Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

18★Ortaya Çıkan Sır


Seonghwa'nın evinin duvarlarında yankılanan adım sesleri evin içindeki tek yaşam belirtisiydi. Her zamanki gibi işten eve döndüğünde açmadığı ışıklar boğucu bir sessizlik oluşturuyordu.

Tıpkı önceki geceler gibi Seonghwa yalnızdı. Tzuyu kim bilir nerelerdeydi ama Seonghwa nerede olduğunu öğrenecek kadar onu umursamıyordu. Onu terk etmeliydi, kendisine çoktan defalarca söylemişti bunu fakat ne zaman bir adım atacak olsa anında geri çekiliyordu.

Boşanmaları büyük başarısızlık olurdu, asla iyileşmeyecek yaralar açardı. Ayrıca Yeosang'ın kalbini kırıp onu uzaklaştırmasının bir hiç uğruna olduğunun en büyük kanıtı olurdu.

Ailesinin ne kadar öfkeleneceğinden bahsetmeye gerek bile yoktu. Evliliğinden beri gözleri sürekli üzerindeydi fakat zorla Tzuyu'yle mutluymuş gibi davranma zırvalığı kaçınılmaz bir şekilde yorucu olmaya başlamıştı. İkisinin de yüzüne zorla yerleştirdikleri gülümsemelerle etkinliklere katılmaları ve birbirlerine aşıkmış gibi davranmaları çok zor bir mücadeleydi.

Derin bir nefesle Seonghwa kendisini yatağına bıraktı, etrafını saran sessizlik içinde yok olmayı dilerken öylece tavana bakıyordu. Tıpkı diğer geceler gibi nasıl bu hale geldiğini sorguladı. Etrafında sürekli insanların olmasını seven dışa dönük birisiydi. Arkadaşları vardı; çılgın, gürültülü ve ona sadık arkadaşları vardı ve insanların ilgi odağı olması onun için çok keyif vericiydi.

Şimdiyse sürekli kendisini saklamak istiyordu.

Önemsediği herkesi kaybetmişti. Hayır. Seonghwa hızla kafasını sallayıp bu düşünceyi zihninden uzaklaştırdı, kendisinden başka kimse suçlu değildi. Fakat bu gece gerçek, her zamankinden daha fazla canını yakıyordu.

İşten eve dönerken tekrar Mingi'yle karşılaşmıştı, daha önce hiç tanışmamış yabancılar gibi caddede birbirlerinin yanından öylece geçmişlerdi. Aslında bu durumu oldukça sık yaşıyorlardı, Mingi de Seonghwa gibi Gangnam'da aynı cadde üzerindeki bir hukuk şirketinde çalışıyordu.

Mingi gerçeği söylemekten ya da hislerini dışa vurmaktan asla korkmamıştı, o yüzden hepsinin hatta Seonghwa'nın bile zihnindekileri açığa vuran ilk o olmuştu. Fakat kendisine itiraf etmekten korktuğu gerçek, kalbine bir kurşun gibi saplanmıştı ve o günden beri pişman olduğu şekilde tepki vermesine neden olmuştu.

Arkadaşlıklarının başladığı yer olan Hongdae'deki oyun parkında arkadaşlıklarını bitirmişti ve her ne kadar hala canını yakıyor da olsa her şeyi geride bırakmıştı. Fakat Mingi'nin sözleri o günden beri onun peşini bırakmıyor ve Seonghwa'nın şüphesini kamçılıyordu. Masasının üzerindeki aile fotoğrafına her bir iş arkadaşı iltifat edip "kızın çok güzel, tıpkı annesine benziyor," dediklerinde aslında kimsenin, bir kişinin bile babasına benzediğini söylemediğini fark etmişti. Ve üzerinde çok düşünmemesi gereken şeyler olsa da kendisine engel olamıyordu.

Seonghwa yatağında döndü, gözlerini komodinin üzerindeki evlilik fotoğrafına çevirdi. Camdan vuran solgun şehir ışığının loşluğuna rağmen her bir yalanı çok net görebiliyordu.

Bir zamanlar Tzuyu'yi kaybettiği için Seonghwa ağlayarak uyurken şimdi yine onun için ama tamamen farklı sebepten ağlıyordu.

Gecenin karanlığında Seonghwa bir karar verdi. Yeosang'la olan paramparça ilişkilerinin parçalarını toplama şansını kaybetmiş olabilirdi fakat belki de tam vaktiydi, sonunda kendisini kurtaracaktı...

"Nerdeydin?" diye sordu Seonghwa, ertesi sabah Tzuyu eve girer girmez önünde belirmişti.

Seonghwa'ya bakarken ani ilgiyle şaşırarak eşinin bir kaşı hafifçe havaya kalmıştı; Seonghwa asla soru sormazdı, aksine onu olabildiğince görmezden gelirdi.

"Dışarıdaydım," diye cevap verdi basitçe, koridordaki askılığa trençkotunu astı.

"Biraz oturabilir miyiz lütfen?" Seonghwa oturma odasına doğru işaret edince Tzuyu onu yavaşça takip etti, ilginç haline karşı olan şüphesini saklamaya çalışmıyordu bile.

İkisi de birbirinin önüne oturduklarında Seonghwa hızla içinden kendisine asıl istediğinin bu olup olmadığı sordu; yapmak üzere olduğu şeyi gerçekten yapmalı mıydı yoksa yıllardır yaptığı gibi sessiz mi kalmalıydı? Fakat daha önce birçok kez olduğu gibi Seonghwa bu sefer düşünmeden tepki vermeyecekti.

"Başka biriyle görüşüyorsun, değil mi?"

Oturduğu sandalyede kıpırdanarak tırnaklarına bakıp kolyesiyle oynayan Tzuyu aniden dona kaldı. Gözleri tereddütle Seonghwa ve arkasındaki duvar arasında gidip geliyordu.

"Bu... bu nereden çıktı?" İncelen sesi onun için ilginç bir şekilde özgüvensizliğini simgeliyordu.

"Neden benim tam bir aptal olduğuma inandığını şimdi görebiliyorum. Uzun bir süredir öyle biri olduğumu biliyorum. Ama en azından eve, evimize geldiğinde başka bir adamın parfümünü gizlemeye çalışabilirdin," dedi Seonghwa, ellerini aralarındaki masanın üzerinde birleştirdi.

Tzuyu'nin gözleri tekrar Seonghwa'nın gözleriyle buluştuğunda özgüvensizliği gitmişti, zarif omuzlarının üzerinden uzun saçlarını yavaşça geriye atarken soğuk bir ifadeyle bakıyordu.

"Burası bizim evimiz değil Seonghwa. En başından beri senin için en doğrusunu yapmaya çabalasam da bir an olsun öyle olduğuna şüpheliyim! Beni sürekli ittin. Yıllarca birbirimize dokunmadık bile, benden ne bekliyordun ki?"

"Gerçeği söylemeni," dedi Seonghwa hırıltıyla ve Tzuyu ürpertici sesiyle yerinden sıçradı.

"Önce sen neden başlamıyorsun o zaman?" diye mırıldandı sessizce.

İşte tam bu anda Seonghwa bir dakikalığına durup söyleyeceği sözleri düşünmeliydi. Ya da belki de düşünmemeliydi... Belki de sonunda her şeyi boş vermenin vakti gelmişti.

"İyi," dedi iç çekerek, "Sana karşı dürüst olacağım. Seni sevmiyorum ve senin de beni sevmediğini biliyorum. Birbirimizi bir an olsun sevdiğimizden bile şüpheliyim Tzuyu. Ve bahsi bile çok ciddi olan şeylerle ilgili bana yalan söylediğini biliyorum..."

Tzuyu dudağını ısırırken gözlerini Seonghwa'nın öfke bürümüş gözlerinden yavaşça çekti.

"Peki ne yapmamı istiyorsun?"

"Hayatımdan defol. Sana göndereceğim boşanma kağıtlarını imzala. Benim banka hesabıma bağlı tüm kredi kartlarını bırak. Ve bir daha sakın hayatımı mahvetmeye çalışma, yoksa çok ciddi sonuçlarla karşılaşırsın. Bana ilk yalan söylemeye karar verdiğinde karşılaşman gereken o sonuçlarla."

"Sen aklını kaçırmışsın Seonghwa!" Tzuyu aniden yerinden fırlarken ellerini masaya vurdu.

Yaşlar gözlerine dolarken alt dudağı titriyordu ama sonunda yalanlarıyla yüzleştiğinde canı yandığı için miydi yoksa utandığı için miydi o bir muammaydı.

"Ben mi kaçırmışım? Neden bu sefer senin ya da benim annemin ayarlamadığı, gerçek bir doktora gitmiyoruz?"

"Deli misin sen?" diye bağırdı Tzuyu, yanaklarından akan yaşlarla sinirden etrafta deli gibi adımlıyordu. "Bunun Rosie'yi nasıl etkileyeceğinden haberin var mı senin? O senin kızın ve seni seviyor!"

"Bana yalan söylemeyi kes Tzuyu!" diye bağırdı Seonghwa, o da ayaklandı. "Onu zaten görmeme izin vermiyorsun ki! O yüzden bana lanet olasıca tek bir şey söyle! O Kris'in kızı mı değil mi?"

Tzuyu adımlarını durdurdu, olduğu yerde donakalmıştı ve kolları yanında cansız bir şekilde sallanıyordu.. Sözler ağzından çıktığı anda ortamı ürkütücü bir sessizlik kaplamıştı. Tzuyu cevap vermedi, aralarındaki sessizlik bir ömür sürmüş gibi hissettirirken Seonghwa o sessizlikten ihtiyacı olan cevabı almıştı.

"Neden... bunu bana neden yapıyorsun? Kızına neden yapıyorsun bunu?" diye fısıldadı Seonghwa, sesinin çıkması için kendisini zorlamıştı.

"Çünkü korkuyordum... Lanet olsun ki korkuyordum!"

Seonghwa daha önce onun böyle konuştuğunu hiç duymamıştı ve bağırırken ona olan bakışı çok az da olsa üzmüştü. Tzuyu pencerenin önündeki koltuğa oturdu, elleriyle yüzünü kapatırken omuzları kontrolsüzce titriyordu.

Ağzından çıkan sözler hıçkırıklarının arasında kaybolsa da Seonghwa oldukça iyi anlamıştı. Korkmuştu, bunu anlayabiliyordu. Hamile olduğunu öğrenmişti ve Kris'e söylediğinde Kris de korkmuş ve onu terk emişti. Ailesine söyleyemezdi; yaptığı akılsızlıktan, aptallıktan duyacakları utançtan onu keserlerdi. Ve birkaç gün sonra Seonghwa'yla karşılaştığında gerisi çorap söküğü gibi gelmişti.

Seonghwa'nın annesi Tzuyu'yi gördüğüne çok mutlu olmuştu, ona karşı her zaman iyimserdi. Ve Bayan Park çok da üstü kapalı olmayan bir şekilde Tzuyu'nin Seonghwa'yla tekrar bir araya gelmesini ima ettiğinde Tzuyu'ye direkt bir yardım eli uzanmıştı.

Sesi birçok kez çatlarken planını işe koyduğunda nasıl kötü hissettiğini, hamileliğini, bebeğin Seonghwa'dan olmayabileceğini Bayan Park'a nasıl açıklamaya çalıştığını, aslında yalanlarından arınmak isterken her şeyi nasıl beyaz bir yalana çevirdiğini anlatmıştı. Bayan Park hepsini halının altına süpürmüş, ani hamileliğinden dolayı Tzuyu'nin biraz stres yapmış olabileceğini, her şeyin yolunda olduğunu, yalnızca biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söylemişti. Seonghwa ve Tzuyu'nin tekrar bir araya gelip aile kurmaya başlaması fikrine kendisini çok kaptırmıştı.

Ve Seonghwa neden olduğunu çok iyi biliyordu.

"Seonghwa... Ben çok özür dilerim..." dedi Tzuyu ağlyarak, gözleri hala yaşlı, yanakları kızarmış ve şişmişti. "Lütfen, her şeyi yaparım, yeter ki kızımı da düşün. Lütfen, beni sakın şikayet etme... ben–"

"Defol Tzuyu..." diye mırıldandı Seonghwa, kendi nefesini kontrol altına almaya çalışırken saçlarını çekiştirdi. "Rosie konusunu... sonra halledeceğiz. Ama şimdi... sadece... gözümün önünden defol..."

Tzuyu kapıya doğru yürürken başıyla onayladı. Ve birbirlerine bakmadan sessizlik fırtınası içinde veda ettiler. Evin kapısı açılıp kapandığında Seonghwa yerde dizlerinin üzerine çöktü.

Neredeyse dört yıldan beri ilk kez sonunda nefes alabiliyordu.

Ama aynı zamanda boğuluyormuş gibi hissediyordu.

Seonghwa terziden birkaç takım almak için caddede yürürken etrafındaki insanlara rağmen ne onları görebiliyor ne de duyabiliyordu, kulaklarında yankılanan tek ses kendi kalp atışlarıydı.

Tzuyu'nin boşanma kağıtlarını imzalayalı bir hafta olmuştu ve Seonghwa artık hayatında nasıl ilerleyeceğinin yavaş yavaş üstesinden gelmeye başlamıştı. Ailesinden gelen aramaları görmezden gelmişti, eğer boşanmalarının sebebini bilseydi annesi artık onunla konuşmak istemezdi zaten.

Köşeyi döndüğünde Seonghwa hızla doğru sokağa dönüp dönmediğini kontrol etmek için bakışlarını kaldırdı ve aniden durdu.

Küçük bir kafenin önünde, sadece birkaç metre ilerisinde asla görmeyeceğini düşündüğü bir manzarayla karşılaştı. Ve yapması gereken en iyi şey olduğunu düşünerek tam arkasına dönüp uzaklaşmak üzereyken bir çift koyu göz kendisine doğru döndü.

Bu güne kadar Seonghwa'nın hala hatırladığı kişinin Hwang Hyunjin'in yüzünde kocaman bir sırıtış belirmişti. Yeosang'la ikisini ayırmaya çalışan, yıllar önce Yeosang'ı mahveden ve... şu anda sevimli bir kafede, kolları hala Seonghwa'nın kalbini ellerinde taşıyan kişinin etrafında sarılı halde çok rahat bir şekilde oturan kişi.

Yeosang meşguldü, menüyü okuyordu ve etrafında olup bitenlerden tamamen bihaberdi. Ve Seonghwa aniden küçücükmüş gibi hissederken tek istediği koşarak uzaklaşıp saklanmaktı.

Fakat Hyunjin'in gözleri aralarındaki mesafeye rağmen yakıcı bir şekilde içine işlerken geçen her saniyede sırıtışı daha da genişliyordu. Ardından Hyunjin bakışlarını yavaşça Yeosang'a çevirdi, bir parmağını çenesinin altına koyup ona bakmasını sağladı. Yeosang'ın yüzünde aşk dolu bir ifade belirirken Hyunjin eğilip onu öptü.

Dolgun dudaklar Yeosang'ın dudaklarının üzerine küçük, kısa öpücükler bıraktı. Ardından Yeosang'ın saçlarını karıştırdı ve kulağına gülümsemesine neden olan bir şeyler fısıldadı. Ve her ne kadar Seonghwa'nın duyamayacağı kadar uzakta olsalar da sanki tam yanlarında dikiliyormuş gibi hissederken Yeosang'ın ağzından çıkan sözler güneşli bir günde patlayan gök gürültüsü etkisi yaratmıştı.

"Ben de seni seviyorum."

____________________________________________

Çocuğum tam her şeyi düzelticem derken beyninden vurulmuşa döndü :(

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro