20★Aydınlanma
✦
"Yeosang? Geceyi şeyde geçirdin sanıyordum..." Wooyoung dudaklarını birbirine bastırırken hala rahat bir şekilde Hyunjin'den bahsedemiyordu.
Artık kesin bir şekilde ilişkilerinin bittiğinden emin olduğundan Yeosang için bir sorun teşkil etmiyordu tabii. Fakat bu akşam ruhsal olarak o kadar yorgundu ki başka bir tartışmayı daha kaldıracak hali yoktu.
"Bitirdik." Yeosang basit bir şekilde belirtirken keskin bir nefes verdi. İçi bomboş hissediyordu, artık hiçbir şeyin önemi yoktu ve hiç olmadığı kadar yalnız hissediyordu.
O kelimeyi söylerken kalbinde küçük bir sızı hisseti ve zihnini küçük bir pişmanlık kapladı. Belki de fazla tepki vermişti ve sadece uyuyup her şeyi yarın düşünmek en iyisiydi.
Ya da belki de doğru karar vermişti. Yeosang odanın ortasında öylece dikilmiş ani tepkisini tekrar ve tekrar düşünürken kapüşonlusundan çıkan ipliklerle oynuyordu.
"Gel bize katıl o zaman?" dedi ardından Wooyoung. O ve San yerde, sehpanın etrafında oturmuşlar giydikleri kalın sweatshirtlerle tahta oyunu oynayıp çay içerlerken seksen yaşındaki bir çift gibi görünüyorlardı.
Genelde Yeosang bu tarz bir teklifi reddederdi ama bu akşam umursamıyordu. Hatta canı da istiyordu, aniden aslında her şeyin çok da kötü olmadığını hissetmişti. Eğer değişmeyen bir şey varsa o da Wooyoung'un onu güldürme yeteneğiydi.
Ve bu akşam da farklı değildi: yerde oyunun kurallarının yazılı olduğu kitapçık olmasına rağmen Wooyoung hepsinin saçmalık olduğunu söyleyerek sürekli kuralları değiştiriyordu ve haklıydı da. Artık San'ın yanındayken gıcık bile olmuyordu, belki de Yeosang kötü hissetmek konusunda öyle bir dibe vurmuştu ki artık hiçbir fark hissetmiyordu.
Üçü ertesi sabah erkenden işe gidecek olmasına rağmen gereğinden çok daha geç saatlere kadar takılmışlardı. Fakat tam Yeosang artık uyuması gerektiğini düşünürken Wooyoung ilişkilerle ilgili konu açtı. Yeosang o anda son zamanlarda en yakın arkadaşının hayatıyla ilgili hiçbir şey bilmediğini fark edince suçluluk hissi üzerine dev bir dalga gibi çarpmıştı.
Wooyoung anlattıklarına göre bir süredir çıktığı kız hakkında hevesli bir şekilde konuşurken yüzünün aydınlanmasıyla Yeosang onun için mutlu oldu. Ta ki bir anlık San'a bakasıya kadar. San'ı ya da onun nasıl hissettiğini umursadığından değil tabii ama sarışın adamın ne kadar üzgün olduğunu görünce Yeosang kendisini kötü hissetti.
"Çocuklar, o mükemmel biri!" Wooyoung kocaman sırıtıyordu. "Yemin ederim hayatımın aşkı olabilir! O kızla evleneceğim!"
San'ın yüz ifadesi, Yeosang'ın Seonghwa'dan ayrıldığındaki yüz ifadesiyle tıpa tıp aynıydı. San'ın yüzünde küçük de olsa bir gülümseme göstermeye çalışmak için çabaladığı çok belliydi ama Wooyoung bakışlarını San'ın yüzünden çektiği an o gülümseme kayboluyordu.
"Galiba artık uyku vakti..." diye mırıldandı Yeosang, tereddütle kendisini sweatshirtünün içine saklayan San'a baktı. "Birkaç saat içinde tekrar uyanmamız lazım."
"Evet, haklısın! O zaman iyi geceler çocuklar!" dedi Wooyoung ve ayağa kalkarken San'ın saçlarını karıştırdı.
San tekrar hafifçe gülümsedi ama gözlerindeki üzüntü besbelliydi ve Wooyoung'un dokunuşuyla üzüntüsü daha da kötüleşmişti. Gürültülü, mutlu arkadaşları odasına doğru şarkı söyleyerek giderken Yeosang da yavaşça yerden kalktı. Kelimeler boğazına diziliyordu; bir şey söylemesi gerektiğini hissediyordu ama ne söyleyeceğinden emin değildi.
"İyi geceler San," dedi en sonunda, içindeki bulundukları duruma göre basit bir şey söylemeye karar vermişti. Fakat San bakışlarını kaldırdığında ilk kez birbirlerine aşağılayıcı bir ifadeyle bakmamışlardı.
✦
Mingi ve Yunho hiç değişmemişlerdi. Dört yıl sonra bile hala gürültülü ve enerjiklerdi, sürekli şaka yapıyorlardı ve daha fazla soju siparişi vermede çok daha yetenekli hale gelmişlerdi. Alkolün de etkisiyle Yeosang ilk otuz dakika biraz çekingen davranmıştı, sonuçta Seonghwa'nın arkadaşlarıydı, onun değil.
"Ee, bir aralar Vogue'daki şu başarılı ve zengin adamla çıktığını duymuştum?" diye sordu Mingi hepsinin bardağını bir tur daha doldururken. "Lucas Wong'du değil mi?"
"Şey... E-evet..." diye mırıldandı Yeosang. "Nereden biliyorsun?"
"Eh, karım ünlü dedikodularına biraz takıntılı, sürekli sizin hakkınızda konuşuyordu, sizi shipliyordu ya da adına her ne deniyorsa işte. Bana sizin bir fotoğrafınızı göstermişti ve seninle aynı üniversiteye gittiğimi söylediğimde delirmişti resmen!" Mingi kahkaha atarken şerefe yapmak için bardağını kaldırdı.
"Vogue mu?" Yunho sanki bir şey düşünüyormuş gibi alt dudağını ısırırken bakışlarını Mingi'ye çevirdi. "İyi de o..."
Mingi başıyla onayladı ama kimden bahsedildiğini anında anlayan Yeosang'a bakarken başını belli belirsiz sallamıştı. Hongjoong diğerlerinin yüzündeki şaşkınlığı fark ettiğinde hızla konuyu değiştirmeye çalıştı.
Yemek sorunsuz bir şekilde ilerliyordu ve Yeosang kabuğundan çıkmanın tadını çıkarıyordu -biraz olsun değişiklik için başka birisiyle konuşmak zihnini boşaltmasına iyi gelmişti. Diğerleriyle yemek için bulaşmadan beş dakika öncesine kadar Hyunjin'in arama ve mesajlarını görmezden gelmişti. Ve telefonla son kez ayrıldıklarını belirtmişti. Hyunjin mahvolmuştu, daha iyisini ve Yeosang ondan her ne istiyorsa onu yapacağına dair sözler vermişti. Konuşmaları ikisinin de birbirlerine bağırdıkları bir tartışmaya dönüşmüştü ama en sonunda Hyunjin bir bakıma pes etmişti; Yeosang'ı her zaman seveceğini ve ne olursa olsun kalplerinin her zaman birlikte olmaları için var olduğunu bildiğini söylemişti.
Yemek bittiğinde yakınlardaki bir bara gitmişlerdi ve akşam boyunca Yeosang diğerleriyle olan muhabbetini devam ettirmek için elinden geleni yapsa da ne zaman eski günlerden bahsetseler tüm kontrolünü kaybedecek gibi hissediyordu. Ne zaman öyle hissetse zihni ayrılığının pişmanlığını tekrar yüzüne çarpıyordu. Hyunjin haklıydı, belki de birbirleri için yaratılmışlardı. Yeosang alt dudağını çiğnerken Mingi'nin barmenden ardı ardına sipariş ettiği soju şişelerini boşaltırlarken kafasının içinde volta atıyordu.
Dördü birden artık tamamen içkiye doyduklarında Yunho boynuna kadar ilikli gömleğinden nefes alamadığını söyleyip sinirle göğsüne kadar olan bütün düğmeleri çözmüştü. Hongjoong tekrar iliklemeye çalışsa da her seferinde başarısız olmuştu ve harika bir şarkı çalmaya başladığı anda uzun boylu adam dans pistine doğru uçmuştu.
"O zamanlar olanlar için üzgünüm," dedi Mingi aniden, Yeosang'la birlikte bar tarafında oturuyorlardı. Yunho hala bir orda bir burada dans ederken Hongjoong da pes edip ona katılmıştı.
"Ne demek istiyorsun?" diye mırıldandı Yeosang, vücuduna giren tüm alkolden sersemlemiş hissediyordu.
"Sen ve Seonghwa'yla olanlar için."
Uzun boylu adamın sözleri yüzüne bir kaya gibi çarpmıştı ve her ne kadar Yeosang Mingi'nin açık sözlü biri olduğunu zaten bilse de ondan bu sözleri duymayı asla beklememesi bir yana Seonghwa'yla olan ilişkisini bilmesi de onu şaşırtmıştı.
"Ee şey... Sanırım birbirimiz için doğru kişiler değildik..." diye cevap verdi Yeosang, kafasının içindekilerden kurtulmak için içki dolu bardağını dudaklarına dayadı ve kafasına dikmeden önce acı gerçeği tek bir nefesle söyledi: "Beni terk etti ve evlendi, bu gerçeği değiştiremem..."
"Boşanıyor," dedi Mingi aniden ve Yeosang henüz yuttuğu içki yüzünden neredeyse boğuluyordu.
"N-ne?" Etrafındaki her şey son hızda dönmeye başlarken Yeosang kusacakmış gibi hissetti. Doğru mu duymuştu?
"Yunho'nun çalıştığı hukuk firmasına gitti, gerçi Yunho'nun orada çalıştığını bildiğinden emin değilim. Ama Yunho onu oradaki boşanma avukatlarından birine randevuya geldiğini görmüş."
Yeosang, Mingi'ye şaşkınlıkla bakarken kelimeleri sarf edebilmek asla bu kadar zor olmamıştı. Uzun boylu genç adam konuşmaya devam ederken boş gözlerle barın içkilerle dolu duvarına bakıyordu. Peki Yeosang bu yeni bilgiyle ne yapacaktı? Alt dudağını sertçe ısırırken sarhoş bünyesine rağmen odaklanmaya çalışıyordu. Hayır. Tekrar o çukura düşmeyecekti. O ve Seonghwa geçmişte kalmıştı ve aralarında her ne olduysa orada kalacaktı.
"Ben... ben sanırım eve gitsem iyi olacak, pek iyi hissetmiyorum..." diye mırıldandı, Mingi daha tepki veremeden ya da veda etmek için diğerlerini çağıramadan çoktan kapıya doğru koşmaya başlamıştı.
Sadece dışarı çıkmaya ihtiyacı vardı. Tam şu anda.
✦
Uzun bir yürüyüşten ve biraz olsun ayılmak için zaman geçirdikten sonra Yeosang eve dönmüştü. İçtiği tüm alkolden biraz hasta gibi hissediyordu ama en azından artık kendi vücudunu kontrol edebiliyordu, her on saniyede bir tökezlemeleri kalmamıştı.
Seonghwa boşanıyordu... Sonunda o kadını bırakıyordu.
Fakat bu Yeosang'ı hiçbir şekilde ilgilendirmiyordu ve içindeki o umut tohumunu daha filizlenmeden öldürmesi gerektiğini biliyordu. Seonghwa tekrar bekar olsa bile ardında çok fazla karmaşıklıklar bırakmıştı. Öncelikle hala bir babaydı ve ikinci olarak beraber olacağı yeni bir kadın bulabilirdi. Bir kadın, erkek değil. Yeosang değil.
Yeosang daireye girdiğinde San'ı yarı uyur yarı film izler şekilde koltukta yatarken gördü. Bir battaniyenin altına sarınmıştı ve Yeosang girince sadece bakışlarını ona çevirmekle yetinmişti..
"Saat kaç?" diye sordu San mırıldanarak, yüksek sesle esneyerek kollarını başının üzerine doğru uzatarak esnedi.
"Gece üç falan sanırım..." diye cevap verdi Yeosang. "Wooyoung uyuyor mu?"
San duraksadı ve ortamı ağır bir sessizlik doldurunca Yeosang cevabını almıştı. Wooyoung evde değildi, o mükemmel kız arkadaşının evindeydi.
Yeosang bir süre odanın içinde gezindi, ne yaptığından ya da ne yapmak istediğinden emin olamıyordu ama üzgün gözlerle televizyonu izleyen San'a bakmaktan kendisini alamıyordu.
"San? Sana bir şey sorabilir miyim?" Yeosang düşünmeden ağzından soruları kaçırmıştı.
"...Tabii?" San kuşkulu bir tonla cevap vermişti ve Yeosang hala biraz sarhoş olsa da sebebini anlıyordu.
"Wooyoung senin ona aşık olduğunu biliyor mu?" Sorduğu soruyla fazla açık sözlü olduğunu bilse de San'ın yüzündeki şaşkınlık ifadesini görünce şaşırmamıştı.
"Be-benim... Ne?" San kekelerken yanakları anında kızarmıştı.
"Eğer yardımı olacaksa ilk önce ben sana bir sır vereceğim." Teklifi aralarında asılı kalırken Yeosang koltuğun yanındaki kahverengi tekli koltuğa oturdu. Ama San daha cevap veremeden Yeosang sırrını gün yüzüne çıkardı. "Seonghwa'yla tekrar buluştum... ve ben... ben onunla yattım... Lucas'la o yüzden ayrıldık."
San'ın gözleri iki katı büyürken sessizlik içinde Yeosang'a bakıyordu.
"Bir hata olduğunu ve artık bana karşı bir şey hissetmediğini söyledi... Ama ben... açıkçası ben hala onu aşabildiğimi sanmıyorum... O yüzden ondan o sözleri duymak... çok canımı yaktı."
Yeosang'ın bakışları yere düşerken kalbine tekrar saplanan acıyla öylece bakıyordu. Seonghwa'nın ona söylediği diğer şeyleri kendine saklamaya karar vermişti, sadece düşünmek bile kalbini parçalara ayırıyordu. Park Seonghwa gibi biriyle ikinci bir şansa sahip olacağını düşünmesi tam bir aptallıktı; şanslıydı ki ilkine sahip olabilmişti.
"Ben... Hayır, Wooyoung ona aşık olduğumu bilmiyor." San mırıldanarak konuşurken battaniyenin altına iyice saklanmıştı. "Bana karşı asla aynı şekilde hissetmeyeceğini biliyorum ve eğer ona söylersem arkadaşlığımızı mahvederim."
"Woo erkeklerden hoşlanıyor mu ki?" diye sordu Yeosang ardından. Ve her ne kadar konuşmaya devam etse de sanki yerdeki halı dünyanın el ilginç şeyiymiş gibi gözlerini üzerinden ayıramıyordu.
"Bilmiyorum... sanmıyorum. Bana ne zaman kızlarla ilgiyi bir şeyler sorsa biriyle çıkamayacak kadar yoğun olduğumu falan bahane edip geçiştiriyorum... Ama dürüst olmam gerekirse yalnız olmaktan bıktım."
San derin bir nefes aldı ve oturduğu koltukta kıpırdandı. Gözünün kenarından Yeosang sarışın genç adamın bakışlarını tavana diktiğini, hoşlanmadığı birisine her şeyi anlatmanın getirdiği pişmanlıkla dudağını ısırdığını fark etti.
"Bir de bana sor, en kötüsü o..." Acıtatlı bir kıkırdama Yeosang'ın dudaklarından kaçarken San'ın da gülümsediğini gördü, aralarındaki ilk dostluk anı sonunda gerçekleşmişti.
"Ama... kız arkadaşıyla mutlu görünüyor... Bu da beni mutlu ediyor. Fakat yine de acıtıyor işte... Sanırım sonunda seni anlayabiliyorum... Özellikle Seonghwa evlen..."
San cümlesini tamamlayamadığında Yeosang yüzündeki yarım gülümsemesiyle başını salladı, bahsetmesinde bir sorun olmadığını belli etmek istemişti, sonuçta konuşmayı başlatan Yeosang'ın kendisiydi.
"Galiba... benim de birini bulmam gerek... Yıllar oldu, öpülmenin nasıl hissettirdiğini bile hatırlayamıyorum... Ne üzücü hayat ama."
Fakat San yanında birisinin olmasını özlerken Yeosang aniden tam tersini hissetmişti. Sanki kafasının içinde taşlar yerine oturmuştu, bunca yıl kendisindense hep başka erkeklere öncelik vermişti. Belki de artık onun için yalnız olma vaktiydi. Başkasını bulmaya çalışmak yerine, sevmeye çalışmak yerine kendisini bulup sevmeliydi.
"Birisiyle tanışacaksın, eminim," dedi hafifçe gülümseyerek ve San'a baktı, hala yüzünde varlığını koruyan o incinmişliği çok iyi tanıyordu.
İkisi bir süre film izledi, gerçi Yeosang'ın filmin ne hakkında olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Yavaşça uyuklamaya başlayınca yorgun bedenini yatağa götürmeye zorladı ve yanına döndüğünde San'a baktı.
San da ona baktı, Yeosang aniden ona doğru eğilince açıkça şaşırmıştı. Yeosang daha çok yaklaştı, saniyeler geçerken durumu çözümlemek için dikkatli davranıyordu. San hiç hareket etmedi, sadece öylece yatıyor ve dudakları birbirlerine yaklaştıkça Yeosang'ın gözlerinin içine bakıyordu.
San'ı öpmek çok farklıydı, muhtemelen birbirlerini öncesinden tanıdıkları içindi. İlk başta San karşılık vermedi ki bu da Yeosang'ı bir anlığına endişelendirmişti. Ama sonra aniden durum değişti. San'ın dudakları tatlıydı, o kadar narindi ki hafifçe ve dikkatle öpüyordu.
"Ee..." diye fısıldadı Yeosang, yavaşça kendisini geri çekti. "Arkadaş mıyız?"
"Arkadaşız," dedi San sırıtarak, başını sallayarak Yeosang'ın omzuna vurdu.
"İyi geceler San."
"İyi geceler Yeosang."
__________________________________
Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü 🫠
Woosan'ı göremedik, Seongsang zaten zor bela bence Sansang daha güzel gsjdh
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro