19.Bölüm YEMEK / Part1
Asuman ellerini birbirine bağlayıp oturduğu yerde kıpırdandı. Altay'ın babası ile de tanışmıştı ve o anlarda yaşadığı tek şey korkuydu. Elleri titremiş, tüm vücudu buz kesilmişti ancak ayakları üzerinde kalmayı başarmıştı. Bayılsa ne olacaktı? Bu düşünce onu korkutunca derin bir nefes alıp başını kaldırdı. Tam anlamıyla saçmalıyordu. Kim heyecandan bayılmıştı da o bayılacaktı? Dahası şu yaşına kadar tüm sorunlarını tek başına halletmiş birisi olarak bu tip sorunlara alışıktı.
"Okuyor musun kızım? "
Altay'ın babası Halil beyin sesini duyduğunda karşı koltuğunda oturan adama baktı. Saçları ve sakalları beyazlamış, göbeği iyice ortaya çıkmış ancak gülümsemesi asla eksilmemiş bu adamı ilk görüşte sevmişti Asuman. Ona kızım derken asla araya mesafe koymamıştı. Yüzü Altay'a benzediği için de yabancısılamamış olabilirdi belki. Zira adam, genç adamın yirmi sene sonraki haline benziyordu.
" Evet. Üçüncü sınıfım. "
Belki de onu sevmişlerdi. Olamaz mıydı? Serçe hep Asuman'a sende şeytan tüyü var derdi ve nedense bugün bu sözün gerçek olmasını istiyordu. Bu aile fertlerinin onu sevmesini ne çok isterdi. Biraz bekledi. Bu eve adım attığından beri saçmalıyordu. Neyseki iç sesi duyulmuyordu da rezil olmamıştı.
"Ne okuyorsun peki?"
Altay'ın annesi kapının hemen yanındaki masaya tabakları bıraktığında yardım etmek için ayaklanmaya çalışmış ancak bir kez daha ret yiyince susup oturmak zorunda kalmıştı. Besbelli ayıp oluyordu. Oluyordu da ne yapacaktı? Aslında bir taraftan da iyiydi. Yoksa bu heyecanla evde ne kadar tabak çanak var parçalar, iyiden iyiye rezil olurdu. Düşüncelerine gülümseyip kısa bir an yanında oturan Altan'a baktığında neredeyse kahkaha atacaktı zira genç adam ellerini çenesinin altında birleştirmiş, pür dikkat onu izliyordu. Geçen şu yarım saatte Altan'a resmen hayran olmuştu. Genç adamın öyle hayat dolu bir hali vardı ki insanın onun yanında ömrü uzardı. Sürekli kahkaha attıracak bir şeyler yapmayı beceriyordu. Sadece, kendisine yenge diye sesleniyor olması birazcık rahatsız ediciydi. Geldiğinden beri ismi yengeye çıkmıştı. Onun hemen yanında oturan Altay ile göz göze gelince tekrar önüne döndü. Ona bakınca sebepsizce yanakları kızarıyordu ve şuan böyle bir şey olacağına ölmeyi yeğlerdi. Aklına dünkü yakınlaşmaları - ki tuhaftı - gelince birden dumura uğradı.
"Hukuk okuyorum."
Adamın gülümsemesi dahada genişledi.
"Maşallah sana!"
Adama teşekkür edip etmemek arasında kaldıysa da vazgeçip tekrar bakışlarını eline indirmekte gecikmedi. Aklında çiçekleri vardı. Solarlar ise oturup ağlardı! Keşke getirseydi. İyi de, evdekilere ne diyecekti ki? Utanırdı oğlunuz bana çiçek aldı demeye. Hem, nereye koyacaktı? Pekala, saçmalıyordu ve bir an önce kendine gelmezse rezil olacaktı.
"Yenge? Ah! Ne çekiyorsun oğlum saçımı!?"
"Sen arabayı unut canım kardeşim benim."
İkizler kendi aralarında konuşmaya başlayınca Asuman bakışlarını Altay'a çevirdi. Kardeşine bakarken kaşlarını çatmış, alt dudağını yavaşça ağzından içeriye yuvarlamıştı. Siyaha çalan gözlerinin tehdit dolu olduğunu görmese dahi biliyordu.
"E hadi, sofra hazır! Altay, kardeşini bırak. Aa!"
"Duydun annemi ikizko! Bırak beni."
Halil bey ayaklanınca Asuman da ayaklanmak zorunda hissetti. Altay ve Altan'ın henüz büyüyememiş iki çocuk gibi tepiniyor olmasından rahatsız olan tek insan anneleriydi çünkü Asuman o ikisinin kendisinin yanında rahat olmalarını sevmişti. Böylece kendisini daha çok aileden hissediyordu. İçindeki küçük kız ilk defa yırtık pırtık kıyafetlerinden utanmadan ayaklanmış, minnetle dolup taşan bir gülümseme takınmıştı. Ailesi yoktu. Sahip olduğu şeyler ise yavaş yavaş silinen anılarından ibaretti ama bir anda karşısına çıkan bu adam ona yeni anılar yaratıyordu. Gözyaşı yoktu bu anılarda. Kırgınlık yoktu, öfke yoktu, kaybetme korkusu yoktu. Üstelik tüm bu lütufların karşısında kendisinden bir beklentisi de yoktu Altay'ın.
"Altay! Gözünüzü seveyim bu gece bari didişmeyin."
Yanındaki sandalyeye oturan Altan ellerini masada birleştirip iç çekti. Asuman onun bu sahte ciddiyetine gülümseyerek karşılık vermişti. Altay ise karşısındaki sandalyeye otururken mahcup görünüyordu. Kardeşi yüzünden Asuman bir türlü gerginliğini üzerinden atamamıştı ki! Geldikleri andan beri sürekli kıza yenge diye sesleniyordu ki bu konuda yaptıkları sözlü anlaşmanın altına atılan imzaların mürekkebi bile daha kurumamıştı. Bazen Altan'ın nasıl bu kadar vurdumduymaz olduğunu anlayamıyordu. Üstelik ondan istediği tek şey kıza rahatsızlık vermemesiydi. Bakışlarını Asuman'a çevirdiğinde genç kızı yüzünde rahat bir gülümsemeyle kardeşini izlerken buldu. Kıvırcık saçlarını omzundan arkaya doğru atmış, papatya desenli elbisesinin açıkta bıraktığı beyaz tenini ortaya çıkarmıştı. Sağ köprücük kemiğinin hemen üzerindeki yarayı fark ettiğinde kaşları çatılan Altay epeyce eskimiş bu izin sebebini bildiğini fark etti. Asuman kolay şeyler yaşamamıştı. Bir kız çocuğunun başına gelebilecek tüm felaketlerle yüzleşmiş ve tüm bunlara göğüs gererken tek başına kalmıştı. Bir anda içinden gelen ona sarılma isteğiyle yutkundu. Tek istediği genç kadını göğsüne çekmek , tüm yaraları iyileşene kadar ona sarılmaktı.
" Sultanım, bak. Yengemin yanında demeyeyim diyorum ama oğlun illa açtırıyor ağzımı. Senin bu oğlun Asuman yengeme Asuman yenge diyorum diye kafamı kemirdi yahu! "
Altan'ın cümleleriyle baştan aşağıya kıpkırmızı kesildi Asuman. Neredeyse alev alıp yanacaktı utancından. Bakışlarını hızla ellerine indirip yutkundu. Neyse ki utandığını fark eden Halil Bey imdadına yetişmişti hemencecik.
"Altan! Yemeğini ye oğlum. Belli ki rahatsız oluyor kız."
Asuman önüne koyulan çorbaya çevirdi bakışlarını. Kaşığı kavrayan küçük elleri zangır zangır titriyor bile olsa herhangi bir sorun çıkarmadan yemeğini yemiş, sofrada konuşulan diğer konulara katılmamayı tercih etmişti. Sofrayı toplamakta Gül hanıma yardım ederken dahi gergindi. Elinde olmadan titriyordu ve ev ahalisinin bunu fark etmemesi için yapabileceği tek şey gülümsemekti. Nihayet çayını da içtikten sonra müsaade isteyip ayaklandı. Halil bey ve Gül hanımın tüm ısrarlarına rağmen epey ilerleyen saat kurtarıcısı olmuştu. Evden çıkarken tekrar gelmek adına zoraki bir söz verip herkesle vedalaştı. Aklında arabada bıraktığı papatyaları vardı ve nedensizce onların solma ihtimali kanını donduruyordu.
"Altan'ın kusuruna bakma sen. Çok boş bir adamdır benim kardeşim. Lafını sözünü bilmez pek."
Apartmanın çıkışına geldiklerinde Altay cebindeki anahtarı çıkarıp arabanın kapısını açtı. Asuman'ın yemekten sonra sessizleştiğini fark etmiş ancak üzerine gitmek istememişti.
"Hayır hayır ! Ben Altan'ı çok sevdim. Çok eğlenceli bir insan."
Altay olduğu yerde durup bakışlarını genç kıza çevirdi. Asuman'ın fazlaca kısa boyu yüzünden eğilmek zorunda kalıyor olmak onun için bir sorun teşkil etmiyordu. Çünkü Asuman bu haliyle bile o kadar güzelken biraz daha uzun olsa tüm ilgilerin odağı haline gelirdi. Bu düşünce bir anda gerilmesine sebep oldu. Evet, Asuman bu haliyle iyiydi.
"Tüm akşam sessizdin. Ailemden çekinmeni anlıyorum ama-"
"Altay ben teşekkür ederim. Tüm bu olanlar, bu akşam her şey o kadar güzel ki! İlk defa gecenin sonunu düşünmeden bir gün geçirdim ben. Bir adam bana kızım dedi, bir kadın beni kapıda karşıladı. Ben bir aile gibi hissetmeyeli o kadar çok zaman oldu ki şimdi yaşadıklarıma ne tepki vereceğimi bilemedim. Ve tüm bunlar senin sayende. Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim."
Altay'ın bakışları yumuşarken yüzüne yayılan gülümseme yorgun duruyordu. Öyle ki Asuman neredeyse onun yaşını sorgulayacaktı. O da gülümsedi ancak çiçekleri tekrar aklına gelince bir anda heyecanla yerinde sıçrayıvermişti. Burada çene çalarken zavallı papatyaları kim bilir ne hale gelmişti. Nasıl da dalgındı. Bakışlarını arabaya çevirip karşısındaki adamın koluna yapıştı. Duygusallığın ne yeri ne de zamanıydı.
"Altay acele et haydi ! Ben nasıl da unuttum onları ? İnşallah solmamışlardır." derken bir anda duraksadı. Korku dolu bakışları kendisine şaşkın şaşkın bakan adamı bulduğunda gözleri dolmuştu. "Solmuşlar mıdır ki?"
"Neyden bahsediyorsun Asuman ? Ne solmuş mu?"
"Çiçeklerim!"
Altay kızın boncuk boncuk olmuş gözleri karşısında ne yapacağını bilemedi. Elindeki anahtarla yanına geldikleri arabanın kapısını açıp içeride duran papatyaları dışarı çıkarmaktan başka aklına bir şey de gelmemişti. Neyse ki papatyalar hala yaşıyordu. Asuman'ın korktuğu kadar solmamışlardı ama suya ihtiyaç duydukları bir gerçekti. Elindeki çiçekleri sahibine uzattı.
"Hala hayattalar. İlk yardıma ihtiyaç duyduklarını zannetmiyorum ama seni bu kadar korkuttukları için üzgünlermiş."
Asuman sapa sağlam bulduğu papatyalarını sevinçle kucakladı. Altay'ın alaycı cümlesini bile duymamıştı.
"Ay Altay ! Çok korktum solacaklar diye biliyor musun?"
"Ben sana yenisini alırdım. Neden üzdün kendini bu kadar? Tüm gece aklın onlarda kaldı değil mi?"
"Ne yapayım Altay. Her gün çiçek almıyorum ya! Solsalardı çok üzülürdüm."
Altay onun bu haline gülümsedi. Bazen Asuman'ın bir çocuk olduğunu düşünüyordu ki bu çok olasıydı. Ancak sonra onun aslında hiç çocuk olamadığı gerçeğiyle yüzleşiyordu. Asuman kırılmış bir kadındı. Çocuk olmamıştı. Altay içine dolan sıkıntıyla karşısındaki kadını hızla kendisine çekip sarıldı. Bu, tüm gece boyunca yapmak istediği tek şeydi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro