptığım şey için çok özür dilerim..." Yeosang ayaklarını oynatarak özrünü dilerken kalbi boğazında atıyordu. "Seni incittiğim için özür dilerim Lucas."
"İkimiz de pişman olduğumuz şeyler yaptık," dedi Lucas ve Yeosang şaşkınlıkla bakışlarını ona çevirdi. "İlk tanıştığımız zaman ilişkilerle işinin olmadığını söylemiştin bana. Hatta sonrasında da milyonlarca kez söyledin. Ama sana çok çabuk kapıldım. Hırs yüzünden ve seni kimseyle paylaşmak istemediğim için senin üzerine baskı uyguladım ve bu yaptığım hiç adil değildi. Peki bu beni aldatmanı affettirir mi? Sanmıyorum... ama ben... Yani... Bilmiyorum. Belki de o zamanlar gitmene izin vermeliydim..."
Lucas ellerini birbirine ovuştururken birçok kez boğazını temizledi. Ardından arkalarındaki duvara yaslandı ve gökyüzüne bakmak için başını kaldırdı. Pencere camlarından yansıyan ışıklar gözlerinin kenarlarında biriken göz yaşlarının üzerine doğru parlıyordu. Yeosang daha önce Lucas'ın ağladığını bir kez olsun görmemişti ve şimdi onu böyle görmek bir bıçağın kalbini parçalaması kadar acı veriyordu.
"İzin vermediğin için minnettarım..." Boğazındaki yumruyla Yeosang dikkatle yaklaştı ve bir elini Lucas'ın ellerinin üzerine koydu. "Olanlara rağmen yaşadığımız her şeye değer veriyorum. Her zaman da vereceğim."
Lucas'ın ellerinin yumuşaklığı kendi elini sarmalarken Yeosang ne pişmanlık ne de endişe hissediyordu. Son bir kez kendisini kahverengi gözlerinde kaybederken Lucas'ın bakışları ne zaman ona dönse tüm vücudunu dolduran o rahatlama hissinin tadını çıkarıyordu. Göz temaslarını kesmeden parmakları birbirleriyle nazikçe dans ederken ikisi içinde tehlikeli olabilecek dalgalara karışmadan önce suyun sıcaklığına bakıyor gibiydiler.
Lucas'ın parmaklarını yanaklarında ve ardından boynunda hissettiğinde Yeosang'ın dudaklarından küçük bir inleme kaçtı. Daha da yaklaştılar, Lucas alnını Yeosang'ın alnına yasladı. Lucas kulak memesiyle oynayıp çene hattını okşarken Yeosang'ın vücut ısısı yükseliyordu.
"Lucas... Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?" diye fısıldadı fakat o dudakları öpmek için içideki arzusu tüm tereddütünü silip götürüyordu. "Ben... ben canını yakmak istemiyorum."
"Eğer evet dersem bu gece olacakların gayet farkında olduğumu bil," diye fısıldadı Lucas, sıcak nefesi Yeosang'ın dudaklarını gıdıklıyordu. "Ayrıca bebeğim, canı yanacak olan ben değilim."
Son sözler tahrik edici ses tonuyla dudaklarından döküldüğünde Yeosang yanaklarının ısındığını hissetti ve hemen ardından vücudu hislerine göre tepki verdi. Dudakları o kadar yakındı ki son bir kez birlikte olmak için içlerinde kaynayan şehveti görmezden gelmek imkansızdı. Yeosang derin bir nefes aldı, pişman olmayacağı bir karar vermeye çalışırken kalbi göğsünde deli gibi atıyordu.
"Lucas, ben..."
___________________________________
Yeosang aklını başına topla artık yoksa sinir krizleri geçiricem 😤
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro