Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

23. Bölüm GELİN

Asuman elindeki kitapları çantasına koyduktan hemen sonra kapıda onu bekleyen arkadaşlarının yanına doğru ilerledi. Tüm sınavlarını başarıyla vermiş olmanın rahatlığıyla gülümserken Ahmet'in de kendisi gibi olduğunu fark etmişti. Genç adam geçen senenin ardından bayağı bir akıllanmış olacak ki vizelere canla başla çalışmış, notlarıyla neredeyse Asuman'ı bile kıskandırmıştı. Hakkı vardı ama onu derslere kendisi çalıştırmışken arkadaşından sadece bir kaç puan ileride olmak bir miktar tuhafına gitmişti. Elbette onunla gurur duyuyordu.

Öte yandan Papatya onların aksine vizeleri kıl payı kurtarmıştı ama finallere asılmazsa kalacağı kesindi. Aslında zeki bir kız olmasa Asuman ona üzülmeyecekti. Birazcık konu tekrarı yaptığında bölüm birincisi dahi olabilecek kapasiteye sahipti genç kadın. Törpü tuttuğu kadar kalem tutsa yeterdi. Yinede bunu ona söylemedi. Kimsenin kalbini kırmak istemiyor oluşu bir yana Papatya karşısına almak isteyeceği bir insan da sayılmazdı.

" Zeka küpümüz de teşrif ettiğine göre şu lanet yerden kurtulacağız. " diyen Ahmet'ti. Haftalardır ders çalışmaktan bedeni yorulmuş, beyni ağrımaya başlamıştı.

" E ne yapıyoruz şimdi? "

Asuman cebindeki telefonunu kontrol etmeden hemen önce omuzlarını kaldırıp indirdi. Ona fark etmiyordu. Arkadaşları nereye gitmek istiyorlarsa oraya giderdi. Mesaj bildirimini gördüğünde adımlarını yavaşlatarak onlardan geride kaldı. Altay'dan gelmişti.

Nasılsın ?

Tam olarak sınav saatinde atılmıştı mesaj. Asuman iç geçirip gülümsedi. Altay görev için gideli bir haftadan çok oluyordu ama sadece bir kere konuşabilmişlerdi. O da sadece beş dakika sürmüştü. Yine de şükrediyordu. Üstelik Altay'ın görevinin bitmesine çok az kalmış, yapılan anlaşmalar ile çatışmalar en aza inmişti.

İyiyim. Sen ?

" Şu adam senin polise benziyor. Geleceğinden haberin var mıydı? "

Kapıya çıktıklarında telefonunu cebine koyup bakışlarını Ahmet'in gösterdiği tarafa çevirdiğinde Altan'ı arabasından çıkarken gördü. Üzerinde üniforması yoktu ve uzaktan ayırt edilemeyecek kadar ikizine benziyordu. Siyah pantolon, bordo kazak giyinmişti. Pantolonu ile aynı renk olan kabanının önünü çekiştirip Asuman'a doğru el salladığında Papatya'da arkadaşına yaklaşarak dikkatini kendilerine doğru gelen adama verdi. Altan Bozkurt bir kez daha Papatya'nın radarındaydı ve bu defa ortalarda ikizini baltalayacak bir Altay da yoktu.

Ama artık tam olarak genç polisin sol tarafında bir kadın vardı. 

Asuman bir kaç adım öne çıkıp kendilerine doğru yaklaşan adama el salladı. Birisinin onun ders çıkışını bekliyor oluşu alışık olduğu bir şey değildi tabii. Yinede çok güzel hissettirdiğini söyleyebilirdi, heyecanlanmıştı. En son Altay'ı uğurladıkları gün görmüştü bu adamı. Birlikte kahve içmişler ve dertleşmişlerdi.

Öte yandan Altan Bozkurt tam anlamıyla fenaydı.

Ve Asuman onun başa bela olduğunu da biliyordu. En kafa belada o olabilirdi tabii.

" Yenge! "

Hala kendisine yenge diye sesleniyor oluşu vardı ki bu duruma henüz alışabilmiş sayılmazdı. Altay göreve gitmeden hemen önce genç kadına onu sevdiğini söylemiş olmasa Altan'ın kendisiyle dalga geçmek adına böyle hitap ettiğini düşünecekti ama öyle değildi. Altan ona karşı bir kardeş gibi davranıyor, kırmaktan ziyade onu benimsediklerini göstermek için elinden geleni yapıyordu.

" Altan!"

"Nasılsın?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim." Diye konuşan Altan bir adım gerisinde durarak önce arkadaşlarına selam verdi, sonra da ellerini kabanının cebine sıkıştırıp gülümsedi. Yüzünde sakin bir ifade vardı. "Annem seni almamı istedi. Gün mü ne yapacakmış. Gelinim gelmezse eve kimseyi almam diyor."

Asuman bir anda kalbine çöreklenen heyecan asitinden sebep yutkunmak zorunda kalmıştı yine. Bu aileye alışamadığını söylüyordu ama görünen o ki onlar çoktan kendisini benimsemiş ve hatta çekirdek ailenin içerisine almışlardı.

"Şimdi mi?"

"Müsait değilsen..."

"Arkadaşlarımla planım vardı."

"Sorun değil. Sen keyfine bak." Diye Ahmet araya girmese Altan gerisin geri dönecekti. "Papatya ile bizim kafeye gideriz."

İlk başta kabul etmedi. Ama Ahmet gerçektende razı gelmiş gibi görünmüştü gözüne. Üstelik o güne gitmek istiyordu. İçi kıpır kıpır olmaya başlamış, göz bebekleri heyecanla kızarmıştı. Kıvırcık saçlarından önüne doğru savrulan tutamı geriye itip arkadaşlarına veda etti ve Altan'ın peşine takıldı. Arabaya bindiği anda telefonu titremeye başlamıştı. Cebinden çıkarıp ekranı açtı, mesaj Altay'dandı.

İyiyim, özledim.

Günü güneşlenmişti adeta. En son ne zaman bu kadar büyük bir mutluluk duyduğunu hatırlayamazdı.

Bende çok özledim Altay.

Tahmin et nereye gidiyorum?

Neresi çiçeklenecek söyle bakalım.

Altan görmeden bayılabilme ihtimali olsa çoktan kendinden geçerdi de işte, rezil olmamak adına dirayetini koruyordu.

Annen çağırmış. Altan ile size gidiyoruz.

Ve ben evde değilim. Çok yazık.

Selam söyle.

Sen gelincede gelirim.

"Kimle konuşuyorsun yenge? Bizim bilader mi?

"Evet." Dedi Asuman. "Sana selamı var."

"Aleykümselam da bizi arayıp sorduğu yok. Her an küsebilirim."

Altan sahte bir alınganlıkla yüzünü buruşturunca yengesini güldürmüştü.

"Söyleyeceğim."

Altan sana küsebilirmiş.

Arayıp sormadığın için.

Küsebilir. Yarım saat iznim var ona harcayacak değilim :)

Öyle söylenir mi? Üzülür.

Onuda özledin, böyle söyleyeyim en iyisi.

İyi söyle.

Asuman,

Yan yanayken hiç anlamamıştım ama

ben sana çok alışmışım.

"Ne diyor hayırsız?"

"Seni özlemiş ama fırsat bulamıyormuş."

"Öyle diyorsa.."

Bende sana.

Keşke burada olsaydın.

Az kaldı.

Gitmeden bir fotoğrafını rica edebilir miyim?

Sabah papatya çekmişti


Ama karşılığını isterim :)

Ah Asuman

Nasıl bu kadar güzelsin


Bizim durumlar böyle.

Kapatmam gerek. Kendine dikkat et.

Allaha emanetsin.

Annemi öp benim için.

Sende dikkat et.

Utanmazsam öperim.

Çabuk dön.

Başını kaldırdığında gülümsüyordu Asuman. Altan onun bu haliyle alay etmeye kıyamadı. Kardeşini mutlu ettiği için bile olsa minnettardı bu ufak kadına. Hem biricik yengesiydi, arayı iyi tutmakta fayda vardı. Evin önündeki açık park alanına arabayı park ettikten sonra birlikte aşağı indiler. Gül hanım onları kapıda karşıladı, Asuman'ı yıllardır görmüyormuş gibi sarıp öptü. Ardından da misafirler geleceği için Altay ve babasını evden kovmuştu ki adamların giderken attıkları çaresiz bakışlar unutulmayacak cinstendi.

"Ayak bağı olacaklarına gitsinler." Demişti Gül hanım. Genç kadın itiraz etmeye bile yeltenemeden evde başbaşa kalmışlardı. Elini yüzünü yıkayıp saçlarını toplayan Asuman mutfağa geçtiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı yine. Çünkü tüm yemekler tezgahta ve masada yer bırakmayacak şekilde karşısında duruyordu.

"Ben ne yapayım?"

"Her şey hazır güzel kızım. Ben seni iş yap diye çağırmadım hem. Gelinimi görsünlerde çatlasınlar diye çağırdım."

Asuman başıyla onayladı kadını. Gelecek misafirlerin karşısında nasıl davranacağını bilmiyordu ki! Kendini rezil etme ihtimali bile damarlarındaki kanı hızlandırıyordu üstelik.

"Gül teyze ben bilemedim. Böyle yani,"

"Yanisi manisi yok. Ayrıca teyze ne yavrum? Anne diyeceksin. O kaknemlerin yanında teyze dediğini duymayayım gücenirim!"

Çaresizce kabullendi yine. Küçük ellerini önünde birleştirerek gözlerini etrafında gezdirmeye başlamış, insanlar geldiğinde en azından aşina olduğundan hata yapma payını en aza indirmeye çalışmıştı. Alışık değildi kalabalık aile ortamlarına, ve hatta, kendisinden ziyade Gül hanımı utandırmaktan korkuyordu.

"Bu gece burada kal. Altan evde yok.  Halil Bey de erkenden uyuyor zaten. Altay'ın yatağını hazırlarım."

"Serçe tek başına kalamaz. Akşam dönmem daha doğru olur. Başka zamana artık."

"Başka zamanı mı var kızım? Ha Altay gelince diyorsan bilemem."

Birde yandan yandan sırıtıverdi ki Asuman kendini koşa koşa balkondan atabilsin. Utançtan bordoya dönmüştü rengi.

"Olur mu öyle. O anlamda demedim."

"Haydi gel biraz oturalım." Adımları oturma odasına yönelirken karşısındaki genç kadına gülümsemişti. "Altay arıyor mu seni?"

"Arıyor. Buraya gelmeden önce konuştuk." Öpme kısmından bahsetmeyerek kadını takip etmişti ama rahatsız hissetmekten de kendini alamamıştı. Yapacak bir şeyi yoktu, utanıyordu işte. Kolay mıydı iki gündür tanıdığı kadına anne demek, sarılmak, öpmek?

"Ne güzel. Ben Altay'dan umudumu kesmiştim ne yalan söyleyeyim. Altan çapkındır ama o öyle değil."

Birlikte karşılıklı koltuklara oturdular. Tüm evi kaplayan yemek kokuları burada da Asuman'ı sarıp sarmalamıştı. Tipik huzurlu aile evi, diye düşündü. Yabancı olduğu ama bir o kadar da tüm ruhuyla muhtaç olduğu şey.

"Nasıl yani?"

"Şimdiye kadar daha birine dönüp baktı mı bilmem. Çocukluğundan beri varsa yoksa uçaklar, jetler, pilotluk, gökyüzü. Boydan kaybetti ya, iyice içine kapandı evladım."

"Askeri okul mu istiyordu?"

"Evet. Kısmet değilmiş demek ki. Bak normalde de kadere çok inanırım ben. İnsan alnında ne yazarsa onu yaşar derler. Altay şuncacıkken kafayı havaya diker güneşi, yıldızları, bulutları izlerdi. Ben korkardım aklı mı yerinde değil diye. Büyüdü yine değişmedi. Tam dedik vazgeçti, sen çıktın karşısına."

Asuman ilk defa adına karşı büyük bir sevgi duyduğunu fark etti. Bir adamın çocukluk aşkı olmak, yokken dahi varlığıyla sarmak ve hatta yüreğini bu varlıkla heyecanlandırmak içini okşamıştı. İlk görüşte aşk değildi, Altay hep ona kavuşmanın arzusuyla kavrulmuştu. Uçsuz bucaksız göğü ufacık bir kadının çehresinde kucaklamıştı en sonunda.

"Çok iyi birisi. Aslında tanıdığım kadarıyla Altan da öyle. Birbirlerine çok bağlılar."

Sözleri kadını güldürmüştü.

"Bunlar var ya bunlar... Birine bir tokat at, diğeri elli alem uzakta acısını yaşar." Dedi. "Sen bir de Dolunay ile yan yana geldiklerinde gör."

Asuman, Dolunay ile ilgli bir şey sormaya yeltendiği sırada bu seferde kapının zili kesti sözünü. Dilinin ucuna kadar gelen kelimeleri yutmak zorunda kalarak misafirlerini karşılamaya koşan Gül hanımın peşine takıldı el mecbur. Orta yaş sınırını biraz geçmiş yedi, sekiz kadın indirime girmiş mağazaya gider gibi eve akın ettiğinde bile düzelmemişti rengi. Tek tek hoş geldin dedi, çanta ve kabanlarını aldı. İyi bir gelin ne yapabilirse onu yapmaya çalışıyordu.

Çalışıyordu da yığından görünmez olmuştu işte. Kısa boyu sağ olsun görüş alanı da sıfıra inmişti zaten. Sağa sola çarpmadan portmantoya ancak ulaşabildiğinde koltuklara yerleşen kadınların gıybet kazanının altını çoktan harladığını işitebiliyordu. Ölecekti yahu!

Kıyafetini düzeltip salona girdi, Gül hanımın yanındaki boşluğa oturmuştu.

"Bu hanım kızımız kim?" Diye sordu teyzelerden biri.

"Gelinim. Altay'ın sözlüsü sayılır."

Yok artık!

"Biz Altan'dan bekliyorduk. Malum senin o oğlan pek bir soğuk canım."

"İnsanına göre komşum."

Olaya bu kadar hızlı girmiş olmalarının şaşkınlığıyla sadece onları izliyordu. Başka bir kadın boğazını temizleyerek hafifçe öne doğru çıkıp dikkatini çektiğinde duruşunu düzeltip gelecek soruya hazırladı kendini. İnşallah nasıl tanıştıklarını sormazlardı.

"Biz Kamuran'ın kızı Gülay'ı alacaksın diye duymuştuk ama. Maşallah güzelmiş gelinin."

Darbeydi bu, soru değil.

"Yanlış duymuşsun. Sağ olasın, kızım bir tanedir."

Ne ara bu kadar ilerlemişlerdi? Aklında yüzlerce soru, dört yanı gıybetçi teyze dolu...

"Ne iş yapıyorsun yavrum sen?"

"Hukuk okuyorum teyze."

"Hukuk mu? Ne olacaksın yani?"

"Nasip olursa savcı."

"E sen bu oğlandan çok alacaksın desene. Maaş sorun olmaz mı?"

"Yok, neden olsun. Aklıma bile gelmedi."

Gelmemişti. Doğrusu Altay'ı görünce aklını kaybediyordu. Yüreğine çöreklenen özlemi hissetti aniden, yüzü asıldı. Kadınlardan birisi bunu yanlış anlamış olacak ki hiç oralı olmayan bir tavırla ancak içten içe meraktan alevlenen bakışlarını Asuman'ın olduğu yana çevirerek iç çekti.

"Şimdi düşünmezsin ama ileride sorun olur, demedi deme. Sen eve beş getirirsin o bir. Senin içine sinse onun içine sinmez." Dedi sanki normal şeylerden bahsediyor gibi. "Kavga sebebi mazallah. Ne evlilikler böyle bitiyor."

Gül Hanım'ın sessiz kalışıyla tüm meraklı gözlerin kendisine çevrildiğini anladı. Ne cevap vereceğini elbet biliyordu. Biliyordu ama yeri değildi işte.

"Para ile mutlu olacak değilim. O bir, ben bin getirsem bile onun biri benim binime denk olur. Önemli olan sevgi, saygı. Tadıyla yemedikten sonra ne önemi var kim kaç almış?"

Altay'ı istiyordu. Sadece onu.

"Ailen ne diyor buna?"

"Ailem yok. Yıllar evvel öldüler."

"Başın sağ olsun."

Nihayet sırtını sevgiyle okşayan Gül hanım yemekleri servis etmesini rica ettiğinde mutfak kurtuluş yeri olmuştu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro