Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

19★Şimşekler [M]





Sabah erkenden kalkmak Yeosang'ın asla hoşlanmadığı ya da yeni işinde iki hafta geçmesine rağmen hala alışamadığı bir şeydi. Sabah güneşini yüzünde hissetmek az da olsa iyi hissettirse de her sabah bir markete girip büyük bir kahve almak zorunda kalıyordu.

Yeosang yavaş yavaş hayatı düzene girmiş gibi hissediyordu; yeni bir işi vardı, her gün San'ın aptal yüzüne bakmak zorunda kalsa da içinde yaşayabildiği bir evi vardı, arada sırada babasını ziyaret ediyordu ve yanında sevgilisi vardı. Onu anlayan ve seven bir sevgilisi vardı.

İşe vardığında Hongjoong'u ve diğer iş arkadaşlarını selamladı ve onu bekleyen güne hazırlanmaya başladı. Yeni işini sevmesi onun için de çok şaşırtıcıydı ve tüm çocuklar o kadar çok sevimli ve hayat doluydu ki Yeosang asla öyle hissedemediği için içten içe onları kıskanıyordu.

Yeosang dolaptan boyama kalemlerini almak için kollarını uzattığında sırtına bir ağrı saplandığı hissetti. Mavi sweatshirtünün içinde kimseye gösteremeyeceği bir sır vardı, en azından sadece kendisi ve Hyunjin biliyordu. Üzerindeki mavi kıyafetinden daha koyu renkte olan izler tüm sırtını kaplamıştı ve ne zaman vücudunu biraz fazla esnetse canını yakıyorlardı ama hissettiği acı onu her gün canlı hissettiren şeydi.

Fakat dikkatli olmak zorundaydı, duştan sonra banyodan sadece beline sardığı havluyla çıkamazdı ya da üzerini değiştirirken kapısının kapalı olduğundan emin almalıydı. Eğer olur da Wooyoung o izleri görürse tekrar bir savaşın çıkması an meselesi olurdu.

"Yeosang?" diye seslendi Hongjoong, Yeosang'ın bu günlük işi bitmişti ve tam kapıdan çıkmak üzereydi.

"Efendim?"

"Benimle ve çocuklarla cuma günü akşam yemeğine gelmek ister misin?" diye sordu Hongjoong gülümseyerek, elinde anahtarlarını sallarken Yeosang'ın yanına gelip beraber kapıdan çıktılar.

"Çocuklar derken?" Başını hafifçe yana çevirerek Hongjoong'a sorgularcasına bakınca Hongjoong'un yüzü farkındalıkla aydınlanıp kahkaha attı.

"Çok pardon!" dedi Hongjoong kıkırdayarak. "Ben, Yunho ve Mingi, eğer onları hatırlıyorsan tabii. Harry Potter manyağı ve aşırı gürültülü olan."

Yeosang'ın dudakları şaşkınlıkla o şeklini alırken çantasının askısını omzunda düzeltti. İki uzun çocuğu hatırlıyordu ve ikisine karşı da kötü bir şey hissetmiyordu. Fakat Wooyoung onların artık Seonghwa'yla arkadaş olmadığını söylese de yine de Yeosang'ın içinde küçük bir endişe uyandırmıştı.

İkili sokakta otobüs durağına doğru ilerlerken Yeosang'ın aklı o uzun Harry Potter maratonu gecesine gidip duruyordu. Kendisi ve Seonghwa için inişli çıkışlı ilişkilerinin sonuçlarına rağmen özellikle o gece hayatının en iyi günüydü. Hepsi birlikte takılıyordu ve ortam çok rahattı ve o zamanlar hislerini daha fazla inkar edemediğini biliyordu. Ayrıca bir gece öncesinde zihnindeki gölgelere nasıl teslim olduğunu ve Seonghwa'nın ona sarılıp her şeyin yoluna gireceğini söylediği anı hatırlamıştı.

Yeosang hızla başını salladı, o anları düşünmemeliydi. Hem neden zihninden silmesi gereken o zamanları düşünüp duruyordu ki? Ayrıca artık Hyunjin vardı ve her ne kadar en yakın arkadaşı ilişkilerini tasvip etmese de Yeosang daha öncesine göre çok daha mutlu olduğundan emindi.

"Tabii, eğlenceli olur," dedi nazikçe gülümseyerek ve yollarını ayırmadan hemen önce Hongjoong'un teklifini kabul etti.

"Harika! Yarın işte görüşürüz o zaman!" dedi Hongjoong gülümseyerek ve el sallayarak otobüse bindi.


"İş nasıl geçti?" diye sordu Hyunjin, Yeosang'ın önünde iki kadehe şarap dolduruyordu.

Koyu saçları ortadan ikiye ayrılmıştı, uçları hafifçe dalgalıydı ve siyah pantolonla kollarını dirseklerine kadar kıvırdığı beyaz bir gömlek giymişti. Yeosang sweatshirtünün ipiyle oynarken kendi özensiz kıyafetleriyle sevgilisinin yemek odasında keyifsiz bir yemek olacağını düşünüyordu.

Aslında eve gelip yemek randevusuna yetişmek için evden çıktığından beri morali biraz bozuktu ve artık kendisini aşağılamaya çalışan zihninden bıkmıştı.

Karşısındaki sandalyeye oturan Hyunjin'le aralarındaki günlük yaptıkları muhabbet uzayıp giderken Yeosang gözlerini odanın karşı tarafına doğru çevirdi. Yıllar geçmiş olabilirdi ama hala o evin Hwang Hyunjin'in evi olduğuna kendisine inandırmakta zorluk çekiyordu. Yeosang, Hyunjin'in genç odasında oturduğu zamanı çok net hatırlıyordu, siyahla boyalı duvarların her yerinde bıçağın ucuyla kazınmış nefret dolu sözler, her yere yapıştırılmış müzik grubu posterleri ve camın yanında sürekli sigara içmesinden odanın içine sinmiş ağır sigara kokusu...

Buradaki her şey çok düzenli, sade ve temizdi ve bazen Hyunjin'in gerçekten nasıl bu kadar değişmiş olabileceğini sorguluyordu. Hala içindeki o kötülüğü koruyor olabilirdi ama bazen o karanlığın Yeosang'ın ihtiyacına yetersiz kaldığı zamanlar oluyordu.

Yemeklerini yerken masanın üzerinden bakışları buluşurken Hyunjin, ikisi için pişirdiği lezzetli yemekten daha çok karşısındaki genç adam için saf bir açlık hissiyle bakıyordu. Beklediği sonunda gerçekleştiğinde Yeosang içindeki şüphe duygusundan pişman olmuştu; Hyunjin'le olduğu için minnettar olmalı ve kendi bencilliği yüzünden aralarındaki ilişkiyi baltalamamalıydı.

Daha yemeklerinin yarısına gelmeden masadaki sandalyeler boş kalmış, onların yerine koltuk doldurulmuştu.

Yeosang, Hyunjin'in sıcak öpücüklerine doğru mırıldanırken elleri birbirlerinin kıyafetlerini bir bir soyuyor ve dilleri dans edercesine birbiriyle yarışıyordu. İş çıkışında Hongjoong'la olan konuşmaları yüzünden tüm anıları tekrar gün yüzüne çıktığından beri biraz kötü hissediyordu ve sevgilisinin kusursuz bedenini hissetmek kafasını o anılardan uzaklaştırması için tek çözümdü.

Çıplak boynundaki nazik öpücükler kısa süre içinde aç ısırıklara dönüşürken Yeosang'ın ilk inlemesi dudaklarından kaçtı. Yeosang'ın oturdukları koltukta Hyunjin'in üzerinde inip kalkerken Hyunjin'in elleri Yeosang'ın belini sertçe kavramıştı. Dudakları tekrar birbirlerini bulduğunda ikisi de zevkten inlemelerine hakim olamıyorlardı.

"Siktir, harika hissettiriyorsun bebeğim," diye fısıldadı Hyunjin derin nefeslerinin arasından, dili tekrar ağzının içini keşfetmeden önce Yeosang'ın alt dudağını yaladı.

"Vur bana," diye mırıldandı Yeosang ağzına doğru, Hyunjin'in ensesinden boynuna doğru uzayan koyu tutamları çekiştirdi. "Sertçe."

"Bebeğim..."

Hyunjin'in sesinde daha önceki seferlerde olduğu gibi belirgin bir tereddüt vardı. Ve Yeosang bundan nefret ediyordu. Hyunjin hala ona itaat ediyordu ama birliktelikleri sırasından canını yakma isteği arttığında Hyunjin geri adım atıyor gibiydi.

"Ne?" Önündeki dolgun dudakları sert bir şekilde öperken Yeosang kollarını sıkıca Hyunjin'in boynuna doladı ve içinin tamamen dolduğunu hissetti.

Gözleri birbirine kilitlenmişti, derin nefes alış verişleri odanın içinde yankılanıyordu. Hyunjin bir süre ne diyeceğini bilememiş gibiydi ve vücutları artık daha hızlı birbirine çarparken Yeosang'ın belindeki elleri etini daha sıkı tutuyordu.

"Sadece... bu şekilde devam edemez miyiz?" diye sordu ardından, Yeosang'ın dudaklarını tekrar yakalamaya çalıştı. "Bu gece o tarz şeyler yapmak i-istemiyorum..."

Fakat Yeosang geriye doğru kaçmıştı, vücudu yanıyordu fakat sevgilinin içini dolduruşundan değil öfkedendi.

Hiçbir şey demeden hareket etmeyi bıraktı ve Hyunjin'in şaşkın gözlerine öfkeyle baktı.

"Neden?" diye sordu sertçe.

"Ben... sadece... sanki iş çığırından çıkmış gibi hissediyorum..." diye mırıldandı Hyunjin sessizce, sakinleştirme umuduyla Yeosang'ın sırtını sıvazladı.

"Benimle dalga mı geçiyorsun?"

Yeosang, Hyunjin'i ittirdi ve anında üzerinden kalktı. Yerdeki kıyafetlerini toplarken sevgilisinden duyduğu sözlerle kafası karışmıştı. Daha önce hissettiği şüphe geri dönmüştü ve sanki zihninde mantıklı bir şekilde düşünmesini engelleyen şimşekler çakıyordu.

Eğer karanlıkta onunla birlikte olması için Hyunjin'e güvenemeyecekse kimse güvenecekti?

"Yeosang... bebeğim. Neden böyle yapıyorsun? Neden senin canını yakmadan seks yapamıyoruz?"

"Dediklerini kendi kulakların duyuyor mu senin?" diye bağırdı Yeosang, daha önce hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde giyiniyordu. Öfkesinden üzerine oldukça büyük gelen sweatshirtünü ilk iki denemesinde giyememişti. "Sanki burada çıldırmış olan benmişim gibi konuşuyorsun!"

"Neden böyle yapıyorsun?" diye bağırdı Hyunjin sorusunu tekrarlarken, o da ayağa kalkmıştı. "Beni seviyor musun ki Yeosang? Yoksa sadece sana yaptığım şeyleri mi seviyorsun? Çünkü öyleyse sen benden de betersin!"

"En azından sen kendinin ne olduğunu biliyorsun. Ama benim ne olduğum hakkında hiçbir fikrin yok," diye gürledi Yeosang, çoktan kapıya doğru ilerlemişti. "Beni sakın arama."

__________________________________

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro