26★Yeni Baştan
✦
"Hala hazırlanamadın mı? Geç kalacaksın!" diye bağırdı San, Yeosang'ın kapısının çerçevesine vurup kafasını içeri doğru uzattı. "Hadi ama yüz kere değiştirdin kıyafetini."
"Biliyorum..." Telaşlı bir halde derin bir nefes verirken Yeosang saç tutamlarını kulağının arkasına itti ama anında yine yüzüne düştüler.
San, Yeosang'ın odasına bakınırken bir kaşını kaldırdı, çalışma masasından yerlere kadar her yer gömlek, pantolon ve çoraplarla doluydu.
"Endişlenme gayet iyi görünüyorsun," dedi San ona güven vermeye çalışarak ama Yeosang yüzünü buruşturdu.
Gömleğini en tepeye kadar ilikleyip iliklememek arasında kararsız kalırken Yeosang aynadan kendisini izliyordu. Saçından pes etmişti, daha fazla istediği şekle sokamıyordu. Bu gece bilerek dağınık saçla tarz yapmış gibi davraacaktı.
"Hadi ama," diye mırıldandı. "Benim gibi biri için muhtemele fazla iyidir. Yani Shinhan Finans Grubu genel merkezinde çalışıyor mu? Tüm Kore'deki en büyük banka şirketi! Ayrıca daha adını bile telaffuz edemediğim bir restoranda buluşacağız..."
"Aynen, sekreterden tut da CEO'ya kadar herhangi birisi olabilir, değil mi?Çok iyi ve kendi halinde biri olabilir, sonuçta Yuna'nın beğendiği birisi?"
"Ya da 60 yaşında biri olabilir!" dedi Yeosang ve o anda buluşacağı kişi hakkında hiçbir şey bilmediği gerçeği yüzüne çarptı, sadece Wooyoung'un sevgilisiyle aynı yerde çalıştığını biliyordu. "Adam delinin teki değilse o zengin züppe heriflerden bıktım... Sadece sakin, rahat birisi istiyorum, anlıyor musun? Tanrım, ceket giymekten nefret ediyorum..."
"Sangie, geç kalıyorsun!" diye tekrarladı San, bir parmağıyla bileğindeki saate vuruyordu.
Gözlerini devirerek Yeosang son bir kez kendisine baktı. Kıyafetini yüzlerce kez değiştirdikten sonra son giydiği gömleği ütüleyebilmişti. Beyaz gömlek ve siyah ceket ve pantolonla en doğru parçaları giydiğini düşüyordu.
"Senin amacın beni gönderip Jeonghan'la takılmak," diye homurdandı San'a ve kapıya doğru ilerledi.
Sarışın genç adam kahkaha atarken ikar etmemişti, zaten gerek de yoktu, ikisi de gerçeği biliyorlardı.
"İyi şanslar!" diye bağırdı San Yeosang apartmandan çıkarken.
✦
Loş ışık, koyu renk ahşap iç tasarım ve her yere yerleştirilmiş devasa büyüklükteki beyaz çiçek buketleri. İnsanlar konuşuyor, piyano çalıyor ve barmenlerin içecekleri karıştırma sesleri ortamı dolduruyordu ama şaşırtıcı bir şekilde rahatlatıcı bir atmosfer vardı.
Yeosang bar kısmında oturup randevusunun gelmesini bekliyordu, ardından restoranın uzak bir köşesindeki masaları onlara gösterilecekti. San'ın onu geç kaldığı için uyarmasına rağmen Yeosang planlanandan daha erken gelmişti ve tanışacağı kişi hala ortalıkta yoktu. Ya da belki de Yeosang'ı görmüştü ve kaçmıştı?
"Muhtemelen kaçtı," diye mırıldandı Yeosang kendi kendisine, sipariş verdiği içeceğinin içindeki küçük pipetle oynuyordu.
Yavaşça gerilmeye başlarken bir anda tüm kokteyli kafasına dikti fakat ardından tek hissettiği mide bulantısı olmuştu.
Ardından adamın adını bile bilmediğini fark etti ama en azından o Yeosang'ın adını biliyordu. Yani bildiğini umuyordu. Tam olarak Yuna'nın ondan oturmasını istediği yerde, kapının tam yanındaki barda ve beş kişilik iş adamının oturduğu köşeye yakın yerde oturuyordu. Ayrıca kendisi tek aşına oturan tek kişiydi.
İçeceğinden küçük bir yudum alırken etrafına bakındı. Gerçekten kendi tercih edeceği yerden çok daha güzel bir yerdi, neyse ki bu geceki randevusu seçerek onu bu sorundan kurtarmıştı. Yeosang derin bir iç çekti, şimdiye kadar çok fazla lüks mekanlarda bulunmuştu, eğer McDonalds'ı seçseydi bile sorun edeceğini sanmıyordu.
Yemeğin düşüncesiyle midesi guruldadı ve canı basit, ucuz bir cheeseburger istedi. Belki de artık dikkatini başka birilerine vermenin zamanı gelmişti.
"Yeosang?"
Adını seslenen kişi rahatsız edici bir şekilde tanıdıktı ve daha tepki veremeden Yeosang hafızasını iki kere gözden geçirmeye çalıştı. Ardından yavaşça yanına doğru döndü.
"...Seonghwa?" Yeosang nasıl tepki vereceğinden emin olamamıştı, gülümsemeye çalışmıştı ama yüzünde daha garip bir ifadenin belirdiğinden emindi. "S-selam..."
Seonghwa tereddütlü gözleriyle Yeosang'a bakarken kaşkolunu çözdü. " Burada ne yapıyorsun?" diye sordu ardından.
"Ben..." Kelimeler zihninden uçup giderken gözlerini yanındaki adama çevirdi. Birbirlerine denk gelme ihtimalleri kaçtı? "Birisini bekliyorum..."
Seonghwa'nın yüz ifadesi hızla değişti, sanki duyduğu sözlerden canı yanmış gibiydi ama Yeosang çok fazla anlam yüklememeye çalıştı. Muhtemelen öyle bir şeyle alakası yoktu, neden olsundu ki? Ardından Yeosang'ın gözleri Seonghwa'nın elindeki zambak ve gül buketine kaydığında o ihtimalin sıfır olduğunu anlamıştı.
"P-peki ya sen?" diye sormaya zorladı Yeosang kendisini, elindeki zarif çiçekler cevabı çoktan verse de nazik olmaya çalışmıştı.
"Ben de. Şey... seni görmek güzeldi."
Seonghwa yanından geçip barın diğer ucuna oturdu. Yeosang gözünün kenarıyla onu takip ederken kalbinin hafifçe sıkıştığını hissetti. Çok iyi görünüyordu ve Yeosang'ın tanışacağı adamın o standarda ulaşması için çok uğraşması gerekiyordu. O anda Yeosang'ın randevusuyla eski sevgilisiyle aynı restorandayken tanışacak olmasının verdiği gerginlik tüm bedenini sardı.
Dakikalar geçmiş ve kimse gelmemişti, kimse ona yaklaşmamıştı bile. İç çekerek telefonunu çıkardı ve Wooyoung'u aradı. Tarih o kadar çabuk ayarlamıştı ki Yeosang'ın aklına adının ne olduğunu sormak ya da numarasını almak aklına bile gelmemişti.
"Selam Sangie, naber? Randevunla her şey yolunda mı?" diye sordu Wooyoung telefonu açar açmaz.
"Şey... galiba beni ekti..."
"Ne? Hayır, bekle..." dedi Wooyoung, ardından sevgilisine seslenip iş arkadaşına ulaşmasını söyledi. Yeosang parmak uçlarıyla bar tezgahına vururken çiftin kendi aralarında kouşmalarını dinledi. "Hayır, Yuna şimdi ona mesaj attı ve cevap olarak geldiğini söylemiş? Doğru yerde olduğuna emin misin sen?"
"Evet? Woo, ben adamın ismini bile bilmiyorum. Onu nasıl bulacağım?"
"Ah! Doğru... Bekle biraz." O anda Yeosang, Wooyoung'un da ismini bilmediği anlarken böyle bir şeye kalkıştığı için pişman olmaya başlamıştı.
Wooyoung tekrar telefona döndü ama arka planda bir şeyler söylemeye devam eden Yuna'yla Wooyoung'un keskin bir iç çektiğini duydu.
"Sangie... Bu pek hoşuna gitmeyebilir..." dedi ardından ama sesi neredeyse fısıltı gibiydi. "Sana ye-yemin ederim... ben... bilmiyordum... İşten dolayı çok yoğundum ve..."
Arkadaşının sesi gittikçe kısırken Yeosang'ın kalbi göğsünde dört nala koşturmaya başlamıştı. İmkansız bir şeydi.... Gözleri barın karşı tarafında hala oturan Seonghwa'ya çarpasaya kadar başını yavaşça çevirdi. O da telefonla kouşuyordu ki duruma bakılırsa konuştuğu kişi Wooyoung'ın kız arkadaşıydı.
"Dalga mı geçiyorsunuz benimle..." diye mırıldandı Yeosang.
"Hi-hiçbir fikrim yoktu! Üzgünüm, ismini hiç sormamıştım. Siktir ya..." Wooyoung telefona konuşurken resmen bağırıyordu ama Yeosang hiçbirini algılayamıyordu.
"Peki teşekkür ederim. Sonra konuşuruz..." Yeosang telefonu kapattı ve telefonu kulağından uzaklaştırırken gözleri tekrar barın arkasındaki iç şişeleriyle dolu raflara çevrildi.
Öylece boşluğa bakarken bir elini alnına dayadı. Seonghwa tek başına gelip tıpkı kendisi gibi barda oturup beklemeye başladığında noktaları birleştirip durumu anlaması gerekiyordu. Ama yine de... Yeosang'ın tek bildiği Seonghwa'nın Shinhan Grup için değil hala Lucas'la çalıştığıydı. Nereden bilebilirdi ki...
"Şey..." Aniden yanında Seonghwa'nın sesini duyduğunda Yeosang şaşkınlıktan neredeyse bar taburesinden düşecekti.
Elindeki içeceğiyle yanındaki tabureye oturdu ama ikisi de ne diyeceğini bilemez haldeydi. Boğucu sessizlik ikisini de içine çekerken öylece yan yana oturuyorlardı.
Ne yapacağına karar vermeye çalışırken Yeosang alt dudağını çiğnercesine ısırdı. Gitmeli miydi? Karşılaştıkları son birkaç sefer pek iyi sonlanmamıştı, bu seferki neden farklı olsundu ki?
Fakat Seonghwa'da değişmiş gibi görünen bir şeyler vardı ve o şey sadece saç rengi değildi. Yeosang çok kısa bir saniyeliği ona göz attı. Görünüşe göre Seonghwa işini değiştirmişti, ayrıca iş arkadaşına başka bir adamla kör randevuyu kabul ettiğini söyleyerek büyük bir adım da atmıştı.
"Bu... biraz garip oldu, değil mi?" diye mırıldanarak sordu Seonghwa gözlerini içkisinden çekerek.
"Evet..." diye mırıldan dı Yeosang da.
Çok kısa bir anlığına gözleri buluştu ve ikisi de aynı anda hafifçe kıkırdadı. Birbirlerinin gözlerinde ikisi de aynı şeyi, yıllardan beri özledikleri şeyi gördü. Fakat saniyeler geçtikçe gerçekliğe geri döndüler ve ikisi de acı içinde gözlerini kaçırdı.
Yosang'ın aklında bir sürü soru vardı, belki milyonlarcası vardı ama aynı zamanda zihni bomboştu. Seonghwa taburesinde kıpırdanırken neredeyse iki saniyede bir boğazını temizliyordu. Ardından derin bir nefes alıp tekrar Yeosang'a baktı. Ağzından dökülen sözler Yeosang'ın duymak istemediği sözlerdi.
"Ben... ben bunu yapabilir miyim bilmiyorum Yeosang..."
Yeosang başını ters tarafa doğru çevirdi. Her bir hücresiyle kalkıp gitmek istiyordu ama hareket bile edemiyordu. Seonghwa'nın sözlerini dinlerken yaşlar gözlerinden akmak için onu tehdit ediyordu. Kalbini defalarca kez kırmıştı, bir kez daha kırmak zorunda mıydı?
"Ne kadar istesek de geçmişe geri dönemeyiz..." diye devam etti sözlerine Seonghwa ama sesi gittikçe kısılırken en sonunda ağzından fısıltıyla dökülmüştü kelimeler.
"Biliyorum..." Yeosang konuşsa bile dedikleri kendi kulaklarına varmıyordu.
Tek duyabildiği kendi kalp atışlarıydı ve gitmek zorundaydı. Hemen.
Seonghwa'ya son bir kez bile bakmadan Yeosang ceketini kavradı ve bir hışımla kapıdan çıktı. Daha kapıya yetişemeden ilk gözyaşı yanağımdan süzülünce içinden kendisine küfretti. Seonghwa'yı aştığından emindi ve şimdi tam bir aptal gibi hissediyordu. Neden her şeyi sonsuza dek geride bırakması onun için bu kadar zordu?
Eliyle inatçı gözyaşlarını kurulamaya çalışırken otobüs durağına doğru ilerledi. Gecenin erken saatleriydi ve caddeler insanlarla doluydu ama Yeosang etrafındaki hiçbir şeye ya da hiç kimseye dikkat etmiyordu. Sadece eve gitmek, battaniyesinin altına girip yarın uyandığında kör randevu faciası hiç yaşanmamış gibi davranmayı istiyordu.
İç çekerek otobüs seferlerinin saat çizelgesine baktı, sıradaki otobüsün gelmesine on dört dakika vardı.
"Şey, affedersiniz? Kang Yeosang?" Arkasından biri seslenince Yeosang kim olduğuna bakmak için omzunun üzerinden geriye baktı. "Ben Park Seonghwa, galiba kör randevu için buluşmamız gerekiyordu?"
Seonghwa ilerleyip yanında durdu, sol elinde çiçek buketi vardı ama bir önceki gibi aşırı göz alıcı ve pahalı gözükmüyordu. Aksine sanki rastgele bir dükkandan alınan papatyalardan yapılmış küçük bir buketti.
"Sen ne-" Yeosang sözlerine başladığı an Seonghwa hızla kaşını kaldırınca durumu anladı. "Ah... Evet, benim."
"Pekala, bir yerlere gitmeye hazır mısın?" diye sordu Seonghwa, yüzündeki gülümseme Yeosang'ı beraberken çok mutlu oldukları zamana götürmüştü.
Kalbinin bir kez daha kırılacağı korkusu hala zihnini meşgul ediyordu ama Seonghwa'da uzun zamandır görmediği umut dolu bakan gözlerini görmesiyle Yeosang başıyla onayladı.
Doğru bir karar mı yoksa yine korkunç bir karar mı veriyor sadece zaman söyleyecekti. Ve tam o anda Yeosang tüm riskleri almaya hazır hissetmişti. Sadece son bir kez daha.
"Evet, hazırım."
_____________________________________
Her şey yeniden başlıyor 🥹
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro