14★Aşk mı? [M]
✦
Dış görünüşü insanı yanıltabilirdi ama özel dikilmiş takımın altında kötülüğün izleri hala duruyordu, önceden olduğu kişinin hikayesini anlatırcasına Hyunjin'in tenine kazınmışlardı.
Ve muhtemelen hala olduğu kişinin hikayesini de anlatıyorlardı.
Yatak odasına doğru ilerlerken kıyafetlerini çıkardıkça Yeosang'ın parmakları yavaşça üzerlerinde geziniyordu, dudakları birbirlerinin tadına bakıyor, dilleri sıcak ağızlarının içini keşfediyordu. İnlemeler havada uçuşurken elleri, tenlerini hissedebilmek için gittikçe daha da deliye dönüyordu.
"Seni çok uzun zamandır istiyorum," diye fısıldadı Hyunjin, gözleri ve sözleri Yeosang'ın ruhuna işliyordu. "Ve seni sevmekten asla vazgeçmedim. Asla."
Hwang Hyunjin aşk kelimesini asla anlamamıştı, ne anlama geldiğini ya da nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Önceden de bilmiyordu, muhtemelen hala da bilmiyordu.
Ya da belki de hiç anlamayan Yeosang'ın kendisiydi?
Hyunjin'in kucağına oturması için çekildiğinde ikisi de çıplak ve arzulu bir halde Yeosang ikinci ihtimalin doğru olduğunu inanmaya başlamıştı. Hyujin, Yeosang'ın ilki olmasına çok yaklaşmıştı ve belki de Yeosang ilki olmasına izin vermeliydi. Sadece istediği gibi ona, vücuduna, zihnine ve ruhuna sahip olmasına izin verecekti. Hiç kimse Yeosang'ı Hyunjin'in anladığı gibi anlamamıştı ve onu kendinden uzaklaştırması tam bir bencillikti.
Yeosang kendisini yalnız kalacağını bilse bile onsuz daha iyi olduğuna inandırmıştı. Fakat tam şu anda, dudakları birbirlerine yapışmış halde onunlayken, beraberlerken çok daha iyi olduğunu fark etmişti. Yalnızlık içinde birliktelerdi.
Hyunjin yavaşça içine girerken Yeosang'ın saçına doğru inledi, Yeosang ise acı vücuduna yayılırken alt dudağını ısırdı. Yumuşak eller teninde gezinirken acıyı hafifletmeye çalışıyor ve yumuşak öpücükler köprücükkemiklerinin üzerine teker teker konuyordu.
"H-Hyunjin... ah..." Yeosang inlerken Hyunjin'in hızına göre vücudunu hareket ettiriyordu.
"İsmimi böyle söylemen için çok bekledim," dedi Hyunjin, Yeosang'ın boynuna doğru nefes nefese ve parmakları saçlarını kavrayıp başını geriye doğru çekti.
Hyunjin içinden her çıkışında saniyesinde tekrar boşluğu dolduruyor ve Yeosang sanki tüm ihtiyacı olan şey buymuş gibi hissediyordu. Artık ulaşılamaz olan sevilme hissinin peşinden koşmak yoktu. Her şey sadece bu andı.
Fakat bir şey eksikti. Her ne kadar Hyunjin'in tırnaklarını Yeosang'ın bacaklarına geçirmesinde bir şeyler olsa da Hyunjin dikkatliydi, neredeyse aşırı dikkatliydi; sabırsızdı.
"Daha sert," dedi Yeosang, kalçasını Hyunjin'e doğru ittirdi.
"Ya canını yakarsam?" Bu sözler endişelenmiş gibi hissettirebilirdi ama Hyunjin'in ses tonu asıl istediği şeyi ele veriyordu.
"Neden burada olduğumu sanıyorsun?" diye sordu Yeosang, Hyunjin'le göz göze gelebilmek için omzunun üzerinden arkasına baktı. "Canımı yakmanı istiyorum. Acıyı hissetmek istiyorum, seninle. Buna... ihtiyacım var..."
"Sangie..." Yeosang'a doğru eğilirken karanlık bir sırıtış Hyunjin'in dudaklarının kenarlarında belirdi. "Bunu fark etmen için on yıl bekledim..."
Kendisini içine doğrusertçe iterken dişlerini Yeosang'ın omuzlarına batırdı. Yeosang geriye doğru kasıldı, zevk tüm vücudunu ele geçirirken inlemesi resmen boğazına takılmıştı.
Vücutları her seferinden daha da vahşileşip birbirine çarpıyordu. İnlemeleri karışırken vücutlarının birbirine çarpma sesiyle yarışıyor gibiydi.
Hyunjin, Yeosang'ın omuzlarına ve sırtına birçok ısırık izi bırakırken dişlerinin tenine her batışında Yeosang'ın dudaklarından iniltiler kaçıyordu. Uzun zamandır nefret ettiği biriyle seks yapması onu tahmin ettiğinden çok daha fazla tahrik etmişti.
Fakat nefret ve aşk garipti ve Yeosang kendisine en başından beri yanlış anladığını söylüyordu. Hyunjin onu sertçe becermeye, çığlık atasıya kadar saç köklerini çekmeye ve her yerine ısırık izleri bırakmaya devam ederken Hwang Hyunjin'in deliliği Yesoang'ın bunca zamandır özlediği tek şeydi.
Hyunjin onu çevirip üzerine oturturken Yeosang çoktan sona yaklaşmıştı bile. Altındaki bacakları hafifçe titrerken Hyunjin'in üzerine oturdu ve içinin tekrar tamamen dolduğunu hissettiğinde sesli bir şekilde inledi.
Üzerinde zıplarken Yeosang ellerini Hyunjin'in göğsüne ve kendisine zarar verişini bir sanata çeviren kesik ve yanık izlerinin üzerinde gezdiriyordu.
"Beni işaretlemeni istiyorum," diye fısıldadı Yeosang, aynı anda eğilerek dudaklarıyla Hyunjin'in dudaklarını kavradı.
Dudakları buluştuğunda ikisinden de çıkan tatlı inleme sesleri etraflarında dans ediyordu. Hyunjin ellerini Yeosang'ın kalçasına yerleştirdiğinde neredeyse insan dışı bir hızla içine girip çıkarken onu sabit tutmaya çalışıyordu.
Yeosang inleyerek dudaklarından ayrıldığında birbirlerine karışan salyaları çenesinden süzülüyor ve gözlerinin önünde yıldızlar dönüyordu.
"Çoktan işaretlemedim mi?" Hyunjin sırıtırken Yeosang'ın altında kalçasını hareket ettirerek doğru noktalara vuruşlar yapıyordu.
"Hayır... ben..." Yeosang kesik kesik nefes alıyordu, görüşü bulanıklaşmış ve başı dönüyordu. Ellerini Hyunjin'in göğsüne tahmininden daha sert çarpınca Yeosang başını eğerek ona baktı. "Yani... böyle..."
Hyunjin'in gözleri Yeosang'ın göğsünde daireler çizerek gösterdiği yere döndü ve gözlerindeki ateş bir kez daha alevlendi, Yeosang'ın tamamını yutmak için hazırdı. Hyunjin'in parmakları Yeosang'ın uzunluğunu kavrayıp yavaşça ileri geri okşadığında Yeosang'ın ağzından şehvetli bir inleme kaçtı.
"Merak etme aşkım," dedi Hyunjin kıkırdayarak, sesindeki cezbedici karanlık artık Yeosang'ı korkutmuyordu. "İşimiz biter bitmez... istediğini sana vereceğim..."
✦
"Neredeydin?" diye seslendi Wooyoung, ertesi sabah tam kapıdan içeri adımını atmıştı Yeosang.
İç çekti ve eve geldiğine anında pişman olurken ceketini askıya astı. Hyunjin'in evine gitmeye karar verdiğinden beri telefonu kapalıydı ve hala aynı şekilde pantolonun cebinde duruyordu.
Morluklarla dolu olan cildini kapatabilmek için Hyunjin'inden ödünç aldığı boğazlı kazağı Wooyoung'a dönmeden önce dikkatli bir şekilde düzeltti, hepsini gizlediğine emin oldu.
"Dışarıdaydım," diye cevapladı her zamanki gibi, sonraki sözlerini sessizce söyledi, "Sakin ol anne."
"İş görüşmesi nasıl gitti?" diye sordu sarışın ardından ve her ne kadar sadece bir gün geçmiş olsa da Yeosang görüşmeyi ve Hongjoong'u tamamen unutmuştu.
"İyi. Hongjoong'la görüşeceğimi niye söylemedin?" diye mırıldandı, odasına gitmeye çalışırken Wooyoung hemen arkasından onu takip ediyordu.
"Söyleseydim gitmezdin, değil mi?"
Wooyoung haklıydı. Eğer Yeosang bilseydi iş görüşmesi muhtemelen asla gerçekleşmezdi. Ve tüm olanlardan sonra hala işi kabul edip etmeme konusunda kararsızdı.
"Artık Seonghwa'yla arkadaş değiller..." dedi Wooyoung aniden, Yeosang tam aralarındaki kapıyı kapatmak üzereydi. "Artık hiçbirinin arkadaş olmadığını... söyledi bana."
Başını hafifçe kapı çerçevesine dayarken Yeosang sarışın adama baktı, Wooyoung'un söylediği sözleri idrak ederken dudağını çiğniyordu. Bu işini kolaylaştırabilirdi... Belki de işi kabul etmek kötü bir fikir sayılmazdı, sonuçta paraya da ihtiyacı vardı.
Yeosang yavaşça başını salladı ve Wooyoung'a hafifçe gülümsedi. Fakat Yeosang tam kapalı kapısı ardında sonunda rahat bir nefes alacağını düşünürken Wooyoung bir kaşını kaldırarak baktı.
"Üzerindeki senin değil galiba?" diye sordu, görünce dilini yutturacak izleri kapatan bej rengi boğazlı kazağa baktı. "Alışverişe mi gittin?"
"Hayır," diye cevap verdi Yeosang ve kapasını kapatırken aynı zamanda cümlesinin diğer kelimeleri dudaklarından döküldü, "...sevgilimin."
_______________________________________________
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro