Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

17.Bölüm İLK ÖPÜCÜK


Yavaşça uzanıp kapının kenarındaki zile bastı. Tabii bunu yaparken bedeninde hissettiği anlamsız heyecanın sebebini düşünmeyi ertelemişti. Saniyeler sonra kızın kapısı açıldı ve lavuk Ahmet karşısında beliriverdi. Bu ne demekti? Hayatın küfrü, şansının kıçını dönmesi... Bedenini saran heyecan yerini bu sefer öfkeye bırakırken adamın arkasında Asuman'ın küçük bedeni belirdi. Şimdi ne olacaktı?

Asuman, Ahmet'in bedenini geride bırakıp öne geçtiğinde arkadaşının sıkıntılı bir vaziyette iç çektiğini hissetmiş ancak dikkatini karşısındakinden ayıramamıştı. Ayıramamıştı çünkü adam öyle büyük bir dikkatle bakıyordu ki genç kadın onun bir polis olduğunu bilmese buraya Ahmet'i ve kendisini öldürmeye gelmiş bir katil olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi. Ve dahası kara gözlerinde derin bir öfke dalgalanmaya başladığında bakışları Asuman'ın hemen arkasında keskin bakışlarıyla kendisini süzen lavuğun üzerinde takılı kaldı. Kadın karşısındaki adamın görüş açısını kapatmak ister gibi arkadaşının tam önüne kaydı. Altay'ın bakışları genç adamı öldürmek ister gibiydi zira. Ancak bir altmışlık boyu sağ olsun Ahmet'in sadece bacaklarını sansürleyebilmişti. Bazen bu durum, yani kısa boylu olması hali, genç kadının canını sıkıyordu. Elbette istediği yere kolaylıkla uzanamıyor oluşu, insanların onunla alay etmesi ya da kavga sırasında çaresizce gelecek darbeyi beklemek zorunda olması buna etken olan büyük şeylerdi. Fakat onu asıl sıkan, Altay ile istediği zaman göz teması kuramıyor oluşuydu. Direk karşıya baksa adamın yapılı karın kaslarıyla merhabalaşıyor, hal hatır işine girişiyor ve hatta dalıp dalıp gidiyordu. Ve hayır, kesinlikle ondan etkilenmiş olduğu için bu durum böyle değildi.

Öte yandan başını istediği kadar kaldırsa bile onun sadece çenesini görebiliyordu ki burada iş Altay'a, ve onun eğmesi gereken boynuna düşüyordu. Genç kadın, sebepsizce adamı süzerken bu durumun düşündüğü kadar can sıkıcı olmadığını fark etti. Üzerinde kamuflajlarıyla karşısında dikilen şu adam ona bir kere sarılsa, muhtemel kollarının arasında kaybolurdu.

Bildiği bir diğer şey ise duruma bir an önce müdahale etmesi gerektiğiydi. Nasıl yapacağını bilmiyordu. Ne demesi gerektiğini ise dakikalar önce adamın karın kaslarına baktığında ne yazık ki unutuvermişti.

Oo? Kaslar lens mi?

Saçmalama Asuman! Görmüyor musun gerçek! Basbaya hemde.

Derin bir nefes aldı.

"Altay?" diye mırıldanırken buldu kendini. Toparlanması, cümlesini düzene sokması bir kaç saniyesini almıştı. "Neden geldin? Bir şey mi oldu?"

Bir şey olduğu kesindi. Yoksa kendisini zerre kadar umursamayan bu adam gecenin bir vakti neden kapısına dikilsindi? Üstelik bir birlerini en son gördüklerinde adam o kadar soğuk davranmıştı ki Asuman o anın son görüşmeleri olduğunu falan düşünmüştü. Tabi birde Umay faktörü vardı. Altay sevgilisini bırakıp buralara kadar geldiyse önemli bir şey olmuş olmalıydı.

Karşısındaki adamın dikkati kendisine kaydığında - aşağı doğru kırk santim kadar- kahveleri onun kömür karası gözlerindeki ani yumuşamayı yakaladı. Ne yani? Ahmet'e mi öfkelenmişti?

"Bir şey konuşacaktım da seninle. Özel."

Adam ellerini kamuflajının cebine sokup kısaca kendisine gülümsedi ancak dikkati tekrar arkadaşına kaydığında biraz önceki ciddiyetine bürünmekte gecikmemişti. Asuman burada neler olduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey bunu sorması gerektiği kişinin Altay olmadığıydı. Bir ara Ahmet'i sıkıştırmayı aklına not ederken başını arkasına çevirip arkadaşıyla göz göze geldi. Genç adam birkaç saniye kıza dik dik bakmış, ancak üstelemeden tekrar içeriye dönmüştü.

"İçeriye gelsene? "

Altay bakışlarını tekrar kıza çevirdi. Yüzündeki ciddi ifade sarsılmaz dursada bakışları yumuşaktı. Ya da Asuman öyle olmasını umuyordu.

"Ali aşağıda bekliyor. Fazla zamanım yok. Sana bir şey soracaktım eğer müsaaitsen ama pek sanmıyorum."

Asuman ona dik dik baktı. Özel dediği konuşma bu muydu? Bu adam ya kalastı, ya da bir kadınla nasıl konuşması gerektiği hakkında zerrre fikri yoktu. Birinci durum genç kadını bunalıma sokacak, ikinci durumsa kalbine bir kova soğuk su dökecek birer sorundu. Adam kalassa, kesinlikle anlaşamazlardı ki Altay'ın onunla anlaşmak istediğindende emin değildi. Günler önce onu randevuya çıkarıp tek başına bırakmamış mıydı? Tamam, mantıken tek sayılmazdı ama ruhu yalnız kalmış, adamın dikkatini çekebilmenin yollarını aramış, en sonunda ise çareyi kaçmakta bulmuştu.

Ya da adam, kadınlarla konuşmayı bilmiyordu. Bu da demekti ki hayatında çok fazla kadın olmamıştı. Asuman aklına gelen düşünceyle hafifçe gülümsedi. Hocaları görse ne kadar iyi bir savcı olacağından bahsedip dururlardı.

Altay karşısındaki kadının gülümsediğini görünce kaşlarını çattıverdi. Ortada komik bir durum olduğunu sanmıyordu. Üstelik durum komik olmanın ötesinde kesinlikle sinir bozucuydu ve bir an önce gitmezse içeriye girip o adamı eşek sudan gelinceye kadar dövecekti. Bu yüzden hızlıca ellerini saçlarından geçirip bakışlarını kızın gözlerine sabitledi.

"Müsaitim. Ne soracaktın?"

Dik dik bakma sırası Altay'ındı.

"Müsait misin?"

"Evet?"

"Müsaitsin!"

Asuman neler olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da yavaşça uzanıp kapıyı kapatarak içeridekilerin sesleri duymasını engelledi. Belli ki karşısındaki adam epey sinirliydi ve içini dökmeden de gitmeyecekti.

"Altay, sorun ne?" diye mırıldandı tekrar. Kapıyı kapatırken adama biraz daha yaklaşmak zorunda kalmıştı. Şimdi lens olmayan karın kasları gözlerinin önündeydi ve itiraf etmeliydi ki etkileyiciydi.

"Asuman saat kaç?"

Asuman bakışlarını Altay'ın gözlerine çevirdi.

"Ne?"

"Saat akşam altı ve sen bu saatte evde bu lavuk yani adamla tek başına mısın?"

"Sorun saat mi Altay? Sabah gelmiş olsa sıkıntı olmayacak mı?"

Kadın sesini kısık tutmaya çalışıyordu ama becerememişti. Üst komşuları Hamide teyze muhtemelen çoktan kapıdan onları dinlemeye başlamıştı ama yapacak bir şeyi yoktu. Bu saatte buraya gelen ve olay çıkaran o değildi sonuçta.

"Hayır! Yani evet." Adam birkaç saniye gözlerini yumdu. "Onunla aranda bir şey mi var?"

Asuman aniden gelen soru karşısında bir adım gerilerken buldu kendini. Beklemediği yerden, beklemediği kişiden asla beklemediği bir soruydu bu. Bu yüzden cevap verebilmesi saniyelerini almıştı.

"Saçmalıyorsun Altay! Sen ne dediğinin farkında mısın? Ahmet benim kardeşim gibi! O ve ailesi olmasa şimdiye sokaklarda pislik içinde ölüp gitmiştim ben!"

Şimdi ikisininde sesleri yükselmişti.

"İyi!" diye çağırdı Altay kıza doğru bir adım atarken. Bu gün neyi vardı bilmiyordu ama bu durumda olmasının tek sebebi Ahmet denen herifti. "Yarın seni annemlerle tanıştırmak istiyorum. Müsait misin?"

Ve Asuman bir kez daha olduğu yerde sallandı. Bir saz fidanı gibi olan bedeni öne doğru eğilmiş, saniyenin onda biri kadar bir sürede ise geriye doğru savrularak kapıya çarpmıştı. Kıvırcık saçlarından bir tutam çarpmanın etkisiyle önüne doğru düştü. Kalbi bir anda hızla atmaya başlamıştı. Göğsü hızla inip kalkmaya başladığında karşısında duran adam kızın haline gülümseyerek karşılık verdi. Tabii yaptığı gayri ihtiyari bir hareketti ama bu hareketi şaşkınlıktan bayılmak üzere olan kızın bir kez daha sarsılmasına neden oldu.

Altay Bozkurt onu ailesi ile tanıştırmak mı istiyordu?

"Ne?"

"Annem seninle tanışmak istiyor ve eğer kabul etmezsen muhtemelen beni eve almayacak."

"Ne?"

Altay içinden gelen dürtüye hakim olamadı. Tok kahkahası koridorda yankılanırken kamuflajın altından göğsü gerilmiş, şah damarı iyiden iyiye ortaya çıkmıştı. Asuman yanakları kızarmış, bakışları şaşkınlıktan irileşmiş bir şekilde ona bakıyordu. Kısa sürede beyaz teni üzerindeki bordo kazağın rengini aldığında Altay yanağının içini dişleyerek durdurdu kendini. Yoksa karşısındaki kadın ağlamaya başlayacaktı. Nihayet sakinleştiğinde gülmekten dolan gözlerini umursamadan uzanıp kızın yüzünün önünde sallanan kıvırcık birkaç teli kulağının arkasına sıkıştırdı. Ne yapması gerektiğini, ne yaptığını bilmiyordu. Tek bildiği Asuman'ın yanındayken her şeyin kendiliğinden olduğuydu.

Gülümsemesi yavaşça solarken baş parmağı usul usul kızın beyaz tenini okşamaya başladı. Asuman o kadar farklı hissettiriyordu ki... Kalbi en son ne zaman bu kadar hızlı atmaya başlamıştı, hatırlayamıyordu. Onun yanındayken sakinleşiyor, onca şeyi yaşayan kendisi değilmiş gibi ruhu hafifliyordu.

Kadına bir adım daha yaklaştı. Küçük bedeni kapıyla kendi arasında kısılıp kalmış Asuman'ın allak bullak olmuş bakışları hala adamın gözlerinde tutunuyordu. Korkuyor sayılmazdı, hayır. Hissettiği şeyleride adlandıramazdı ama. Kelimelerin yeteceğini zannetmiyordu çünkü. Konu karşısındaki adam olunca dengeler o kadar hızlı değişiyordu ki...

Altay kızın ürkek bedeninde yaralı olan her bir yeri iyileştirmek isterken buldu kendini. Başını eğdi, Asuman'ın sıcak nefeslerini yüzünde hissettiğinde suratına derin bir gülümseme yayıldı, gözleri kapandı. O yanındayken vücudunun ipleri eline alması ne kadar adildi ki?

"Altay, "

Dudaklarını kızın alnına bastırdı. Bu öpmek değildi. Sadece soğukta durmaktan çatlamış dudakları genç kadının alnına çaresizce yaslanmış, aylarca hiç dinlenmemiş bir adamın yorgunluğuyla orada beklemeye başlamıştı. Hareket etmiyordu. Tek istediği buradan ayrıldıktan sonra bir ölüye dönüşmemekti. Pişman olmak istemiyordu. Asuman'ın bir kere daha üzülmesini istemiyordu. Tek istediği yorgun ruhunu dinlendirebilmekti.

Asuman ise kendine gelebildiğinde Altay'ın sıcak dudaklarının varlığıyla gözlerini sıkı sıkıya yumdu. Kalbinin varlığını ölesiye hissediyordu. İçinde özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen bir şeylerin göğüs kafesini yumrukladığını fark edebiliyordu ama nasıl karşılık vereceğini bilmiyordu. Adam o kadar nazikti ki, şefkatin ne olduğunu hatırlayamayan Asuman, içindeki boşluğun aniden dolmasıyla irkildi.

Çarezizce ellerini adamın göğsüne koydu. Aralarındaki kısa mesafe kızın bu hareketiyle iyiden iyiye açılınca Altay da dudaklarını çekmek zorunda kalmıştı.

"Altay," diye soludu. Kaşları çatılırken konuşabilmek için derin bir nefes alması gerekmişti.

"Altay, ben,"

"Biliyorum. Özür dilerim tamam mı? Bir daha asla olmayacak."

Asuman'ın keskin nefesi göğsüne çarparken ellerini saçlarının arasına daldırdığında yaptığı şeyin yeni farkına varıyordu. Bir anda hızla merdivenlere doğru ilerlerken buldu kendini. Ne yapmıştı? Ya da ne bekliyordu? Merdivenin başına gelmişti ki Asuman'ın çelimsiz sesini duydu.

"Altay!"

Bakışlarını kaldırmadı, kıza bakmadı veyahut geri de dönmedi. Olduğu yerde bir an önce gitmenin hayalini kurarken kadının ne söyleyeceğini beklemeye devam etti. Yaptığı hataydı. Buraya gelmek başlı başına bir hataydı.

"Tamam! Yarın seni bekleyeceğim!"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro