Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

3. bölüm -Aşkımın çaresizliği-

İyi okumalar...

1 HAFTA SONRA

Evliliğimizin üzerinden tam bir hafta geçti. Şu bir haftayı özetleyecek olursak, benim nefret etmek istediğim ama benden nefret eden bir kocam var.

Balayı saçmalığı yüzünden Çağlar ve imâları bir hafta boyunca evde kaldı. Çağlar'ın benimle neden evlendiğini bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum, sadece boşanmak istiyorum.

Tamam, belki biraz merak ediyor olabilirim ama bir daha asla Çağlar'a evlilik konusuyla ilgili soru sormayacağım. Çağlar bu konudan çok rahatsız oluyor.

Ne kadar rahatsız olursa olsun. Hatta ne kadar bir ömür boyu evli kalacağız derse desin, er yada geç Çağlar'dan boşanıcam. Bir ömür boyu Çağlar'ın ezici ve nefret dolu bakışlarına maruz kalamam.

Bu eve geldiğimden beri tek dert ortağım olan Pars'la dertleştim. Beni o kadar dikkatli dinliyor ki, bazen acaba beni anlıyor mu diye düşünmüyor değilim. Çağlar'ın Pars'a karşı ayrı bir düşkünlüğü var, o da benim gibi Pars'la dertleşiyor.

Belki de sevdiği kızdan hediyedir. Hayır! yani Çağlar, yapmaz değil mi böyle bir şey, eski sevgilisinin ona aldığı hediyeyi ikimizin evinde olmasına izin vermez değil mi?

Off! bunları düşünmenin sırası değil. Asıl düşünmem gereken şey bu koskoca evde bugün ne yapıcam? Çağlar bugün işe gidecek ve evde tek başımayım. Aslında bu benim için daha iyi ama can sıkıntısından ölücem.

Bugün belki anneme giderim. Canım annem benim! Seni çok özledim.

Merdivenlerden aşağıya inerek mutfağa girdim. Mutfakta tost hazırlamak için dolabı açıp malzemeleri aldım. Kendime tost yapıp bir bardağa da meyve suyu koyarak masaya oturdum. Bir hafta boyunca tost ve meyve suyuyla idare ediyorum.

Annemin yemeklerini çok özledim. Hiç yemediğim yemekleri bile annem yaptı diye yiyebilirim.

Çağlar'da benim gibi kahvaltıyı tostla geçiştiriyor. Sadece kahvaltı da değil tüm öğünleri atıştırmalıklarla geçiriyor. Aslında çok güzel yemek yaparım. Bu eve bir türlü alışamadığım için herşeyi yabancı bana. Sanki bu ev benim değil de misafirlik için geldim.

Ben tostumu büyük bir afiyetle yerken Çağlar'da merdivenlerden indi. Yüzünde kocaman ve içten bir gülümseme vardı.

Sanki karşımda bana şu haftayı zehir eden adam değilde başka biri duruyor. Bugün Çağlar'ı bile mutlu edecek ne oldu, gerçekten merak ettim. Ben onu şaşkın şaşkın izlerken, en samimi sesiyle

"Günaydın" diyerek mutfak tezgahına yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirip bana bakmaya başladı.

Bugün buna ne olmuş? Banyo falan yaparken elektrik çarpması oldu da devreleri mi yandı. Hadi hayırlısı! Ben tekrar tostuma döndüğümde yine onun hayranı olduğum sesini duydum.

"Akşam yemek için bir şey hazırlama, annemlere gideceğiz" dedi.

Anlaşıldı beyfendinin mutluluğu, annesine gidecekmiş.

Bir dakika bu bana az önce laf mı çarptı? Akşama yemek hazırlama mı dedi? Kendini beğenmiş ne olacak. Elimdeki tostu masaya bırakarak,

"Bir kere ben çok güzel yemek yaparım" dedim.

Evet ben çok güzel yemek yaparım. Hatta annemden bile güzel. Tamam biraz abartmış olabilirim ama güzel işte!

"Evet zehirlenmeyecek kadar güzel!" dedi.

Seni özel zehirlemek lazım ya neyse, töbe töbe.

Biz neden Esma ablaya gidiyoruz ki.. Kusura bakmayın ama o kadını oldum olası sevemedim. Çok gıcık bir kadın, özellikle de bana karşı. Onun için o kadına anne diyemem. Benim zaten biricik annem var.

"Biz neden annenlere gideceğiz" dedim.

"El öpmeye karıcım!" diyerek derin bir nefes alıp, yüzüne yapmacık gülümseme yerleştirerek, devam etti.

"Hem annenlere değil, annemlere diyeceksin. Türkçe'nin bu kadar zayıf olduğunu bilmiyordum. O artık senin ANNEN" dedi.

Al işte yine eskiye döndük.

"1. Bana bir daha karıcım deme, çünkü ben senin karın değilim." dedim aynı alayla.

"2. Ben o kadına asla anne demicem, bunu o kafana sok," dedim. Sona doğru sesim sertleşmişti.

Kıssasa kısas. Sen beni kızdırabiliyorsan, ben sana daha kötüsünü yapıcam. O kadına asla anne demicem. Belki birgün annemden başka bir kadına anne diyeceğim ama o kadın asla senin annen olmayacak.

Çağlar'ın sinirden kasılan vücudunu görebiliyorum. Onun sinirlenmesi umrumda bile değil. Çağlar yaslandığı tezgahtan doğrularak bana doğru gelip ellerini masanın, benim karşımda kalan kısmına sabitledi. Bana doğru eğilerek,

"1. Kağıt üzerinde bile olsa sen benim karımsın,

2. Bu akşam annemlere gideceğiz ve sen orda Esma abla değil, anne kavramını kullanacaksın!

3. Herkes bu evliliğin, gerçek bir evlilik olduğunu bilecek.
Eğer anneme veya kendi annene bu evliliğin kağıt üzerinde bir evlilik olduğunu söylersen gerçek yapmasını da bilirim!" diyerek, doğrulup mutfak kapısından çıktı. Beynim onun kısa tehdidini yeni yeni algılarken

Salondan,

"Akşam seni yedi gibi alırım" diye seslendi.

Ben az önce Çağlar'ın söylediği cümleleri sindirmeye çalışırken, salondan kapı kapatma sesinin gelmesiyle Çağlar'ın gittiğini anladım.

Sanırım az önce çok büyük konuştum.

Aslında ne kadar büyük konuşsam da o kadına anne deme olasılığım %0. Ben Esma ablaya anne desem bile o kabul etmez.

Masaya geri baktığımda bardağım öylece duruyor ve tostumdan bir ısırık almışım. İştah falan kalmadı. En iyisi Aslı'yı arıyımda, biraz muhabbet edelim. Arkadaşımı çok özledim -en yakın arkadaşım- biraz özlem giderelim.

Masadan kalkıp odama doğru ilerledim. Kapımı açıp içeri girecekken aklıma kapısı kilitli oda geldi.

Kapısı kilitli olacak kadar önemli ne olabilir?

Bir evde neden kapısı kilitli oda olur ki?

Görmek istemediğin birşey için yada çok kıymetli birşey için...

Peki bu kapının kilitli olmasının sebebi hangisi?

Bunları düşünmenin sırası değil. Aslıyla konuşmam gerek. Böyle bir durumda bir tek o güldürebilir beni..

Odama girip telefonu elime aldım. Aslı'yı arayınca hemen açtı. Sanki benim aramamı bekliyormuş gibi. Canım arkadaşım!

"Aybike" dedi merak dolu sesiyle,

"Aslı"dedim karşılık olarak,

"Kızım neden bir hafta boyunca beni aramadın? Tamam anlıyorum kocanla vakit geçirmek istiyorsun ama bir arkadaş bu kadar çabuk satılır mı? Meraktan çatladım." dedi sitemle

Yüzümde kocaman gülümseme oluşurken,

"Bitti mi?" dedim.

"Hayır canım benim! daha bitmedi, yarın size geldiğimde konuşcaz bunları.. Sen şimdi anlat bakalım nasıl geçti balayınız?"

"Onu anlatamam, o benim özelim!"

"Vayyy! Özel hayata da başlamışsın, hemen sattın kızım bizi.."

"Saçmalama kızım! Sadece özel hayatım hakkında konuşmak istemiyorum." Tabiki de her şeyi Aslı'ya anlatıcam ama telefonda değil.

"Aybike sana bir şey mi oldu? Sesin çok tuhaf geliyor."

"Yok birşey, sadece seni özledim. Sen ne yapıyorsun anlatsana"

"Ne yapıyım? Her zaman ki gibi Uğur'u tavlamanın yolunu arıyorum"

"Unut kızım sen onu, Uğur sana arkadaş gözüyle bakıyor. Olmaz bu iş"

"Sen Çağlar'ı unuttun mu Aybike hanım. Sen vazgeçmedin ve şuan evlisin. Bende vazgeçmicem." dedi.

Doğru vazgeçmedim ama peşinden de koşmadım. Aynı kaderi paylaşıyoruz seninle. Tek fark ben Çağlar'la arkadaş değildim ve onun sevdiği kızları onun ağzından dinlemiyordum.

"Aslı canın yanmıyor mu?" dedim buruk sesimle,

"Uğur'un sana sevdiği kızı anlatması canını acıtmıyor mu?" diye devam ettim.

Telefondan bir süre ses gelmeyince,

"Aslı" diye seslendim.

"Kızın ona karşılık vermemesine sığınıyorum. Yoksa canım çok kötü yanıyor. Dünyadaki en zor şey sevdiğinin, başka birini sevmesini izlemek." dedi.

"Aslı bunu kendine yapma, başka birini sevmeye çalış" dedim.

"Şey... Aybike işim var, seni sonra arasam.

Bir de bu çaresizliği sana anlatamam, Anlatsam da Anlamazsın." diyip telefonu kapadı.

O çaresizliği anlatmana gerek yok. Çağlar sayesinde bizzat yaşıyorum. Senin Uğur'a karşı yaşadığın herşeyi bende Çağlar'a karşı yaşıyorum. Canım arkadaşım, sonunda canın çok yanacak..

Neden hiç karşılıklı aşk yok? Neden kalplerimiz hep yanlış kişileri seçiyor? Neden bizi sevenlerin peşinden değilde sevmek istediklerimizin peşinden gidiyoruz ve acı çekiyoruz. Ancak ben ne kadar acı çekersem çekeyim bu benim seçimim. Eğer bu seçimi yapmasaydım kendimi kahredicektim hayatım boyunca. Kısacası ben bu evlilikte ne yaşıyorsam sonuna kadar hak ediyorum.

Gardolabın kapağını açıp siyah İspanyol paça pantolon, üzerine sade pembe gömlek giydim. Saçlarımı açık bırakarak, omuzuma düşmesini sağladım. Bu görüntüyü hafif bir makyajla tamamladım. Kusura bakmayın ama özenemem!

Saat daha erken olduğu için salondaki kanepeye oturarak telefonunu kurcalamaya başladım ama kayda değer birşey bulamayınca telefonu masaya koyarak bahçeye çıktım. Biraz Pars'la ilgilensem birşey çıkmaz.

*******

Bana seni yedi gibi alırım diyen beyefendi 20:35 te geldi.

Benim de onu biraz bekletmeye hakkım var değil mi? Dışarı çıkmayarak, pencerenin duvarına yaslanıp onun beni beklemesini büyük bir zevkle izliyordum. Çağlar'ın beni beklemesi gerçekten hoşuma gidiyor. Bir kaç kez kornaya bastı ama umursayan olmayınca boşa basmış oluyor. Telefonumun titremesiyle yaslandığım yerden doğrularak mesajı açtım.

"İki dakika içinde aşağıya inmezsen, ben indirmesini bilirim..."

Gerizekalıya bak! Herşeyi tehdit psikopatın. Şeytan diyor ki, töbe ya. Tabiki de şeytan töbe demiyor. Off! Ne saçmalıyorum ben, kendi kendime konuşmaya başladım yine. Neyse biz şeytana uymayalım.

Ağır hareketlerle kapıya doğru ilerleyip vestiyerden montumu alıp giydim. Kapıyı açınca soğuk hava yüzüme çarptı. Soğuk hava yüzüme çarptıkça sanki sadece bedenimi değil duygularımıda uyuşturuyor..

Bahçeden çıkıp arabaya doğru ilerledim. Çağlar içerden kapıyı açtı. Hiç vakit kaybetmeden oturduğumda arabayı çalıştırarak, karanlık yolda sessizce ilerledik.

Çağlar yanımda olduğu için ve annesine gittiğimiz için yanıma çanta almadım. Telefonu da montumun cebine sıkıştırdım.

"Tehditim işe yaradı anlaşılan.."demesiyle,

Konuşmak için Çağlar'a döndüm, ama dönmez olaydım.

Çağlar'ın üstündeki beyaz dar gömlek tüm kaslarını sergiliyordu. Altındaki siyah kot dar pantolonu da ayrı bir hava katmıştı. Bu çocuğu ateş mi bastı? Ben montumla donarken, beyfendi gömlekle terliyor.

Bu evden böyle mi çıktı? Hayır ya takım elbise vardı üstünde.

"Sen üstünü mü değiştirdin?" dedim. Acaba nerde değiştirdi?

"Sonunda ilginizi çektik ve evet üstümü değiştirdim" dedi yola bakarken.

Şu rahatlığa bak ya. Dürüstlüğüne hayran kaldım resmen.

"Korkma aldatmadım seni" dedi alayla.

"Bende sana hayrandım zaten, beni aldattın diye mahvoluyordum." dedim sahte kızgınlıkla.

"Bana bu kadar hayran kalma, üzülen sen olursun. Malum kızlar peşimi bırakmıyor" dedi.

Parçalarım o kızları, senin ruhun bile duymaz. Kızları parçalama senaryolarını düşünürken kocaman bir kahkaha attım. Çağlar benim bu yaptığım davranışı şaşkınlıkla izlerken, düşündüklerimin tersine,

"Valla benden uzak durda hangi kıza bulaşırsan bulaş" dedim gerçek gülümsememle. Böyle bir duruma güldüğüme inanamıyorum!

Geri kalan araba yolculuğumuz sessiz geçti.

Evet Esma abla'nın evine geldik. Kaynanamın beni taşlamasına kendimi hazırlamam gerek. Lütfen bugün bir tartışma çıkmasın. Biriyle tartışacak gücüm yok.

Arabadan inerek kapıya doğru ilerledim. Çağlar'da peşimden yavaş adımlarla beni takip ediyordu. Bu çocuk neden hiç yanımdan yürümüyor? Benden nefret ettiğini bu kadar belli etmek zorunda mı?

Kapıya geldiğimde Çağlar'ı bekledim. Madem mutlu bir aile tablosu çiziyoruz, herşey tam olsun. Çağlar'da yanıma gelince zile bastım.

Kapıyı genç hizmetli kadın açtı. Ancak bu kadın gerçekten çok genç.

"Hoşgeldiniz Çağlar bey" diyip bizi içeri davet etti.

Çağlar kıza gülümseyerek içeri girdi. Bende peşinden içeri girerek montumu çıkarıp kıza uzattım. Salona doğru ilerledim.

Esma abla bizi görünce oturduğu koltuktan kalkıp Çağlar'ın yanına gitti.

Boşuna dememişler görmemişin erkek çocuğu olmuş...
Bunun ki de o hesap. Gören tek oğlu Çağlar sanır. Mehmet amca da yerinden kalkarak benim yanıma geldi.

"Hoşgeldin kızım" dedi içtenlikle.

"Hoşbulduk" diyerek Mehmet amcayı kucakladım. Evet hâlâ Mehmet amca ama baba diyemiyorum. Çıkmıyor ağzımdan. Zaten Mehmet amca da bu tür şeyleri takmayacağı için rahatım.

Mehmet amcadan ayrılınca,

"Elini de öperdim ama sen daha çok gençsin" dedim sesimi incelterek.

Gerçektende yaşını hiç göstermiyor. Çağlar'ı tanımayan biri babası olduğuna inanmaz. Abisi falan der. Düşünün o derece genç gösteriyor. Tamam tamam biraz abarttım.

"Sen işini biliyorsun" dedikten sonra koltuğa tekrar oturdu. Esma abla bana bakmadan,

"Sende hoşgeldin" diyerek koltuğa oturdu.

Bendeki de inat değil mi? Sen bana nasıl davranırsan aynısını ilave olarak geri alacaksın. Çağlar da Mehmet amcanın yanına oturup, beni izlemeye başladı.

"Hoşbuldum Esma abla elini öpeyim" dedim.

Bir taşta iki kuş

Çağlar'ın sert bakışlarına maruz kalsamda umursamayarak Esma ablaya yaklaşarak elini uzatmasını bekledim.

"Hâlâ mı Esma abla" dedi kızgınlık içeren sesiyle.

Elini vermeyeceğini anlayınca tekli koltuklardan birine oturup,

"Anne dememi isteyecek kadar yaşlı mısınız?" dedim.

Ben kesinlikle ecelimi çağırıyorum. Mehmet amca konuyu değiştirerek,

"Kızım Çağlar seni üzüyor mu?"dedi.

Elime düştünüz Çağlar bey. Çağlar'a baktığımda gözlerini bana sabitlemiş söyleyeceğim şeyi bekliyordu. İyi de ben şimdi ne söyleyeyim. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Çağlar lafa atlayarak,

"Emir'le Ceren neredeler?" dedi.

Esma abla,

"Emir odasında birazdan gelir, Ceren arkadaşlarıyla buluşacakmış, yani evde değil." dedi.

"Vayyy! Ceren'e bak sen arkadaşları bizden daha kıymetli anlaşılan" dedi Çağlar karşılık olarak,

Bende olsam arkadaşlarımla giderdim. Sonuç olarak yengem ve abimi sürekli görebilirim ama arkadaşlarımla yaşadığım anları bir daha yaşayamam.

İçeri Emir -Çağlar'ın erkek kardeşi- girerek,

"Yengelerin en güzeli hoşgeldin" dedi. Ayağa kalkıp Emir'e sarıldım. Bu çocuğu çok özledim. Emir'den biraz ayrılarak,

"Biz gelmesek geleceğin yok" dedim. Bu aile de herkesten daha çok Emir'le anlaşıyorum.

"Yenge ayıp ediyorsun, yeni evlilerin evine gelinir mi hiç"

"Sana bir torpil geçerdik ne olacak"

"Ben torpil falan geçemezdim. Seni direk kapıdan kovardım." dedi Çağlar araya girerek,

Emir kolunu belime koyunca bende Çağlar'a döndüm. Gözleri Emir'in belime koyduğu kolundaydı. Gözleri beni bulduğunda Emir araya girerek,

"Valla abi, bende böyle güzel bir kızla evlenseydim. Bir ay kimseyi eve almazdım." dedi.

Bunlar beni utandırmak için yemin mi ettiler? Utancımdan yerin dibine girdim. Şimdi Esma ablayla, Mehmet amcanın yüzüne nasıl bakıcam?

Genç hizmetli kadın içeri girerek,

"Hanımefendi masa hazır" dedi.

Bu kadını sevmeye başladım. İyi birine benziyor ve beni bu durumdan kurtardığı için ayrı bir teşekkür edeceğim. Yazdım bu iyiyliğini kenara.

Esma abla,

"Hadi bırakın tartışmayı da, yemek yiyelim" diyerek ayağa kalkıp salondan çıktı.

Çağlar da ayağa kalkarak,

"Karımı artık bana bırakırsan sevinirim" diyerek yanıma gelip elimden tuttu. Beni Emir'den ayırarak yürümeye başladı. Böyle bir şeyi neden yaptı? Biz kötü bir şey yapmadık. Masaya oturacağımız sırada Çağlar kulağıma eğilerek,

"Kardeşimi ayartmaya mı çalışıyorsun"diye fısıldadı.

Ben duyduğum şeyle çıplak zemine çivilendim. Hareket edemiyordum. Ben durunca Çağlar elimi serbest bıraktı ve tüm vücudunu bana döndü. Sanki elimi bırakınca daha çok boşlukta kaldım.

Bu muydu? Bana karşı gerçek düşüncesi bu muydu? Onun gözünde ucuz kadın mıydım?

Yine yaptım o hatayı. Yine Çağlar'ın nefret dolu gözlerine baktım.

BIKTIM! artık o gözlerdeki nefretten. Beni aşkımın çaresizliği ile boğuyorsun ya, sana yemin ediyorum, senden vazgeçtiğim an bana aşık olacaksın.

Hafif kendimi toplayıp, Çağlar'ın gömleğinin ucundan tutarak, kulağına yaklaştım. Sessiz bir şekilde,

"Kalbindeki nefretten BIKTIM. Bir insan karısına bu kadar nefret dolu bakar mı?" diye fısıldadım...

^-^-^-^-^-^-^-^-^-^

Aslında annelerimizin küçük bir kopyasıyız. Umarım annelerimiz kadar sevgi dolu oluruz. Tüm annelerimizin anneler günü kutlu olsun.....

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro