xiii
Shinazugawa Sanemi, saatlerdir ağlayan oğlana sıkı sıkı sarılmak dışında bir şey yapamadığı için kendini son derece işe yaramaz hissediyordu. Giyuu, turuncu saçlı oğlanın cansız bedenini bulduklarından beri -polislerin sorularına verdiği kısa ve sessiz cevaplar hariç- tek kelime etmemişti. Polisler evi tamamen boşalttığında beyaz saçlı oğlan onu oyalanmadan kendi evine getirmişti, kesinlikle orda kalmasına izin veremezdi.
Giyuu ile birlikte geniş yatağında karanlığın içinde saatlerdir sessizce oturuyorlardı. Mavi gözlü oğlanı kucağına oturtmuş ve kollarını ona sıkıca sarmıştı. İkisinin de kafası allak bullaktı, Sanemi bu olayın nereden ve kimden çıktığını biliyordu. Kanıtlayamasa da adı gibi emindi, İblisler. Oğlan polis memurunun kendilerine gösterdiği notu hatırladığında sinirle soludu, 'Tebrikler Tomioka'.
Lanet herifler iyice kontrolden çıkmıştı, beyaz saçlı oğlan öldürülen kişinin Giyuu olabileceğini her düşündüğünde aklını kaçıracakmış gibi hissediyordu. Gözlerini yavaşça oğlana çevirdi, bir süre camdan sızan soluk ışıkta omzunda sessizce yatan oğlanı izledi. Onu korumalıyım diye düşündü, ne pahasına olursa olsun.
O gece hava aydınlanana kadar aynı şekilde oturmaya devam ettiler, Giyuu ne konuşmuş ne de uyumuştu. Sanemi gün doğumuna kadar ona sarıldı ve saçlarına ufak öpücükler bırakmakla yetindi. Güneşin ilk ışıkları yatağın tam karşısındaki pencereden üstlerine vurmaya başladığında siyah saçlı oğlan yataktan yavaşça kalktı ve lavaboya yöneldi.
Giyuu buz gibi bir suyla yüzünü yıkadıktan sonra duvardaki aynadan kendisine boş gözlerle birkaç saniye baktı. Ne olursa olsun, kim ölürse ölsün veya yaşasın hayat bir şekilde akıp gitmeye devam ediyordu. Mavi gözlü oğlan, tıpkı ablasının beklenmedik ölümünde olduğu gibi bir kez daha hayatının o gece sona ereceğini düşünse de hala nefes alıp vermeye devam ediyordu. Oysa bu kez farklıydı, ablasını hayattan kopartan şey kader olarak yorumlanabilirdi. Ama Sabito... Giyuu, arkadaşının ölümünden kendisini sorumlu tutuyordu. Polislerin gösterdiği o aptal kağıt parçasını hatırladığında parmaklarıyla lavabonun beyaz mermerini deli gibi sıktı. Bunu asla unutmayacaktı.
Siyah saçlı oğlan banyodan çıktığında karşısında endişeli bir ifadeyle onu bekleyen Sanemi'yi buldu. Yavaş adımlarla kapının karşısında dikilen oğlana ilerledi, beyaz saçlı oğlan ona sıcak bir kucaklama vermek için çoktan hazırdı. Sanemi gerçekten de onun için son derece endişeliydi, kollarının arasındaki Giyuu her an bayılacakmış gibi duruyordu. Yine de oğlan kireç kadar beyaz yüzüne ve çökmüş göz altlarına aldırmadan Sanemi'den ödünç aldığı siyah gömleği ve pantolonu giyindi. Bugün Sabito'nun cenazesi vardı ve Giyuu kardeşim dediği en yakın arkadaşına ne kadar bitkin olursa olsun veda etmeliydi. İkisi de hazır olduklarına evden çıktılar ve krematoryuma gitmek üzere arabaya bindiler.
Sessiz bir yolculuk sonrasında geniş bir arazinin ortasında bulunan uzun ince kiremit binaya ulaşmışlardı. Araba otoparkta durduğunda indi, ardından sürücü tarafında onu bekleyen Sanemi'nin koluna girdi. Birlikte binanın girişine doğru yürürken siyah saçlı oğlan kafasını kaldırdı ve binanın bacasınan yükselen simsiyah dumana baktı. Esen rüzgar o iğrenç kokuyu burnuna doldurmuştu, boştaki elini sıkıca burnuna ve ağzına kapattı.
"Giyuu?" Sanemi'nin şaşkın bakışları arasında yere çöktü ve kokunun yoğunluğundan kurtulmaya çalıştı. Bu yanıksı garip kokudan nefret ediyordu, midesini bulandırıyor ve başını döndürüyordu.
"Bu kokuya tahammül edemiyorum. Ablamın cenazesinden beri..." Mavi gözlü oğlan kısık ve çatallı bir sesle kelimeleri güçlükle ağzından çıkarttı. Beyaz saçlı oğlan onu kendine çekip sıkıca sarıldığında Giyuu kafasını oğlanın boynuna yerleştirdi, hoş parfüm kokusunun o iğrenç kokuyu bastırmasını ummaktan başka seçeneği yoktu.
Oğlanın tarçını andıran parfümü sayesinde biraz daha iyi hissettiğinde kafasını kaldırdı ve ayağa kalktı. Ani haraketi yüzünden gözleri karardığında düşmemek için Sanemi'ye tutunmak zorunda kalmıştı. Görüşü tekrar yerine geldiğinde geç kalmamak için hızlı adımlarla ilerledi. Kısa bir süre sonra tüm arkadaşlarını, turuncu saçlı oğlanın sınıfından birkaç çocuğu ve Sabito'nun amcası Urokodaki'yi görmüştü. Hep birlikte binanın kapısının önündeki ufak bankın etrafına dizilmişlerdi.
Giyuu da onların görüş alanına girdiğinde neredeyse tüm bakışlar siyah saçlı oğlanı buldu, herkes onun ve Sabito'nun ne kadar yakın olduğunu iyi biliyordu. Giyuu arkadaşlarının kendisine olan üzgün bakışlarına dayanabilirdi ama Urokodaki-san'ın hüzün dolu gözlerini gördüğünde kendini daha fazla tutamayacağını hissetti. Onlara yaklaştıklarında Sanemi'den ayrıldı ve yaşlı adama sıkıca sarıldı. Hiçkimsenin sesi çıkmazken krematoryumun geniş çatısının altında sadece oğlanın hıçkırık sesleri yankılandı.
"Benim yüzümden-"
"Giyuu." Yaşlı adam düşmemesi için onu omuzlarından tuttu ve banka oturttu. "Sabito'nun karşısına bu şekilde çıkmamalısın, yoksa fazlasıyla üzülecektir." Adam ondan kafa onayı aldıktan sonra biraz nefes alıp sakinleşmesi için geriye çekilmişti. Ubuyashiki sensei, Rengoku, Kocho ve diğer tüm arkadaşları ona sırayla baş sağlığı diledi. Sık sık şehir dışına çıkan Gyomei ve uzun süre önce taşındığı için pek görüşmedikleri Muichiro bile gelmişti.
Kalabalık arkadaş grubu içerideki ailenin çıkmasıyla yavaşça kapıya ilerlemeye başladı, bu sırada Sanemi hala bankta oturan Giyuu'nun başında bekliyordu.
"Hadi bebeğim." Giyuu, beyaz saçlı oğlanın fısıltı gibi çıkan sesi karşıdında ayağa kalktı ve binaya ilerledi. Yüksek tavanlı yapıya giriş yaptıklarında içerisi son derece sessizdi, herkes yavaş adımlarla genç oğlanın tabutunun bulunduğu alana ilerliyordu. Turuncu saçlı oğlanın arkadaşları, sırayla ellerindeki çiçekleri ahşap tabutun üzerine bıraktı ve onun için birer tütsü yaktı. Sıra Giyuu'ya sonunda gelebildiğinde oğlan gözyaşları içinde ahşap tabuta baktı. Titreyen elleriyle güçlükle tütsüyü yaktı ve tabutun yerleştirildiği taşın üstündeki mermer tutacağa yerleştirdi. "Hoşça kal, kardeşim."
Herkes tabutun durduğu yerin hemen karşısındaki sandalyelerden boş bulduğu bir yere oturmuştu, Giyuu beyaz saçlı oğlanın da yardımıyla sandalyelerden birine yerleşti. Herkes oturduktan sonra Urokodaki geldi ve rahip dua törenine başlamadan önce yapılması gerektiği gibi tabutun önündeki kavanoza üç kez tütsü ikram etti. Bu ritüel Giyuu'nun gözünde sanki dün yaşıyormuş gibi tekrar canlanmıştı. Tek fark, ablası öldüğünde yanında olup ona destek olan arkadaşı şimdi karşısındaki tabutun içindeydi.
Ağlamamak için yutkundu, ses yapıp çoktan duaya başlayan rahibin dikkatini dağıtmak istemezdi. Bir süre sonra tören bittiğinde görevliler onları dışarı çıkartmıştı. Giyuu binanın geniş salonundan ayrılırken adımlarını yavaşlattı. Son bir kez arkasına dönüp içerideki başka bir odaya taşınan tabuta baktı. Bu Sabito'yu son görüşü olacaktı.
•
Giyuu'nun dairesinin bulunduğu küçük apartmanın önünde arabanın içinde bekliyordu, başı ağrıdan çatlamak üzereydi fakat kendisine önerilen bütün ilaç ve ağrı kesicileri reddetmişti. Sadece hiçbir şey yapmadan uzanmak ve uyumak istiyordu.
Kafasını geriye yasladı ve Sanemi'nin eşyalarıyla beraber geri dönmesini beklerken arabanın camına vuran yağmurun sesine odakladı. Bu ses, en yakın arkadaşıyla beraber yağmurlu günlerde oturup camdan fırtınayı izlerken kahve içtikleri huzurlu günleri aklına birden getirivermişti. Oğlan kimsenin görmeyeceğini bilse de burukça gülümsedi, gözyaşları çoktan tükenmemiş olsa tekrar ağlayacağından oldukça emindi. Dün birlikte akşam yemeği yemeği yemeyi planladığı arkadaşı şimdi sadece bir kavanoz kül ve bolca anıdan ibaretti.
Gözleri kuruduğu için şiddetle acısa da aldırmadı ve göz yaşlarını silerek duyduğu sesi kontrol etmek için başını cama doğru çevirdi. Sanemi elindeki küçük spor çantası ve Giyuu'nun siyah sırt çantasıyla arabaya doğru yaklaşıyordu. Mavi gözlü oğlan, kendisini eve girmek zorunda bırakmadığı için ona minnettardı.
Sanemi elindeki eşyaları bagaja yerleştirdikten sonra arabaya bindi. Yağmurda ıslanan saçlarını eliyle düzeltmeye çalışırken Giyuu'nun kendisini boş gözlerle izlediğinin farkındaydı. Oğlanı bu şekilde görmek kalbini parçalıyordu, onu tekrardan ayağa kaldırmak ve toparlamak için elinden gelen her şeyi yapacaktı.
"Nereye gitmek istersin?" Arabayı çalıştırırken sorduğu soru karşısında Giyuu'nun mırıltı gibi çıkan sesini güçlükle duymuştu.
"Eve, lütfen ve teşekkür ederim."
"Saçmalama, önemli değil. Seni bir daha asla o evde tek başına bırakmam." Siyah saçlı oğlan bir şey demeden gözlerini kapatıp koltuğa gömüldü, Sanemi'nin aklı ise binbir türlü sorunla doluydu. Tabii ki o da Sabito için üzülmüştü ama daha büyük problemleri vardı. İblislerin bir sonraki hamlesi Giyuu olabilir miydi? Polis onların yaptığına dair yeterli kanıt bulamazsa ne olacaktı, öylece devam edemezlerdi ya?
Sıkıntıyla derin bir nefes daha verdi, her şeyi çözüp tüm bu pisliğin içinden mavi gözlü oğlanı çekip çıkartacaktı. Çıkartmak zorundaydı. Onu koruyacağına dair kendine yüzlerce söz vermişti ve bu sözlerden hiçbirinin boşa çıkmasına izin vermeyecekti. Sadece bunları Giyuu ile de konuşabilmesi için biraz zamana ihtiyacı vardı, sadece biraz zaman.
~
rip 🙏🏻
hüzünlü bölümleri yazmak çok zor
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro