Dila'Cihangir
#Sezen Aksu - Biliyorsun
#Cem Adrian&Birsen Tezer - Beni Hatırladın Mı
09.01.2022 (Hatıra kalması açısından yazılmıştır.)
Bölüm Dila'nın, Cihangir'in hastanesinden çıktığı günün akşamında başlıyor. Yani kızların içmeye gittiği geceden...
Şimdi oy verdiysek başlayalım mı?🥰
Bunları ben yaptım... BNECE NE KADAR GĞZEL OLDUKLARI HAKKINDA UZUNCA KONUŞABİLİRİZ ĞGĞWĞĞDĞC
Bu güzellik için tozlueditler çok teşekkür ederim kiii💙 Çok güzeller çokkk🥰
*
Dila Ulubey'den...
Yirmi iki yıllık yaşantım boyunca kendimi güvenli hissettiğim bölgelerim vardı benim. Şüphesiz kendimi en güvenli hissettiğim bölge; abimin kollarıydı. Aramızda altı yaş vardı ve o bana abiliğini küçücük bir çocukken bile yapmaya başlamıştı.
Büyüdükçe her ne kadar biraz değişse de... Değişip katılaşsa da, yolunu bulamadığı anları olsa da yine de en güvenli bölgem; abimin kollarıydı.
Sonra birisi geldi.
Hem de öyle böyle bir geliş değildi.
Cihangir geldi.
Önce canımı yaktı, sonra abime rağmen varlığını içime içime sızdırdı. Ve bunları gizliden gizliden yapmadı. Her şeyi açık oynadı, tüm istediklerini serdi önüme.
Sahi ne demişti o bana?
'Bu bana dediğin ilk evet olmayacak.'
Hayır demeyecektim. Ona asla 'evet' demeyecektim.
Birden yüksele yüksele, "Rüyanda," diye bağırdığımda elimdeki içki dolu bardağı kafama diktim. Bir şeyler içerken bile onu düşünmem kendime büyük haksızlıktı. Ama olmuyordu, düşünmeden yapamıyordum.
Sezin abla, "Ne rüyanda?" Dediği an başımı 'bir şey yok' dercesine iki yanıma salladım. Bugün öğlen hastaneden çıktıktan sonra kızları zorlukla ikna edip dışarı çıkarmayı başarmıştım ve şimdi de birlikte içiyorduk.
Bugün Cihangir'i sözlerimle yaralayıp o hastaneden çıkmıştım. Sözlerime üzülmüş müydü bilmiyordum ama tek bildiğim, tek gördüğüm öylece kalmış olan bedeniydi.
"Mafya bozuntusu, zorba herif..." diye kendi kendime mırıldandığımda başımı masanın üzerine koyarak, zaten yarı açık olan gözlerimi kapattım. "Mafya bozuntusu, bileklik hırsızı..." Dilimde hâlâ ona olan sinirim vardı.
Aradan geçen birkaç dakikada gözlerimi mekandan yükselen seslerle birlikte araladığımda Mihran'ın, "Kalksanıza ya..." diyen sesini duydum. Hemen peşinden Sezin abla koluma girerek beni kaldırdığında yürütmeye başladı. Kendi kendime öyle boş boş kıkırdayıp gülmeye başladığımda, Çiçek'te bana katılarak güldü.
Önden önden yürüyen Mihran dik dik bize baktığı an karşımıza çıkan abimle birlikte gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı ve parmaklarımı dudaklarımın üzerine kapattım.
Şimdi naneyi yemiştik valla.
Hem de güzel yemiştik.
Ama bir dakika.
Benden önce Mihran vardı o yerdi tüm naneyi. Canım yengem be!
Ki öyle de oldu. Bana sıra gelmeden Mihran tüm azarı işitip kendisini abimin omzunda bulduğunda, tartışa tartışa dışarı çıkabilmiştik. Daha ayakta zor durduğum için Sezin abla beni sıkıca sarmıştı.
İşte kimini sevgilisi sarardı, kimini de Sezin abla.
Birden yükselerek, "Mafya bozuntusu, bileklik hırsızı..." diye bağırdığımda abimin sinirleri iyice tepesine atmış ve biz ayaküstü tartışmaya başlamıştık bile.
En sonunda abim, "Şunu da yarına kadar ayıltın. Ayıltın ki hesabını rahatça dürebileyim," dediğinde kaşlarım çatıldı ve içkinin de vermiş olduğu bir cesaretle bağırdım.
"Bana bak abisi." Abimin kaşları yukarıya doğru kalktı. Beni kimse dürüp yiyemez tamam mı?" Yiyemezdi de... Çünkü; ben dürüm değildim.
Abim en sonunda Beşir'e çektiği birkaç uyarının ardından gittiğinde kendimi birden arabada bulmuştum. Başımı, Sezin ablanın omzuna yaslayıp gözümü kapattığımda dudaklarımın arasından dökülen tek bir söz vardı: "Zorba herif."
"Kim bu zorba herif? Zorba herif de zorba herif." Sezin abla kendi kendine söyleniyordu.
"Zorba herif," diye tekrardan mırıldandığımda artık derin bir uykunun içine çekilmiştim.
"Dila."
"Uyan artık kız hadi."
"Dila sana diyorum Dila." Tam tepemde çığıran seslerle birlikte gözlerimi hafifçe araladığımda Sezin ablayı üzerime eğilmiş bir şekilde buldum. "Ne oluyor?" Dediğim an kısık kısık bakışlarımla ona baktım. Gözlerimi tam olarak açabilmiş değildim.
"Geldik geldik." Sezin ablanın bağırmasıyla birlikte yüzümü buruşturdum.
"Bağırmasına abla," dediğim an Sezin abla beni kolumdan tutmuş ve arabadan indirmişti bile. Beşir'in, Çiçek'i tutmuş bir şekilde önden önden yürüdüğünü gördüğümde kıkırdadım.
"Bunlar da oldular kız," dediğimde güldüm.
"He oldu gibiler ama duyacaklar bak. Çiçek utanır şimdi."
"O mu utanacak?" Dediğimde ağzımı yaya yaya konuşmuştum. "Onda utanma yok ki. Beşir'e yakışıklı deyip duruyordu." Gözlerimi kıstım. "Gerçi yakışıklı da be."
Benim konuşmalarımla birlikte Sezin ablanın evine geldiğimiz an Sezin abla tam anahtarını kapıya takacağı an kapı bir hışımla açıldı, ve böyle sanki kızgın bir boğayı andıran Devran abi göründü. "Nerdesin sen?" Diyerek Sezin ablaya kızdığı an bizi çok sonradan fark etmişti ve fark etmesiyle birlikte de kaşları derin bir şekilde çatıldı.
"Ne oldu size böyle?"
Sezin abla, "Kızlar pek kendilerinde değil," dedi. "Bu gece biz de kalacaklar. Onları yatıracağız."
"İçtin mi sen Sezin?"
"Çok içti çok," dediğimde yine çenemi tutamamış ve Sezin ablanın ters bakışlarına maruz kalmıştım.
"Biraz içtim."
Devran abi, "Biraz?" Diyerek yenilediğinde sinirli sinirli soluklar alıp verdi. "Kaç saattir seni arıyorum ben Sezin."
"Sessizde kalmış olmalı," dedi sakince Sezin abla. Eyvah... Bir aile kaosunun içine düşmüştük. Hem de en yeni evli olanından...
"Gerçekten yorgunum Devran ve kızları yatıracağım." Ay çocuktuk sanki biz be! Bulduğum bir köşeye geçer yatardım ben işte.
Beşir, "Ben tüm gece burada olacağım," dediğinde içeri girmeyi tercih etmemişti. "Bir şey olursa hemen seslenirsiniz ve lütfen vukuat çıkarmayın. Malum sonunda başkomiserim benim başımı kırar bakın! Acıyın bana!"
"Ya..." dedim uzata uzata. "Ne tatlı çocuk." Hepsi bana şaşkınlık içerisinde bakakaldığında Beşir'in de yüzünün renkten renge girdiğini hissedebilmiştim.
Ay utandı mı o?
Devran abi, "Sen kızlarla ilgilen," dediğinde duraksadı. "Ben de tüm gece kapının önünde olurum. Bir şey olursa seslen. Ayrıca kendine geldiğin an konuşacağız Sezin."
Sezin abla, "Ya..." dediği an tıpkı benim gibi uzatmıştı. "Kapının önünde kalmayıp annene gitseydin ya." Sezin ablanın alttan alttan soktuğu lafla birlikte yersiz bir şekilde güldüğümde Sezin abla, Çiçek'le beni alarak içeri soktu. Kapıyı da Devran abi ve Beşir'in yüzüne kapattığında Devran abinin bağırtısı kulaklarıma doldu:
"O kapı benim yüzüme mi kapandı? Kapı kapandı değil mi? Benim yüzüme kapandı o kapı? Ah Sezin, ah Sezin."
Sezin abla, "Kudur emi!" Diyerek çemkirdiğinde Devran abinin duyup duymaması umrunda bile değildi.
"Dila, ben önce Çiçek'i yatırayım olur mu? Ayakta uyuyor o."
"Hiç gelme," dediğimde salondaki koltuğa giderek oturdum. Sadece tek bir misafir odası vardı ve orada da Çiçek yatabilirdi. "Ben burada yatarım. Sen, Çiçek'i yatır." Zaten bu gece hepimiz Sezin ablada kalsaydık da bu koltuklarda yatacaktık ki...
Sezin abla, "Olmaz öyle," dedi. "Benim yanımda yat sen de." Ay daha neler, daha neler?
"Olur olur," dediğimde çoktan koltuğa yatmıştım bile. "Bak oldu bile hatta."
Sezin abla bana onaylamaz bir bakış attığında, "Tamam," dedi en sonunda. "Bari üzerine battaniye getireyim." Ay ben yanıyordum Sezin abla battaniye diyordu. Yine de itiraz etmedim ama.
Sezin abla ve Çiçek içerideki odalara geçip gözden kaybolduklarında öylece boş boş tavanı izlemeye başladım. Tavan güzeldi ya. Yani tavan tavan olalı böyle tavan görmemiştir herhalde. Düşüncelerimin saçmalığına karşılık güldüğümde Sezin abla elinde tuttuğu battaniyeyle yanıma geldi ve üzerime sıkıca örttü. Tabii örterken bir yandan da beni uyarmayı unutmuyordu.
"Bak sakın yaramazlık yapma tamam mı? Güzelce uyu, dışarı falan çıkma sakın! Gerçi çıksan da kapıdalar ama sen yine de çıkma. Abini duydun bak Dila..."
En sonunda dayanamayarak, "Ay tamam," diyerek cırladım. Zaten başım ağrıyordu, Sezin abla da iyice başıma başıma girmiş bir şekilde hiç durmadan konuşuyordu. "Uyuyacağım zaten." Gözlerimi kapattım. "Bak hatta uyudum bile."
Sezin abla en sonunda gülerek, "Deli kız," dediğinde adım seslerinden yanımdan uzaklaştığını hissettim.
O gider gitmez gözlerimi açtığımda elimi ağrıyan başıma doğru götürdüm. Yattığım koltuktan doğrulduğumda ellerimi kazağımın boğazına götürerek çekiştirdim. Yanmıştım valla.
Aklıma gelen Cihangir'le birlikte tekrardan, "Zorba herif," dediğimde üzerimdeki kazağımı çıkardım. Sütyenimle kaldığımda biraz olsun rahatlamıştım. Devran abi ya da Beşir'in evde biz varken eve gireceklerini düşünmüyordum. Hem biraz rahatlayayım geri giyecektim zaten.
Yine rahat durmayarak oturduğum yerden kalktığımda mutfağa doğru ilerledim. Buzdolabını karıştırarak bir şişe soğuk su bulduğumda şişeyi kafama dikerek içmeye başladım. İçerken bir yandan da mutfak camına doğru ilerliyordum. Kafamı camın içine sokmak istercesine yasladığımda Beşir'le, Devran abiyi kapının önünde sohbet ederlerken gördüm. Devran abinin arkası bana dönük olduğu için görmüyordu, ama Beşir beni görüyordu.
Ellerimi havaya kaldırıp Beşir'e el salladığımda kaşları çatıldı ve gözlerini hemen benden çekerek, bana arkasını döndü. "Bir şey yaptım sanki..." diyerek ağzımın içinden homurdandığım sıra belimde hissettiğim bir çift kol ile tam bağıracağım sıra dudaklarımın üstüne kapanan parmaklar ile öylece kalakaldım.
Bismillah, bismillah.
Ben kaçırılıyorum galiba dostlar.
Umarım yakışıklı bir şeydir. Ve umarım mafya bozuntusu, bileklik hırsızı, zorba herifin teki değildir.
Ne saçmalıyorsun sen Dila ne saçmalıyorsun?
Kafam yerinde olmayınca tabii...
Belimdeki eller beni sıkıca tutarak kendisine çevirdiği an gördüğüm Cihangir ile birlikte gözlerimi kırpıştırdım.
"Aaa mafya bozuntusu," dediğim an dudaklarımın üzerinde olan parmakları yüzünden sesim oldukça boğuk çıkmıştı. Cihangir parmaklarını dudaklarımın üzerinden çektiğinde ben hâlâ onu görmemin şaşkınlığını hissediyordum.
"Aaa zorba herif." Cihangir'in kaşları ona taktığım lakaplara karşılık yukarıya doğru havalandı.
"Aaa bileklik hırsızı."
Bir dakika, bir dakika.
Sezin abla ve Devran abinin evindeydik.
Sezin abla ve Çiçek içeride uyuyordu, Devran abi ve Beşir ise dışarıdaydı.
Cihangir buradaydı.
Gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı.
Cihangir gerçekten buradaydı.
"Senin burada ne işin var?" Dediğimde sonunda doğru düzgün bir cümle kurabilmiştim.
"Asıl senin şu hâlinle o camın önünde ne işin var?" Cihangir dudaklarının arasından tıslayarak konuşmuştu. Gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldığında onun karşısında sütyenimle olduğumu fark edebiliyordum.
Utanmadım, utanmazdım da.
"Sana ne?" Dediğimde bastıra bastıra konuşmuştum. "Sen daha ne yüzle benim karşıma çıkıyorsun? Ne hakla milletin evine giriyorsun sen ya?" Nasıl girdiğini sormuyordum bile bir şekilde her yerden çıkabileceğini anlamıştım artık.
Cihangir'in dudakları tehlikeli bir tebessüme ev sahipliği yaptığında gözlerinden geçen parıltıları fark edebilmiştim. "Mafya bozuntusu, zorba herif diye bağırmıyor muydun? Geldim işte."
Dişlerimi birbirine bastırdım. Onun için bağırmalarımın hepsini duymuştu. O, beni mi takip ediyordu?
"Sen hâlâ beni mi takip ediyorsun?" Dediğimde belki de bu gece kurduğum en mantıklı cümlemi kurmuştum. Öğlen hastanede yüzüne yüzüne söylediklerimden sonra hâlâ beni takip edebiliyordu.
"Ediyorum," dedi hiç çekinmeden. Öylece kaldım.
Cevap veremediğim an Cihangir'in belimde duran parmakları kıpırdandı. "Dila sence de..." dediği an başını yüzüme doğru eğdi. "Sence de karşına çıkmanı istemediğin şu adamı, yaran olan şu adamı aklında fazlaca dolaştırmıyor musun?"
Yaran olan şu adamı...
"Aklımda falan değilsin sen benim," dediğimde kollarının arasından sıyrılmaya çalıştım ama bırakmadı. Aksine beni daha da çok kıskacına sıkıştırdı.
"Bırak bağırırım. Toplarım başına herkesi. Beşir polis bak," dediğim an dişlerini birbirine bastırdı.
"Bağır," dedi gayet rahat bir tavırla. "Ne olur bağır." Başını aşağı yukarı salladı. Onun şu rahatlığı karşısında ben daha da çok sinirleniyordum. "Canı yanan ben olmam," dedi fısıltıyla. "Canlarını yakarım."
Güçlüydü, çok güçlüydü. Karşısında ezilebileceğim bir güce sahipti. Ama bu gücü sadece parasıyla olan bir şey değildi.
Yutkunduğumda göğüslerim yüksedi ve gözleri göğüslerime düştü. Derince yutkundum. Gözleri dolanmaması gereken yerlerde dolanıyordu.
"Ona ne şüphe," dediğimde dikkatini çekebilmiştim ve içimdeki yanmanın aksine alaylı alaylı güldüm. "İyi bilirsin sen yakmayı."
Cihangir öylece kaldığında onun boşluğundan yararlanarak kollarının arasından sıyrıldım. Yine de o bırakmak istemezse çıkamayacağımın bilincindeydim. "Şimdi geldiğin gibi gidiyorsun." Onu ardımda bırakarak içeriye doğru yürümeye başladığımda gözlerini çıplak belimde hissedebiliyordum.
Gitmeyecekti biliyordum.
İçeriye geçer geçmez kazağımı üzerime giydiğimde kendimi diken üstünde hissediyordum.
Gitmiş miydi?
"Gitsin," diye fısıldadığım an mutfaktan çıkan Cihangir'le birlikte kalbimin hızlı hızlı attığını hissettim. Gitmesi gerekiyordu, onu bu kadar sık görmemem gerekiyordu. Gördükçe kendimi kaybediyordum ve aklımı biraz daha onda buluyordum.
"Sen daha gitmedin mi?" Dediğimde kendimi bağırmamak için zor tutuyordum. Çiçek uyanmazdı ama Sezin abla kafayı fazla bulmamıştı ve her an uyanabilirdi.
"Gitmedim." Görüyorum zorba herif görüyorum.
"Cihangir," dedim usulca. "Bak şu an çok kendimde değilim, ama bu kendimde olmamama rağmen seni görmek istemediğimi biliyorum. Seni hayatımın herhangi bir noktasında görmek istemiyorum."
"Dila," dedi Cihangir. Adımı böylesine güzel söylemesi haksızlıktı bence. "Senin aksine ben seni hayatımda görmek istiyorum."
"Sınırların yok değil mi?" Dediğimde ellerimi iki yanıma almıştım. "Hiç durmayacaksın?"
Cihangir başını iki yanına salladığında birkaç adım atarak yanıma geldi. Yüzünü yüzüme eğdiği an arkamdaki koltuğun üzerine uçmamak için kendimi zor tuttum. Bacaklarım titriyordu.
"Konu sınırım olduğunda," dediğinde aslında 'sınırım sensin' demişti. "Asla sınırlarım olmayacak."
"Ne var biliyor musun?" Dediğimde kaşlarımı çatmıştım. "Sınırlarının canı cehenneme. Yaktığın bu kadına böylesine tutulmakta senin cezan olsun."
Cihangir, "Tutuldum," dedi gözlerimin içine baka baka. Gözlerimi kapatıp açtım. Duymak istemiyordum.
Cihangir olmazdı, Cihangir bana olmazdı.
Kalbime çöreklenip binen ağırlıkla birlikte daha fazla ayakta duramayacağımı anladığımda kendimi koltuğun üzerine bıraktım.
Olmazdı.
Cihangir hâlâ bana tepeden tepeden bakmaya devam ettiğinde gözlerini bir an olsun kırpmıyordu.
Gözlerimi ona çevirdiğimde gülümsedim ve gözleri dudaklarıma düştü. "Tutula tutula dur." Duraksadığımda gülüşüm iyiden iyiye izlenecek bir hâl aldı. "Havada bulut. Sen, beni unut Cihangir."
Sözlerime Cihangir'in sinirlenmesini, kızmasını ya da yine 'sınırlar sınırlar' diye başlamasını beklesem de öyle bir şey yapmadı ve güldü. Evet, güldü. Yanımda ilk defa bu kadar içten güldüğünü gördüm. Gerçi zaten onu hepi topu kaç kez görmüştüm ki?
Başımı daha fazla dik tutamadığım sıra koltuğun başına koydum. Saçlarımın bir tutamı gözlerimin önüne düştüğünde, "Güzel gülüyormuşsun," dedim. Cihangir'i tam olarak göremesem de gülüşünün yüzünden silindiğini hissettim, şimdi sadece üzerime kitlenen bakışları kalmıştı.
Boğazını boğuk bir öksürükle temizledi. "Gülüşüm güzel mi?" Sesi temkinli bir şekilde çıkmış gibiydi.
"Güzel," dedim uzata uzata. "Zaten bir tek gülüşün güzel."
Yeniden boğukça öksürdü. "Başka güzel bulduğun bir yanım yok mu?"
"Yok," dedim elimin tersiyle onu savuruyormuş gibi yaparak. "Beğenmiyorum seni. Kalbin de güzel değil." Öylece kaldı.
Galiba içtiğim içkinin etkilerini şu an Cihangir'in üzerinde kullanıyordum.
Yeniden boğukça öksürüp boğazını temizlediği an, "Kalbim güzeldir aslında," dedi ondan hiç beklemeyeceğim şekilde. Benim düşüncelerime ya da onun hakkında hissettiklerime çok mu önem veriyordu?
"Değil," dedim ve hemen ardından fısıltıyla ekledim: "Gözlerinde gördüm."
Gözlerinde gördüğüm kindi, nefretti, öfkeydi. O gün düğünde abime bakarken de gördüm nefretini, babası olduğunu öğrendiğimiz Mehmet amcaya bakarken de...
Ama sanki bir bana öyle bakmıyor gibiydi.
Cihangir yeniden boğazını temizlemek için boğukça öksürdüğünde, önüme düşen saçlarımı itekleyerek gözlerimi ona çevirdim.
"Neden sanki sesin içine kaçmış gibi öksürüyorsun? Rahatça boğazını temizleyebilirsin." Kafamın bulanıklığının etkisiyle kurduğum cümleyle birlikte Cihangir dumura uğramış gibi kalakaldığında, "Ne?" Dedi.
"Bir de mafyasın," dedim onu duymamış gibi yapıp sadece aklıma gelen şeyi söylediğimde. "Pardon," deyip kıkırdadığım an parmaklarımı dudaklarıma bastırdım. "Mafya bozuntusuydun."
"Mafya değilim, Dila."
"Hayır," dedim aniden yükselip ona karşı çıkarak. "Sen bilmiyorsun, mafyasın sen. Mafya bozuntususun."
"Tamam mafyayım," dedi bir kez daha itiraz etmediğinde.
"Hayır," dedim. "Mafya bozuntususun." İnadım karşısında derin bir nefes aldığını hissettim.
"Tamam," dedi. Kendini sakin olmaya zorluyor gibiydi. "Mafya bozuntusuyum ben."
Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldığında, "Evet mafya bozuntususun," dedim. Gözlerimi açık tutmakta zorlansam da konuşmaktan da kendimi alıkoyamıyordum.
"Gidecek misin artık?" Dediğimde fısıldamıştım. Hiç gidecek gibi durmuyordu ama neyse... Böyle başkasının evinde, dibimde dibimde duruyordu. Bir de Sezin ablanın uyanma ihtimalini de düşünemiyordum yani.
"Gitmeyeceğim," dedi. "Ben hâlimden memnunum Dila."
"Ben değilim ama," dediğimde gereksiz yere fazlaca yükselmiştim. "İstemiyorum seni hep böyle dibimde görmeyi ben. Ne diye dibime dibime giriyorsun ki? Hem..." Duraksadım. "Sen hep böyle istenmediğin yerlerde bulunmak için inat eder misin?"
"Hiç istenmediğim olmamıştı." Üzerime üzerime eğildi. "İlk defa istenmediğime bu kadar çekiliyorum."
"Öyle etkilerim vardır," dediğimde bacaklarımı koltuğun üzerine kapatarak, gözlerimi kapattım. Göz kapaklarımı taşımak gittikçe daha zor oluyor, ağırlaşıyorlardı sanki.
Gözlerim biraz kapalı durduğunda, Cihangir'in beni izlediğinin farkındaydım. "Git artık." Fısıldamıştım.
Cihangir'in, "Tam sırası oğlum," diyen sesini duyduğumda neden bahsettiğini anlayamayarak gözlerimi açtım.
"Hani sana yaptığım teklife evet demiştin ya..." Önüme sadece bir tane kâğıt koydu. "Onun sözleşmesi..."
"Hayır demiştim." Durdum. "Ya da dememiş miydim?" Kafam bir anlığına karıştı. "Hayır demiştim ben."
"Evet demiştin."
Başımı iki yanıma salladığımda, "Hayır demiştim," diyerek tekrar ettim.
"Dila," dedi. "Evet demiştin. Sarhoşsun hatırlamıyorsun."
"Cihangir," dedim tıpkı onun gibi. "Hayır demiştim. Sarhoşum ama şükür daha salak değilim."
"Dila," dedi. "Şimdi evet de o zaman." Ya sabır, ya sabır.
"Demeyeceğim," dedim. "Hem sen benimle ne iş yapacaksın ki?" Bitkin bitkin bakan gözlerimi ona çevirdim. "Senin için ben 'sadece oturduğu yerden saçma sapan videolar çeken bir kız' değil miyim? Ne iş yapacaksın?" Bu sözleri bana kendisi demişti. Bir de sözleriyle yakmıştı benim canımı.
Aklıma gelen şeyle birlikte güldüm. "Yoksa birlikte videolar mı çekeceğiz?" Biraz daha güldüm. "En son biz babaannemle bana kurşun dökme videosu çekecektik." Cihangir'in kaşları çatıldığında aklıma gelen şeyle birlikte kahkaha atmaya başladım.
"Sen şimdi mafya bozuntususun ama... Bak ben kurşun dökeceğiz derken öyle kurşun dökmekten bahsetmiyorum. Silahtan dökmüyoruz yani kurşunu." Kendi kendime biraz daha güldüm. Cihangir'in yüzünde hiçbir gülme belirtisi olmadı. "Bu böyle nazara gelince dökülen kurşundan oluyor."
"Nazara gelince dökülen kurşun mu?" Ses tonu üşüttü. "Nazara geldiğini mi düşünüyorsun?"
Esnediğimde, "Babaannem öyle düşünüyor," dedim. "Ben de öyle düşünmeye başladım. Galiba senin gözün kalıyor ben de."
Cihangir başını aşağı yukarı salladığında, "Doğru," dedi. "Gözüm sen de fazlasıyla kalıyor."
"İşte bunlar hep nazar yapıyor," dedim oldukça ciddi bir şekilde.
"Dila," dedi Cihangir sabırla. "İmzalasana." Konuyu birden değiştirmişti.
Baygın bakışlarımın altından, "Cihangir," dedim. "Bir salsana beni ya."
"İmzalarsan?"
"İstediğini almadan bırakmayacaksın değil mi?" Dediğimde gözlerim kapanıp kapanıp açılıyordu.
"İstediğimi aldığımda da bırakmayacağım." Ben nereden çatmıştım bu belaya ya? Birisinin ahını falan mı almıştım ben? Tövbe tövbe...
İki yıl önce bir mesaj atarak ayrıldığım sevgilimin ahı olabilir miydi acaba?
Ya da bir defasında abim lisedeyken onun odasında bulduğum sigarayı babama ispiyonlamıştım. Abimin ahı falan tutmuş olabilir miydi?
Arkamdan demediğini bırakmayan kadın evimize geldiğinde kahvesine tükürmüştüm. Ay yoksa o kadının ahı falan mıydı bunlar?
Yüzümü buruşturdum. Birden, "Ay lütfen o olmasın," diyerek yükseldiğimde Cihangir aval aval yüzüme baktı.
"Neden bahsediyorsun sen?"
"Ne yaptım da başıma senin gibi bir mafya bozuntusu, zorba herif geldi diye düşünüyordum."
Cihangir'in dudakları tehlikeli bir ifadeyle kıvrıldığı an, "Bulabildin mi bari?" Dedi.
"Buldum," dedim. "Eski sevgilimden sadece bir mesajla ayrılmıştım yüksel ihtimalle onun ahı tutmuş olmalı." Gereksiz detaylar detaylar... Kafam yerinde olmadığı için her zamankinin aksine çok konuşuyordum.
Cihangir'in gözlerinin 'eski sevgili' lafını duymasıyla birlikte karardığını hissedebilmiştim.
"Çok mu sevmiştin?"
Aval aval yüzüne baktım. "Kimi?"
"Eski şeyi işte." Eski şeyi mi?
"Eski şey ne?"
"Eski şey işte," dediğinde birden yükselmişti. "Ayrıldığından işte."
"Ha sevgilim," dediğim an dişlerini birbirine bastırdı. "Öyle desene yani. Şey ne?"
"Demesene şöyle," dediğinde başını kütletti. Ay bu benim başımda durmuş ne saçmalıyordu böyle?
"Ne saçmalıyorsun sen?" Dediğimde hemen peşinden de ekledim. "Çok uykum var, seni anlayamıyorum. Çatık kaşları biraz olsun düzelmemişti. Uykum var dememe rağmen hiç gidecek gibi de durmuyordu. O burada olduğu sürece uyuyamazdım, hem de gitmediği sürece her an onu birisi görebilirdi.
Korkum Cihangir değildi.
Bu mafya bozuntusunun onlara bir şey yapabilecek olmasınaydı.
Uykusuzluktan kapandı kapanacak olan gözlerimi Cihangir'e çevirdiğimde, "İmzalarsam gidecek misin?" Dedim.
"Gideceğim." Hiç düşünmeden önüme bıraktığı kalemi alıp sözleşmeyi okumadan imzaladığımda, "Git şimdi," dedim.
Şükür hem sarhoştum, hem de salaktım.
İmzalamıştım imzalamasına ama ben bir şekilde hallederim bunu ya.
Benim abim; Mirza Ulubey'di sonuçta.
Şükür hem sarhoş, hem salak, hem de az da olsa akıllıydım.
Cihangir sözleşmeyi eline aldığında daha fazla dayanamayarak başımı yastığın üzerine koyarak dizlerimi kendime çektim. Gözlerimi Cihangir'in bakışları altında kapattığımda, "Gidecektin," dedim ve hemen peşinden de ekledim: "Mafya bozuntusu."
Cihangir'in, "Gideceğim," diyen sesi artık çok derinlerden geldiğinde üzerime örtülen battaniyenin sıcaklığını hissettim ve hemen peşinden de battaniyenin sıcaklığına karşılık onun soğuk sesini:
"Bu mafya bozuntusuna dediğin ilk evet olmayacak demiştim... Dila."
*
"Dila."
"Kız kalksana artık."
"Sabahtan beri telefonun çalıyor."
"Başımız şişti başımız."
"Bir uyutmadı şu telefonun."
Sezin ablanın bağıran çağıran sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi zorlukla aralayabildim.
"Ne oluyor?" Dediğimde ağrıyan başımla birlikte sızlandım. "Başım çok ağrıyor."
"Sayende bizim de ağrıyor," diye homurdandı Sezin abla. "Yarım saattir telefonun çalıyor."
"Baksaydın ya..." dediğim sıra çalmaya başlayan telefonumla birlikte elime aldım. Ekranda gördüğüm numarayla birlikte kaşlarım çatıldı. Numara kayıtlı olmasa bile kim olduğunu biliyordum.
Cihangir'di.
Dün gecenin gözlerimin önüne gelen kesik kesik görüntüleriyle birlikte ne yapacağımı bilemediğimde telefonu açarak kulağıma götürdüm.
"Ne var?"
Cihangir, "Ne güzel bir açış bu Dila," dediğinde benimle resmen dalga geçmişti. Hemen peşinden sesi ciddileştiğinde, "Gelmedin!" Dedi. Nereye gelmedim, ne diyordu bu? "Dokuzda burada olman gerekiyordu."
"Ne saçmalıyorsun sen? Nerede olmam gerekiyordu?"
"Dün gece teklifime evet diyerek sözleşme imzaladın ya." Ne? Söyledikleriyle birlikte bir hışımla yattığım koltuktan kalktığımda dönen başımla birlikte aynı hızda koltuğun üzerine yapışmıştım.
"Ah..." dediğim an elimi ağrıyan başıma götürdüm.
"Ne oluyor Dila?" Telefondan gelen Cihangir'in ciddi sesiyle birlikte kaşlarım çatıldı. Buz olan sesinde seçebildiğim diğer bir duygu da telaştı.
"Bir şey yok," dediğimde sesim camdandı sanki. "Neden bahsediyorsun sen? Ne evet demesinden bahsediyorsun?"
Cihangir, "Masanın üzerindeki sözleşmeye bakabilirsin," dediğinde sesi beni çıldırtacak derecede rahat çıkmıştı. Gözlerim hemen masanın üzerindeki kâğıt parçasına takıldığında koşarak oraya ilerledim.
Elime aldığım kâğıdı okudum, okudum ve okudukça kaşlarım daha da çok çatıldı. İsmimin altında gördüğüm imzamla ise daha çok...
"Hayır demiştim," dedim kendi kendime. Onun da duyduğunu biliyordum. "Zorla imzalattın değil mi? Uykumda imzalattın değil mi? Ya sen nasıl bir insansın?" Bağırmıştım.
Hayır dediğim gibi olmamıştı. Ne kadar böyle söylesem de dün gecenin görüntüleri kesik kesik gözlerimin önüne düşünüyordu. Onun yüzünden olsa da kendi isteğimle imzalamıştım.
Sezin abla, "Ne oluyor Dila?" Diyerek yanıma geldiğinde elimi saçlarımın arasına daldırdım. "Yok bir şey Sezin abla. Lütfen birazdan..." Sezin abla üstelemediğinde mutfağa doğru gitti.
"Dila," dedi Cihangir. Benim sinirimin aksine onda öyle bir rahatlık vardı ki... "Konu 'sınırımken' yapamayacağım bir şey yok. Dün gece de dedim şimdi de diyorum: Seni bırakmayacağım."
"Sen kimi bırakmıyorsun ya? Sanki aramızda olan bir şey varmış gibi bir de bırakmayacağım diyor." Hızımı alamadım, sinirimi atamadım.
"Bekle geliyorum," diye bağırdım söylediklerini umursamadan. "Bekle göstereceğim ben sana." Bir şey demesini beklemeden telefonu yüzüne kapattığımda bundan sonrası çok hızlı gelişmişti.
Evden çıkmam, taksiye binişim ve kendimi onun koca imparatorluğunun önünde buluşum...
Önünde durduğum devasa yapıya bakarken katları saymaya çalışsam da bir türlü beceremiyordum ve bir yerden sonrasında artık başım dönmeye başlıyordu.
Daha fazla önünde böylece duramayacağımı anladığımda kendime son bir cesaret yüklemesi yapıp içeriye doğru yürümeye başladım. Şirketten içeri girer girmez önüme çıkan kadınla birlikte afalladığımda gereksiz muhabbetlere girmeyerek, "Cihangir Dağlı ile görüşmek istiyorum," dedim.
"Adınızı öğrenebilir miyim?"
"Dila Ulubey." İsmimi duymasıyla birlikte karşımdaki kadın kılıktan kılığa girdiğinde, "Tabii efendim," diyerek beni asansöre yönlendirdi. Geleceğimden haberi vardı, anlamıştım. Kadın, bana asansöre kadar eşlik edip, "Bundan sonrasına tek devam edeceksiniz," dediğinde başımı salladım. "Yukarıda sizi karşılayacaklar." Yine başımı salladım. Bu durum alışık olmadığım bir durumdu.
Alt tarafı bendim ya.
Dila yani dümdüz Dila.
Karşılama komitesi kurulmuş gibi bir şeyin içine düşmüştüm resmen.
Asansör katları bir bir çıkmaya başladığında artık içimin bulandığını hissediyordum. O kadar çok kat çıkmıştım ki... Galiba tek şansım hiçbir katta durmuyor olması olabilirdi.
En sonunda elli dördüncü katta durmasıyla birlikte asansörün kapıları açıldığında, "Hoş geldiniz Dila Hanım," diyen bir kadın belirdi. Gözlerimi devirmemek için zor tutarak gülümsemeye çalıştım.
"Cihangir Bey'in odası bu tarafta."
"Ben giderim," dediğim an yürümeye başladım. Arkamdaki kadın bağırıyordu ama onu umursadığım yoktu. Cihangir'in odasını bulduğum an kapısının yanındaki isme takılı kaldı bakışlarım.
'Cihangir Dağlı'
Hayır.
Mafya bozuntusu...
İçin için ona olan sinirim biraz daha arttığında kapısını çalmadan bir hışımla odasına daldım. Onu tam karşımda bulduğum an adımlarım duraksadı. Masasına yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu.
Beni beklediği her hâlinden belli oluyordu.
"Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Dediğimde bağırmıştım. Açık bıraktığım kapının bir başkası tarafından kapatıldığını duysam da dönüp bakmadım bile.
Benim için şimdi sadece o ve onun yeşil gözleri vardı.
"Ne yapmışım?" Dediği an rahatlığı beni iyiden iyiye delirtecek seviyedeydi. Sinirle ona doğru adımladım.
"Bu ne?" Dediğimde elimde tuttuğum sözleşmeyi gözlerine gözlerine tuttum. Tam dibine girdim. "Sen, benim sarhoşluğumdan nasıl faydalanırsın?"
Cihangir'in kaşları yukarıya doğru kalktı. "Sarhoşluğundan faydalanmak mı?"
"Evet," diye bağırdım yüzüne yüzüne. Bağırmamla birlikte kaşları çatıldı. Galiba birisinin ona böyle bağırmasına alışık değildi. "Sarhoşluğumdan faydalandın. Evden gitmedin köşeye sıkıştırdın beni."
Cihangir, "Dila... Dila..." diyerek başını iki yanına salladığında hiç beklemediğim bir şey yaparak ellerini belime koyarak beni kendisine çekti. Şaşırıp kaldığımda o bununla da kalmayıp beni belimden tuttuğu gibi arkadaki masanın üzerine oturttu.
Şaşkınlıktan öylece kaldığım an tam bağıracağım sıra Cihangir bacaklarımın arasına girdiğinde, kalbim yerinden çıkacak sandım.
"Ne yapıyorsun?" Dediğim an sesim az öncekinin aksine içine kaçmış gibi çıkmıştı.
"Dila... Dila..." dedi tekrardan Cihangir. Adımı söylemeyi seviyor gibi gelmişti.
Elleri belimi sıkıca sardığı an hafifçe üzerime doğru eğildi. "Sence senin sarhoşluğundan faydalanmak istesem bu şekilde mi faydalanırdım?" O konuşuyordu ama ben onu duymuyordum bile. Bacaklarımın arası sızım sızım sızlıyordu.
Üzerime biraz daha eğilip alnını alnıma yasladığında, "Dila... Dila..." dedi tekrardan. Sertliğini, kasıklarımda hissettiğim an dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Sarhoşluğundan faydalanmak istesem..." Gözleri göğüslerime düştü, ama tekrardan gözlerime çıktı. "Sen dün gece karşımda dolgunluklarını bile kapatmayan bir bez parçası..." Sözünü kesen yanağına hızlı bir şekilde geçirdiğim elim olduğunda dişlerini birbirine bastırıp, başını eğdi.
Attığım tokatla birlikte tüm vücudumun karıncalandığını hissettiğimde, içimden dolup taşan korkuma engel olamıyordum.
Ben, Cihangir'e tokat atmıştım.
Cihangir eğdiği başını dudakları yukarı kıvrıla kıvrıla kaldırdığında bu hâline anlam veremedim. Kızmamış mıydı?
"Bunu da bir sen yapabilirdin," dediği an hiç sinirlenmiş gibi durmuyordu. Korkumun silindiği hissettim. Bir tane daha çaksam mı acaba ya?
"Ama bunu da bir ben yapabilirim." Neyden bahsettiğini anlayamadığımda Cihangir dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
*
NE OLUYOR CİHANGİR NE OLUYOR?? Zorba herif seni ğgğwğdğ ahahahhs hızlı girişleri severim ğgğwğfğcğ
Dila'Cihangir onları sevmeniz beni o kadar mutlu etti ki... Yalan yok seveceğinizi tahmin ediyordum ama bu kadarını beklemiyordum.
Herkes ayrı kitap talebine girmiş ama üzülerek söylüyorum Dila'Cihangir onlara ayrı bir kitap yazamam. Vakitsizliğim, okulum ve Visal...
Onlara ara ara buradan bölümler yazacağım. Ara ara desem de görüyorsunuz hemen geldim💅🏼 Onları yazmayı gerçekten çok sevdim💙🥺 Size söz onları da hiç boşlamayacağım, elimden geldiğince hep kavuşacağız✨
Bölüm alıntıları için instagram: mavininhikayeleri
Twitter: kendince_yazar0
Sizleri seviyorum.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro