Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

27.Bölüm: "Düğüm"

#Ömer Öz - Gidemem ki

#Tekir - Yarem

#Ömer Öz - Mavi

#Cem Adrian - Bu Şarkı Aşka Yazıldı

Biz geldik canımın en içleriiiii💙 Nasılsınız umarım çook çook iyisinizdir🥺🥰

Bugün benim doğum günüm. 21 oldum büyüyorum🥲Bugüne Visal'i yazmak istedim. Hediyem Visal olsun istedim. Mihran, Mirza, Behlül ve diğerleri💙Ve siz. Hepinizi çook seviyorum. Şimdi yanımda olan herkese çok teşekkür ederim. İyiliklerim❤️‍🩹

Bir sonraki doğum günümde dileğim Visal'imizin kitap olması💙

Ve bu bölümde yanımda olursanız çok sevinirim. Her paragrafta yorumlarınızı görmeyi çok isterim. Yorumlarınızı, yıldızlarınızı bırakın olur mu? Yoksa bayılıyormuşum...✍🏻🫠

Bir sonraki bölümün spoisi de bölüm sonundaaa💅🏼

Twitter'da Visal ile ilgili olan yorumlarınızı, düşüncelerinizi okumayı çok isterim. #Visal etiketiyle destek olursanız çook sevinirim bebitolarım❤️‍🩹

Şimdi oy verdiysek başlayalım mı?🥰

*

Büyümek.

Çok garip bir şey.

Küçükken hep büyümek isterdim. Bir an önce büyümek. Okuma yazma bilmezken abimin defterlerini, kitaplarını alır sanki biliyormuş gibi karalar dururdum. Abim kütüphaneye giderken peşine takılmaya çalışır, daha aklım bile ermezken annemin makyaj malzemelerini alır sürmeye çalışırdım. Bir an önce büyüyüp okuldan kurtulmak, mesleğimi elime alıp, sonra istediğim her şeyi özgürce yapmak isterdim.

Büyüdüm de.

İyi bok yedim.

Büyüyünce her şeyin düzeleceğini, daha da iyi olacağını düşünürdüm.

Meğer ne büyük yanılgıymış.

Büyürken, sonu uçurum olan o yola sanki yüz seksen kilometre hızla girdim. Büyüdükçe kaybettim, yenildim. Çok kayıplar verdim, kayıplar verdikçe kendimi kaybettim. İnsanlara olan güvenimi, iyi niyetimi, içimdeki tüm güzel duyguları kaybettim.

Buraya, bu hallere gelmem kolay olmadı. Çok zaman aldı, çok kayıp verdim. Güvendim sonra güvenimin tıpkı bir bina gibi yıkılışına şahit oldum. İnsanlarda yıkılırdı tıpkı binalar gibi... Ben de yıkıldım. Çok sevdim, gidişini izledim.

Dedim ya... Buralara gelmem kolay olmadı.

"Kurban olduğum?" Mirza'nın içimi ısıtan yumuşak sesi kulaklarıma dolduğunda, gözlerimi dalmış olduğum odanın bembeyaz olan duvarlarından çekerek ona çevirdim.

"Hım?" Dediğimde mırıldanmıştım. Öyle derin bakıyordu ki gözlerime... Sanki düşüncelerimi görüyor gibiydi, aklımdan geçen her şeyin içinde gözleri varmış gibi bakıyordu.

"Ne düşünüyorsun?" Dediğinde elini bebek saçlarıma götürüp okşadı. Dün geceden beri hastanedeydik, hemşireler ara ara gelmiş ağrı kesici vermiş bir şekilde sabahı sabah etmiştik. Mirza yanımdaydı, bir an olsun yanımdan da ayrılmamıştı.

"Kertenkele olsam beni sevip sevmeyeceğini," dediğim an yine Mihranlığımı konuşturmuş ve şu durumda bile Mirza'yı şok etmiştim.

"Ha?" Mirza şaşkınlıkla konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Mihran'ım, kurban olduğum nereden geliyor bunlar aklına? Kim sokuyor bunları senin aklına?"

"Ha sevmezsin yani?" Dediğimde kaşlarımı hafifçe çatarak, yarama dikkat edip ona doğru döndüm. "Tam da uyurken gördüğüm gibi. Kertenkeleydim ve beni sevmiyordun." Tripli bir şekilde söylediklerimden sonra Mirza kaşlarını çattı.

"Ha ben burada sana bir şey olacak diye ölüp ölüp dirilirken sen o girdiğin uykuda kertenkele olduğunu mu gördün? Mirza söylediklerine kendisi de inanamıyormuş gibi konuştuğunda başını iki yanına sallayarak ağzının içinden söyledi: "Te allam ya."

Dudaklarımdan kaçan kısık kıkırtıya engel olamayarak güldüğümde, "Oy oy..." diyerek ellerimi Mirza'nın yanaklarına götürüp sıktım. "Sen benim için buraları mı yıktın?" Yanakları, parmaklarımın arasında kıstırılmış bir şekilde kalan Mirza bu sefer gerçekten şok oldu.

Yüzünü buruşturup geriye doğru çekilmeye çalıştığında yanaklarını bırakmadığım için uzaklaşmamıştı. Huysuzca, "Mihran," dediğinde bugünlük bu kadar uğraşmanın yeterli olacağını düşünerek Mirza'nın yanaklarını son bir kez sıkıp bıraktım.

"Bakıyorum da yine çok tatlıyız," dediğimde sesim alayvari bir şekilde çıkmıştı. Aklıma gelen şeyle birlikte dudağımı ısırdığımda, "Ve tabii bir de kokarca," dedim. Olmadık anlarda benim romantikliğin ortama girişi falan.

Mirza'nın kaşları oldukça derin bir şekilde çatıldığında, "Mihran!" Diye oldukça tehlikeli bir şekilde fısıldadı. Burnunu havaya kaldırıp çaktırmamaya çalışarak kendini koklamaya çalıştığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Günlerdir duşa girmediği için kendini kötü hissediyordu ama beni bırakıp gidemiyordu da. Tabii bende canımı sıktığı an bunu öne sürüp onu sinir etmekten geri durmuyordum.

"Sadece şakaydı sevgilim," dediğimde güldüm ama tabii Mirza'nın yüzünde ufak bir mimik bile kıpırdamadı.

Mirza, "Saçında teneke yağı dolduracak kadar yağ varken ne de güzel şakalar yapıyorsun sen," dediğinde az önce dudaklarımda yer edinen tebessümüm aynı hızla donarak silindi.

Ne?

Saçımda teneke yağı dolduracak kadar olan yağ mı?

Hayır hayır ben böyle bir şey duymadım. Bir şey yok, bir şey yok, bir şey yok.

Kaşlarım çatık bir şekilde Mirza'ya bakmaya devam ettiğimde Mirza'nın dudakları hafifçe kıvrıldı. "Sadece şakaydı kurban olduğum." Beni taklit ederek söyledikleriyle birlikte, "Mirza!" Diye çemkirerek bağırdığımda elimi kaldırarak omzuna doğru hızlıca geçirdiğimde, acıyan canımla birlikte inledim. Artık kolumda açılacak yer olmadığı için dün gece elimin üstüne serum takmışlardı ve ben onu unutup çekiştirmiştim. Elin üzerine takılan serum gerçekten çok acıtıyordu.

Mirza telaşla, "Mihran!" Diye yükseldiğinde hemen yanımdan doğruldu. "İyi misin?" Elimi hemen avuçlarının arasına aldığında serumun çıkıp çıkmadığına baktı. Bir şey olmadığını gördüğü an, "Niye dikkat etmiyorsun?" Diyerek beni azarladığında dik dik bana baktı.

"Acımıyor tamam."

"Yarana da dikkat et," dediğinde çattığı kaşlarını hâlâ düzeltmemişti.

"Senin yüzünden hep," dediğimde elimi karnımın üzerine, yarama dikkat ederek yavaşça bıraktım. "Sinir ediyorsun beni, dövesim geliyor seni." Söylediklerimden sonra tıpkı küçük bir çocuk gibi dudaklarımı büzdüğümde Mirza'nın gözleri dudaklarıma düştü. Gözlerini bana dakikalarmış gibi gelen saniyelerde dudaklarımın üzerinde tuttuğunda, derin bir iç çekti.

"Şiddet yönelimli bir sevgili ha?" Dediğinde dudakları hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı. Yatakta kayarak bana iyice yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattığında, "Sana zahmet olmasın kurban olduğum," dedi. "Yorma kendini hiç. Geldim dibine böyle daha rahat dövebilirsin beni." Yüzündeki sırıtışını hiç bozmadan konuşmuştu. Resmen dalga geçiyordu benimle.

Ona kıyamayıp vuramayacağımı falan mı düşünüyordu? Böyle düşünüyorsa çok yanılıyordu.

Tıpkı onun gibi gülümsediğimde serum olmayan elimi kaldırıp, yumruk yapıp, hızlıca Mirza'nın omzuna geçirdim. Şu halimle vurmam onda tabii ki de bir etki bırakmadığında, "Ah Mihran..." dedi. "Bir de yumruk ha?" Gülerken kaşlarını yukarıya doğru kaldırdı. "Sen gerçekten şiddete meyillisin." Aslında gerçekten şiddete eğilimim falan yoktu. Sadece kafam atıp, canım sıkıldığında ufak vuruşlar yapmıyordum o kadar.

"Eee..." dediğimde tıpkı onun gibi tek kaşımı yukarıya doğru kaldırıp düşünüyormuş gibi yaptım. "Kimin sevgilisiyim?"

"Hım..." diye ağzının içinde mırıldandığında başını iyice bana doğru yaklaştırdı. "Kimin sevgilisiymişsin bakalım?" 1.85 boyunda, esmer, polis, Mardin ağası olan senin demek istesem de ona istediğini vermedim.

Kıkırdadığımda bende yüzümü ona doğru yaklaştırdım. Aramızda çok az bir mesafe kala durduğumda nefesini dudaklarımın üzerinde hissediyordum. Derin bir nefesi içine çektiği an tabii ki ortamı bozmadan duramayarak, "Bakkalcı Murat'ın," dedim.

Mirza öylece kalakaldı. Gerçekten kalakaldı. Ne gözünü kırpıyor, ne de bir tepki veriyordu. Yazık kal geldi herhalde.

Aradan geçen birkaç saniyede hafifçe kımıldandığında ne dediğimi daha yeni anlamış gibi kalın, biçimli kaşları derin bir şekilde çatıldı. Dudaklarının arasından tıslar gibi, "Mihran!" Dediğinde burnundan soludu.

Ne Mihran, ne Mihran?

(Özledik değil mi🥺Ben yazmayı çok özlemişim🫠Hadi hep birlikte ne Mihran ne Mihran diyelim💙)

"Sadece şakaydı..." dediğimde yüzüme tatlı olduğumu düşündüğüm bir gülümseme kondurdum. Ben güldüm gülmesine ama Mirza'da hiç değişiklik yoktu ki... "Kimin sevgilisi olacağım ya?" Diyerek birden yükseldiğimde havadan havadan atmaya başladım.

"Tabii ki de 1.80 boyunda..." Mirza hemencecik sözümü kesti.

"Mihran benim boyum 1.88" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bunu tabii ki de biliyordum. Ayakkabı numarasından tutun, gözünün bozukluğunun derecesine kadar biliyordum. Hatta biraz daha zorlarsam dıdının dıdısının TC kimlik numarası bile çıkardı. Ama tabii bunları Mirza'nın bilmesine hiç mi hiç gerek yoktu.

"Tamam sen de 1.85 ben deyim 1.90 boyunda, esmer, yakışıklı mı yakışıklı, polis, aynı zamanda part time ağa... Sonrasında..." Düşünür gibi öyle kalakaldığımda Mirza birden dudaklarını dudaklarıma bastırdığı an hiç beklemediğim bu hareketiyle birlikte donup kaldım.

Kalbim, dudaklarımda atıyor gibiydi.

Biraz olsun kendime geldiğim an kendimi çok zorlamadan dudaklarımı kımıldattığımda Mirza'ya karşılık vermeye başlamıştım bile. Sanki günlerdir susuz, nefessiz kalmışta benim dudaklarım ona nefes oluyormuş gibi kana kana dudaklarımda nefeslendiğinde aslında benim de ondan çok farkım yoktu.

Zihnimde boğuştuğum onca düşünce, onca ses bir tek Mirza'yla siliniyordu. Kalbimde ezintiye uğrayan yıkımları bir tek Mirza siliyordu.

Sadece varlığı yetiyordu.

Serum olmayan elimi yavaşça kaldırıp Mirza'nın yanağına götürüp hafifçe okşadığım an Mirza alt dudağımı emerek bıraktığında, dudaklarımızı hafifçe ayırmıştı. Sadece tek bir kelime konuşsak yeniden birleşeceklerdi.

Mirza derince soluduğunda, "Nasıl yaşamışım ben?" Diye fısıldadı. Her bir kelimesinde dudağıma değen dudaklarıyla birlikte sözlerine tam olarak odaklanamadığımda, tuttuğum nefesimi sakince bıraktım. "Günlerdir nasıl yaşamışım ben? Ben, sensiz nasıl yaşayıp, nasıl nefes almışım?" Kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Yaşamamışım ben. Aldığım nefes nefes değilmiş meğer." Alnını alnıma yasladığında, parmaklarını alnıma düşen saçlarıma götürüp okşadı. "Şimdi yaşıyorum, yeni yeni nefes alıyorum..."

Mirza gözlerime öyle derin öyle güzel bakıyordu ki... Hem sözleriyle hem gözleriyle yaşadığım her şeyi silip atıyor, onunla yeniden can buluyordum sanki.

"Bir çift mavi göz dünyammış meğer... Tek bir nefese dünyamı sığdırmışım..." Mirza'nın sözleri kalbimin akışını hızlandırıp, sanki karla kaplı içime ılık ılık aktığında, zamanın durduğunu hissettim.

Zaman tam şu an durmalıydı.

Mirza ona bakan gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama daha fazla dayanamıyormuşçasına yeniden dudaklarımızı birleştirdiğinde, bu sefer şaşırmadım. Tek elimi, ensesine kaydırarak hızla ona karşılık vermeye başladığım an, "Oha!" Diye bağıran tanıdık ses öylece kalakalmamı sağladı.

Behlül'dü.

Behlül mü?

Karşı koyamayacağım bu gerçek beni hızla kendime getirdiğinde, dudaklarımı hemen çektim. Geriye doğru çekilerek Mirza'dan da hafifçe uzaklaştığım an Mirza'nın kaşları çoktan çatılmıştı bile. Bu şekilde Behlül'e yakalanmayı asla beklemiyordum, gerçi Behlül'ün sabah sabah gelmesini de beklemiyordum ki.

"Oha! Miho'm. Benim bu gözlerim neler gördü öyle? Benim başıma bunlarda mı gelecekti Miho'm?" Behlül yana yakıla konuşmasına devam ettiğinde söylediklerinden pek de bir şey anlamamıştım.

Behlül elini başına vura vura, "Sen bunu nasıl yaptın Miho'm? Gitti gitti, namıs gitti, namıs gitti," dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Behlül'e bayağı uzun bir zamandır geri zekalı demediğimi fark ediyordum.

Mirza birden, "Lan!" Diye yükselerek yataktan kalktığında Behlül hafifçe tırsarak birkaç adım geriye doğru kaçtı.

"Vallahi Mehmet amcam aşağı da, hatta gelmek üzeredir. Sizi bu şekilde benim sayemde yakalamadı benim." Behlül omuzlarını gere gere böbürlenerek konuştuğunda gözlerimi devirsem de içimden geçen korkuma da engel olamamıştım.

Babam bizi yakalasaydı işte o zaman tam anlamıyla sıçardık.

"İşte tam da bu yüzden enişteciğim, canım eniştem on bin teleciğini alırım."

Ne?

On bin telecik mi?

Ben daha bir şey diyemeden Behlül kendi kendine triplere girip, "Tamam tamam biliyorum enişte lütfen," dediğinde kısa bir duraksamanın ardından devam etti: "Tamam biliyorum ben on bin TL senin için sakız parası tamam enişte çok ısrar ettin yirmi bin TL olsun tamam."

Yirmi bin TL mi?

Dudaklarım sudan çıkmış balık gibi açıldığında daha fazla kendimi tutamayarak, "Ne?" Dedim. Resmen bizi babama söylemekle tehdit ediyordu.

"Yirmi bincik enişteciğim." Behlül tatlı olduğunu düşündüğü gülümsemesini de suratına takınarak konuştuğunda başımı iki yanıma salladım.

Kesinlikle hastaneye yürek yemiş öyle gelmişti.

"Ya da donunla girdiğin nezarethane ne dersin?" Mirza'nın gayet sakin ve rahat bir şekilde söyledikleriyle birlikte kendimi tutamayıp güldüğümde, aslında aklıma gelen tek şey Behlül'ün nezarethaneye alındığı o geceydi.

Behlül, "Benim arkamda kapı gibi Mehmet amcam var Mehmet amcam," dediğinde bir yandan da yavaştan yavaştan geriye doğru adımlıyordu. Hem Mirza'dan bu kadar korkup hem de hiç susmadan karşılık vermesi cabasıydı.

Mirza dişlerinin arasından, "Lan!" Diyerek tısladığında Behlül'e doğru bir adım attı. "Siktir git lan."

Behlül'ün korkudan açılmış olan gözleri bana döndüğünde yine de Mirza'yı sinir etmekten geri durmayarak, "Miho'm enişteme ver oradan bir papatya çayı," dedi. Artık kendimi tutamayarak güldüm.

Papatya çayını geçtim Mirza'yı papatya tarlasına mancınıkla fırlatsam yine de bu siniri geçmezdi.

"Lan ben senin şimdi..." Mirza söylene söylene Behlül'e doğru ilerlediğinde Behlül, "Tamam on beş bincik olsun," dedi. Gerçekten Mirza'yla pazarlık mı yapmaya çalışıyordu o? Mirza'yla pazarlık yapabileceğine inanıyorsa bir tur da ben dolandırmak isterdim onu.

"İki gece nezarethane nasıl şerefsiz?"

"Ayıp oluyor ama enişteciğim. Alındım, gücendim, ponçik kalbim kırıldı gerçekten." Behlül sanki gerçekten kırılmışçasına yüzünü değişik şekillere soktuğunda Mirza yüzünü buruşturdu. "Tamam son on bin olur enişte. Bak sana enişte indirimi geçiyorum."

Mirza tepki vermediğinde Behlül şansını zorlayarak, "Son fiyat beş bincik o zaman," dedi.

"Aç susuz beş gün nezarethane?" Mirza'nın söylediklerinden sonra Behlül'ün gözleri sonuna kadar açıldığında nezarethanede kalmanın değil de açlığın onu korkuttuğunu anlayabilmiştim. Keşke benim arkadaşım olduğunu bu kadar belli etmeseydi.

Behlül, "Ben en iyisi susayım enişteciğim," dediğinde sırıttı. "Eniştelerin gülü gülü." Mirza burnundan soluduğunda hafifçe gülerek alnımı kaşıdım.

"Ne yapıyorsun sen evladım böyle kapı ağzında?" Babamın sesini duymamla birlikte eğdiğim başımı kaldırdığımda Behlül hemen kapının ağzından çekilerek babama yol açtı. Babam odaya girdiği an hemen peşinden annem, Çiçek, Dila ve Asiye teyze de girdiğinde Mirza hemen birkaç adım atarak yanımda bitti.

"Görüyorsun değil mi bana hiç evladım demiyor?" Mirza'nın ağzının içinden babam duymasın diye mırıldana mırıldana söyledikleriyle birlikte kaşlarım hafifçe yukarıya doğru kalktığında, "Saçmalama," dedim. Bize kaşları çatık bir şekilde bakan babama hafifçe gülümsediğimde, "Babam seni oğlu gibi görür," dedim.

Mirza beni hemen, "Görürdü," diyerek düzelttiğinde yaptığı çocuksu kıskançlığa karşılık gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ciddi ciddi babamın Behlül'e 'evladım' demesini kıskanmıştı.

Tam Mirza'ya cevap vereceğim sıra babam, "Kızım..." diyerek aramıza girdiğinde hemen yanıma geldi. "Nasılsın yavrum? İyi misin kızım?" Babam ellerini saçlarıma atıp okşadığında gülümsedim.

"İyiyim babacığım," dediğimde gözlerindeki yorgunluk onu eve yollamamıza rağmen hiç uyumadığının belirtisiydi. Gözlerinin içi kıpkırmızı ve hafifçe şişmişti. "Babacığım niye uyumadın?" Dediğimde dudaklarım büzülmüştü.

"Uyudum kızım uyudum ben..." diyen babama karşılık başımı iki yanıma salladığımda babam, anneme doğru dönüp kendini onaylatmaya çalıştı. "Tüm gece uyudum ben değil mi hanım?"

"Ya ya..." diyen annem babama 'sen iflah olmazsın' bakışlarıyla bakarken yanıma doğru geldi. "Hem de ne uyuma... Tüm gece horul horul uyudu." Hepimiz birden güldüğümüzde babama, "Yanaşta azıcık göbüşünü seveyim," dedim.

Babam kaşlarını çattığında, "Mihran!" Dedi kızarmış gibi yaparak. "Göbeğim falan yok benim kızım." Evet babacığım senden önce yürüyen göbeğin falan hiç yok.

Babam ne kadar öyle desede yine de bana yanaştığında kıkırdayarak elimi göbeğine attım. "Mirza sen de git dinlen artık." Ben, babamla uğraşırken babamın Mirza'ya yönelik konuşmasıyla birlikte gözlerimi Mirza'ya çevirdiğimde çoktan kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. Beni burada bırakıp gitme düşüncesi onun kabullenip, kabul edeceği bir şey değildi.

"Mirza dedi bak." Mirza'nın ağzının içinden tıpkı küçük bir çocuk gibi homurdanmasıyla birlikle güldüm. Kimsenin duymadığını düşünüyordu ama az önceki sessiz konuşmasının aksine bu sefer o kadar da sessiz konuşmamıştı.

Babam tam da tahmin ettiğim gibi, "Mirza duyuyorum seni," dediğinde o da sanki Mirza'ya inat gibi 'oğlum' ya da 'evladım' demiyordu. Üstüne basa basa ismini söyleyip duruyordu.

Mirza yüzünde gram mimik oynamadan, "Yok Mehmet amca ben Mihran'la kalacağım," dediğinde bu sefer kaşları çatılan babam olmuştu.

Annem aralarına girerek, "Oğlum tamam kal da biraz dinlen öyle gel," dediğinde tam da Mirza'nın istediği gibi 'oğlum' demişti. Annem de Mirza deseydi eğer şuraya Feriha gibi bayılıp kalırdı.

Annemin ardından Asiye teyze de, "Oğlum bi git duşunu al, dinlen öyle gel yavrum..." dediğinde hemen peşinden de ekledi. "Sonra hemen gelirsin zaten, kalırsın Mihran kızımla." Galiba Mirza sinirlenmesin diye alttan alttan gece Mirza'nın kalmasını babama kabul ettirmenin yolunu yapıyordu. Ama buna gerek yoktu ki Mirza zaten her türlü kalırdı.

Mirza tam itiraz edeceği sıra, "Git sen," diyerek onu susturdum. Zaten benim yüzümden kaç gündür buralarda sürünüyordu, en azından birkaç saat dinlenmesi ona da iyi gelirdi. "Babamlar burada zaten." İçinin rahat etmesi için hafifçe gülümsediğimde, "Dinlen biraz Mirza," dedim.

Mirza babamlar burada olduğu için bir şey diyemediğinde tam da bir şeyler diyemediği için burnundan soluyarak, sessizce ofladı. "Gideyim ben o zaman," dediğinde sesinden akan isteksizliği tabii ki de hissedebilmiştim. 'Gitme' dememi bekler gibi yüzüme küçük Emrah gibi baktığında babam, "Git git," dedi.

"Git enişteciğim git." Mirza ters ters Behlül'e baktı.

Mirza gözlerini bana çevirdiğinde, "Hemen gelirim ama," dedi. Babam bir şey demesin diye ne yanıma gelip bir şey yapabiliyordu ne de çıkıp gidebiliyordu.

Babam, "O kadar da hemen gelme," dediğinde yaptığı huysuzluklara karşılık gülsem mi, sinirlensem mi bilememiştim.

"Te allam ya te allam ya." Mirza ağzının içinden homurdandığında, "Tamam sevgilim," diyerek onu biraz olsun sakinleştirmeye çalıştım. Ama ben daha 'sevgilim' der demez babam öksürmeye başladığında bu sefer eğlenme sırası Mirza'ya geçmişti.

Mirza sırıtarak, "Hemen gelirim ben kurban olduğum..." dediğinde babamın öksürükleri daha da bir arttı. Ben onları en son bu şekilde bırakmamıştım yahu. En son araları gayet iyiyken şimdi bunlara ne olmuştu böyle?

Mirza bana gülümseyerek gözlerini bir an olsun benden ayırmadan odadan çıktığında babam hâlâ öksürmeye devam ediyordu. Annem, "Ay Mehmet ne oluyor?" Deyip babamın sırtına hızlıca geçirdiğinde kızlar onlara çok takılmadan yanıma gelmişti bile.

Dila, "Ay Mihran neler oldu neler?" Diye cırıldadığında hemen dedikodu moodunu açmıştı bile.

Behlül, "Ne oldu kız?" Dediğinde tıpkı Dila gibi sesini incelte incelte konuşmuştu. Kıkırdadığım an Dila, Behlül'e ters ters baktığında gözlerini geri bana çevirdi.

"Kız nenem Elizabeth'im öldü ya..." Dudaklarım şaşkın bir balık gibi açıldığında neye şaşırdığımı kendim bile anlayamamıştım. Kadın zaten yüze merdiven dayamışken ölmesinden doğal bir şey yoktu. Ama Dila kraliyet ailesini öyle yakından hatta sanki içlerinden birisi gibi takip ediyordu ki... II. Elizabeth'e nene bile diyordu yahu.

Dila, "Ah nenem ah nenem..." dediğinde gerçekten bayağı üzülmüşe benziyordu. Vah vah yakın zamanda şifa bulur inşallah. "Ortalık Camilla cadısına kaldı tabii."

Çiçek, "Allah seni ne yapmasın Dila," dediğinde Dila'nın koluna vurdu. "Bu muydu kız sabahtan beri karın ağrın? Salak kız." Bu sefer de dayanamayıp Dila'nın kafasına vurdu. "Neyse Mihran kız ne olmuş biliyor musun?"

"Bilmiyorum Çiçek."

"He doğru bilmiyorsun dur. Kız Hafize teyzenin kızı Ceylan kocaya kaçmış ya." Çiçek'in sanki hiç başımıza gelmeyen bir olayı anlatıyormuş gibi konuşmasıyla birlikte güldüm. Bizim mahallede haftalık birisi bir yerlere kaçardı ki zaten.

Dila önce kendi alnına, sonra Çiçek'in kafasına vurduğunda, "Vizyon farkı işte..." dedi. "Vizyonsuzsun kızım sen vizyonsuz. Ben diyorum kraliyet ailesi, nenem öldü sen diyorsun sümüklü Ceylan kocaya kaçmış."

"Milleti örselemesene kızım."

"Doğruyu söylemekte örselemek oldu. Vizyonsuz." Dila ve Çiçek kendi aralarında laf dalaşına girdiklerinde Behlül kulağıma doğru eğildi.

"Miho'm sen bu iki çatlağa nasıl dayanıyorsun?"

"Dedi Dila'yı ilk gördüğünde dibi düşen ama Mirza'nın kardeşi olduğunu öğrenince bacım bacım diye ortada dolanan Behlül." Dila'nın, Mirza'nın kardeşi olduğunu öğrenince hemen dünya ahiret bacımdır deyip durmuştu.

"Valla iyi ki bacım olmuş bu çeneyle çekilmez bunlar Miho'm." Elini önce kulağına sonra yatağımın başlığına vurduğunda, "Bana benden çok konuşmayan birisi gerek," dedi. "Benden az konuşmalı. Var mı öyle bir tanıdığın biraderim? Böyle ağzı var dili yok falan." Kaşlarım şaşkınlıkla yukarıya doğru kalktığında gerçekten hasta yatağımda bunların konusunun döndüğüne şaşırmaktan bir hal olmuştum.

Behlül'e cevap vermediğim an, "Gerçi ben hiç az konuşan kadın görmedim ki..." dedi. Dillendirdiği bu gerçeği daha yeni anlıyormuş gibi yüzünü buruşturduğunda, "Allah'ım bana az konuşan bir kadın," dedi. "Aldım verdim kabul ettim yedi yedi yedi." Hay senin kabul etmene de yedine de.

"Bir sus artık!" Dediğimde elimi alnıma götürüp ovuşturdum. Mirza gideli belki sadece beş dakika olmuştu ama bu beş dakikada başımı ağrıtmayı becermişlerdi. Dila ve Çiçek garip bir laf dalaşının içindeyken, Behlül burada benim başımın etini yemişti. Babam girdiği öksürük krizinden sonunda kurtulmuştu ama Mirza'ya taktığı için gizlice annemle konuşup ona dert yanıyordu.

Ben bunlarla ne yapacaktım?

Sadece beş dakikada böyle olduysa birkaç saate sanki çok sağlammışım gibi iyice pestilimi çıkarırlardı galiba.

Ki öyle de oldu. Aradan geçen birkaç saatte her şey birbirine girmişti. Belki de daha birkaç saat geçmişti ama bana asırlar gibi gelmişti. Behlül sürekli Dila'ya sataşmış, Dila'dan zevk almayınca Çiçek'e geçmişti. Bir ara Beşir gelmiş o da aralarına katılmıştı. Babam ise belki de dakika başı 'iyi misin kızım' deme rekoru kırmış olabilirdi. Asiye teyze ve annem kenara çekilmiş örgülerini örmüşler ve klasik artık onlar için bilgi alışverişi olan dedikodularını yapmışlardı.

Kısacası onlar gelene kadar iyiydim ama şu an pek de iyi bir halim kalmamıştı.

Yattığım yerde daha da bir hastalanmıştım sanki. Halbuki hiç de bir şey yapmamıştım. Esnediğimde başım hafifçe sağ tarafıma doğru düştü. Gözlerim iyice kısılmış, göz kapaklarıma sanki dünyanın ağırlığı binmişti.

Yeniden esnediğim an feri gitmiş mavi gözlerim iyice küçülmüş, kısılmıştı. Gözlerim tam olarak kapanmadan önce duyumsadığım sesler de Dila ve Çiçek'e aitti.

"Valla Meghan bunlardan kaçmakla çok iyi yaptı."

"Valla Hafize teyzenin kızı Ceylan'da kocaya kaçmakla çok iyi yaptı."

Sonrası ise huzursuz bir karanlık.

***

Elimdeki kaçıncı olduğunu bilmediğim kekstrayı da tek tıkışta ağzıma sıkıştırıp yediğimde çöpünü tıpkı diğerlerine de yaptığım gibi masanın üzerine fırlattım.

Önümde test kitabım, ben bu hayata küsüm.

Gerçekten artık hayattan bezmiş bir durumdaydım. Şu sınavın bir an önce bitmesi ve benim bu ızdıraptan kurtulmam gerekiyordu. Yeni bir kekstrayı daha elime aldığımda onu açarken bir yandan da telefonumu açarak öyle bir dolanmaya başladım. Daha ben telefonumu açar açmaz odamın kapısı açıldığı an abimin, "Yakaladım seni," diyen sesini duydum. Telefon ve kekstra elimde öylece kalakaldı. "Gerçekten ders mi çalışıyorsun, yoksa masada mı oturuyorsun abim?"

Ama yok artık ya. Saatlerce ders çalıştıktan sonra on beş dakika telefonumu elime almıştım onda da yakalanmıştım. Hep böyle oluyordu hep. Odamda kamera falan olabilir miydi yahu?

"Vallahi çalışıyordum," dediğimde hemen kendimi savunmaya geçmiştim. Abim yüzündeki ifadesini bozmadan ciddi bir şekilde bana bakmaya devam ettiğinde, "Senin gözün önüne aksın ki çalışıyordum abi."

Abimin kaşları çatıldığında, "Kız beni ne karıştırıyorsun?" Deyip gülerek yanıma geldi. Ben de güldüğümde saçlarımı karıştırarak, "Çok fenasın sen cadı," dedi. Biliyorum abiciğim biliyorum. İlk duyuşumda değil yani.

Kıkırdadığımda abim bana onaylamaz bakışlar atarak, "Kalk çiğ köfte yemeye gidelim," dedi. Ben sanki bunu duymayı bekliyormuşum gibi oturduğum sandalyemden hızlıca fırladığımda abimin gözleri masamın üzerine kaydı ve kaşları derince çatıldı. "Ya da otur sen gülüm..." deyip beni omzumdan bastırarak geri oturttuğunda anlamayarak ona baktım ve gözleriyle masamdaki kekstra çöplerini gösterdi. "Bu kadar kekin üzerine bir de çiğ köfte yersen mide fesatı falan geçirirsin."

"Geçirmem abiciğim geçirmem," dediğimde 'o iş bende' dercesine elimi birkaç kez kalbimin üzerine vurdum. Benim midemin maşallahı vardı, tatlısı tuzlusu her şeyi aynı anda kabul ediyordu.

Abim başını iki yanına salladığında hızlıca yeniden yerimden kalkarak üzerime lila ceketimi geçerdim. "Gerçekten bu kadar keki yerken aklın neredeydi?" Abim masamın üzerindeki çöpleri toplarken bir yandan da söyleniyordu.

"Kek deme abisi alınıyor, kekstra diyeceksin hatta dur Mihran'ın kekstrası diyeceksin."

(ÜLKER'İN BANA REKLAM VERMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNŞYORUM ĞGĞEĞDĞD HATTA MİHRAN'IN KEKSTASI FALAN OSLVİLEİ ĞGĞWĞDĞXĞ)

"Benim seninle çok işim var," diyen abim tıpkı bir umutsuz vakaya bakıyormuş gibi bana baktığında gülerek yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Yüzünü buruşturup geri çekilmeye çalıştığında yeniden öptüğümde güldüm.

Bundan sonrası çok hızlı geliştiğinde, hazırlanıp evden çıkmış ilk önce çiğ köfte yemiş, sonrasında boşalan zulalarım için abime bir sürü kekstra aldırmış, en sonunda bir de dondurmaları da kitlemiştim.

Mahallede yürürken güneş yüzümüze yüzümüze vuruyor, vurdukça da gözlerim kısılıyordu. Dondurmamı yemeye devam ettiğim an abim kolunu omzuma atıp beni kendisine doğru çektiğinde, başımı hemen abimin koluna yasladım.

Ve tam o an birden her yer karanlığa büründüğünde, etraftaki herkes kayboldu. Artık nereye attığımı bilmediğim adımlarım duraksadığında abimin yokluğunu hissetmemle birlikte, "Abi!" Diye bağırdım. Her yer karanlıktı.

Abimin beni saran kolları yoktu.

Tekrardan, "Abi!" Diye bağırdığımda hiçbir şey göremiyordum. Olduğum yerde karanlığın içinde dönüp dönelediğimde, "Abi nerdesin?" Diye bağırdım. Ağlamaya başladığım an tekrardan, "Abi," diye bağırdım. Gözlerim açıktı, her yer karanlıktı. Buna dayanamadığım an gözlerimi hızlıca kapattığımda, dudaklarımın arasından tek dökülen şey abimdi.

"Mihran... Kurban olduğum aç gözlerini."

"Mihran."

"Kurban olduğum... Aç gözlerini hadi..."

İrkilerek gözlerimi araladığım an nefes nefes kalmış bir şekildeydim. Tüm vücudum terden birbirine yapışmış, göğsüm sık sık aldığım nefeslerimden dolayı yükseliyordu.

Mirza'nın, "Kurban olduğum," diyen sesini duyduğumda yaşlarla dolu gözlerim biraz daha açıldı. Tam dibimdeydi. Avuçları, gözyaşlarımla dolu yanaklarımı sıkı sıkıya sarmıştı. "Oh..." dediğinde tuttuğu nefesini bırakmış ama bana tedirgince bakmaktan da geri durmamıştı.

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattığımda, "Abim," diye fısıldadım.

Mirza, "Mihran..." dediğinde saçlarımı okşadı. Onu duymadım.

"Abim nerede? Kayboldu, karanlıkta kayboldu. Abim nerede Mirza?" Sanki kendi kendime konuşuyormuş gibi konuştuğumda Mirza'yı üzerimden iterek doğrulmaya çalıştım.

Mirza bırakmadığı an, "Bırak!" Dediğimde hareketlerimden ötürü serumum falan çıkmıştı. "Bırak. Abim nerede?" Mirza'nın kollarında çırpındım, durdum. "Abim karanlıkta kaldı. Kayboldu."

Artık kendime zarar vermeye başladığım an Mirza, "Öldü!" Diye bağırdı. Hareketlerim durdu, öylece kalakaldım. Zaman sanki parçalara ayrılarak zihnime dağıldığında ben tek bir gündeydim. Abimin öldüğü günde. "Mihran, Serhat yok. Abin yok."

Gerçekler yüzüme ağır ağır çarptı, görüntüler gözlerimin önüne ilişti. Gözlerim dolu dolu olduğunda ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırdım. Dudaklarım büzüldü, çenem titredi ama yine de kendimi kastım. Dişlerim kırılacaktı sanki. Yutkunmaya çalışıyordum ama yutkunamıyordum.

Benim sevdiklerim hep boğazımda yumru olmuştu.

Çenem iyice titrediğinde sesli sesli nefesler alıyordum. "Bırak..." dediğim an tek bir kelime etmemle birlikte dudaklarımın arasından hıçkırıkların kopup taşması bir oldu. Kendimi geri yatağa bıraktığım an hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Özür dilerim." Mirza'nın fısıltısı kulaklarıma dolduğunda, ellerini saçlarıma koydu. Dudaklarını şakaklarıma bastırıp tekrardan, "Özür dilerim," dediğinde beni bırakmamıştı. "Mihran özür dilerim." Saçlarımı okşadı, gözyaşlarımı sildi.

"Canım acıyor, canım çok acıyor. Vurmayın dedim, Mirza vurmayın dedim. Abime vurmayın dedim vurdular. Abimin canını yaktılar, öldürdüler." Tırnaklarımı avucumun içine sıkıca bastırıp elimi yumruk yaptığımda, "Vurmayın," diye bağırdım.

Vurdular. O depo, yansıttıkları görüntüler, abime vuruşları, öldürüşleri, defalarca izleyişim...

Gördüklerim, düşündüklerim nefesimi kestiğinde, "Geçmiyor!" Diye bağırdım. "Gitmiyor. Hiçbir şey geçmiyor."

Mirza, "Mihran," dediğinde sesi sanki çok derinden geliyordu.

"Öldürdüler," dediğimde başımı hızla yatağa geçirdim. "Öldürdüler."

"Dikişleri patlamış."

"Böyle olmayacak sakinleştirici yapalım." Başka başka sesler kulaklarıma dolduğunda, "İstemiyorum," dedim. "Uyumak istemiyorum," diye bağırdığımda gözüm kimseyi görmüyordu. Sanki herkesle bağlantımı kesmiştim. "Karanlığı istemiyorum. Kaybolmasın abim istemiyorum."

Derin bir sessizlik olduğunda önce kilitlediğim ellerimin üzerine başka bir el kapandı. Sonra Mirza'nın sesini duydum. "Kurban olduğum..." Sesi yumuşaktı, avuçlarımı açmaya çalışıyordu. "Ben buradayım Mihran..." dediğinde dudaklarını tere batmış saçlarımın üzerinde hissettim. "Aç ellerini hadi kurban olduğum." Sözleri tenimi okşuyordu sanki. "Kasma kendini..." Tırnaklarımı daha çok sıktığımda, dişlerimi birbirine bastırıyordum.

"Mihran yapma," diyen Mirza'nın sesinden akan acıyı hissediyordum. "Yapma kurban olduğum." Saçlarımda garip bir sıcaklık hissettiğimde bu tarif edebileceğim bir şey değildi.

"Mihran bana bunu yapma." Mirza titreyen sesiyle konuştuğunda şakaklarımda hissettiğim yaşla birlikte öylece kalakaldım.

Mirza ağlıyordu.

Yutkunamadım.

Mirza ağlıyordu.

İrkilerek kendime geldiğimde an sanki gözlerimin önüne inen sis perdesi aralandığında, önce Mirza'yı gördüm.

Bana yaslanmış bir şekilde ağlıyordu.

Ben hâlâ kendimde değildim, kendime gelememiştim. Aydınlıktayken, karanlıktaydım. Bir vardım, bir yoktum.

İyi değildim.

Birbirine sıkıca bastırdığım parmaklarımı hafifçe gevşettiğimde tırnak uçlarımın bile titrediğini hissettim. Kendimi o kadar kasmış, o kadar hissizleşmiştim ki... Yeni yeni kendime geliyor gibiydim.

Titrek bir nefes alıp verdiğimde, tırnaklarımı gömdüğüm etimden çekip kopardığımda, parmaklarımı yavaşça açtım. Mirza'nın elleri ellerime kapanmış bir şekildeydi ama hareketlerimi hissediyor muydu bilmiyordum.

"Mirza..." diye bir fısıltı dudaklarımın arasından koptuğu an parmaklarım artık tamamen açılmış, eşini bulmuşçasına Mirza'nın parmaklarına sarılmıştı.

Mirza sesimi duyar duymaz başını kaldırdığı an mavi gözlerim koyu kahverengi gözleriyle birleşti.

İkimizin de gözleri yaşlıydı.

Bulanık gören gözlerim Mirza'nın yanağındaki gözyaşlarına takıldığı an zorda olsa parmağımı kaldırarak gözyaşlarının üzerine dokundurdum.

Benim için kaçıncı ağlayışıydı?

Kaçıncı yanışı?

Mirza'yı böyle görmeye dayanamadığım an, ona sarılma, onda kendimi bulma hissi daha baskın geldiğinde hızlıca kollarına doğru atıldım.

Mirza'nın göğsüne sokuldum, orada saklandım.

Orası benim evim, orası benim sığınağım.

Mirza, "Mihran," diye fısıldadığında sesi titremişti. Az önce yaşadıklarımızın, ona yaşattığının etkisi uzun bir süre geçmeyecek gibi duruyordu. "Mihran bunu yapma," dediğinde ikimizde sessiz sessiz gözyaşları döküyorduk.

Ben onun göğsüne, o benim saçlarıma...

"Her şeyi yap," dediğinde derin bir nefes aldığını hissettim. Gözyaşları saçlarıma damlamaya devam ettiğinde cümlesini tamamladı:

"Ama beni kendinle sınama kurban olduğum."

*

EVET NASIL BULDUNUZ BAKALIM?

Beğendiniz mi aşkolar🥰 Geçiş bölümü gibi oldu bir sonraki bölüm çok çok daha güzel olacak✍🏻 Bir sonraki bölümün spoisini aşağıya bırakıyorum.

Özel bölüm 16.01'de olan sahne💙
Bir sonraki bölümle ilgili tahminleriniz neler?

~Bölümde en sevdiğiniz, en hoşunuza giden sahne hangisiydi?

Buraya da Mihran ve Mirza için bir kalp bırakır mısınız?💙

Bölüm alıntıları için instagram: mavininhikayeleri
Twitter: kendince_yazar0

Sizleri çokça seven maviniz💙

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro